Ai badge logo

Bu madde yapay zeka desteği ile üretilmiştir.

1948 Nekbe Olayı

Siyaset Ve Uluslararası İlişkiler+1 Daha
fav gif
Kaydet
kure star outline
Tarih
1948
Yer
Filistin
Bağlam
Filistinlilerin yerinden edilerek İsrail Devleti'nin kurulması
Başlıca Sonuçları
1 milyona yakın Filistinlinin sürgün edilmesiYaklaşık 15 bin kişinin öldürülmesi675 köy ve kasabanın yok edilmesiFilistinlilerin yurtsuzlaştırılması ve mülksüzleştirilmesi

Nekbe Olayı, 1948 yılında İsrail Devleti’nin kurulması süreciyle eş zamanlı olarak yüz binlerce Filistinlinin yaşadığı zorunlu yerinden edilme, nüfus hareketi, mülksüzleştirme ve toplumsal dağılma sürecine verilen isimdir. Arapçada “an-Nakba” kelimesi “felaket anlamına gelir ve Filistin tarihindeki bu dönüşümü fiziksel ve kültürel sonuçlarıyla tanımlar.


Nekbe, bölgenin demografik yapısında kalıcı değişikliklere yol açan, Filistin toplumunu uzun süreli sürgün, mültecilik ve kimlik kaybı sorunlarıyla karşı karşıya bırakan tarihsel bir olay kabul edilir. Bu süreçte çok sayıda köyün boşaltılması veya ortadan kalkması, sivillerin bölgeden ayrılmak zorunda kalması ve geride kalanların hukuki statülerinde köklü değişimler yaşanması, Nekbe’nin temel bileşenlerini oluşturur. Bu nedenle Nekbe, tarih, uluslararası hukuk ve mültecilik çalışmalarında 1948 sonrası Filistin toplumunun şekillenmesini belirleyen ana kavramlardan biri olarak değerlendirilir. Olay, günümüzde de hem Filistinlilerin kolektif hafızasında hem de bölgesel politik tartışmalarda merkezî bir yer tutmaktadır.


Nekbe Belgeseli (AA)

Tarihî Arka Plan

Nekbe olayının yaşandığı 1948 yılı süreci, Filistin topraklarında yüzyıllar boyunca şekillenen siyasal, demografik ve toplumsal dinamiklerin bir sonucudur. Bölgenin tarihî arka planı, Filistin toplumunun uzun süreli yerleşik yapısını ve 19. yüzyıldan itibaren hız kazanan ulusal hareketleri içeren çok katmanlı bir bağlama sahiptir.


Filistin, antik çağlardan itibaren Asur, Babil, Pers, Helenistik ve Roma egemenlikleri arasında el değiştirmiş; stratejik konumu nedeniyle sık sık nüfus hareketlerine ve kültürel etkileşimlere sahne olmuştur. Orta Çağ’dan itibaren bölge, yüzyıllar boyunca İslam dünyasının idaresinde kalarak Arap nüfusun belirleyici olduğu bir sosyal yapıya sahipti. Osmanlı döneminde Filistin, çok dinli ve çok kültürlü yapısını korumuş; 19. yüzyılın sonlarına kadar nüfusun büyük çoğunluğunu Müslüman Araplar, ardından Hristiyan Araplar ve Yahudi topluluğu oluşturmuştur.


Yahudi halkı, antik dönemden itibaren çeşitli savaşlar ve sürgünler sonucunda geniş bir coğrafyaya dağılmış ve dinî geleneklerinde var olan “vaat edilmiş topraklar” fikrini korumuştur. Ancak modern anlamda Filistin’e dönme düşüncesi, 19. yüzyılda Avrupa’da yükselen antisemitizm hareketleri ve ulusal ideolojilerin etkisiyle politik bir nitelik kazanmıştır.


Siyasi Siyonizm, Theodor Herzl öncülüğünde 1897’de toplanan Birinci Dünya Siyonist Kongresi ile kurumsal bir hareket hâline gelmiştir. Herzl’in Der Judenstaat adlı eseri ve kongrede kabul edilen program, Filistin’de bir Yahudi yurdu kurulması hedefini uluslararası platforma taşımıştır. Bu dönemde gerçekleşen ilk örgütlü göç dalgaları, henüz Osmanlı egemenliği altındaki Filistin’e sınırlı da olsa Yahudi nüfusun yerleşmesini başlatmıştır. Osmanlı yönetimi, zaman içinde göçleri sınırlayan ve toprak satın alımlarını kısıtlayan çeşitli düzenlemeler getirmiştir.


