KÜRE LogoKÜRE Logo
BlogGeçmiş
Blog
Avatar
Ana YazarMehmet Salih Çoban13 Kasım 2025 20:22

93 Harbi Sonrası Göçlere Postmodern Yaklaşım Denemesi

Felsefe+2 Daha
fav gif
Kaydet
kure star outline

“Kesin doğruya ulaşmak mümkün mü?” tarih disiplininin en temel sorularından birisidir. Tarih disiplini içerisindeki bu epistemolojik tartışma, tarih yazımı ve felsefesi üzerine kafa yoran tarihçilerin zihnini meşgul etmiştir. Bilhassa XX. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan ve tarihçiliği de etkileyen postmodern fikirler bu soruyu sıklıkla ele almıştır. John Tosh’a göre tarihsel bilgi, sabit veya nesnel bir gerçek değildir; tarihçinin mevcut kanıtları yorumlamasıyla şekillenir. Ayrıca Tosh, tarihçinin öznel bakış açısı ve kaynakların sınırlılığı, tarihsel bilginin hiçbir zaman tamamen kesin olamayacağı ve her zaman revizyona tabi olduğu anlamını ileri sürer.


Yapısöküm ve postmodernizm de geçen yüzyılın tarih yazımı üzerinde önemli bir etkiye sahip olarak tarihsel araştırma ve analize yönelik geleneksel yaklaşımlara karşı gelir. Jacques Derrida'nın çalışmalarında ortaya çıkan felsefi bir yaklaşım olan yapısöküm, metinlerin nesnel olarak yorumlanabilecek sabit bir anlamı olduğu fikrine meydan okur. Tarihyazımında tartışmalı alanlarda bu meydan okumaya olanak veren birtakım sonuçları ihtiva eder. Örneğin 93 Harbi sonrası yaşanan olaylar böyle bir sahadır. Ampirik ve/veya geleneksel tarihçilik yerine, postmodern tarih yaklaşımı metinlerin dil ve söylem yoluyla nasıl inşa edildiğini ve bu inşaların güç ilişkileri ve kültürel varsayımlar tarafından nasıl şekillendirildiğini ortaya çıkarmaya odaklanır. Ayrıca, sadece kaynaklar, tarihçi ve ortaya çıkan literatür değil, okuyucu da bu sürecin bir parçasıdır. Yani bir tarihçinin yazdığı 93 Harbi ile ilgili bir kitabı okuyan başka tarihçiler de ondan başka sonuçlar çıkarabilir. Bu sonuçlardan hiçbiri, kitabı yazan tarihçinin kitapta anlatmak istediği olmayabilir. Kısacası, tek bir doğru ve anlamdan bahsetmek postmodern yaklaşımda doğru değildir.


Tarihyazımı bağlamında yapısöküm, geçmiş anlayışımızı şekillendiren baskın anlatılara meydan okumak için kullanılmıştır. Yapısöküm, tarihsel anlatıların dil ve söylem yoluyla nasıl inşa edildiğini açığa çıkararak tarihçileri çalışmalarında daha fazla düşünümlü ve öz-farkında olmaya teşvik eder. Bu düşünümsellik, tarihçilerin kendi varsayımlarının ve önyargılarının araştırmalarını ve analizlerini nasıl şekillendirdiğini düşünmelerini ve tarihsel olay ve olguların alternatif yorumlarına açık olmalarını gerektirir. Postmodernizm de benzer şekilde nesnel hakikat kavramını eleştirir ve dünya anlayışımızı şekillendirmede dilin ve söylemin rolünü vurgular. Tarih yazımı bağlamında postmodernizm, tarihsel anlatıların bir dizi doğrulanabilir gerçek temelinde nesnel olarak inşa edilebileceği fikrine de meydan okur. Bunun yerine, postmodernizm tarihsel anlatıların her zaman üretildikleri kültürel, sosyal ve politik bağlamlar tarafından şekillendirildiğini ve her zaman revizyona, yeniden yorumlanmaya tabi olduğunu vurgular.


Postmodernizm, tarihsel anlatıların inşa edilmiş doğasını vurgulayarak tarihçileri çalışmalarını şekillendiren varsayımlar ve önyargılar hakkında daha eleştirel düşünmeye teşvik eder. Bu eleştirel yaklaşım, tarihçilerin araştırma ve analizlerinde daha bilinçli olmalarını ve tarihsel olay ve olguların alternatif yorumlarına açık olmalarını gerektirir. Postmodernizm ayrıca tarihçileri çalışmalarının üretildikleri kültürel ve politik bağlamlara karşı daha duyarlı olmaya ve araştırmalarının baskın anlatılara ve iktidar yapılarına meydan okumak için nasıl kullanılabileceğini düşündürür. Hem yapısöküm hem de postmodernizm, tarihçileri çalışmalarını şekillendiren varsayımlar ve önyargılar hakkında daha eleştirel düşünmeye zorlayarak tarihyazımı pratiği üzerinde derin bir etkiye sahip olmuştur. Bu yaklaşımlara Richard J. Evans gibi sert bir şekilde karşı gelen tarihçiler de vardır. Evans’a göre bu yaklaşımlar tarihyazımına ve tarihçiliğe büyük zarar vermektedir.


