KÜRE LogoKÜRE Logo
Ai badge logo

Bu madde yapay zeka desteği ile üretilmiştir.

Batı Trakya Cumhuriyeti

Siyaset Ve Uluslararası İlişkiler+1 Daha
fav gif
Kaydet
kure star outline
Resmî adı
Garbî Trakya Hükûmet-i Müstakilesi
Diğer ad
Batı Trakya Hükûmeti Milliye
Dönem
Ağustos–Ekim 1913
Başkent/merkez
Gümülcine
Kuruluş bildirgesi
25 Eylül 1913
Tasfiye dayanağı
İstanbul (Osmanlı–Bulgar) Antlaşması29 Eylül 1913
Devir takvimi
10+15 gün; en geç 25 Ekim 1913 Bulgaristan’a bırakılış
Yönetim şekli
Cumhuriyet(Tek dereceli seçimli Temsilciler Meclisi)
Cumhurbaşkanı
Hoca Salih Efendi
Genelkurmay
Binbaşı Süleyman Askerî Bey
İcra Heyeti
BaşkanSüleyman Askerî BeyÜyelerKuşçubaşı EşrefHacı Sami; danışma Çerkes ReşitHüsrev Sami
Millî marş
Süleyman Askerî3 Eylül 1913Dedeağaç

Batı Trakya Cumhuriyeti, resmî adıyla Garbî Trakya Hükûmet-i Müstakilesi, 1913 sonbaharında Batı Trakya’da teşekkül eden, merkezi Gümülcine olan kısa ömürlü bir Türk cumhuriyetidir. Belgelerde “Batı Trakya Hükûmeti Milliye” ifadesi de kullanılmıştır. Yönetim, Süleyman Askerî Bey’in genelkurmay başkanlığı ve Hoca Salih Efendi’nin cumhurbaşkanlığıyla teşkilatlanmıştır. 


Gümülcine’de toplanan kongre sonrasında hükûmet yapısı kurulmuş; şehir hükûmetin fiilî merkezi hâline gelmiştir. Hükümet binasının Gümülcine’de olduğuna dair dönemin görsel kayıtları mevcuttur. 


Devletin kuruluşu, yabancı misyonlara gönderilen bir bağımsızlık bildirgesi ile duyurulmuş; bildirgede bölgede din ve etnik köken farkı gözetilmeksizin herkes için eşit hukuk esası vurgulanmıştır. Bağımsız siyasi varlık, kısa süre sonra İstanbul (Osmanlı-Bulgar) Antlaşması’nın (29 Eylül 1913) uygulanması çerçevesinde Ekim 1913’ün sonunda tasfiye edilmiştir; idarenin en geç 25 Ekim 1913 tarihine kadar Bulgaristan’a bırakılması öngörülmüştür. Cumhuriyetin varlığı, dönemin konsolosluk raporlarınca da teyit edilmiştir (İngiltere Dedeağaç Konsolosluğu raporu, 6 Ekim 1913).


Batı Trakya Türk Cumhuriyeti, Hükûmet Binası, Gümülcine (Ali Onur Kara)【1】 

Coğrafi Konum ve Sınırlar

Batı Trakya, Trakya’nın Avrupa yakasında yer alan ve günümüzde bir kısmı Yunanistan, bir kısmı Bulgaristan sınırları içinde kalan bölgedir. Bölgenin bugünkü sınırı doğuda Meriç Nehri ile Türkiye’den, batıda Mesta (Karasu) Nehri ile Makedonya’dan, kuzeyde Rodop Dağları ile Bulgaristan’dan ayrılır. Güneyi Ege Denizi’ne açılır. İdari olarak İskeçe, Gümülcine ve Meriç (Evros) vilayetlerini kapsar. 


1913’te teşekkül eden Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin (Garbî Trakya Hükûmet-i Müstakilesi) sahası, “Türk kuvvetlerinin Batı Trakya’daki yönleri ve Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin sınırlarını gösteren” haritalarla takip edilmektedir. Bu dönemde cumhuriyetin Ege’ye açılan kapısını oluşturan Dedeağaç (Alexandroupoli), 3 Ekim 1913’te idareye dâhil edilerek hem Adalar Denizi’ne en yakın çıkış hem de önemli bir ticaret limanı olarak Avrupa ile bağlantı noktası işlevi görmüştür. 


Bölgenin sınırlarının şekillenmesinde, Balkan Savaşları sonrasındaki tartışmalarda Midye–Enez hattı ve Meriç Nehri belirleyici olmuştur. Osmanlı Hükûmeti Boğazların savunması için sınırın Meriç’e dayanması gerektiğini savunmuş ve Meriç’i geçmeme taahhüdünde bulunmuştur.


Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Haritası (Ali Onur Kara)【2】 

Tarihsel Arka Plan

Balkan Savaşları Öncesi İsyanlar

19. yüzyıl başlarından itibaren Balkanlarda Osmanlı idaresine karşı millî hareketler yükselişe geçmiştir. İlk büyük dalga Sırp ayaklanmasıyla başlamıştır. Bu gelişmelerde aydınlanmacı fikirler kadar kilise teşkilatının ve Pan Ortodoks düşüncenin de etkisi bulunmaktadır.


Sırbistan’da Kara Yorgi önderliğindeki ayaklanma, 1813’te Osmanlı kuvvetlerince bastırılmıştır. 1815’te Miloş Obrenoviç’in ikinci kalkışmasıyla süreç yeniden alevlenmiş ve 1878 Berlin Kongresi’ne gelindiğinde Sırbistan fiilen Osmanlı’dan ayrılmıştır. Bu ortam, 20. yüzyıl başına gelindiğinde Balkan ittifaklarının şekillenmesine ve nihayet 1912’de savaşın patlak vermesine zemin hazırlamıştır.

Balkan Savaşları’nda Batı Trakya’nın Durumu

I. Balkan Savaşı’nda Edirne 155 gün direndikten sonra 26 Mart 1913’te Bulgar kuvvetlerine teslim olmuştur. Bu süreçte Osmanlı’nın Edirne’ye erzak sevki dahi engellenmiştir. İttihat ve Terakki’nin Bâb-ı Âli darbesi sonrası yeni hükûmet, Bulgarların da müttefikleriyle çatışmaya düşmesini fırsat bilerek Trakya’da ileri harekât planlarını olgunlaştırmıştır. 13 Temmuz 1913 iradesiyle kaybedilen toprakların geri alınması emri verilmiştir.


13 Temmuz 1913 sabahı Kuşçubaşı Eşref’in müfrezesinden seçilen birlikler denizden Kumburgaz–Tekirdağ/Ereğli hattına çıkarma yapmış; iki gün içinde Osmanlı kuvvetleri Midye-Enez hattına ulaşmıştır.  Aynı günlerde milis teşkilatlanması da hız kazanmış ve bu mücadelede “Kuvâ-yi Milliye” adlandırması ilk kez kullanılmıştır.


Edirne’nin 22-23 Temmuz 1913’te geri alınmasına rağmen Batı Trakya’daki Türk ahaliye yönelik baskılar ve zorla din değiştirme uygulamalarına dair şikâyetler sürmüş; Müslüman ahalinin zorla vaftiz edildiği ve isimlerinin değiştirildiği bildirilmiştir. Bu ortam, bölgedeki Türk unsurların öz savunma ve idari düzen arayışlarını güçlendirmiş, Yunanistan ise Bükreş Antlaşması sonrasında Batı Trakya meselesinde Bulgar idaresini dengelemek ve ileride elverişli bir statü oluşturmak amacıyla Osmanlı’nın da sürece dâhil olmasını stratejik olarak uygun görmüştür. Diplomatik zeminde Trakya’nın demografik yapısını ve işgal bölgelerindeki mezalimi Avrupa başkentlerine anlatmak üzere “Edirne Heyeti” teşkil edilerek girişimlerde bulunulmuştur. İzleyen haftalarda Midye-Enez tartışmaları ve Meriç hattına dair güvenlik kaygıları ekseninde belirlenen askerî ve siyasi çerçeve, Eylül 1913 İstanbul Antlaşması sürecine uzanacak olan statünün ipuçlarını vermiştir.

Kuruluş Süreci (1913)

Gümülcine’nin Geri Alınışı ve “Muvakkat Hükûmet”

Kırcaali hattından ilerleyen birlikler 31 Ağustos 1913’te Gümülcine’ye ulaşmış; şehirdeki Bulgar kuvvetleri çekilirken halk direnişe katılmıştır. Bu gelişme Avrupa basınında “Gümülcine ve Kırcaali Bulgar olmayı reddetti” ve “Gümülcine halkı işgalci Bulgarları şehirden kovuyor” başlıklarıyla yer almıştır. Ardından Süleyman Askerî Bey’in çağrısıyla Gümülcine’de genel bir kongre toplanarak Garbî Trakya Hükûmeti Muvakkatesi kurulmuş; başkanlığa Müderris Salih Hoca getirilmiştir. Kazalarda geçici başkanlar tayin edilerek Gümülcine merkezine bağlanmıştır. (Koşukavak: Kamber; İskeçe: Mehmet Niyazi; Darıdere: Yusuf; Eğridere: Hasan Vehbi; Ortaköy: Panayot; Dedeağaç: Belediye Reisi Anastas). 

