1979 Kâbe Baskını, 20 Kasım 1979 tarihinde Suudi Arabistan’ın Mekke kentinde, İslam’ın en kutsal mekânı olan Mescid-i Haram’ın silahlı bir grup tarafından işgal edilmesi olayıdır. Olay, Cuheyman el-Uteybî liderliğinde hareket eden yaklaşık iki yüz militanın, kendilerince “Mehdi” ilan ettikleri Muhammed el-Kahtânî’nin gelişini duyurarak Kâbe’yi ele geçirmesiyle başlamıştır.
Yaklaşık iki hafta süren kuşatma, Suudi güvenlik güçleri ve dış destekli özel birliklerin müdahalesiyle sona ermiş; yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlanmıştır. Bu baskın, Suudi Arabistan’ın siyasî, dinî ve toplumsal yapısında kalıcı değişimlere yol açmış ve İslam dünyasında derin yankılar uyandırmıştır.
Başlıca Kişiler
Baskının lideri Cuheyman el-Uteybî, 1930’larda Necid bölgesinde doğmuş, Suudi ordusunda görev yapmış, daha sonra modernleşmeye karşı çıkan bir dini söylem geliştirmiştir. Uteybî, ailesinin 1927’deki "İhvan" isyanıyla bağını sürdürerek kendisini tarihsel bir mücadele zincirinin devamı olarak görmüştür.
Onun yanında yer alan Muhammed bin Abdullah el-Kahtânî, dini eğitim görmüş genç bir din adamıydı. Uteybî’nin kayınbiraderi olan Kahtânî, “Mehdi” olarak ilan edildiğinde başlangıçta tereddüt etse de takipçilerinin telkinleriyle bu rolü kabul etmiştir. Her iki isim, dini motivasyonla siyasal bir hedefi birleştiren eylemlerinin planlamasını aylar öncesinden yapmışlardır.
Kâbe Baskını Belgeseli (Anadolu Ajansı)
Tarihsel Arka Plan
1970’li yılların sonlarında Suudi Arabistan, hızla artan petrol gelirleriyle ekonomik olarak güçlenmiş, ancak toplumsal yapısı modernleşme ve muhafazakârlık arasındaki bir gerilime sürüklenmişti. Kentleşme, tüketim alışkanlıklarının değişmesi ve Batı ülkeleriyle kurulan yakın ilişkiler, geleneksel çevrelerde rahatsızlık yaratıyordu. Bu ortamda, radikal köktenci fikirlerin yükselişi özellikle gençler arasında etkili olmaya başladı.
Bu fikir akımlarının merkezinde yer alan Cuheyman el-Uteybî, Necid bölgesine bağlı eski bir askerdi. 18 yıl boyunca Suudi Kraliyet Muhafız Alayı’nda görev yaptıktan sonra, krallığın Batı’yla ilişkilerini ve toplumsal dönüşümünü eleştirerek ordudan ayrılmıştı. Medine’de kurduğu el-Cemaa el-Selefiyye el-Muhtasiba (JSM) adlı yapı, ilk dönem İslam anlayışına dönüş çağrısı yapıyor ve Suudi yönetimini “dinin özünden sapmakla” suçluyordu.
Uteybî ve yandaşları, dini yozlaşmadan kurtuluşun ancak “Mehdi’nin ortaya çıkışıyla” mümkün olacağını savundular. 1979 yılına gelindiğinde bu fikir, özellikle Hicaz bölgesinde küçük ama örgütlü bir hareket haline gelmişti. İsyancılar eylemlerinin planlamasını aylar öncesinden yapmışlardı. Silahlar ve mühimmat, Kâbe çevresindeki tünellere tabutlar içinde taşınmış ve su şebekeleri üzerinde gizlenmişti.
