KÜRE LogoKÜRE Logo
Ai badge logo

Bu madde yapay zeka desteği ile üretilmiştir.

Aşure Günü

Gastronomi+2 Daha
fav gif
Kaydet
kure star outline
ChatGPT Image 4 Tem 2025 18_24_57.png

Aşure Günü

Ad
Aşure Günü
Takvim
Hicri Takvim
Tarih
Muharrem ayının 10. günü
Etimoloji
Arapça aşere (10) kelimesinden
Kutlama Şekli
Oruç tutmaAşure dağıtmaYas tutma (Şii gelenek)
Sembolik Unsurlar
Aşure kazanıDualı kepçeİşlemeli tabak

Aşure Günü, tarihsel süreç içerisinde hem dinî hem de kültürel bağlamda farklı anlam katmanlarına sahip olan ve İslam toplumlarında ortak değer bilinciyle yaşatılan özel bir gündür. Hicri takvimin ilk ayı olan Muharrem’in onuncu gününe tekabül eden bu gün, sadece İslam dünyasında değil, Yahudi ve Hristiyan kültürlerinde de özel anlamlarla karşılık bulmuş; zamanla hem oruçla hem de törenlerle anılan bir gün haline gelmiştir. Aşure Günü’ne dair ritüellerin İslam toplumlarında şekillenmesinde Hz. Musa’nın Firavun’dan kurtuluşuyla ilgili anlatılar kadar, Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesi gibi tarihsel travmalar da etkili olmuştur. Bu sebeple gün, farklı mezhep ve inanç grupları tarafından ya bir kutlama ya da bir yas atmosferinde anılmaktadır.


Muharrem Ayı ve Aşure Gününe Dair (Diyanet TV)

Aşure Günü ile ilgili uygulamalar yalnızca ibadet bağlamında şekillenmemiş, toplumsal dayanışma, yardımlaşma ve komşuluk ilişkileriyle de iç içe geçmiştir. Aşure adı verilen çok malzemeli tatlının bu günde pişirilmesi ve dağıtılması, yüzyıllar boyunca özellikle Osmanlı toplumunda saraydan tekkeye, haneden imarete kadar geniş bir sosyal organizasyon içerisinde gerçekleştirilmiştir. Bu yönüyle aşure, bir yemek olmaktan öte, inanç ve kültürün kolektif ifadesi haline gelmiştir.

Etimoloji ve Kavramsal Çerçeve

“Aşure” kelimesi, Arapça kökenli “ʿaşara” (عشرة) kelimesinden türemiştir ve “on” anlamına gelir. Bu bağlamda “ʿaşūrāʾ” (عاشوراء), Hicrî takvimin ilk ayı olan Muharrem’in onuncu gününü ifade eder. Bu anlamıyla “aşure” kelimesi hem günün adını hem de bu günde yapılan geleneksel tatlının ismini karşılamaktadır. Arapça'da onuncu günü belirten bu terim, zamanla hem İslam dünyasında hem de Türk kültüründe kalıcı bir adlandırma hâlini almıştır. Osmanlı belgelerinde ise bu gün ve tatlı, bazen “aşura”, bazen de “aşure” şeklinde yazılmıştır.


Aşure kelimesinin kökeni hakkında farklı görüşler öne sürülmüştür. Bir görüş, kelimenin Arapça kökenli olduğunu savunurken bir başka görüş bu kelimenin İbranice kökenli olduğunu ileri sürer. İbranice’de “kipur” (kapara) kelimesiyle benzerlik gösteren bu isimlendirme, Yahudi kültüründe Tevrat’la bağlantılı Yom Kipur (Kefaret Günü) ile ilişkilendirilmiştir. Ancak İslam âlimlerinin büyük çoğunluğu kelimenin Arapça kökenli olduğunu ve on sayısıyla doğrudan ilişkili bulunduğunu kabul etmektedir.


Sünbül Efendi Tekkesi'nde Aşure Geleneği (Anadolu Ajansı)

Aşure sözcüğü zamanla sadece bir takvim terimi olmaktan çıkarak belirli bir yemek kültürünü de tanımlayan bir kavrama dönüşmüştür. Bu anlam genişlemesi, kelimenin Türkçedeki kullanımıyla daha da belirginleşmiştir. Halk arasında “aşure tatlısı”, “aşure aşı”, “aşure çorbası” gibi ifadelerle de anılan bu yemek, kelimenin somut bir kültürel ürünü temsil etmesini sağlamıştır.


Osmanlı mutfağı belgelerinde ve halk edebiyatı ürünlerinde aşure, hem maddi hem de manevi bir sembol olarak anılmıştır. Özellikle tekke, dergâh ve saray mutfaklarında bu tatlının yapımına ve dağıtımına ilişkin uygulamalar, “aşure kepçesi”, “aşure kazanı”, “aşure tabakları” gibi özel nesnelerle bütünleşmiştir. Bu nesnelerin bazılarına vakfiyeler bile yazılmış ve aşure geleneği üzerinden kurumsal bir dini-sosyal hafıza oluşturulmuştur.