İstiklal İlanı (25 Eylül 1913)

25 Eylül 1913’te Gümülcine’de hazırlanan Fransızca bağımsızlık bildirgesi, büyük devletlerin elçiliklerine gönderilmiştir. Metin, din ve etnik köken ayrımı gözetmeksizin herkesin eşit hukukta buluştuğunu vurgulayarak Garbî Trakya Hükûmet-i Müstakilesi'nin ilan edildiğini bildirmiştir. Kısa süre sonra 6 Ekim 1913 tarihli İngiltere Dedeağaç Konsolosluğu raporu, bölgede bağımsız bir devlet kurulduğunu İstanbul Başkonsolosluğu’na bildirmiştir.


Batı Trakya Bağımsız Hükûmeti’nin Yabancı Devletlere Gönderdiği Bağımsızlık Bildirgesi (Ali Onur Kara)【3】 

Batı Trakya Bağımsız Hükûmeti’nin Yabancı Devletlere Gönderdiği Bağımsızlık Bildirgesi'nde şunlar yazmaktadır:


Asalet-meab Sefir Cenapları,

Bulgarların Türklere ve Müslüman kardeşlerimize yaptıkları mezalimi gören, feryat ve figanlarını işitenler bulunmadı, aldıran bile olmadı. Demet demet Müslümanlar doğranarak Koşukavak’ta Papaslı köyü deresinde hâlâ kokmakta ve taaffünden yanlarına varılamamakta olan sekiz yüzü mütecaviz boğazlanan bedbahtların kokusuna bile alan olmadı. Can gitti, ırz gitti, mal ise hesapta değil. Üstelik de geri kalan ihtiyar ve kadınlarla çocukların süngüler altında sürülerek kiliselere toplatılarak Hristiyan yapıldıklarından da kimseler güya haber alamadı. Şenâatin (Kötülüğün) her türlüsüne âdeta göz yumuldu. "İki el bir baş içindir" dedik, naçar silâhımıza sarıldık. Garbî Trakya halkını bu mezalimden kurtarmak için onları da silahlandırdık. Allahlımıza dayanarak ve benliğimize güvenerek bugünden itibaren İslâm’ı, Hristiyan’ı, Türk’ü, Bulgar’ı aynı hukuka malik olmak şartıyla Garbî Trakya Hükümet-i Müstakilesini ilan eylemiş olduk. Muvaffakiyet Allah’tan.


Mühür

Umum Trakya Hükümeti

Milliye Riyaseti

1329

Eşref【4】 

Teşkilâtlanma

Başkent Gümülcine olmak üzere, meclis içinden seçilen üyelerle 11 kişilik hükûmet oluşturuldu; Cumhurbaşkanlığına Hoca Salih Efendi, genelkurmay başkanlığına Binbaşı Süleyman Askerî Bey getirildi. Ayrıca Batı Trakya İcra Heyeti tesis edilerek başına Süleyman Askerî, yanına Kuşçubaşı Eşref ve Hacı Sami, danışma kuruluna da Çerkes Reşit ile Hüsrev Sami konuldu. Yargı yetkisi mahkemelere verildi. 1913 itibarıyla yürürlükteki Osmanlı kanun nizamı benimsendi. Cana/mala/namusa kast edenler için milis kanununa göre idam cezası öngörüldü ve yeni mahkeme mühürleri yaptırıldı. 

Devletlik Alametleri: Bayrak, Pul, İdari Uygulamalar

Bağımsızlık alameti olarak Bayrak tüm resmî makamlara asıldı. Şekil ve renkleri için Dr. Tevfik Rüştü (Aras), Şeref (Aykut), Osman Nuri (Peremeci), Esat (İleri), Refet (Bele) ve Faik (Kaltakkıran)’dan oluşan bir komisyon kuruldu. Siyah (matem), yeşil (Müslüman unsur), beyaz-kırmızı (Türklüğün ebedî varlığı) esaslı üç renkli düzen kabul edildi. 


Garbi Trakya Hükümet-i Müstakileyi İslamiyesine Ait Posta Pulu ve Mahkeme Mühürleri (Ali Onur Kara)5】 

İdari teşkilatın somutlaşmasına delil olarak Gümülcine hükûmet binası ve Dedeağaç gümrük binasına dair fotoğraflar kayda geçmiş; ayrıca sürşarj uygulanmış posta pulları ve pasaportsuz giriş çıkışı yasaklayan tamim yayımlandı. 


Batı Trakya Türk Cumhuriyeti'nin Pasaportsuz Giriş Çıkışa İzin Vermediğini Gösteren Tamimi (Ali Onur Kara)【6】 

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Millî Marşı

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi ünvanlıyla Süleyman Askeri Bey, 3 Eylül 1913 tarihinde Dedeağaç’ta Batı Trakya Millî marşını yazmıştır:


Ey Batı Trakyalı asil Türk çocuğu ne mutlu sana,

Sen hayat verdin kanınla millî kurtuluş savaşına.