Baskının Seyri
1979 Kâbe Baskını’nın silahlı çatışma süreci, 20 Kasım sabahı başlayan ani bir işgal eylemiyle açılmış, iki hafta boyunca kutsal mekânın içinde ve çevresinde süren karmaşık bir askerî operasyonla sonuçlanmıştır. Olayın 20 Kasım 1979 tarihinde başlamasının nedeni Hicrî 1400 yılının ilk günü olması sebebiyledir. Olayın ilk aşaması, sabah namazının ardından Cuheyman el-Uteybî’nin önderliğindeki 200-250 kişilik silahlı grubun planlı bir şekilde harekete geçmesiyle başlamıştır. O gün Mescid-i Haram’da yaklaşık 50.000 kişi bulunmaktaydı. Namaz tamamlanır tamamlanmaz, Uteybî ve adamları imam Muhammed bin Abdullah Al Sebil'i kenara itmiş, mikrofonu ele geçirmiş ve Muhammed el-Kahtânî’nin “Mehdi” olduğunu ilan eden bildiriyi okumuşlardır. Bu sırada avlunun ortasında duran, üzerinde örtü bulunan tabutların içinden otomatik silahlar, mühimmat ve el bombaları çıkarılmıştır.
Militanlar, kısa sürede Mescid-i Haram’ın tüm giriş ve çıkışlarını kapatmış, minarelerdeki yüksek noktaları keskin nişancılara tahsis etmiştir. Silah seslerinin yankılanmasıyla birlikte binlerce hacı paniğe kapılmış, çoğu kapılara doğru yönelmiş, ancak yollar kapalı olduğundan içeride kalmıştır. İlk kurşunlar, camiye yaklaşan bir Suudi polis memurunun öldürülmesiyle atılmıştır. Bu, çatışmanın sıcak safhasının başlangıcı olmuştur. Ardından, Mescid-i Haram’ın çevresinde konuşlanmış güvenlik güçleriyle işgalciler arasında karşılıklı ateş açılmış; caminin dış avlusundan minarelere kadar yayılan çatışmalarda, ilk gün sekiz polis hayatını kaybetmiş, otuzdan fazla güvenlik görevlisi yaralanmıştır.
İlk saatlerde Suudi güvenlik kuvvetlerinin müdahalesi yetersiz kalmıştır. Krallık yönetimi, olayın büyüklüğünü kavrayamadığı için operasyonu yerel düzeyde yürütmeye çalışmıştır. Ancak Mescid-i Haram’ın mimari yapısı, dar koridorlar ve çok sayıda yer altı tüneli, saldırganlara büyük avantaj sağlamıştır. Direnişçiler, önceden hazırladıkları tünel haritalarını kullanarak pozisyon değiştirmiş, askerlerin ilerleyişini engellemek için tünellerin girişlerini patlayıcılarla kapatmıştır.
Baskının üçüncü gününe gelindiğinde, Suudi ordusu çevre mahalleleri boşaltarak Mescid-i Haram’ı tamamen kuşatma altına almıştır. Kraliyet ailesi, doğrudan müdahale kararı almakta tereddüt etmiştir. Zira Mescid-i Haram’da silah kullanmak, dinî açıdan son derece hassas bir meseleydi. Bu nedenle önce Yüksek Ulema Heyeti’nden fetva alınmış, fetva 22 Kasım’da yayımlanmıştır. Ulema, “silahlı isyanın bastırılması ve isyancıların öldürülmesi”nin meşru olduğuna hükmetmiştir. Bu kararla birlikte, askeri operasyonun kapsamı genişletilmiştir.
Operasyonun ilk büyük aşaması, Merve Kapısı yönünden başlatılmıştır. Mekke’nin en yüksek noktalarından biri olan Ebu Kubays Dağı’na konuşlanan keskin nişancılar, cami çevresindeki hareketi izlerken, zırhlı birlikler kuzey cephesinden içeri girmeye çalışmıştır. Ancak cami içindeki militanlar minarelerden ateş açarak bu ilerlemeyi durdurmuş, Suudi birlikleri ağır kayıplar vermiştir. Çatışmalar, günler boyunca yakın mesafeli silahlı vuruşmalar biçiminde sürmüştür. Militanların tünellerdeki pozisyonlarını korumak için kullandıkları yöntemler arasında, tünellerin bir kısmına su doldurmak ve diğer girişleri patlayıcılarla tuzaklamak yer almıştır.
Suudi kuvvetleri, beşinci günün sonunda, Mescid-i Haram’ın dış avlusundaki kontrolü büyük ölçüde sağlamış, ancak iç kısımda ilerleyememiştir. Bu aşamada Pakistan’dan askeri danışmanlık desteği alınmış; fakat operasyon istenilen sonucu verememiştir. Daha sonra Fransa’dan özel bir anti-terör birliği (GIGN) çağrılmıştır. Gayrimüslimlerin Mekke’ye girmesinin yasak olması sebebiyle, Fransız subayların sembolik olarak “Kelime-i Şehadet” getirdikleri aktarılmıştır.