Aşure Günü’nün Tarihi Temelleri

Aşure Günü’nün tarihi kökenleri, İslam öncesi Arap toplumlarının kutsal zaman algısından başlayarak Yahudi ve Hristiyan geleneklerine uzanan çok katmanlı bir zemine dayanır. Bu günün İslam öncesi dönemde de oruç tutulan özel bir zaman dilimi olarak kabul edildiği sahih rivayetlerle aktarılmaktadır. Hz. Aişe’den nakledildiğine göre, “Aşûre günü, Cahiliye devrinde Kureyşlilerin oruç tuttuğu bir gündü. Resülullah da bu günde oruç tutardı. Medine’ye gelince insanlara o günde oruç tutmayı emretti. Ramazan orucu farz olunca, Ramazanda oruç tutmaya başladı ve Aşûre orucunu terk etti. Ondan sonra, dileyen Aşûre orucunu tuttu, dileyen terk etti.”【1】 


Hz. Muhammed’in Medine’ye hicretinden sonra Yahudilerle ilişki kurduğu ilk dönemde Aşure Günü’nün anlamı yeniden şekillenmiştir. Buhari'de geçen bir rivayete göre, “Hz. Peygamber Medine’ye geldiğinde Yahudilerin Aşûre günü oruç tuttuklarını gördü. “Bu nedir?” diye sordu. “Bu hayırlı bir gündür. Bu, Allah’ın İsrail oğullarını düşmanlarından kurtardığı, bu sebeple de Musa’nın oruç tuttuğu gündür” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) “Ben Musa’ya sizden daha layığım” buyurdu ve hem kendisi bu günde oruç tuttu hem de başkalarına oruç tutmalarını emretti.”【2】 


Osmanlı Coğrafyasındaki 9 Ülkeye Aşure Dağıtılması (Anadolu Ajansı)

Ramazan orucunun farz kılınmasıyla birlikte Aşure orucu nafile statüsüne geçmiştir. Bu durum, Hz. Aişe’den aktarılan başka bir rivayette açıkça belirtilmiştir: “Resülullah (s.a.v.) Aşûre günü oruç tutulmasını emretti. Ramazan orucu farz kılınınca, dileyen Aşûre günü oruç tuttu, dileyen tutmadı.”【3】  Kur’an-ı Kerim’de orucun farz kılındığını bildiren “Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı.” (Bakara, 2/183)【4】  ayeti de bu dönüşümün temelini teşkil eder.


Aşure Günü’ne kutsiyet atfedilmesinde etkili olan çok sayıda tarihi rivayet mevcuttur. Rivayetlere göre bu günde Hz. Adem’in tövbesi kabul edilmiş, Hz. Nuh’un gemisi Cudi Dağı’na oturmuş, Hz. Musa Firavun’un zulmünden kurtulmuş, Hz. İbrahim ateşten sağ çıkmış, Hz. Yunus balığın karnından kurtulmuş, Hz. Eyüp şifaya kavuşmuştur.【5】  Bu olayların tamamının aynı güne denk geldiği inancı tarihsel olarak kesinlik taşımamakla birlikte, halk inançları açısından sembolik bir önem taşır.


Aşure Günü’nün anlam dünyasını belirleyen en önemli tarihi kırılma noktalarından biri, hicri 61 yılında (10 Ekim 680) meydana gelen Kerbela Vakası’dır. Hz. Ali’nin oğlu ve Hz. Muhammed’in torunu olan Hz. Hüseyin’in, Emevi halifesi Yezid’in ordusu tarafından Kerbela’da şehit edilmesi, Aşure Günü’nü özellikle Şii ve Alevi topluluklar için bir yas ve matem gününe dönüştürmüştür.【6】 


Bu olaydan sonra Aşure Günü, siyasi ve mezhepsel bir kimlik kazanmış, matem törenleri, mersiyeler, oruçlar ve ritüellerle anılır hale gelmiştir. Abbasîler döneminden itibaren Şiî gelenekte Aşure Günü, kamuya açık törenlerle yaşatılmış; Büveyhîler döneminde (962) Bağdat’ta resmî matem günü olarak ilan edilmiş, sokaklarda alaylar düzenlenmiş, dükkânlar kapanmış ve bu güne özel olarak Hüseyniyeler inşa edilmiştir.【7】 


Bu çok katmanlı tarihsel gelişim, Aşure Günü’nün farklı topluluklar tarafından farklı anlamlarla anılmasına neden olmuştur. Sünni geleneklerde gün daha çok Hz. Musa’nın kurtuluşuyla ilişkilendirilmiş, tatlı ve oruçla ihya edilmiştir. Şii geleneğinde ise gün, Kerbela’daki katliamın hafızasını diri tutmak amacıyla yoğun yas ritüelleriyle şekillenmiştir. Her iki yaklaşım da Aşure Günü’nün tarihi temelini oluşturan olayların kolektif hafızadaki etkisini ortaya koymaktadır.

Aşure Günü ile İlişkilendirilen Hadiseler

Aşure Günü’nün kutsallığı, İslam dünyasında yalnızca oruç ibadetiyle değil, aynı zamanda bu günle ilişkilendirilen çok sayıda tarihi ve kozmolojik hadise üzerinden inşa edilmiştir. Bu bağlamda özellikle halk arasında yaygın olan inançlara göre, 10 Muharrem tarihinde insanlık ve peygamberlik tarihine dair birçok olay gerçekleşmiştir. Bu olayların büyük kısmı İslam dışı kaynaklı anlatılara ve halk rivayetlerine dayansa da Aşure Günü’nün kültürel anlamını pekiştirmekte önemli rol oynamıştır.


