
Yapay Zeka, Sanat, Maneviyat
Genel kapsamlı bir teknoloji olarak yapay zeka hemen her alanla bir şekilde füzyona uğratılıyor. Mühendislik dallarından sosyal bilimlere birçok disiplinde çeşitli denemeler görmek mümkün. Elbette bu süreçte yaratıcılık ve otantikliğin doğasına ilişkin önemli tartışmalar ortaya çıkıyor.
“ChatGPT, yaratıcı mücadelenin özündeki anlamı, çabalarımızın hayatımıza derinlik ve ruh kattığını reddediyor. Varlığımızın altında yatan, hepimizi ortak çabamızla birbirimize bağlayan kolektif ve bilinçdışı insani ruhu inkar ediyor. ChatGPT, insan ruhunu hayal gücünü mekanikleştirerek hızla metalaştırıyor. Bizim yaratma eylemine katılımımızı anlamsız ve değersiz kılıyor.”
Müzik yalnızca dinleyicideki etkisine göre mi değerlendirilmeli, yoksa üretimin kaynağı da en az o eser kadar önemli mi? Yapay zekanın sanat alanındaki varlığı insanları bu temel soruyla bir kez daha yüzleştiriyor. Cave sanatsal üretimin çıktısından bağımsız olarak üretimdeki insan unsurunun hayatiyetine dikkat çekiyor. Bu üretim sürecinde insanın çektiği sıkıntıyı ve gerçeklik arayışını sanatın merkezine koyan bir tutum. John Hegarty gibi ‘hakikatten yoksun sanat, yalnızca süstür’ diyen bir tutum.
Benzer biçimde dikkat çekici bir başka örnek, Helsinki’deki St. Paul Lutheran Kilisesi’nde gerçekleştirilen ve tamamına yakını yapay zeka tarafından yönetilen bir dini tören. Vaazdan müziğe ve görsellere kadar her şeyi yapay zekanın hazırladığı bu deneysel törene katılımcıların tepkisi ise negatif. Tüm çabalara rağmen, katılımcılar insan sıcaklığını ve samimiyetini bulamadıklarını ifade ediyorlar. Katılımcılarından birinin ifadesine göre tören ‘eğlenceli’ fakat ‘bize anlatıyor gibi değildi’. Yani yapay zekayı dini alana çeken bu deneme de öncekiler gibi ruhsuzdu.
Benzer bir girişim de geçen yıl İsviçre’de gerçekleşmişti: Bir kilisede günah çıkarma kabinlerine din görevlileri yerine yapay zeka tarafından oluşturulan bir Hz. İsa figürü yerleştirilmişti. Yapay zeka ile günah çıkaran veya sohbet eden katılımcılardan bazıları deneyimin manevi bir atmosfer yarattığını ifade ederken, bazıları ise takvim yapraklarından alınmış klişeleri dinliyormuş gibi hissettiklerini dile getirmişti.
Bu tepkiler elbette teknolojinin henüz aşamadığı empati ve sıcaklık bariyeriyle ilgili olabilir. Belki de teknolojinin gelecekte insanı daha gerçekçi taklit etmesiyle aşılabilecek bir sorun. Peki ya feyiz almak veya bir büyüğün halinin sirayet etmesi diyebileceğimiz ve nicelleştirilemeyecek olan sahih tesiri nasıl açıklayacağız?
Yapay zekanın insanlık tecrübesine getirdiği sınamaların sonuncuları olmayacak bu iki örnek, bu teknolojinin kültür ve maneviyat alanında halihazırda yol açtığı sorulara dikkatleri çekiyor. Yapay zeka toplumun kılcallarına nüfuz ettikçe, insan dokusunu ve insanlık tecrübesini korumak en önemli zorluklardan biri olacak.
Yapay Zeka ve Deneysellik
Yapay zekanın güncel durumunda dikkat çeken hususlardan biri teknolojinin vardığı deneysel nokta. Gelinen noktada yapay zeka sistemleri geliştirilirken, farklı algoritmalar, parametreler ve modeller deneniyor ve başarı, sınırları belirli kesin kuralları takip ederek değil, deneme-yanılma süreçleriyle elde edilen pratik neticelerle geliyor.
Örneğin, sinir ağlarını eğitirken farklı mimarilerin, optimizasyon tekniklerinin ve kullanılan diğer bileşenlerin karmaşık etkileşimlerinin sonuçlarını öngörmek zordur. Dahası, birçok modelin çıktılarını açıklamak mümkün dahi değildir. Sıkça dile getirilen büyük dil modellerinin ‘kara kutu’ oluşu da bununla ilgilidir.
Dolayısıyla bu alanda ilerleme, teorik adımlarla birlikte somut deneylere ve tecrübelere dayanır. Böylesi bir anlaşılmazlık ortamında başarıya ulaşmak ise deneme yanılma ve tekrar deneme döngüsünde ısrarcı olmakla mümkün.
Toplum ve Teknoloji podcastinin son bölümünde Boğaziçi Üniversitesi'nden Doç. Dr. Şener Özönder, yapay zekanın tecrübi yapısını anlatmıştı. Röportajın tamamını izlemek için tıklayınız.
Yapay zekanın deneysel doğası, onu yalnızca bir belirsizlik kaynağı olarak değil, aynı zamanda inanılmaz bir fırsat alanı olarak da konumlandırıyor. Alanın tahmin edilemezliği alternatif aktörlere başarı imkanı sunuyor. Başarının geçtiği yol ise maddi imkanlarla insan kaynağını bir araya getirerek kendilerine teknolojiyle denemeler yapma imkanı sunmak.
Kurumsal olarak deneme-yanılma süreçlerinde sabırlı, başarısızlıkları öğrenmenin doğal bir aşaması olarak görebilen bir yaklaşım, bu alandaki yetenek gelişimini destekler ve insan kaynağına gereken esnekliği kazandırır. Bu nedenle yapay zekada kendilerine bir yer edinmek isteyen ülkelerin insan kaynağının gelişeceği zemini bir an evvel tesis etmeleri gerekiyor.