I. Dünya Savaşı’nın ardından Filistin, 1917 Balfour Deklarasyonu’nun siyasi etkisi altında İngiliz manda yönetimine girmiştir. Bu deklarasyon, nüfusunun yaklaşık %90’ı Arap olan bir bölgede Yahudi halkı için “ulusal bir yurt” kurulmasını destekleme vaadini içermekteydi. 1920–1948 arasında İngiliz yönetimi, Yahudi göçünü ve örgütlenmesini kolaylaştıran; Arap toplumunda ise siyasi kırılmalara yol açan bir dizi uygulama yürüttü.


Bu süreçte;

  • Yahudi nüfusu birkaç on yıl içinde hızla arttı.
  • Yahudi Ajansı, askerî ve ekonomik yapılarla birlikte bir proto devlet örgütlenmesine dönüştü.
  • Arap toplumunda büyük aileler arasındaki rekabet, merkezî bir siyasi tepkinin oluşmasını zorlaştırdı.


Aynı dönemde artan Arap - Yahudi çatışmaları, İngiltere’yi çeşitli komisyonlarla çözüm arayışına yöneltmiş olsa da bu girişimler kalıcı bir sonuç doğurmadı.


2. Dünya Savaşı sonrası dönemde Siyonist hareket içinde ABD’nin desteği belirleyici hâle geldi. ABD’deki Yahudi topluluklarının siyasi etkisi ve dönemin başkanı Truman yönetiminin yaklaşımı, Filistin meselesinin Birleşmiş Milletler gündemine taşınmasında önemli rol oynadı. Aynı dönemde Filistin’deki gerginlik tırmanmış; İngiliz yönetimi artan şiddet, siyasi çıkmaz ve uluslararası baskılar nedeniyle 1947’de bölgeyi Birleşmiş Milletler'e (BM) devretme kararı almıştır.


BM Filistin Özel Komitesi (UNSCOP), bölgedeki tarafları inceleyerek iki temel rapor hazırlamıştır. Çoğunluk raporu, Filistin’in Arap ve Yahudi devletleri arasında paylaşılmasını öngörüyordu. 29 Kasım 1947’de BM Genel Kurulu’nda yapılan oylamada çoğunluk planı kabul edildi. Planın ardından bölgedeki gerilim hızla silahlı çatışmaya dönüştü. 1948’in ilk aylarında şehirler ve köyler arasında şiddet yoğunlaştı. Bu ortam, hem Filistinli sivillerin hareketlerini kısıtladı hem de kitlesel kaçışların başlangıcını oluşturdu.

Siyonizmin Ortaya Çıkışı

Yahudi geleneğinde “Siyon” ve “vaat edilmiş topraklar” fikri, uzun süre boyunca ağırlıklı olarak dini ve manevi bir anlam taşımış, Kudüs kutsal bir merkez olarak görülmüştür. Bu anlayışta Filistin’e dönüş, daha çok mesih inancı ve kutsal metinlere dayalı manevi bir beklenti olarak varlığını sürdürmüştür.


19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da yükselen milliyetçilik ve antisemitizm dalgası, bu dinî beklentiyi siyasi bir programa dönüştürmüştür. Özellikle Rusya başta olmak üzere Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde artan Yahudi karşıtı hareketler, Yahudilerin güvenli bir ulusal çatı arayışını güçlendirmiş ve bakışların yeniden Filistin’e çevrilmesine yol açmıştır.


Modern Siyonist hareketin ilk örgütlü girişimleri, Doğu Avrupa’da ortaya çıkan “Siyon Âşıkları Cemiyeti" ile başlar. Bu cemiyet, koordinasyon ve mali imkân eksikliği nedeniyle sınırlı bir başarı elde etse de Filistin’e ilk kitlesel göçleri başlatmış ve “Siyon’a dönme” fikrini pratik bir hedef olarak ortaya koymuştur.