Fransız danışmanların önerisiyle hazırlanan yeni plan, yer altı tünellerine tonlarca su pompalanması ve gaz verilmesini öngörüyordu. Mekke’nin su şebekesine kimyasal gaz karıştırılarak militanların saklandıkları dehlizlere yönlendirilmesi planlandı. Bu aşamada gazın etkisiyle içerideki birçok isyancı ya boğularak ya da bilinç kaybı yaşayarak etkisiz hale getirildi. Ardından bazı bölgelere elektrik verilerek ve su basılarak direniş tamamen kırılmıştır. Bu taktik, özellikle Kâbe’nin altındaki geniş tünel ağında etkili olmuş ve kalan militanlar teslim olmaya zorlanmıştır.
Kâbe (Anadolu Ajansı)
Sonuçlar ve İnfazlar
Çatışmalar 4 Aralık 1979 tarihinde sona erdiğinde, Mescid-i Haram büyük ölçüde hasar görmüş, caminin bazı kısımlarında yangın izleri oluşmuştu. Tüm bu olaylar neticesinde hayatta kalan isyancılar teslim olmuştu.
Resmî açıklamalara göre 127 Suud askeri, 117 isyancı ve olay sırasında çevrede bulunan 26 kişi ile toplamda 270 kişi hayatını kaybetmiş, 450 kişi yaralanmıştı. Ancak bazı uluslararası kaynaklar, ölü sayısının bin civarı olabileceğini belirtmiştir. Ölenler arasında hem isyancılar hem güvenlik güçleri hem de sivil hacılar bulunuyordu.
Çatışmaların son günlerinde Cuheyman el-Uteybî ve Muhammed el-Kahtânî’nin kaderi de belirlenmiştir. Kahtânî, son saldırılardan birinde vurularak ölmüş; Uteybî ise yaralı olarak yakalanmıştır. Cuheyman el-Uteybî ve ele geçirilen isyancılar, daha sonra Riyad’a götürülmüş, askeri mahkemede yargılanmış ve 9 Ocak 1980’de Suudi Arabistan'ın 8 şehrinde 63 kişi idam edilmiştir. İnfazlar, Suudi kamuoyunda “fitnenin sona erdirilmesi” olarak duyuruldu.
Baskının bastırılmasıyla birlikte Mescid-i Haram yeniden açılmış, ancak bölge iki hafta boyunca ibadete kapalı kalmıştır. Bu süreç, Kâbe’nin tarihte çok nadir görülen şekilde kapatıldığı dönemlerden biri olmuştur. Olayın ardından Mekke’de ve diğer büyük şehirlerde olağanüstü güvenlik önlemleri alınmış, rejim kontrolü sıkılaştırmıştır. Böylece, 15 gün süren çatışmalar sonucunda Kâbe Baskını sona ermiş; olay Suudi Arabistan tarihinde hem dinî hem askerî anlamda eşine az rastlanır bir kriz olarak kayda geçmiştir.
Uzun Vadeli Etkiler
Kâbe Baskını’nın ardından Suudi yönetimi, ulema ile siyasi elit arasındaki ittifakı güçlendirdi. Eğitim, medya ve toplumsal yaşamda muhafazakâr politikalar belirginleşti. Kadınların kamusal hayattaki konumu sınırlandırıldı; din polisi kurumları (Mutaween) yeniden etkin hale geldi. Bu dönemde “İslami uyanış” olarak adlandırılan hareket, toplumsal alanı belirleyici biçimde şekillendirdi. Akademik çalışmalarda olay, 1980’lerden itibaren ortaya çıkan radikal örgütlerin ideolojik öncülü olarak değerlendirilmektedir.
1979 Kâbe Baskını, Suudi Arabistan’ın modern tarihindeki en kritik güvenlik ve meşruiyet krizlerinden biri olmuştur. Olay, dini bir söylemle ortaya çıkan politik bir kalkışmanın devlet otoritesiyle doğrudan çatışmasının örneği olarak görülmüştür. Bugün baskın, Suudi Arabistan’da resmi olarak sınırlı biçimde anılsa da ülkenin siyasal kültürünü ve devlet-toplum ilişkisini şekillendiren temel olaylardan biri olarak tarihsel önemini korumaktadır.