Yüce kahramanlığın nakşedildi cihanın her yanına,

Selam duruyor milletler senin şu millî bayrağına.


Bastığın şu yerler senin şanlı şehitlerinle dolu.

Düşmanlar taciz edemez yüce kahramanların ruhunu.

Şanlı şehitlerin sarılmış kurtuluş bayrağına,

Bu ne ulvi şereftir gömülmek ecdad toprağına.


Yurtta hürriyetin, istiklâlin rüzgârı esiyor,

Kahraman mücahitler şu pis esareti deviriyor.

Bu şanlı millî istiklâl savaşından asla dönülmez!

Karşımıza çelik ordular da çıksa, bizi ürkütemez!


Biz, millî istiklâl için Meriç’i, Karasu’yu aştık,

Bütün müstevlileri ezerek, yenerek hedefe ulaştık.


Balkanlarda şanlı bir cumhuriyet çığırını açtık,

İlk defa hürriyet meşalesini biz yaktık.

Bu bayrak dalgalanacak, cumhuriyet yaşayacak!

Karşımızdaki düşmanlar bizden ürküp kaçacak!


Binlerce yıl hür yaşayan bir milletin torunlarıyız,

Şu steplerin kurdu, arslanı, göklerin kartalıyız.

Mücahitlerin hamlesi her zaman fırtınalar andırır,

Savaşta heybetimizin dehşetinden düşmanlar bayılır.


Batı Trakya Cumhuriyeti yaşayacak, yaşayacak!

Terakkimizin karşısında milletler şaşıracak!

Ey şirin Batı Trakya!... İşte nihayet esaretten kurtuldun,

Ey düşmanlar!... Sanmayın savaşlardan bu millet yorgun.


Cumhuriyetin yüce bayrağı her an bu yurtta dalgalanacak,

Şu bütün Batı Trakyalılar kıyamete kadar hür yaşayacak!【7】 

Dedeağaç Hattı ve Yunanistan’la Temaslar

Hükûmet, Ege’ye açılan kapı olması sebebiyle Dedeağaç’ın geri alınmasını hedeflemiştir. 22–23 Eylül 1913’te Meriç’in batısında Ferecik-Sofulu civarındaki Bulgar kuvvetleriyle çetin muharebeler yürütülmüştür. Aynı günlerde Yunanistan, Bulgaristan’ı Ege’den uzak tutacak bir tampon devlet fikrine sıcak yaklaşarak gayrı resmî temaslar yürüterek silah ve mühimmat desteği sağlayabileceğini bildirmiştir. 3 Ekim 1913 tarihli La Lanterne haberi de Dedeağaç ekseninde Batı Trakya Hükûmeti ve Yunanistan’la yapılan düzenlemelere atıf yapmıştır.


10 Eylül 1913 tarihli Fransız La Lanterne Gazetesi'nde Gümilcine Olayı (Ali Onur Kara)【8】 

İstanbul Antlaşması’nın Etkisi

29 Eylül 1913 İstanbul Antlaşması Batı Trakya’yı Bulgaristan’a bırakmıştır. Antlaşma gereği devir teslim için 10+15 günlük takvim öngörülmüştür. Babıâli, en geç 25 Ekim 1913 Perşembe gününe kadar bölgenin Bulgaristan’a bırakılmasını beklerken, direnişin sürmesinin yerel Müslümanların kazanımlarını tehlikeye atacağı gerekçesini öne sürmüştür. Bu çerçevede İstanbul Muhafızı Cemal Bey Dedeağaç–Gümülcine–İskeçe hattında yöneticileri ikna ile görevlendirilmiştir.

Devlet Yapısı

İdari Yapı ve Kadrolar

Yönetim şekli, halk iradesine dayanan cumhuriyettir. Kazalar ve bucaklardan tek dereceli seçimle seçilen temsilciler “Temsilciler Meclisi”ni oluşturur; meclis içinden seçilen hükûmet üyeleri yürütme yetkisini kullanır. Cumhurbaşkanlığı makamına Hoca Salih Efendi seçilmiştir. Başkent Gümülcine’dir.


Hükûmet, tıpkı Garbî Trakya Muvakkat Hükûmeti’nde olduğu gibi 11 kişiden oluşur: Hoca Salih Efendi, Binbaşı Süleyman Askerî Bey, Hacı Saffet Bey (Dedeağaç), Gümülcine Mebusu Müderris Mehmet Efendi, Hacıbeyzade Osman Nâil Bey, Hafız Ali Galip Efendi (Gümülcine), Hüseyin Paşa (Paşmaklı), Mehmet Paşazâde Şükrü Bey (İskeçe), Hilmi Paşa (İskeçe), Müderris Hacı İsa Efendi (İskeçe), İskeçeli Mehmet Paşa.