Rivayetlere göre bu günde Hz. Adem’in tövbesi kabul edilmiş, Hz. Nuh’un gemisi tufandan sonra Cudi Dağı’na oturmuş, Hz. İbrahim Nemrut’un ateşinden kurtulmuş, Hz. Musa Firavun’un ordusundan İsrailoğulları’nı kurtarmış, Hz. Yunus balığın karnından çıkmış, Hz. Yusuf kuyudan çıkarılmış ve babası Hz. Yakup’un gözleri görmeye başlamıştır. Aynı gün Hz. Eyüp hastalığından şifaya kavuşmuş, Hz. İdris göğe yükseltilmiş, Hz. İsa doğmuş veya göğe çıkarılmış, Hz. Davud’un tövbesi kabul edilmiş ve Hz. Süleyman’a mülkü geri verilmiştir. Ayrıca bu gün, Hz. Peygamber’e geçmiş ve gelecek tüm günahlarının affedildiği müjdesinin verildiği zaman olarak da zikredilmektedir.【8】 


Bu olaylara dair anlatıların bir kısmı İslam öncesi Yahudi ve Hristiyan geleneklerinde de yer almakta, bir kısmı ise İslami kaynaklarda yer alan fakat sahih hadis olarak kabul edilmeyen rivayetlerden derlenmektedir. Örneğin, Hz. Musa’nın Firavun’dan kurtulması ile ilgili anlatı, Medine Yahudilerinin Aşure Günü’nde oruç tutmaları nedeniyle, Hz. Muhammed tarafından da kabul görmüş ve bu uygulama Müslümanlara da tavsiye edilmiştir.【9】  Buna karşılık, “Hz. Adem’in tövbesinin bu günde kabul edildiği”, “Hz. Nuh’un gemisinin bu gün karaya oturduğu” gibi rivayetler İslami geleneğe sonradan dahil edilmiş ve hadis külliyatı içinde zayıf veya uydurma (mevzû) olarak sınıflandırılmıştır.【10】 


Aşure Günü ile ilişkilendirilen olaylar arasında en güçlü ve tarihsel gerçekliğe dayanan hadise ise Kerbela Vakası’dır. Hicri 61 yılının 10 Muharrem günü, Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin ve beraberindeki onlarca kişi, Emevi halifesi Yezid’in ordusu tarafından bugünkü Irak’ın Kerbela bölgesinde kuşatılmış ve şehit edilmiştir. Bu olay, özellikle Şii ve Alevi toplulukların Aşure Günü’nü bir yas ve matem günü olarak anmalarına sebep olmuştur.【11】 


Bu rivayetler, halk kültüründe yalnızca sözlü anlatı olarak kalmamış, çeşitli risalelerde ve halk edebiyatı ürünlerinde işlenerek yazılı kültürün de bir parçası haline gelmiştir. Osmanlı döneminde “Risale Fi Fadli Yevmi’l Aşure” gibi başlıklar taşıyan birçok küçük kitap, bu olayları sıralayarak Aşure Günü’nün faziletini anlatmayı amaçlamıştır. Bu risalelerde yer alan rivayetlerin çoğunun dini açıdan geçerliliği sınırlı olsa da, Aşure Günü’nün kolektif hafızadaki yerini kuvvetlendirmiştir.【12】 

Aşure Günü ve Farklı Mezheplerdeki Uygulamalar

Aşure Günü’nün anlamı ve bu güne dair uygulamalar, İslam dünyasında mezhepler arası farklılıklar göstermektedir. Bu farklılıklar, tarihsel hafıza, kutsal metinlerin yorumu ve toplumsal-kültürel pratiklerin etkisiyle şekillenmiş; özellikle Sünni ve Şii geleneklerde belirgin biçimde ayrışmıştır. Alevi-Bektaşi inanç çevrelerinde ise bu ayrım, ritüel düzeyde daha da belirgin bir ifade bulmuştur.

Sünni Gelenekte Aşure

Sünni inanç sisteminde Aşure Günü esas itibarıyla nafile oruç günü olarak değerlendirilmiştir. Bu anlayış, Hz. Muhammed’in Medine’ye hicretinin ardından Yahudilerin Aşure Günü oruç tuttuğunu görmesi ve bu orucun Hz. Musa’nın Firavun’dan kurtuluşunu anmak için tutulduğunu öğrenmesiyle şekillenmiştir. Peygamberin bu konudaki ifadesi şöyledir: “Ben Musa’ya sizden daha layığım.” Ardından oruç tutmuş ve Müslümanlara da tutmalarını tavsiye etmiştir.【13】 


Ramazan orucunun farz kılınmasının ardından Aşure orucu isteğe bağlı (müstehap) ibadetler arasında yer almıştır. Bu orucun tek gün değil, bir gün öncesi (9 Muharrem) veya bir gün sonrası (11 Muharrem) ile birlikte tutulması önerilmiştir. Hanefi, Şafii ve Hanbeli mezheplerinde bu oruç mendup (tavsiye edilen) kabul edilirken, Maliki mezhebinde sünnet-i müekkede kabul edilmiştir.

Şii Gelenekte Aşure

Şii mezheplerde Aşure Günü, öncelikle Kerbela Vakası ile özdeşleşmiş olup matem günü olarak kabul edilir. Hz. Hüseyin’in ve beraberindekilerin Muharrem’in onuncu günü şehit edilmesi, bu günü derin bir yas ve anma günü haline getirmiştir. Bu bağlamda İran başta olmak üzere Irak, Lübnan, Bahreyn ve bazı Güney Asya ülkelerinde Aşure Günü, kamuya açık matem törenleriyle anılmaktadır.