Siyonizmin sistemli ve siyasal bir hareket hâline gelmesinde belirleyici kişi, Macar asıllı Yahudi gazeteci Theodor Herzl olmuştur. Herzl, Dreyfus davası sırasında tanık olduğu antisemitist atmosferden sonra “Yahudi meselesi”ne yoğunlaşmış; 1896’da yayımladığı Der Judenstaat adlı eserinde Yahudilerin Filistin’e nasıl gideceğini ve orada nasıl bir siyasi birlik oluşturacağını ayrıntılı biçimde tartışmıştır.


Herzl, Siyonizmin başarıya ulaşması için mutlaka uluslararası ve kurumsal bir örgütlenmeye ihtiyaç olduğunu savunmuş; 1897’de Basel’de toplanan Birinci Dünya Siyonist Kongresi ile Dünya Siyonist Teşkilatı’nın kurulmasını sağlamıştır. Kongrede kabul edilen Basel Programı, Filistin’de bir Yahudi yurdunun kurulmasını, Siyonist hareketin temel hedefi olarak belirlemiştir.


Osmanlı idaresi altında bulunan Filistin’de, Siyonist liderler Sultan II. Abdülhamid’den destek arayışına girmiş; toprak satın alma ve yerleşim konusunda çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır. Ancak Osmanlı yönetimi, göç ve toprak alımlarını sınırlayan düzenlemelerle bu talepleri geri çevirmiştir. Bu durum, Siyonist hareketi güçlü bir emperyal devletin himayesini aramaya yöneltmiş; süreç içinde yüzünü İngiltere’ye dönmesine zemin hazırlamıştır.

Halksız Toprak Söylemi

Filistinli nüfusun yerinden edilmesi Siyonizmin belirli bir kolonyal söylem içinde işleyen teorisiyle ilişkilidir. Bu söylemin temelinde, Filistin’i “halkından bağımsız bir mekân” gibi ele alan bir bakış açısı bulunmaktadır.


Bu anlayış, Siyonist literatürde sıkça atıf yapılan “halksız bir toprak için, topraksız bir halk” sloganında yoğunlaşır. Bu söylemle Filistin, üzerinde yaşayan yerel nüfustan adeta soyutlanmış, “yeniden sahiplenilmeyi bekleyen” bir coğrafya olarak tasvir edilir; Yahudiler ise tarihsel olarak yurtlarından mahrum bırakılmış, bu topraklarda ulusal devlet kurarak modern tarihe “dönmesi gereken” bir topluluk olarak sunulur. Bu noktada Siyonizm, diğer kolonyal söylemlerle benzer biçimde, modernleşme ve medenileştirme iddiasını harekete geçirir. Filistin, “geleneksel ve geri kalmış” bir toplumun yaşadığı, bu nedenle dışarıdan gelecek modernleştirici bir müdahaleye açık bir alan gibi resmedilir. Yahudi yerleşimini “modernleşme” olarak kodlayan bu anlayış, Filistinli nüfusun yerinden edilmesini meşrulaştıran önemli bir ideolojik çerçevedir.


Bu çerçevede;

  • İsrail, “modern ve medeni bir oluşum” olarak konumlandırılırken,
  • Filistin toplumu kimi söylemlerde “sorunlu, geri, hatta bir tür hastalık odağı olarak tasvir edilir; bu da “toprağı kurtarmak” adına yerel nüfusa yönelik zorlayıcı politikalara zemin hazırlayan bir dil üretir.【1】 


Böylece Siyonist söylem, ulusal bir projenin ötesinde, Avrupa merkezli kolonyal modernleşme fikriyle iç içe geçmiş bir proje hâline gelir. Filistin topraklarının yeniden inşası ve canlandırılması vurgusu, yerel nüfusun tarihsel varlığını ve hak iddialarını ikincilleştiren bir bağlamda ortaya çıkar.

Bölgesel ve Küresel Güçlerin Etkisi

İngiltere’nin Filistin üzerindeki rolü, Nekbe’nin yaşanmasında merkezî bir yere sahiptir. 1917’de yayınlanan Balfour Deklarasyonu, İngiltere’nin Filistin topraklarında bir “Yahudi ulusal yurdu” kurulmasını destekleme taahhüdünü içeriyordu. Bu deklarasyon, Filistin nüfusunun yaklaşık %90’ının Arap olduğu bir dönemde, Siyonist hareketin taleplerine uluslararası bir meşruiyet kazandırdı.


Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Filistin, 1920 San Remo Konferansı’nda İngiliz mandası altına alındı ve bu durum Milletler Cemiyeti tarafından da onaylandı. İngiliz manda yönetimi, Siyonist göçlerini ve örgütlenmelerini kolaylaştıran politikalar yürütürken, Arap toplumunda artan bir memnuniyetsizlik ve siyasi gerilim yarattı.


Balfour Deklarasyonu’nun ardından;

  • Yahudi Ajansı ve diğer Siyonist kuruluşlar, Filistin’de siyasi, ekonomik ve askerî yapılanmalarını güçlendirme fırsatı buldu.
  • Arap toplumu ise iç çekişmeler nedeniyle Siyonist yerleşimlere ve İngiliz desteğine karşı yeterli bir karşı duruş sergilemekte zorlandı.


İngiltere, mandater dönem boyunca çeşitli komisyonlar kurarak Arap-Yahudi çatışmalarını çözmeye çalıştı. Ancak bu çabalar, her iki tarafın da sunulan çözüm önerilerine yanaşmaması nedeniyle kalıcı bir barış getirmedi.


İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Siyonist hareketin yönü giderek ABD’ye kaydı. Amerikan Yahudi topluluklarının ve lobilerinin baskısıyla, ABD yönetimi Filistin meselesinde Siyonist taleplere daha açık destek vermeye başladı. Özellikle Harry Truman döneminde ABD, Birleşmiş Milletler’de Filistin’in taksimi lehine bir tutum sergiledi. Truman yönetimi, BM’de yapılan oylamalarda diğer ülkeler üzerinde siyasi ve ekonomik baskı kurarak Filistin’in Yahudi ve Arap devletleri arasında paylaşılmasını öngören planın kabul edilmesinde etkili oldu.


BM Filistin Özel Komitesi (UNSCOP) tarafından hazırlanan plan, Filistin topraklarının iki devlet arasında bölünmesini öneriyordu. Siyonistler bu planı desteklerken, Arap devletleri ve Filistinli Araplar plana şiddetle karşı çıktı. ABD’nin bu süreçteki rolü, Siyonist hareketin uluslararası alanda meşruiyet kazanmasında ve İsrail Devleti’nin kurulmasında belirleyici faktörlerden biri oldu. ABD’nin desteği, İngiltere’nin Filistin’den çekilme kararı alması ve sorunu BM’ye devretmesi sürecinde de kritik bir unsur olarak öne çıktı.

Birleşmiş Milletler Taksim Planı (1947)

1947 yılına gelindiğinde Filistin’deki siyasal ve toplumsal gerilim, İngiltere’nin bölgeyi artık yönetemeyeceğini açıklamasına yol açmış; İngiltere, Filistin sorununu çözmesi için konuyu Birleşmiş Milletler’e devretmiştir. Bu doğrultuda BM, Filistin’deki koşulları incelemek üzere Filistin Özel Komitesi (UNSCOP) adıyla bir araştırma heyeti oluşturmuştur. UNSCOP’un yaptığı incelemeler sonucunda Genel Kurul’a iki farklı öneri sunulmuştur:

Taksim Önerisi

Komitedeki çoğunluğun benimsediği bu öneri, Filistin topraklarının:


  • Bir Yahudi devleti,
  • Bir Arap devleti,
  • Uluslararası yönetime bırakılacak Kudüs bölgesi olarak bölünmesini öngörüyordu. Yahudi devleti için ayrılan topraklar, toplam nüfusun önemli bir kısmının Arap olmasına rağmen, Siyonist yerleşimlerin yoğun olduğu bölgeleri de kapsıyordu. Siyonist hareket bu öneriyi, devlet kurma hedefi doğrultusunda kabul edilebilir bir çözüm olarak gördü.【2】 

Federal Tek Devlet Önerisi

Komitedeki azınlık grubu ise Filistin’in tek bir federal devlet şeklinde yapılandırılmasını önerdi. Bu modele göre:


  • Araplar ve Yahudiler ortak bir federal hükümete bağlı olacak,
  • İki toplum kendi iç işlerinde özerklik sahibi olacaktı.