Ayrıca hükümetten bağımsız “Batı Trakya İcra Heyeti” kurulmuş; başına Süleyman Askerî Bey, üyeliklerine Kuşçubaşı Eşref ve Hacı Sami getirilmiştir. Danışma Kurulunda Çerkes Reşit ve Hüsrev Sami yer alır. Yargı yetkisi mahkemelere verilmiş; 1913’te yürürlükteki Osmanlı kanun nizamı kabul edilmiştir; cana, mala ve namusa kastedenler milis kanununa göre idam ile cezalandırılacaktır; yeni mahkemeler için mühürler yaptırılmıştır. 

Askerî Yapı ve Kadrolar

İcra Heyeti Başkanı ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi sıfatıyla Süleyman Askerî Bey, “Batı Trakya Kuvâ-yi Milliye Komutanı” yetkisiyle bölge savunmasının en üst derecede sorumlusudur. Kuşçubaşı Eşref, “Kuvâ-yi Milliye Müfettişi” ünvanıyla bu komutanlığa bağlanmıştır. Müfreze ve milis kadrosunda, Eşref ve Hacı Sami başta olmak üzere Kafkasyalı İbrahim Cihangiroğlu, Yzb. İlyas, Ütğm. Ömer Lütfi, Tğm. Besim, Tğm. Nişantaşılı Sıtkı, Beşiktaşlı Kemal, Ahmed Kaptan, Çakır Efe, Tatar Hasan, Giritli İsmail Kaptan, Çerkes Sait Kaptan, Mamaka Mustafa Kaptan gibi isimler yer alır. İkmal hususunda Enver Bey’in talimatıyla iaşe ve cephane destekleri sağlanmıştır. 

Sosyal ve Demografik Yapı

Bölgenin toplumsal dokusu çok etnili olup Müslüman/Türk unsur belirgindir; nitekim resmî semboller belirlenirken nüfusun çoğunluğunun Müslüman oluşu vurgulanmıştır.  


Osmanlı dönemi eğitim verileri, Gümülcine sancağında 951 sıbyan mektebi (26.270 öğrenci; 10.551’i kız) gibi dikkat çekici bir kurumsal birikimi gösterir. Dedeağaç sancağında idadi ve rüştiyelerle birlikte Müslümanlara ait 31 sıbyan mektebi kayıtlıdır. Bölgenin çok etnili yapısını sayısal olarak görmek için 1922 şehir nüfus dökümü fikir verir: Örneğin Gümülcine’de 59.967 Türk, 8.834 Rum, 9.997 Bulgar; İskeçe’de 42.671 Türk kaydedilmiştir. 

Bütçe ve Ekonomik Yapı

Dedeağaç’ın 3 Ekim 1913’te Cumhuriyet’e dâhil edilmesi, Adalar Denizi’ne en yakın çıkış ve liman şehri olması sayesinde Avrupa ile ticari bağlantı imkânını güçlendirmiştir. Devlet, gelir–gider ve maaş skalasını içeren bir bütçe tasarısı hazırlamış; Gümülcine için yıllık 3.421.521, Kırcaali için 1.150.000 kuruş gibi kalemler hesaplanmış; Cumhurbaşkanı 2.000, hükûmet üyeleri 1.000, milletvekili 950, kaymakam 950, polis 750, süvari er 350, piyade er 200 kuruş aylık olarak öngörülmüştür. Aynı tasarıda jandarma kuvvetinin teşkili ve savunma–bayındırlık–eğitim ayrımlarında tahsisatlar müzakere edilmiş ve bütçe müzakeresi için Umum Millî Kumandanlığa tezkere gönderilmiştir.

Dış Tepkiler

Gümülcine’de kaleme alınan Fransızca bağımsızlık bildirgesi, yabancı elçiliklere gönderilerek yeni hükûmetin kuruluşu bildirilmiştir. Metin herkes için “aynı hukuk” ilkesini vurgulamaktadır. Kısa süre sonra 6 Ekim 1913 tarihli İngiltere Dedeağaç Konsolosluğu yazısı, İstanbul Başkonsolosu’na bölgede bağımsız bir devletin kurulduğunu rapor etmiştir. Bununla birlikte Avrupa başkentlerinden gelen baskı, Londra Antlaşması yükümlülüklerine uyulması yönünde olmuştur. Yeni kredi verilmemesi dâhil ekonomik-diplomatik tehditler Osmanlı Hükûmeti’ne açıkça hatırlatılmıştır. Dış basın ve diplomatik çevrelerdeki bu yoğun ilgi, sahadaki fiili durumu teyit ederken sürecin Osmanlı–Bulgar müzakerelerine bağlanmasına da zemin hazırlamıştır.