İran'da Aşure Günü Anmaları (Anadolu Ajansı)

Şii topluluklar için Muharrem’in ilk on günü, özellikle de Aşure Günü, başta Hz. Hüseyin olmak üzere Kerbela şehitlerinin hatırasına adanmıştır. Bu süreçte cami ve Hüseyniyelerde mersiye, sinezen, tevhit ve ağıtlar okunur; Kerbela anlatıları dramatize edilir. Bazı bölgelerde, zincirle bedenlere vurmak gibi fiziksel ifadelere başvurulur. Son yıllarda bu uygulamalar yer yer eleştirilmiş ve yerine kan bağışı gibi sembolik eylemler önerilmiştir.【14】 


Aşure Günü’nde oruç konusu ise Şii literatürde farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bu orucun sünni kökenli olduğu düşüncesiyle bazı Şii âlimler oruç tutmayı menfi bir sembol olarak görmüş, buna karşılık bazı Şiiler de bu günü oruçla ihya etmeye devam etmiştir. Genel eğilim ise, Aşure Günü’nü yeme-içmeden uzak, sade ve hüzünlü bir atmosferle geçirmek yönündedir.【15】 

Alevi-Bektaşi Gelenekte Aşure

Anadolu’da yaygın olan Alevi-Bektaşi inanç çevresinde ise Aşure Günü, on iki imam inancına bağlı olarak on iki günlük Muharrem matem orucu ile bütünleşmiştir. Bu oruçlar Kerbelâ şehitlerinin hatırasına adanmış, Aşure Günü ise bu orucun son günü olarak anılmıştır. Alevi topluluklar bu süre zarfında eğlencelerden, düğünlerden, müzikli toplantılardan uzak durur; sade giyinir, et yemez, su içmekten bile imtina ederler.


Muharrem orucunun ardından pişirilen aşure ise, Alevî-Bektaşî gelenekte yalnızca bir tatlı değil, kutsal bir simge olarak görülür. Aşure malzemelerinin her birinin bir anlam taşıdığı, özellikle 12 imamı simgeleyen 12 çeşit malzeme ile pişirilmesinin tercih edildiği aktarılır. Aşure kazanına dua ve gülbanklar eşliğinde malzeme atılması, paylaşımın ve manevi niyetin bir parçası sayılır. Aşure, bu yönüyle hem bir ibadet aracı hem de bir toplumsal dayanışma sembolü olarak kabul edilir.【16】 

Osmanlı Devleti’nde Aşure Günü

Aşure Günü, Osmanlı toplumunda yalnızca bireysel ibadetle sınırlı kalmamış; devletin, tekkelerin, vakıfların ve halkın ortak katılımıyla kolektif bir dini-sosyal gelenek olarak yaşatılmıştır. Bu özel gün, halk arasında manevi bir coşkuyla karşılanırken; saraydan tekkeye, askeriyeden imarete kadar birçok yapıda organize etkinliklerle ihya edilmiştir. Osmanlı'da Aşure Günü'ne verilen önem, hem bu güne özgü düzenlenen törenlerde hem de malzeme temininden ikram organizasyonlarına kadar geniş bir idari-sosyal ağda somutlaşmıştır.


Aşure Günü'nde İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde bulunan tarikat tekkelerinde, ritüeller eşliğinde aşure pişirilmiş ve fakir-zengin, sivil-asker ayrımı yapılmaksızın halka ikram edilmiştir. Özellikle Bektaşi, Kadiri, Mevlevi ve Şazeli tekkelerinde yüzlerce, hatta binlerce kişiye aşure dağıtıldığı bilinmektedir. Bu ikramların yalnızca halkla sınırlı kalmadığı, bazı büyük tekkelerin saraya dahi aşure gönderdiği; devletin ise bu faaliyetleri teşvik etmek amacıyla tekkelere erzak ve nakdi yardım yaptığı arşiv kayıtlarında yer almaktadır.


Osmanlı toplumunda Aşure Günü için iki farklı aşure türünün pişirildiği anlaşılmaktadır: Muharrem Aşuresi ve Sefer Aşuresi. Muharrem Aşuresi, Kerbela olayının yıldönümünde pişirilmiş; matem ve hüzünle özdeşleştirilmiştir. Sefer Aşuresi ise Hz. Zeynelabidin’in Kerbela’dan sağ kurtuluşu ve Peygamber neslinin devamı dolayısıyla pişirilmiş; sevinci temsil etmiştir. Bu ikili anlam, Aşure Günü’nün hem yas hem de umut içeren sembolik doğasını yansıtır.


Osmanlı'nın İlk Dönemlerinden Beri Devam Eden Aşure Geleneği Sürüyor (Anadolu Ajansı)

Tekkelerde aşure pişirme süreci yalnızca maddi bir ikram değil, aynı zamanda dini bir ritüel olarak görülmüştür. Aşure kazanına atılan her malzeme Allah’ın isimlerine işaret olarak yorumlanmış; bu yüzden aşurenin bir zerresinin bile yere dökülmesi, zayi edilmesine hoş bakılmamıştır. Bu anlayışla aşure, bir tür şifa ve bereket kaynağı, hatta manevi ilaç olarak kabul edilmiştir.