Bu öneri, Arap temsilciler tarafından daha dengeli görülse de Siyonist hareket tarafından reddedilmiştir.【3】 


BM Genel Kurulu’nda 29 Kasım 1947’de yapılan oylamada, çoğunluk raporunda yer alan taksim planı kabul edildi. Bu karar, Filistin’deki çatışmanın seyrini belirleyici biçimde değiştirdi:


  • Yahudi tarafı kararı devletleşme yolunda bir zafer olarak karşıladı.
  • Arap tarafı ise kararı, bölgenin demografik gerçeklerine uygun olmadığı ve Filistinlilerin self determinasyon hakkını yok saydığı gerekçesiyle tamamen reddetti.


Kararın ardından bölgedeki tansiyon hızla yükselmiş, şehirlerde ve kırsal alanlarda silahlı çatışmalar yoğunlaşmış ve bu süreç Nekbe'ye giden yolu açmıştır.

1948 Savaşı ve İsrail Devleti’nin Kuruluşu

1947 Taksim Planı’nın BM Genel Kurulu’nda kabul edilmesinin ardından Filistin’deki siyasi gerilim, hızla geniş çaplı bir çatışma ortamına dönüşmüştür. Planı kabul eden Siyonist hareket ile planı reddeden Filistinli Araplar arasında başlayan şiddet, 1948’in ilk aylarında yoğunlaşmış; saldırıların yayılmasıyla birlikte şehirlerde, köylerde ve ulaşım yollarında karşılıklı çatışmalar süreklilik kazanmıştır.


Filistin’de iki toplum arasındaki ilişkiler tamamen kopmuş, silahlı grupların etkinliği artmıştır. Siyonist örgütlenmeler (Haganah, Irgun ve Lehi) askerî güçlerini yoğunlaştırmış ve bazı bölgelerde Arap yerleşimlerine yönelik operasyonlar başlatmıştır. Arap toplumunda ise örgütlü bir merkezî askerî güç bulunmadığından, yerel milisler ve gönüllü birlikler çatışmaların ana aktörleri hâline gelmiştir. Bu dönemde kara yollarında saldırılar, şehir merkezlerinde silahlı çatışmalar, köy baskınları, toplu göç hareketleri gibi olaylar artarak devam etmiştir.


İngiltere, artan şiddet nedeniyle bölgedeki kontrolü sağlayamayacağını açıklamış ve 15 Mayıs 1948’de Filistin’den tamamen çekileceğini ilan etmiştir. Bu açıklama, sahada büyük bir siyasi ve askerî boşluk doğurmuş; her iki taraf da bu boşlukta konumunu güçlendirmeye yönelmiştir. Manda yönetiminin son aylarda kamu düzenini sağlama kapasitesi iyice zayıflamış, İngiliz güçleri büyük ölçüde tarafsız kalmayı tercih etmiş ve bu durum çatışmaları daha da derinleştirmiştir.


İngiltere’nin çekilmesine saatler kala, 14 Mayıs 1948’de Siyonist lider David Ben Gurion, Tel Aviv’de İsrail Devleti’nin kurulduğunu ilan etmiştir. Bu ilan, BM’nin Taksim Planı’nda öngördüğü tarihten daha erken bir devletleşme adımı olarak gerçekleştirilmiştir. Devletin kurulması, Siyonist hareketin uzun süredir sürdürdüğü;


  • Toprak satın alma,
  • Göç politikaları,
  • Askerî örgütlenme,
  • Diplomatik girişimler gibi çabaların bir sonucudur.

Arap Devletlerinin Müdahalesi ve Savaşın Bölgeselleşmesi

İsrail’in kuruluşunun ilan edilmesinin hemen ardından Mısır, Ürdün, Suriye, Irak ve Lübnan orduları Filistin’e girerek yeni kurulan devlete karşı askerî harekât başlatmıştır. Bu aşamayla birlikte çatışma, yerel ölçekte iki toplum arasında yaşanan bir iç savaş olmaktan çıkıp bölgesel bir savaş niteliğine dönüşmüştür.


Arap ordularının müdahalesine rağmen;


  • Siyonist güçler askerî açıdan daha örgütlüydü,
  • Silah ve lojistik açıdan önemli üstünlüklere sahipti,
  • Stratejik bölgeleri hızla kontrol altına aldı.


Bu süreçte çok sayıda Arap yerleşimi boşaldı veya ele geçirildi; bu durum Nekbe olarak tanımlanan nüfus hareketinin genişlemesine sebep oldu.