7–18 Eylül 1913 görüşmelerinin ardından 29 Eylül 1913 İstanbul Antlaşması imzalanmış ve sınır düzenlemeleri gereği Batı Trakya’nın tamamı Bulgaristan’a kalmıştır. Bunun sonucunda ise karşılıklı tahliye–devir takvimi belirlenmiştir. Antlaşmanın uygulaması için en geç 25 Ekim 1913’e kadar devir öngörülmüştür. Babıâli, silahlı direnişin sürmesinin yerel Müslümanların kazanımlarını tehlikeye atacağını belirtmiştir. Bu çerçevede İstanbul Muhafızı Cemal Bey, 2 Ekim 1913 başlarında Dedeağaç–Gümülcine–İskeçe hattında yöneticileri ikna ile görevlendirilmiş, muhtemel bir Bulgar ileri hareketinde kan dökülmemesi için “taahhütlerin sebepleri” bizzat izah edilmiştir. Osmanlı tarafının bu çizgisi, yürürlükteki anlaşma siyasetine bağlı bir ara buluculuk ve yatıştırma teşebbüsü olarak yorumlanmıştır.

Yunanistan

Yunanistan, Bulgaristan’ın Ege’ye inmesini engelleyecek bir düzen ararken Batı Trakya idaresiyle aracılar üzerinden temasa geçmiş; Mesta'yı (Karasu) sınır olarak tanımaya hazır olduğunu iletmiş ve silah–cephane yardımı vaadinde bulunmuştur. Ancak bu vaatlerin tutulmadığı, aksine askerî tedbirlerin artırıldığı değerlendirmesi Batı Trakya tarafınca kayda geçirilmiştir. Uluslararası basına yansıyan haberlerde de Dedeağaç’ın Batı Trakya Hükûmeti’ne teslimi yer almıştır (La Lanterne, 3 Ekim 1913). Bu başlık, sahada Yunanistan’ın kısa vadeli dengeleme arayışı ile diplomatik ihtiyatı birlikte yürüttüğünü göstermektedir. 

Bulgaristan

II. Balkan Savaşı sonrasındaki yorgunluğa rağmen Bulgar tarafı, Büyük Devletler nezdinde propaganda yürütürken Batı Trakya idaresine karşı tavrını sertleştirmiştir. Osmanlı ile temaslar Cemal Bey aracılığıyla sürerken, antlaşma gereği Batı Trakya’nın teslimi beklenmiştir. Yunanistan’ın alana girmesi ihtimaline karşı Bulgaristan’ın diğer devletlere verdiği uyarılar da kayda geçmiştir. 

Uluslararası Basında Batı Trakya

Fransız basınında süreç gün gün izlenmiştir: Le Petit Journal’da “Gümülcine’de yaşayanlar Bulgarları şehirden kovuyor” ve Le Matin’de “Gümülcine ve Kırcaali Bulgar olmayı reddetti” gibi başlıklar yayımlanmış; La Lanterne’de de Dedeağaç’a dair düzenleme aktarılmıştır.

Lağvediliş

Garbî Trakya Hükûmeti’nin ortaya çıkışı, Londra Antlaşması hükümlerine aykırı bir fiilî durum olarak görülmüş; Bulgaristan’ın girişimleri üzerine Paris ve Viyana hükûmetleri Babıâli’ye sorumluluklarını hatırlatmış ve yeni kredi verilmemesi dâhil yaptırım uyarıları yapılmıştır. Bu çizgi, Osmanlı–Bulgar görüşmelerini hızlandırmış ve 7–18 Eylül 1913 temaslarının ardından 29 Eylül 1913 İstanbul Antlaşması imzalanmıştır. Antlaşma, sınır düzenlemesi sonucunda Batı Trakya’nın bütünüyle Bulgaristan’a kalmasını öngörmüştür. 


Uygulama maddelerine göre, el değiştirecek bölgeler imzadan sonra 10 gün içinde askerden boşaltılacak, takip eden 15 gün içinde karşı tarafa teslim edilecek ve üç hafta içinde ordular dağıtılacaktır. Ayrıca ilan edilecek genel af kapsamına Batı Trakya da dâhil edilmiştir.


Antlaşma gereği Babıâli, en geç 25 Ekim 1913 Perşembe gününe kadar bölgenin Bulgaristan’a bırakılmasını beklemiş; aksi hâlde silahlı direnişin yerel Müslümanların kazanımlarını tehlikeye atacağı değerlendirmesinde bulunmuştur. Bu çerçevede İstanbul Muhafızı Cemal Bey, 2 Ekim 1913 başlarında Dedeağaç–Gümülcine–İskeçe hattında yöneticileri iknaya memur edilmiştir.


