Yapay Zeka ve Kainatı Anlamak
Geçtiğimiz hafta Elon Musk’ın yapay zeka şirketi xAI yeni sohbet robotu Grok-3’ü tanıttı. Performansıyla epey ilgi uyandıran modelin tanıtım panelinde ekibin arkasındaki slogan ise dikkat çekiciydi: “Görevimiz kainatı anlamak.” Bu ifade, şirketin kuruluşundan bu yana Musk’ın sıkça dile getirdiği bir vizyon. Peki kainatı anlamak ne demek? Kainatı anlamak yapay zekanın harcı mı?
Kainatın mekanik işleyişinin ötesindeki mana yüzyıllardır filozofları, bilim insanlarını ve ilahiyatçıları düşündüren bir konu. Hayatın bir anlamı var mıdır? Eğer varsa, bu anlam nereden gelir? Kâinat nasıl oluşmuştur? Kainatta varlık amacımız nedir? gibi sorular insan zihnini uzun zamandır meşgul eden meseleler arasında.
Musk da tüm bu tarihsel bağlama atıfta bulunarak, yahut bu bağlamdan habersiz bir şekilde, Grok-3’ün açılışında kainatı anlama meselesi üzerinde durarak şu cümleleri söyledi:
“xAI ve Grok’un misyonu kainatı anlamaktır. En büyük soruları yanıtlamak istiyoruz: Uzaylılar nerede? Hayatın anlamı nedir? Kainat nasıl sona eriyor? Bunu yapmak için hakikatin peşinden titizlikle koşmalıyız.”
Musk’ın bilimsel yöntemle evrenin nihai gerçekliğinin keşfedilebileceği dair yaklaşımı klasik felsefi ve teolojik gelenekten birkaç önemli noktada ayrılıyor. Felsefi ve teolojik gelenek anlam sorularına genellikle metafizik, etik ve ontolojik argümanlarla yaklaşırken Musk’ın soruları bilimsel keşif çerçevesinden ibaret.
Musk, metafizik sorgulamayı geride bırakarak anlam arayışını bir tür bilimsel keşif sürecine indirgiyor. Üstelik bunu oldukça metafizik sorular sorarak yapıyor. Oysa ‘Hayatın anlamı nedir?’ gibi köklü bir felsefi soruyu salt bilimsel bir keşif meselesine dönüştürmek hedefi ıskalamak manasına geliyor. Bilimsel keşif sürecine dayalı bir anlam arayışı gözlemlenebilir olgularla sınırlı kalır. Ancak anlam, yalnızca fiziksel dünyanın bir ürünü olmayabilir.
Nitekim, anlam arayışını bir yapay zeka modelinin üstlenebileceğini iddia etmek de oldukça cüretkar. Yapay zeka kullanarak özgün bilimsel araştırma yapmak, henüz çözülmemiş matematik problemlerini çözmek ve fiziksel fenomenlere dair bilgi üretmek çok uzak bir hedefmiş gibi görünmüyor. Ancak tüm bunlar evreni anlamak anlamına gelecek midir? Makineden fazlası olan insanın makineden fazla olduğu kısımlar makine tarafından elde edilebilir mi?
Yapay zeka, insan zihninin ulaşamayacağı kadar büyük veri setlerini analiz ederek olağanüstü keşifler yapabilir; ancak bu keşifleri yorumlamak ve değerlendirmek hala insanın görevi olarak görünüyor. Evrenin doğasını anlamak, yalnızca fiziksel yasaları çözmek ya da matematiksel formüller üretmekle sınırlı değildir. İnsan deneyimi, bilinç, ahlak ve anlam arayışı gibi unsurlar, yalnızca hesaplama gücüyle kavranabilecek mefhumlar olmayabilir. Öyleyse hesaplama gücünün ötesinde bize anlamı bahşeden şeyin yapay zeka bağlamında ne olduğunu sormamız gerekmektedir.