Saray ve devlet kurumları da Aşure Günü’nü özel programlarla ihya etmiştir. Darülaceze gibi sosyal yardım kurumlarında kalanlara aşure ikramı yapılmış, padişah ve devlet erkanı için dualar edilmiştir. 1902 yılında, Darülaceze’de görevli memur ve hizmetlilerle birlikte yaklaşık 1000 kişiye aşure ikram edildiği; bu etkinliklerin bir komisyon tarafından organize edilip masrafların resmi bütçeden karşılandığı belirtilmiştir.


Aşure Günü’ne verilen resmi destek zaman içinde artmıştır. Örneğin, hânkâhlarda pişirilen aşure için 1849 yılında Hazine-i Hassa-i Şahaneden 120 kuruş tahsis edilirken bu miktar 1890–91 yıllarında 3000 kuruşa çıkarılmış; yetersiz kalan bütçeler için ek ödenek verilmiştir. Bu uygulamalar, Aşure Günü’nün yalnızca dini değil, aynı zamanda sosyal dayanışmayı güçlendiren bir organizasyon olarak değerlendirildiğini göstermektedir.


Aşure Günü’ne dair törenlerin en yoğun yaşandığı yerlerden biri İstanbul’un Üsküdar semti olmuştur. Üsküdar caddeleri, Muharrem’in onuncu günü yalnızca mahalli değil, şehrin dört bir yanından gelen halkın toplandığı bir tören alanına dönüşmüştür. Bu gelenek, günümüzde İstanbul’daki Caferi topluluklar tarafından Aytaşı ve Seyyidahmed Deresi çevresindeki etkinliklerle sürdürülebilmektedir.

Tekkelerde ve Tarikatlarda Aşure Geleneği

Aşure Günü’nün Osmanlı toplumundaki en canlı ve simgesel tezahürlerinden biri, tarikat yapılarının merkezinde yer alan tekkelerde gerçekleşen ritüel etkinliklerdir. Bu bağlamda Bektaşi, Kadiri, Mevlevi ve Şazeli gibi tarikatlara ait tekkelerde Aşure Günü yalnızca bir dini gün değil, aynı zamanda bir ibadet ortamı ve sosyal dayanışma vesilesi olarak yaşanmıştır. Tekkelerde aşure pişirilmesi ve ikram edilmesi, halkla tarikat arasındaki temasın somutlaştığı, inancın ikramla birleştiği bir pratik olarak değerlendirilmiştir.


Tekkelerde aşure pişirme süreci, genellikle dua, gülbank, zikir, ilahi ve mersiyeler eşliğinde gerçekleştirilmiştir. Aşure kazanına her malzeme konulurken Allah’ın bir ismi zikredilmiş; bu sayede aşurenin maddi varlığı, manevi anlamlarla bütünleştirilmiştir. Bu inanç doğrultusunda, kazandan düşen bir zerre bile “bir Fatiha” sayılarak büyük saygı görmüş, yere düşürülmemesi ve zayi edilmemesi için özel dikkat gösterilmiştir.


Pişirilen aşureler yalnızca dergah mensuplarına değil; fakirlere, yolculara, sivil ve askeri görevlilere, hatta bazı tekkelerde saraya kadar ulaştırılmıştır. Tekkelerin bu hizmeti sürdürebilmesi için vakıflar tarafından tahsis edilen erzak ve nakit yardımların yanında, devletin doğrudan sübvansiyon sağladığı da belgelenmiştir. Özellikle imkanları kısıtlı olan imaret ve zaviyelere, Hazine-i Hassa tarafından ek ödenekler gönderildiği Osmanlı arşiv belgelerine yansımıştır. 1849 yılında bu amaçla 120 kuruş ayrılan tahsisat, 1890 ve 1891 yıllarında 3000 kuruşa yükseltilmiştir.


Dergahlarda Süren Aşure Geleneği (KonTV)

Tekkelerde yalnızca Muharrem Aşuresi değil, Sefer ayında da aşure pişirildiği bilinmektedir. Sefer Aşuresi, Hz. Zeynelabidin’in Kerbela’dan sağ kurtulması ve Ehl-i Beyt soyunun devam etmesi dolayısıyla bir sevinç vesilesi olarak görülmüş; bu yönüyle Muharrem Aşuresi’nin hüzün ve yas karakterine karşılık gelen neşeli bir anlam kazanmıştır. Bu iki aşure türü, Osmanlı tarikat çevrelerinde yılın farklı dönemlerinde farklı sembolik anlamlarla pişirilmiş, ikram edilmiş ve törenlerle kalıcı hale getirilmiştir.


Aşure törenlerinde en bilinen etkinliklerden biri, Kerbela mersiyelerinin ve nefeslerin okunması olmuştur. Özellikle Bektaşi ve Alevi gelenekte Hz. Hüseyin’in şehadeti etrafında şekillenen duygusal yoğunluk, ilahiler ve ağıtlar aracılığıyla dile getirilmiştir. İstanbul’daki Sünbül Efendi Tekkesi gibi bazı merkezlerde bu tür etkinlikler canlı bir biçimde icra edilmiş; tarikat şeyhlerinin ve halkın geniş katılımıyla büyük törenler düzenlenmiştir.