Sahada direnişin sürmesini isteyen kadrolar ile Babıâli’nin antlaşma siyaseti arasında gerilim yaşanmıştır. Süleyman Askerî Bey, arkadaşlarının Bulgarlara karşı mukavemet arzusu taşıdığını, kendisinin bunu “kıramadığını” İstanbul’a bildirmiş ve kan dökülmesini önlemek için Cemal Bey’in süratle gönderilmesini telkin etmiştir. Cemal Bey sahaya ulaştığında Kuşçubaşı Eşref ile görüşmek istemiş ancak Koşukavak’ta milisler tarafından durdurulup karakola götürülmüş ve ardından Süleyman Askerî’nin talimatıyla “parlamenter” statüsünde olduğu, serbest dolaşamayacağı kendisine tebliğ edilmiştir. Öte yandan meseleye dair temaslar sürerken Talat Paşa, Eşref Bey’i gizlice İstanbul’a davet etmiştir. 


Merkezî otorite, daha antlaşma öncesinde (25 Eylül 1913) sahadaki gönüllü subay ve erlerin geri çağrılması yönünde emirler vermiştir ancak Batı Trakya Türk Cumhuriyeti kadrosunda kalmak isteyenler de çıktı ve bir kısmı Osmanlı ile bağını kopardığını bildirmiştir. İstanbul Antlaşması’nın getirdiği 10+15 günlük devir-teslim takvimi ve 25 Ekim 1913 son tarih beklentisi, idarenin lağvedilme sürecini tayin eden esas çerçeve olmuş ve süreç Batı Trakya’daki Türkler nezdinde büyük bir hayal kırıklığı ile karşılanmıştır.

Lağvediliş Sonrası Türk Ahalinin Durumu

Lağvedilişin hemen ardından geri çekilme planına uygun olarak askerî birlikler bölgeden ayrılırken, Türkiye’den gelen silah ve cephanenin bir bölümü geri gönderilmiştir. Kalan kısmı daha sonra kullanılmak üzere sandıklarla muhafaza edilip toprak altına gömülmüştür. Türk ve Müslüman ahalinin “hak, emniyet ve sağlanan hukuk”unu korumak ve Türk konsolosluğu açılana kadar iş ve işlemleri yürütmek üzere İskeçe’de Üsteğmen Fuat, Gümülcine’de İskeçeli Arif ve Sadık, Dedeağaç’ta Ali Rıza Bey görevlendirilmiştir.

Demografiyi Koruma Siyaseti

29 Eylül 1913 İstanbul Antlaşması uyarınca Batı Trakya Bulgaristan’a bırakıldıktan sonra, bölgedeki Türk çoğunluğun azalmasını önlemek için Osmanlı Devleti 1913’ten itibaren Batı Trakya’dan göçmen kabul etmemeyi hedefleyen bir tutum benimsemiştir. Bu politika, yerinde kalmayı özendirmek yoluyla demografik ağırlığın korunmasına dönük olarak kayda geçmiştir.

Genel Af

İstanbul Antlaşması’nın hükümleri arasında genel af da vardır. İlan edilecek genel affa Batı Trakya dâhildir ancak Bulgaristan’ın ilanından iki hafta sonra aftan kimse yararlanamayacaktır. Aynı metin, el değiştirecek bölgelerin 10 gün içinde askerden boşaltılması, müteakip 15 gün içinde teslimi gibi sıkı bir takvim öngörülmüştür. Bu çerçeve sahadaki Türk nüfus için yeni idareye geçişin ana zaptını teşkil etmiştir.

Bulgar İdaresi

Balkan Savaşları sırasında ve sonrasında zorla vaftiz ve isim değiştirme gibi uygulamalar, yerli Müslüman/Türk nüfusta travmatik bir tecrübe ve çekince yaratmıştır. Hatıratlarda “Bulgarlar tarafından zorla 300.000 Türkün vaftiz edildiği” yönündeki anlatılar bu iklimi yansıtır. Lağvediliş sonrası gündelik hayat, böyle bir baskı hafızasının gölgesinde seyretmiştir.