Savaşın Sonuçları ve Ateşkes Anlaşmaları

1948 boyunca süren çatışmalar, 1949 yılına gelindiğinde bir dizi ateşkes (armistice) anlaşmasıyla sona erdi. Bu anlaşmalar sonucunda;


  • İsrail, BM Taksim Planı’nda kendisine ayrılan topraklardan daha geniş bir alanı kontrol etmeye başladı.
  • Batı Şeria, Ürdün kontrolüne girdi.
  • Gazze Şeridi, Mısır yönetimine bırakıldı.
  • Savaşın sonunda bir milyona yakın Filistinli, köylerinin ve şehirlerinin boşalması nedeniyle mülteci hâline geldi. Lübnan, Ürdün, Suriye, Gazze Şeridi ve Batı Şeria gibi bölgelere göç etmek mecburiyetinde kaldılar.
  • Yaklaşık 15.000 kişi öldürüldü.
  • 675 köy ve kasaba yok edildi.【4】 


Nekbe'ye Dair İnfografik (AA)

Present Absentee Kategorisi

Nekbe’nin en önemli sonuçlarından biri, Filistinlilerin hukuki statüsünün yeniden sınıflandırılması oldu. İsrail’in 1948 sonrası uyguladığı nüfus sayımı sırasında ortaya çıkan “present absentee” kategorisi, Filistinli bireyleri, fiziksel varlıkları ile hukuki statüleri arasında bir boşlukta konumlandırdı. Bu kategoriye giren kişiler;


  • Çatışmalar sırasında köylerinden geçici olarak uzaklaşmış,
  • Nüfus sayımı sırasında ikamet adreslerinde bulunamamış,
  • Bu nedenle hukuken “mevcut değil” kabul edilmiş,
  • Dolayısıyla mülkiyet ve geri dönüş haklarını kaybetmişlerdir.
  • Bu uygulama, Filistinlilerin büyük bir bölümünün hem mülksüzleşmesine hem de yurttaşlık haklarından dışlanmasına yol açmıştır.【5】 

Mülteci Kampları ve Toplumsal Yapının Dağılması

Yerinden edilen Filistinlilerin önemli bir kısmı, komşu ülkelere dağıldıktan sonra çeşitli uluslararası örgütlerin desteğiyle oluşturulan mülteci kamplarında yaşamaya başlamıştır. Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'nın (UNRWA) kurulmasıyla birlikte bu kamplar, geçici barınma alanlarından kalıcı yerleşim yerlerine dönüşmüş; Filistinlilerin yeni toplumsal yapısı bu kamplarda şekillenmiştir.


UNRWA’ya göre 2010 yılı itibariyle dünyada sayıları 10 milyon 900 bine ulaşan Filistinli Müslümanların %43,4’ü mülteci konumundadır.【6】 

Nekbe’nin Sürekliliği

Nekbe, 1948’de yaşanan tek seferlik bir olaydan ibaret değildir; özellikle olağanüstü hâl düzenlemeleri ve mülkiyet yasaları yoluyla Filistinlilerin hukuki ve toplumsal var oluşunu sürekli etkileyen yapıların kurulmasıyla bir “süreklilik” kazanmıştır. Bu çerçevede günlük yaşam üzerindeki hareket kısıtlamaları, sosyal alanların bölünmesi, mülkiyetin devredilememesi, geri dönüş hakkının kapalı tutulması gibi uygulamalar, Filistinlilerin yaşamını uzun vadeli olarak şekillendirmiştir. Nekbe böylece, bir savaş anından çok daha fazlası olarak, Filistin toplumunun modern tarihinin merkezine yerleşen kalıcı bir tarihî ve sosyolojik durum hâline gelmiştir.


Nekbe’nin ardından doğan kuşaklar, Filistin’i çoğunlukla hiçbir zaman görmemiş olmalarına rağmen, kimliklerini aile anlatıları, kamplardaki kolektif hafıza, kültürel unsurlar, sürgün deneyimine dair edebî ve sözlü üretimler üzerinden kurmuştur. Bu nedenledir ki Filistinli kimliği, yerinden edilen ilk kuşaktan sonraki kuşaklarda da coğrafi bir aidiyetten çok, tarihsel bir hafıza ve hak talebi temelinde aktarılmıştır.