Bazı tekkelerde Aşure Günü için özel eşya ve vakıf belgeleri de hazırlanmıştır. Örneğin, Afyonkarahisar’ın Çay ilçesindeki Ahi Yusuf Sinan Tekkesinde bulunan 2 metre uzunluğundaki bir aşure kepçesinin sapına, tekkenin vakfiyenamesi iki satır halinde kazınmıştır. Bu kepçeyle birlikte aşure kazanları, işlemeli bakır tabaklar, gürzler ve geyik boynuzları gibi nesneler de törensel kimlik kazanmıştır.

Günümüz Türkiye’sinde Aşure Geleneği

Aşure Günü, günümüz Türkiye’sinde hem bireysel hem de kurumsal düzeyde sürdürülen bir kültürel ve dini gelenek olarak varlığını korumaktadır. Muharrem ayının onuncu günü vesilesiyle gerçekleştirilen etkinlikler, tarihsel süreklilik arz eden dini pratiklerin toplumsal düzeydeki yansımalarını ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, aşure yalnızca geçmişin bir ritüeli değil, modern Türkiye toplumunun çok katmanlı yapısında yeniden üretilen bir uygulama alanıdır.


Evlerde pişirilen aşure tatlısı, özellikle mahalle ve komşuluk ilişkileri içinde paylaşım aracı olarak önem taşımaktadır. Aşurenin içeriği, ailelerin sosyoekonomik durumuna göre değişmekle birlikte, geleneksel olarak yedi, on, on iki ya da daha fazla çeşit malzeme ile hazırlanır. Bu sayıların farklı inanç sistemlerinde sembolik karşılıkları bulunmaktadır. Örneğin, Alevî inanç çevrelerinde on iki imamı temsilen on iki malzeme kullanımı yaygınlık göstermektedir.


Aşure Geleneğine Dair (Edirne Televizyonu)

Aşure Günü’nün günümüzdeki icrası, yalnızca bireysel pratiklerle sınırlı kalmamaktadır. Yerel yönetimler, vakıflar, dernekler ve çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından kamusal alanlarda aşure dağıtım organizasyonları düzenlenmektedir. Belediyelerce meydanlarda kurulan stantlarda halka ücretsiz olarak aşure ikram edilmesi, bu geleneğin modern şehir hayatı içinde kurumsal düzeyde de sürdürüldüğünü göstermektedir.


Alevi-Bektaşi toplulukları bünyesindeki cemevlerinde, Muharrem ayı süresince sürdürülen matem oruçları ve anma törenleri, Aşure Günü’nde kolektif bir etkinlikle sonlanmaktadır. Bu bağlamda aşure, yalnızca bir yiyecek değil, Kerbela Vakası’na atıfla şekillenen dini ve tarihsel hafızanın bir yansıması olarak işlev görmektedir. Bu törenlerde okunan mersiyeler, gerçekleştirilen konuşmalar ve dağıtılan aşure, topluluk aidiyetinin yeniden üretildiği alanlar olarak değerlendirilebilir.


Günümüzde Aşure Günü’ne yönelik ilgi, medya, yayınevleri ve dijital platformlar aracılığıyla farklı mecralarda sürdürülmektedir. Gıda sektöründe aşureye yönelik hazır malzeme paketlerinin pazarlanması, bu geleneğin ticarileşme eğilimine işaret etmekte; öte yandan geleneksel mutfak kültürüyle bağlantının sürdürülmesini de kolaylaştırmaktadır. Bu durum, aşurenin dini anlamının yanında gündelik kültür içinde taşıdığı sosyo-kültürel işlevleri de yansıtmaktadır.

Aşure Tatlısı: Malzeme, Tarif ve Simgesellik

Aşure tatlısı, Muharrem ayının onuncu günüyle özdeşleşmiş, tarihsel süreç içerisinde hem dini hem de toplumsal anlamlar kazanmış bir yiyecektir. Malzeme zenginliği, pişirme ritüeli ve dağıtım biçimi bakımından sadece bir mutfak ürünü değil; aynı zamanda sembolik değer taşıyan bir kültürel ifadedir. Bu tatlı, farklı inanç çevrelerinde değişen içerik ve anlamlarla yorumlanmakla birlikte, genel olarak birlik, paylaşım ve bereket kavramlarıyla ilişkilendirilmiştir.


Aşurenin temel malzemeleri arasında dövme buğday, kuru fasulye, nohut, kuru üzüm, kuru kayısı, kuru incir, ceviz, badem, fındık, nar ve şeker yer almaktadır. Ancak malzeme seçimi ve sayısı yöresel geleneklere, inanç temsillerine ve ailelerin ekonomik koşullarına bağlı olarak değişmektedir. Halk arasında en az yedi, on ya da on iki çeşit malzeme kullanılması gerektiği yönünde yaygın kanaatler bulunmaktadır. On sayısı, Muharrem’in onuncu günüyle; on iki sayısı ise Alevi-Bektaşi inanç sisteminde on iki imama duyulan saygıyla ilişkilendirilmiştir.


Diyanet Tarafından Yapılan Aşure Dağıtımı (Diyanet TV)

Aşure tatlısı yalnızca tatlı olarak değil, anlam yüklü bir tören yemeği olarak değerlendirilmiştir. Anadolu’daki bazı bölgelerde, aşure malzemeleri kazana dualarla ve belirli bir sırayla konur. Bu uygulama özellikle Alevi-Bektaşi topluluklarda görülür ve her bir malzeme Allah’ın bir ismini veya Ehl-i Beyt’ten bir şahsiyeti sembolize eder. Pişirme sürecinde kazan başında dua, gülbank veya ilahi okunması, aşureyi dini bir vecibe ile bütünleştirmektedir.