93 Harbi sonrası göçlere odaklanan tarihçilerin iddia ettiği sayısal veriler, bu bağlamda sorgulanmaya uygun bir zemini mümkün kılar. İddia edilen göç ve ölüm sayıları, iddia eden tarihçinin yetiştiği sosyolojinin ve politik çevrenin etkisinden bağımsız olduğunu söylemek zordur. Slav tarihyazımı üst başlığı ile adlandırılabilecek Bulgar ve Rus tarihçilerin iddiaları ile Türk tarihçilerinin sunduğu sayısal bilgiler arasında adeta uçurum vardır. İki tarafın iddia ettiği göç ve ölüm sayıları, bir diğerini yalanlar niteliktedir. Aynı olaya odaklanan fakat farklı kültürel ve siyasi arka plana sahip tarihçilerin bu kadar farklı sonuçlara varması, postmodern bir pencereden görüşü mümkün kılar.


Sayılar ve istatistikler, matematiğin doğası gereği öznel yargılardan uzak, nesnel bir gerçekliğe en yakın tarihsel çıktılar olarak görülebilir. Ancak tarihyazımında sayıların dahi bir tarihçinin süzgecinden geçerek ortaya konması, tartışmalı bir alanın oluşmasına neden olur. 93 Harbi sonrası Bulgaristan’dan göç etmeye mecbur kalan ve hayatını kaybeden Türk ve Müslümanların sayıları böyle bir alandır. ABD’li tarihçi Justin McCarthy, Bulgaristan’daki Türk-Müslümanların yarısının bölgeyi terk ettiğini belirtir. Savaşın başladığı 1877 yılında bölgedeki Türk-Müslüman nüfusunun 1.5 milyonu geçtiğini söyleyen McCarthy’e göre, yaklaşık 520.000 Türk-Müslüman sağ olarak göç etmeyi başarabilmiştir. Sayıları 260.000’i geçen Türk ise Rus ve Bulgarların uygulamaları neticesinde çeşitli sebeplerden hayatını kaybetmiştir. Kemal Karpat, savaş sırasında 250.000 - 300.000 arasında Türk-Müslüman’ın öldüğünü ve 750.000-1.000.000 Türk-Müslüman’ın mülteci olduğunu söylüyor. Bu sayılar nispeten ortalama iddialardır.


Tarihçilerin iddia ettiği sayılar arasındaki fark ise gerçekten büyüktür. En yüksek sayıyı Nedim İpek dile getiriyor. Yaklaşık 500.000 kişinin öldüğünü ve 1 milyon kişinin göç ettiğini belirtiyor. Bulgar tarafından gelen sayılar ise genellikle çok daha düşüktür. Todor Valchev'in tahminine göre, 1877 ile 1912 yılları arasında sadece 350.000 Müslüman mülteci Bulgaristan'ı terk etmiştir. Burada verilen sayıların yıl aralığı da dikkatlerden kaçmamalıdır. Roumen Daskalov ise "The Making Of A Nation In The Balkans” eserinde ulusal Bulgar devletinin kurulmasını anlatırken, Türklerin bölgeden göç etmesine neredeyse hiç değinmiyor. Bulgaristan tarihi üzerine çalışan İngiliz tarihçi Richard Crampton, sadece savaş sonrasında 150.000 mültecinin olduğunu ve bunların büyük bir kısmının savaş sona erdikten sonra Bulgaristan'a geri döndüğünü söylüyor. ABD’li tarihçi William Holt ise bu kadar düşük bir sayının mülteci komisyonu raporları ortadayken tamamen hayal ürünü olduğunu söyleyerek itiraz ediyor. Görüldüğü gibi, en düşük sayı ile en büyük sayı arasında 10 kat vardır.