Kaynakça

Anadolu Ajansı. "Filistin'in 'felaketi' olan Nekbe'nin üzerinden 72 yıl geçti." Son Erişim: 27.11.2025. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/filistinin-felaketi-olan-nekbenin-uzerinden-72-yil-gecti/1841716


Anadolu Ajansı. "İşgal altındaki Filistin topraklarında 75 yıldır süren "Büyük Felaket": Nekbe." Son Erişim: 27.11.2025. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/isgal-altindaki-filistin-topraklarinda-75-yildir-suren-buyuk-felaket-nekbe/2897896


Boyalı, Ayşegül. "Al-Nakba Sonrası Filistin Sürgün Anlatılarında Çıplak Hayat Kavramı" Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2016. Son Erişim: 27.11.2025. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=T1mWGp9MngYYkCSgiJvtVlGl7TUZgvOWLOVfv1UvqAMQt8f8HOFvEeo0mPRhO-Lz


Tergek, Şehmus. "İngiltere, ABD ve Siyonizm Üçgeni: El Nakba’ya Giden Yol" Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2022. Son Erişim: 27.11.2025. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=kIrIdtdJ31bRgjb6fHvMUTfnRxyZdKZ_hQ0UViRvTsuJTUl2_8h_ViO8cUFRZfMF


Youtube. "Filistinliler için 1948’den bu yana dinmeyen acı: Nekbe." Anadolu Ajansı. Son Erişim: 27.11.2025. https://www.youtube.com/watch?v=DDqQuVqIxJg

Dipnotlar

[1]

Ayşegül Boyalı, Al-Nakba Sonrası Filistin Sürgün Anlatılarında Çıplak Hayat Kavramı (Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2016), 15–17. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=T1mWGp9MngYYkCSgiJvtVlGl7TUZgvOWLOVfv1UvqAMQt8f8HOFvEeo0mPRhO-Lz

[2]

Şehmus Tergek, İngiltere, ABD ve Siyonizm Üçgeni: El Nakba’ya Giden Yol (Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, 2022), 109-112. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=kIrIdtdJ31bRgjb6fHvMUTfnRxyZdKZ_hQ0UViRvTsuJTUl2_8h_ViO8cUFRZfMF

[3]
[4]

Anadolu Ajansı. "İşgal altındaki Filistin topraklarında 75 yıldır süren "Büyük Felaket": Nekbe." Son Erişim: 27.11.2025. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/isgal-altindaki-filistin-topraklarinda-75-yildir-suren-buyuk-felaket-nekbe/2897896


[5]

Boyalı, Al-Nakba Sonrası Filistin Sürgün Anlatılarında Çıplak Hayat Kavramı, 16–23. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=T1mWGp9MngYYkCSgiJvtVlGl7TUZgvOWLOVfv1UvqAMQt8f8HOFvEeo0mPRhO-Lz

[6]

Tergek, İngiltere, ABD ve Siyonizm Üçgeni: El Nakba’ya Giden Yol, 122. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=kIrIdtdJ31bRgjb6fHvMUTfnRxyZdKZ_hQ0UViRvTsuJTUl2_8h_ViO8cUFRZfMF

Ayrıca Bakınız

Günün Önerilen Maddesi
11/29/2025 tarihinde günün önerilen maddesi olarak seçilmiştir.

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Yazar Bilgileri

Avatar
YazarDuygu Şahinler27 Kasım 2025 11:59

İçindekiler

  • Tarihî Arka Plan

    • Siyonizmin Ortaya Çıkışı

    • Halksız Toprak Söylemi

    • Bölgesel ve Küresel Güçlerin Etkisi

    • Birleşmiş Milletler Taksim Planı (1947)

      • Taksim Önerisi

      • Federal Tek Devlet Önerisi

    • 1948 Savaşı ve İsrail Devleti’nin Kuruluşu

    • Arap Devletlerinin Müdahalesi ve Savaşın Bölgeselleşmesi

    • Savaşın Sonuçları ve Ateşkes Anlaşmaları

    • Present Absentee Kategorisi

    • Mülteci Kampları ve Toplumsal Yapının Dağılması

    • Nekbe’nin Sürekliliği

Tartışmalar

Henüz Tartışma Girilmemiştir

"1948 Nekbe Olayı" maddesi için tartışma başlatın

Tartışmaları Görüntüle
KÜRE'ye Sor