Yapay Zekanın Güvenliğini Kenara Bırakıp Fırsatları Konuşmak
Geçtiğimiz günlerde Paris’te Fransa ve Hindistan hamiliğinde toplanan yapay zeka zirvesine birçok yüksek profilli konuşmacı katıldı. Zirvenin en dikkat çekici konuşmasını ise ABD Başkan Yardımcısı JD Vance yaptı. Vance’in ana mesajı, yapay zeka konusunda artık riskler ve güvenlik meselelerine değil, fırsatlara odaklanılması gerektiğiydi:
“Birkaç yıl önceki konferansın başlığı olan yapay zeka güvenliği hakkında konuşmak için burada değilim. Yapay zekanın fırsatları hakkında konuşmak için buradayım.”
Yapay zeka tartışmalarının odağındaki bu değişim iyice barizleşen bir yaklaşım dönüşümüne de dikkat çekiyor. Yapay zeka, insanlığın ortak geleceğine yönelik bir mesele olarak görülmekten ziyade, devletler arası rekabetin önemli bir cephesi haline gelmiş durumda.
Ortak mesele perspektifinde yapay zeka tüm insanlığın yararına geliştirilmesi ve olası risklerin önlenmesi gereken bir teknoloji olarak ele alınırken, rekabetçi yaklaşımda öncelik inovasyonun hızlandırılması ve teknolojik üstünlüğün sağlanmasında. Dolayısıyla birinci anlayış etik denetim ve düzenlemelerle güvenli gelişimi önceliyordu. Bunun örneğini ‘güvenlik’ vurgusuyla yapılan önceki zirvelerde görüyoruz.
İkinci anlayış ise yapay zekayı ekonomik, askeri ve politik bir kuvvet çarpanı olarak görüyor. Bu rekabetçi bakış açısında etik kaygılar ve güvenlik düzenlemeleri, ilerlemeyi yavaşlatan engeller olarak değerlendiriliyor ve regülasyon yerine hızlı gelişim ve üstünlük kurma hedefi öncelikli hale geliyor.
Son dönemde, özellikle büyük devletlerin söylemleri ve politikaları, yapay zekanın artık daha çok bir rekabet aracı olarak değerlendirildiğini gösteriyor.Dolayısıyla distopik bir alarmizle de karşılanabilecek gelişmeler Vance’in konuşmasında kendine iyimser ve heyecanlı bir şekilde yer buldu.
Vance, yapay zeka okuryazarlığının artırılması gerektiğine ve regülasyonların, yapay zekanın imkanlarını genişletmeye yönelik olması gerektiğine de vurgu yaptı. İnsan ve yapay zeka arasında regülasyon gerektiren etkileşimin temel kabulü ise yapay zekanın araçsal kullanımında insanın merkezde olması. Oldukça naif bir yaklaşımla kullanıcıların demokratik kullanımında gelişen bir teknik sürecin düzenlenmesi gerekliliği… Makinelerin düşünmeleri için gereken içeriğin onlara insanlar tarafından verilmesi ve makinelerin yalnızca mekanik süreçleri yürütmelerine olan sarsılmaz umut.
Vance’ın konuşması insanlar olarak eksik kaldığımız yanlarımızı yapay zeka ile desteklemenin imkanını aramamız gerektiğini ima ediyor. Ancak merak uyandıran kısım bizleri makinalar ve yapay zekayla birlikte nasıl bir gelecek beklediği. Vance’a ve büyük bir çoğunluğa göre yapay zekayı eylemlerimizin bir eşlikçisi olarak kabul edip söz gelimi kendimize yardımcı kılmamız mümkün. Makinelerin hangi işlerimizde bize eşlik edeceği ise şimdilik muğlak. Kişisel asistanımız mı, bizleri ameliyat eden cerrahlar mı yoksa gündelik işlerimize otomasyon sağlayıcılar mı olacakları belirsiz. Görünen o ki, yapay zeka şimdilik aklımıza gelen bir çok işi yapabilecek gibi görünüyor. Ancak biz hangi işleri yapmasına müsaade edeceğiz? Nerelerde bize yardımcı olması lehimize? Hangi eylem ve niyetlerinin iyileşmesini istiyoruz ki, makinalara da bu eylemleri yapmayı öğretelim?
