Armağan ekonomisi, toplumsal ilişkilerin ve değiş tokuşun, para gibi standart bir değişim aracından ziyade, karşılıklılık ve tamamlayıcılık ilkelerine dayalı armağan ve kayırmaların değişimi üzerine kurulu olduğu bir ekonomik ve sosyal sistemdir. Teoride gönüllü, pratikte ise zorunlu olan verme, alma ve karşılıkta bulunma yükümlülüklerini içerir. Bu sistem, salt ekonomik mal ve hizmetlerin mübadelesinin ötesinde; nezaket gösterileri, şölenler, ayinler, askeri hizmetler ve hatta insanlar gibi çok çeşitli sosyal olguları kapsayan bütünsel bir yapı sergiler.

Gelenekten Dijitale Uzanan Armağan Ekonomisinin Simgeleri (Yapay Zeka İle Üretilmiştir)
Tanım ve Temel Kavramlar
Armağan ekonomisinin temelinde, reddedilmesi bir ittifakın bozulması ve hatta savaş ilanı olarak algılanabilen üç temel yükümlülük bulunur: hediye verme, hediyeyi kabul etme ve hediyeye karşılık verme. Sistemin işleyişini sağlayan temel ilkeler şunlardır:
Karşılıklılık (Reciprocity)
Kişilerin kendilerine yardım edenlere yardım etmeleri ve onlara zarar vermemeleri gerektiği beklentisini içeren bir normdur. Bu ilke, belirli bir ilişkinin geçmişine dayandığından tekil bir nitelik taşır ve sosyal ilişkileri güvence altına alan kesintisiz bir maddi akış sağlar.
Tamamlayıcılık (Complementarity)
Karşılıklı bağımlı rol ilişkilerinde, tarafların hak ve yükümlülüklerinin özdeş değil, birbirini tamamlayıcı nitelikte olmasıdır. Örneğin bir tarafın yükümlülüğü (sadakat), diğerinin bir hakkına (koruma) karşılık gelir. Bu ilke, tarafların farklı sosyal rollerini ve yetkinliklerini yansıtır.
Potlaç
"Beslemek" veya "tüketmek" anlamına gelen ve armağan ekonomisinin daha yoğun ve rekabetçi bir biçimi olarak kabul edilen bir tören sistemidir. Potlaç, rakibi küçültmek, ona meydan okumak ve onu borçlu kılmak amacıyla büyük miktarda zenginliğin armağan olarak verildiği bir harcama yarışıdır. Bu sistem, kapitalist birikim modelinin karşısında bir tüketim modeli olarak durur; güç ve iktidar, biriktirmekten değil, harcamaktan, tüketmekten ve hatta israf etmekten kaynaklanır. Ziya Gökalp'e göre potlaç kurumu, eski Türk toplumlarında egemen (ak-süyek) ve ezilen (kara-süyek) sınıfların oluşmasına yol açarak toplumu cumhuriyetçi ve demokrat durumdan feodal ve aristokrat duruma geçirmiştir.
Kuramsal Yaklaşımlar ve İlgili Kavramlar
Armağan ve Piyasa Ekonomisi
Armağan ekonomisi, biriktirme ve kâr odaklı piyasa ekonomisinin tersine, harcama ve tüketme üzerine kuruludur. Ancak aralarında bazı benzerlikler de bulunur. Örneğin, kapitalist sistemde pazara sunulmuş ama alıcısı olmayan malların sistemin devamı için imha edilmesi , armağan ekonomisinde elde kalan ve armağan edilmeyen bir malın lanetten korunmak için yakılması veya yok edilmesi gerektiği inancıyla paralellik gösterir. Temel ayrım, kapitalist sistemde değişim aracı olan paranın amaç haline gelmesidir.
Temel Kuramcılar ve Kavramlar
Marcel Mauss
Kavramı sistematik olarak ele alan Mauss'a göre, armağan ekonomisi bir "toplam yükümlülükler sistemi"dir. Değiş tokuş edilen nesneler, vericinin ruhundan bir parça ("Hau") taşır ve bu da alıcıyı manevi bir borç altına sokarak karşılık vermeye zorlar. Mauss, armağanlaşmanın çıkar beklemeksizin yapılıyor gibi görünse de aslında tamamen çıkar odaklı olduğunu ifade etmiştir.
Pierre Bourdieu
Armağanlaşmayı, bireylerin sosyal, kültürel ve sembolik sermayelerini artırmak için kullandıkları bir stratejiler bütünü olarak görür. Armağan vermek, ileriye dönük sağlam bir yatırım olarak kabul edilir. Bu yolla elde edilen "kredi değerliliği", bireylerin sosyal yaşam içinde bir statüye erişmeleri için gerekli görülür.
Tekilcilik (Particularism)
Türkiye'de armağan ekonomisinin kültürel zeminini oluşturan bu kavram, ahlaki yargıların ve davranışların evrensel ilkeler yerine, kişilerin ait oldukları gruba veya durumun özelliklerine göre değişmesidir. Bu kültürde kişilerarası ilişkiler görevden önce gelir ve "yabancılarla" ilişki kurmadan önce kişisel bir bağ oluşturulması beklenir. Bu durum, "fiili durum yasaya uymuyorsa, yasa fiili duruma uydurulur" gibi ifadelerde somutlaşan bir bağlamsallığa yol açar.