Peki aradaki bu farkın sebebi nedir ve nasıl açıklanabilir? Kaynakları yorumlamadaki farkları ve tarihçilerin farklı sonuçlar ortaya koymasındaki sebebi anlamak, odaklanılan tarihi olay ve süreci anlamak kadar faydalı olabilir. Tosh’a göre tarihçiler sadece geçmişi açıklamakla değil, aynı zamanda onu yeniden inşa etmek ya da yeniden yaratmak, hayatın nasıl yaşandığını ve nasıl anlaşılabileceğini göstermekle de ilgilenirler ve bu, geçmişin zihniyeti ve atmosferi ile hayali bir uğraşı gerektirir. Tarihçi, kaynakları meydana getirenlerin zihinsel dünyasına girmeye çalışmalıdır ve hayal gücü, tarihçi için hipotezler üretmede ve geçmiş olayları ve durumları yeniden inşa etmede hayati önem taşır. Tarihçiler de dahil, herhangi bir entelektüel yazma eylemi içerisindeki yazar, bilinçsiz de olsa benzer bir süreç içerisinden geçer. Tarihçiliğin bu yönünü dikkate alarak yapılacak bir çalışma, tarihçinin dayandığı geçmişin ürettiği literatürü nasıl şekillendirdiğini anlamlandırmayı mümkün kılar. 93 Harbi sonrası gerçekleşen olaylarla ilgili ortaya atılan sayılar arasındaki farklara da bu bağlamda bakmak bu nedenle mühimdir. Tarihçilerin kullandıkları kaynaklar ya da kasıtlı olarak yapılan çarpıtmalar, bu farkın oluşmasındaki yegâne sebep olarak sunmak elbette yanlış bir değerlendirme değildir. Ancak sığ bir değerlendirme olacaktır. Tarihçinin bilerek ve/veya bilmeyerek tercih ettiği kaynaklar, yaptığı yorumlar, çarpıtmaların arkasındaki sebepleri de göz ardı etmemenin faydası ortadadır.


93 Harbi örneğinde de olduğu gibi birbirine ters sonuçlar ortaya koyan tarih çalışmalarında semboller önemlidir. Özellikle de kültürel ve toplumsal dinamiklere dair tarih çalışmalarında böyledir. Türkler için 93 Harbi büyük bir felakettir. Asırlardır yaşadıkları topraklarda adeta “soykırıma” uğramışlar ve sistematik olarak maruz kaldıkları gayri insani baskılar ile yurtlarını terk etmişlerdir. 1878 Harmanlı Katliamı başta olmak üzere “Eski Zağra Müftüsünün Hatıraları”’nda geçen olaylar, Türklerin acısı için sembol olmuştur. Bulgarlar için 93 Harbi bir bağımsızlık savaşıdır. Asırlardır esir edildikleri Türk boyunduruğundan kurtularak çağdaş, milli ve hür bir Bulgar devleti kurdukları bir mücadele olarak sembolleştirirler. Asıl zulüm gören Bulgarlardır ve bunun için sembolleştirdikleri en önemli hadise sözde "Batak katliamıdır". Tarihçi McCarthy ve Holt gibi batılılar için sembolleştirecek bir nokta yoktur. Onlar 93 Harbi ve sonrasında yaşananlara sonradan tarihçi kimlikleri ile dahil olmuştur. Bu olaylara dair kültürel ve tarihsel bir bağları yok. Profesyonel bir şekilde yaklaşmaları daha mümkün. Onlar için savaş yalnızca 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşıdır; aslında ne “93 Harbi” ne de “Bağımsızlık Savaşı” değildir.

Kaynakça

Ağanoğlu, H. Yıldırım. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Balkanların Makûs Talihi (Göç). İstanbul: İz Yayıncılık, 2001.

Crampton, Richard J. Bulgaria. Oxford and New York: Oxford University Press, 2007.

Daskalov, Roumen. The Making of a Nation in the Balkans. Budapest and New York: Central European University Press, 2004.

Evans, Richard J. In Defense of History. New York: W. W. Norton, 2000.

Harvey, David. The Condition of Postmodernity: An Enquiry into the Origins of Cultural Change. Oxford: Blackwell Publishers, 1992.

Holt, William H. The Balkan Reconquista and Turkey’s Forgotten Refugee Crisis. Salt Lake City: University of Utah Press, 2019.

Hüseyin Raci Efendi. Zağra Müftüsünün Hatıraları. İstanbul: İz Yayımcılık, 2007.

İpek, Nedim. Rumeli’nden Anadolu’ya Türk Göçleri. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1999.

Karpat, Kemal. Osmanlı Nüfusu. İstanbul: Timaş Yayınları, 2010.

McCarthy, Justin. Ölüm ve Sürgün: Osmanlı Müslümanlarının Etnik Kıyımı. Translated by Fatma Sarıkaya. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2022.

Popek, Krzystof. “Liberation and Exile: The Fate of Civilians During the Russo-Turkish War of 1877–1878 in Bulgarian and Turkish Historiography.” Prace Historyczne 148, no. 3 (2021): 515–533.

Şimşir, Bilal N. Rumeli’den Türk Göçleri. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1989.

Tosh, John. The Pursuit of History. Harlow: Longman, 2010.

Turan, Ömer. The Turkish Minority in Bulgaria (1878–1908). Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1998.

Yılmaz, Kaya. “Postmodernist Tarih Yaklaşımı: Postmodernizmin Tarih Eğitimi İçin Doğurguları.” Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi 2, no. 34 (Temmuz 2013): 197–209.

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Blog İşlemleri

KÜRE'ye Sor