İnsansı Robotlar Bir Sonraki Durak mı?
OpenAI’nin rekabette geriye düştüğü tartışmaları bir yana, yapay zeka dendiğinde geniş kullanıcı kitlesinin aklına hala öncelikle ChatGPT geliyor demek abartı olmaz. ChatGPT’nin 2022’deki çıkışı, yapay zekayı milyonların günlük hayatının bir parçası haline getirdi ve bu yüzden genel kullanıcı algısında yapay zeka, büyük ölçüde yazışma ve konuşma arayüzleriyle özdeşleşti. İnsanlar bu sistemlere sorular yöneltiyor, bilgi alıyor ya da belirli çıktılar ürettiriyor.
Ancak bu, yapay zekanın yalnızca bir yüzü. Üstelik popüler kültürün yıllardır akıllara kazıdığı baskın yapay zeka imgesi de bu değil. Terminatör’den Westworld’e, ve Ex Machina’ya kadar, bilim kurgu dünyasında yapay zeka denildiğinde genellikle fiziksel bir varlık kazanan, çoğu zaman insansı ve otonom makineler akla geliyor. Bugün, bu alanda kayda değer gelişmeler gözlemlenmeye başlanmış durumda ve yapay zeka, ekranlardan çıkıp fiziksel dünyada somut bir varlığa dönüşme yolunda ilerliyor.
Son gelişmeler de bunu destekler nitelikte. OpenAI ile iş birliği yapan fiziksel yapay zeka geliştiricisi Figure AI’ın son bir ayda değerini 15 kat artırarak büyümeye devam ettiğini görüyoruz. Yapay zeka sektörünün büyük donanım üreticisi NVIDIA da bu alana özel ihtimam gösteriyor. Şirketin geliştirdiği Isaac isimli platform, otonom mobil robotlar, kollar ve manipülatörler ve insansılar gibi AI robotların geliştirilmesini hızlandıran kaynakların erişimine imkan tanıyor. BMW ve Mercedes gibi büyük markaların üretim bantlarında işlev gören robotların da becerileri ciddi yatırımlar yardımıyla geliştirilmeye devam ediyor.
Bu bir yönüyle iş piyasasını derinden sarsabilecek bir dinamik. İnsancıl robotlar dışarıdan bakıldığında insanın yapabildiği bir çok eylemin altından titizlikle kalkabiliyor görünmekte. Otomasyon sistemleri hala insanların kontrolünde olsa da, yakın gelecekte binlerce insanın işlerinden olacağı veya işlerini yeniden tanımlamak durumunda kalacağı aşikar. O zaman, işlevsizleşen büyük bir kitlenin geleceği ne olacak? Üretimle varlıklarını sürdüren ve tarihi şekillendiren insan, üretimden çekildiğinde tarihin neresinde kalacak?
Diğer yandan ise yapay zekaya dair felsefi soruların alevlenmesi de muhtemel. İçinde yaşadığımız gerçekliğin dijital ortamlarda simüle edilmesiyle birlikte bilişsel olarak sahip olduğumuz yetilerin insancıl robotlar tarafından taklit edilebilme ihtimali var. Peki, bir şeyin taklit edilmesi, o şeyin özüne sahip olunduğu anlamına mı gelir? Bir robotun insan gibi düşünebilmesi için, yalnızca bizim gibi davranması mı gerekir, yoksa deneyimleyerek bilinçli varoluşa ulaşması mı? Öte yandan bizler insancıl robotları konuşurken, robotik insanlara dair sorular ne zaman gündeme gelecek?