Osmanlı sarayında da aşure geleneği canlı biçimde sürdürülmüştür. Arşiv belgelerine göre, Topkapı Sarayı’nda hem süzme hem de süzme olmayan iki tür aşure pişirilmekteydi. Süzme aşure, buğdayın iyice pişirilmesinden sonra tanelerin süzülüp yalnızca helmesinin kullanılmasıyla hazırlanır ve genellikle padişah ve yüksek rütbeli devlet görevlilerine sunulurdu. Ayrıca saray mutfağında zamanla sütlü aşure, hatta 19. yüzyıldan itibaren "Frenk arpası aşuresi" adı verilen özel çeşitler de ortaya çıkmıştır.


Aşure kazanı, bazı anlatımlarda “birlik kazanı” olarak nitelendirilmiştir. İçine konulan farklı unsurların bir arada kaynatılarak tek bir tat oluşturması, toplumda çeşitlilik içinde birliğin idealize edilmesine vesile olmuştur. Bu anlam, özellikle çok mezhepli, çok kültürlü yapıya sahip Osmanlı toplumu içinde işlevsel bir sembol düzeyine ulaşmıştır. Aşurenin içine tatlı ve ekşi, sert ve yumuşak, besleyici ve süsleyici pek çok unsurun birlikte konulması, bu birlikte yaşam fikrinin mutfak düzleminde somutlaştığı bir örnek olarak yorumlanmıştır.


Aşurenin şifa ve bereket getirdiğine dair inançlar da yaygındır. Özellikle Anadolu’nun çeşitli yörelerinde, aşurenin ilk kaşığının aile büyüğüne yedirilmesi, hasta olanlara verilmesi ya da eve bolluk getirmesi için eşiğe dökülmesi gibi pratikler, bu tatlının yalnızca besleyici değil, aynı zamanda koruyucu ve uğurlu bir işlevle de yüklendiğini göstermektedir. Bu anlayışın temeli, aşurenin Hz. Nuh’un Tufan sonrası gemide kalan son malzemelerle hazırlanmış olması anlatısına dayandırılmıştır.


Aşurenin içeriği, halk mutfağında da çeşitlenmiştir. Yoksul aileler malzeme sayısını azaltmakta; bazı bölgelerde tuzlu, soğanlı veya etli aşure türleri de yapılmaktadır. Örneğin Erzurum ve Ardahan gibi doğu illerinde aşure tatlı değil, tuzlu olarak pişirilir. Buna karşılık bazı yerlerde aşurenin içine saklanan kurban eti, geçmişteki dini uygulamalara işaret etmektedir.


Malzeme çeşitliliği açısından dikkat çeken bir başka örnek, 1870 yılında Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Valide Sultan’ın pişirttiği süzme aşuredir. Bu aşurenin içinde buğday, şeker, misk, razakı üzümü, çekirdeksiz üzüm, çam fıstığı, sakız baklası, mısır hurması, börülce, kavrulmuş fındık, badem, kuş üzümü, nişasta, pirinç unu ve gülsuyu gibi on dokuz ayrı malzeme bulunduğu belgelenmiştir.


Aşure tatlısı, Anadolu dışında başka coğrafyalarda da benzer içeriklerle karşılık bulmuştur. Ermenilerce Hz. İsa’nın doğumu anısına pişirilen “anuşabur” adlı tatlı, Çin’de yılbaşı vesilesiyle hazırlanan “ba bao fan” gibi yemekler, içerik bakımından aşureyi andırmaktadır. Ancak Türkiye’deki aşure, tarihi ve inançsal bağlamı sayesinde, sadece bir yemek değil, çok katmanlı bir kültürel simge haline gelmiştir.

Kaynakça

Araştırma Eserler

Açıkgöz, Fatma Ünyay. “Osmanlı Sarayında Aşure Yapımı ve Dağıtımı (XVIII.-XIX. Yüzyıllar).” Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, no. 90 (Yaz 2019): 99-110. Erişim tarihi: 4 Temmuz 2025. https://dergipark.org.tr/tr/pub/tkhcbva/issue/71932/1157258.


Altuntaş, Halil. “Muharrem Ayı ve Aşûre.” Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 337-340. Erişim tarihi: 4 Temmuz 2025. https://www2.diyanet.gov.tr/DinHizmetleriGenelMudurlugu/Muharrem%20Ayı%20ve%20Aşure.pdf.


Baş, Eyüp. “Aşure Günü, Tarihsel Boyutu ve Osmanlı Dini Hayatındaki Yeri Üzerine Düşünceler.” Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (AÜİFD) XLV, no. 1 (2004): 167-190. Erişim tarihi: 4 Temmuz 2025. https://dergipark.org.tr/tr/pub/auifd/issue/40638/488903.


Bayar, Muharrem. “Bir Aşure Kepçesine Yazılmış Ahi Yusuf Sinan Tekkesi Vakfiyenamesi.” İçinde 1. Uluslararası Ahilik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu Bildirileri, cilt 1, 159-165. Kırşehir, 2008. Erişim tarihi: 4 Temmuz 2025. https://isamveri.org/pdfdrg/D198644/2011/2011_BAYARM.pdf.