Şeref Ahlakı (Honor Ethics)
Tekilci kültürle ilişkili bu ahlak, ödev duygusunu hukuka veya sözleşmeye değil, kişinin statüsüne ve grubunun geleneklerine bağlar. Bu ahlak, "sen benim kim olduğumu biliyor musun?" gibi ifadelerde kendini gösterir. Hukuki yollara başvurmak, kişinin şerefini riske atabilecek bir eylem olarak görülebilir.
Türkiye'deki Kültürel Zemin ve Görünümleri
Ailecilik ve Sosyal Güvensizlik
Türkiye'de ailenin merkezi rolü ve genel toplumsal güvensizlik, bireyleri kişisel ağlara yönlendirir. 1990-1991 Dünya Değerler Araştırması'na göre Türkiye'de genel güven oranı %10 gibi düşük bir seviyededir【1】 . Bu durum, "bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır" sözünde ifadesini bulan, yabancılarla ilişkilerde dahi borç yükleme ve kişisel bağ kurma yoluyla güven oluşturma mekanizmasını besler. "Hatırlı kişi" olmak, iktidarlı olmakla eşdeğer görülür.
Kolektivizm ve Dış-Gruba Karşı Tutum
Türkiye'nin kolektivist kültürü, iç-grup ve dış-grup arasında belirgin ahlaki ayrımlara yol açar. Kolektivistlerin ilgisi kendi iç gruplarının ötesine geçmeyebilir ve "yabancılara" karşı sosyal bir ilgisizlik ve hatta olumsuz ayrımcılık görülebilir.
Siyaset ve Devlet
Siyasal patronaj ilişkileri, tamamlayıcılık ilkesine (sadakate karşı koruma) dayalı bir armağan ekonomisi pratiğidir. Elit-kitle ilişkisi, hukuki bir sözleşmeden çok, kişisel bir ilişki modeline göre kurulmuştur ve bu durum, devlete karşı duyulan güvenin dahi kurumsal değil, kişisel bir nitelik taşımasına neden olur.
Çağdaş Uygulama Alanları
Medya ve Medya Kurbanları
Kâr odaklı medya kuruluşları, izlenirlilik ve reklam geliri elde etmek için bir armağan ekonomisi mantığıyla hareket eder. Bu analojide medya, "izlenirlilik tanrısına" reyting getirecek insanları "kurban" olarak sunar. Bu kurbanlar, medya tarafından metalaştırılan ve hayatları olumsuz etkilenen bireylerdir. Örneğin, TGRT'nin "Allah'a ve dine hakaret eden zavallı" olarak sunduğu barmen Oğuz Atak'ın haberin ardından öldürülmesi, bu durumun somut bir örneğidir. Benzer şekilde, Kanal D'deki "Kadının Sesi" programında canlı yayında tehditler savrulmasının ardından bir cinayetin işlenmesi de medyanın şiddeti bir "armağan" olarak kullanarak nasıl trajik sonuçlara yol açabildiğini gösterir.
Sosyal Medya, Stalk ve Gösteri Toplumu
Sosyal medya platformları, kullanıcıların sosyal sermayelerini inşa ettikleri modern bir armağan ekonomisi alanı olarak işler. Beğeni, yorum ve takipleşme gibi etkileşimler, karşılıklılık beklentisiyle yapılan "armağanlar"dır. Bu mecra, Guy Debord'un "gösteri toplumu" kavramıyla da açıklanır; burada "görünen şey iyidir, iyi olan şey görünür" ilkesi geçerlidir. Kullanıcılar, "gören insan"a (homo videns) dönüşerek, kendilerini ve hayatlarını bir gösteri nesnesi olarak sunar ve bu yolla sermaye biriktirirler. "Stalk" eylemi, bu gösteri evreninde başkalarının sermayeleri hakkında bilgi toplama ve kendi "performansını" buna göre ayarlama pratiğidir.
Zaman Bankacılığı (Zumbara)
Para yerine zamanın değişim aracı olduğu zaman bankacılığı, armağan ekonomisi ilkelerine dayanan bir sistemdir. Türkiye'de yaklaşık 40.500 üyesi bulunan Zumbara isimli oluşum, bu sistemin bir örneğidir. Sistem, karşılıklılık ilkesiyle işler ve her bireyin zamanı eşit değerdedir. Yapılan incelemeler, Zumbara'da hizmet değişiminin 2012-2013 yıllarında, bir sosyal medya ajansından fon alındığı dönemde belirgin bir artış gösterdiğini ortaya koymuştur; bu da alternatif sistemlerin dahi formel ekonomiden etkilendiğini göstermektedir. En çok değişimi yapılan hizmet kategorileri kişisel gelişim, sanat, dil ve yaşam deneyimi paylaşımıdır. Bu durum, sistemin sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel sermaye inşası için de kullanıldığını düşündürmektedir.