Diyanet İşleri Başkanlığı. “Bakara Suresi 183-184. Ayetlerin Tefsiri.” Erişim tarihi: 4 Temmuz 2025. https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Bakara-suresi/190/183-184-ayet-tefsiri.


Özlü, Zeynel. “Osmanlı Devletinde Tekkelere Bir Bakış: Aşure Geleneği.” Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, no. 57 (2011): 191-197. Erişim tarihi: 4 Temmuz 2025. https://dergipark.org.tr/tr/pub/tkhcbva/issue/71923/1157172.


Tan, Nail. “Nuh Tufanı’nın Dünya Mutfak Kültürüne Armağanı Bir Tatlı: Aşure.” İçinde Öz Köz Söz: Türk Halk Kültürü Araştırmaları, 266-272. Ankara: Kültür Ajans Tanıtım ve Organizasyon Ltd., 2014. Erişim tarihi: 4 Temmuz 2025. https://isamveri.org/pdfsbv/D229984/2014/2014_TANN35.pdf.


Yavuz, Yusuf Şevki. “Aşûra.” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), c. 4, 24-26. Erişim tarihi: 4 Temmuz 2025. https://islamansiklopedisi.org.tr/asura.


Görsel-İşitsel Kaynaklar

Anadolu Ajansı. "Sümbül Efendi Merkez Tekkesi’nde 10 bin kişilik aşure kaynatıldı." Erişim tarihi: 4 Temmuz 2025. https://www.aa.com.tr/tr/kultur/sumbul-efendi-merkez-tekkesinde-10-bin-kisilik-asure-kaynatildi/3621960.


Anadolu Ajansı. "Cumhurbaşkanlığı Osmanlı’dan kalan geleneği devam ettirdi." Erişim tarihi: 4 Temmuz 2025. https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/cumhurbaskanligi-osmanlidan-kalan-gelenegi-devam-ettirdi/664908.


Anadolu Ajansı. "Dünyadan Aşura Günü törenleri [Foto Galeri]." Erişim tarihi: 4 Temmuz 2025. https://www.aa.com.tr/tr/pg/foto-galeri/dunyadan-asura-gunu-torenleri.


Anadolu Ajansı. "Osmanlı coğrafyasındaki 9 ülkede 40 bin kişiye aşure dağıtıldı." Erişim tarihi: 4 Temmuz 2025. https://www.aa.com.tr/tr/yasam/osmanli-cografyasindaki-9-ulkede-40-bin-kisiye-asure-dagitildi/928094.


DiyanetTV. "Muharrem Ayı Nedir?" Erişim tarihi: 4 Temmuz 2025. https://www.youtube.com/watch?v=SjpeUiHKsmU&t=12s.


Türkiye Diyanet Vakfı. "Türkiye Diyanet Vakfı'ndan aşure ikramı." Erişim tarihi: 4 Temmuz 2025. https://www.youtube.com/watch?v=WSCnD_2C2BM&t=1s.


KonTV. "Hazreti Pir'in dergahında unutulan aşure geleneği." Erişim tarihi: 4 Temmuz 2025. https://www.youtube.com/watch?v=zMnfFhvUoAk.


Edirne Televizyonu. "MUHARREM AYINDA AŞURE GELENEĞİ YİNE SÜRDÜ." Erişim tarihi: 4 Temmuz 2025. https://www.youtube.com/watch?v=kdx2wqp4zQ8.

Dipnotlar

[1]

Halil Altuntaş, “Muharrem Ayı ve Aşûre,” Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü, 340.

[2]

Halil Altuntaş. (a.g.e), s. 339.

[3]

Halil Altuntaş. (a.g.e), s. 339.

[4]

Diyanet İşleri Başkanlığı, “Bakara Suresi 183-184. Ayetlerin Tefsiri,” erişim tarihi: 4 Temmuz 2025, https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Bakara-suresi/190/183-184-ayet-tefsiri.

[5]

Eyüp Baş, “Aşure Günü, Tarihsel Boyutu ve Osmanlı Dini Hayatındaki Yeri Üzerine Düşünceler,” Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi (AÜİFD) XLV, no. 1 (2004): 168-169.

[6]

Eyüp Baş. (a.g.e), s. 175-176.

[7]

Eyüp Baş. (a.g.e), s. 175-177.

[8]

Zeynel Özlü, “Osmanlı Devletinde Tekkelere Bir Bakış: Aşure Geleneği,” Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, no. 57 (2011): 194-195.

[9]

Halil Altuntaş. (a.g.e), s. 339.

[10]

Zeynel Özlü. (a.g.e), s. 194-195.

[11]

Eyüp Baş. (a.g.e), s. 175.

[12]

Zeynel Özlü. (a.g.e), s. 197.

[13]

Halil Altuntaş. (a.g.e), s. 339.

[14]

Zeynel Özlü. (a.g.e), s. 195-196.

[15]

Zeynel Özlü. (a.g.e), s. 196.

[16]

Zeynel Özlü. (a.g.e), s. 196.

Ayrıca Bakınız

Yazarın Önerileri

Aşure

Aşure

Gastronomi +1
Aşure Günü

Aşure Günü

🏛 Tarih Ve Kültür +1
Günün Önerilen Maddesi
7/4/2025 tarihinde günün önerilen maddesi olarak seçilmiştir.

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Yazar Bilgileri

Avatar
Ana YazarOnur Çolak4 Temmuz 2025 12:05
KÜRE'ye Sor