Savaş Yıllarında Örgütlenmeler ve Yerel İdare Girişimleri (1915–1922)

İzleyen yıllarda bölgedeki Türkler, fırsat buldukça siyasi ve askerî örgütlenmeleri sürdürmüşlerdir. 30 Temmuz 1915’te Drama/Radalios’ta kurulan “Batı Trakya Kurtuluş Komitesi”, 19 bin km²’lik bir sahada 320 bin nüfus üzerinde etkili olmuştur. 27 Eylül 1917’ye kadar faaliyet gösteren bu yapı, Galiçya Cephesi’ne 18.000 kişilik kuvvet sevk etmiştir. Yunan iç siyasetindeki yarılmaları sabotajlarla keskinleştirmiş ve anlaşmalarla 14 Türk’ün Yunan Parlamentosu’na girmesi sağlanmıştır. XX. Kolordu’nun 27 Eylül 1917’de geri çekilmesiyle bu dönem kapanmıştır.


Mütareke sonrasında bölgede kurulan “Müttefikler Arası Batı Trakya Hükümeti”nin ardından Yunan kuvvetlerinin ilerleyişine karşı Yzb. Fuat Balkan müfrezesi Gümülcine önlerinde direniş başlatmıştır. 25 Mayıs 1920’de Gümülcine-Hemetli’de “Batı Trakya Ulusal Hükûmeti” teşkil edilerek yerel yönetim ihtiyacı siyasal bir forma büründürülmeye çalışılmıştır.

Demografik Görünüm (1922)

Lağvedilişten yaklaşık dokuz yıl sonra tutulan 1922 dökümü, Türk nüfusun bölgesel ağırlığını koruduğunu gösterir. Gümülcine’de 59.967 Türk, İskeçe’de 42.671 Türk kaydedilmiştir (genel toplam 196.606). Bu tablo, göç karşısında yerinde kalma siyasetinin ve yerel dayanıklılığın demografiye yansımasını anlamak için başat veridir. 

Lozan Eşiği

Lozan görüşmeleri sırasında azınlıklar başlığında 30 Ocak 1923 “Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi” kabul edilmiş ancak bu mübadeleye ilişkin hükümler açıkça “Batı Trakya’da oturan Müslümanları” ve "İstanbul'da yaşayan Rumları" kapsam dışı bırakmıştır. Böylece bölgede kalan Türk/Müslüman ahali, mübadele ile zorunlu yer değiştirmeden muaf olmakla birlikte, yeni Yunan idaresi altında statü ve haklarının tanımlanacağı ayrı bir sürece girmiştir.


Bu sürecin en önemli ismi Doktor Sadık Ahmet olmuştur. Batı Trakya’daki Türk azınlık haklarını savunmak için Doktor Sadık Ahmet, 1985’te 15 bin imza toplayan kampanyayı yürütmesi nedeniyle 30 ay hapse ve para cezasına mahkûm edilmiştir. Buna rağmen 25 Eylül 1987’de Selanik’te azınlığın şikâyetlerini duyuran bildiriler dağıtmış ve 29 Ocak 1988’deki Türklük Mitingi’ne katılmıştır. 


1989’da Rodop’tan bağımsız milletvekili seçilmiş, 1990’da yeniden Meclis’e girmiş ancak akabinde getirilen %3 ülke barajının azınlık temsilini fiilen sınırlandırması nedeniyle 1993 erken seçiminde Meclis dışında kalmıştır. Batı Trakya Türk ve Müslüman azınlığının siyasal örgütlenmesini güçlendirmek üzere 13 Ekim 1991’de Dostluk, Eşitlik, Barış (DEB) Partisi’ni kurmuş ve 24 Temmuz 1995’te şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybetmiştir.


Doktor Sadık Ahmet, Batı Trakya Halkıyla (Murat Derin)【9】 


Doktor Sadık Ahmet'in Batı Trakya Türkleriyle İlgili Yunan Meclisinde Verdiği Soru Önergesi (Murat Derin)【10】 


Soru Önergesi'nin Türkçesi (Murat Derin)【11】 

Kaynakça

Derin, Murat. Beklenen Güneş Dr. Sadık Ahmet: Bir Liderin Hayatı, Mücadelesi ve Mirası. Nobel Yayıncılık, Ankara, Temmuz 2025.


Kara, Ali Onur. Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin Kuruluşu, Faaliyetleri ve Lağvedilişi. Yüksek Lisans Tezi. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019. Erişim Tarihi: 11 Ekim 2025. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=npGs9H39x7G6401x51yqpJUq5HQLgks3nootgTOvPx-17S7-ynmROWK0Ken-X2xX

Dipnotlar

[1]

Ali Onur Kara, Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin Kuruluşu, Faaliyetleri ve Lağvedilişi (Yüksek lisans tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2019), s. 130. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=npGs9H39x7G6401x51yqpJUq5HQLgks3nootgTOvPx-17S7-ynmROWK0Ken-X2xX

[9]

Murat Derin. Beklenen Güneş Dr. Sadık Ahmet Bir Liderin Hayatı, Mücadelesi ve Mirası. Nobel Yayıncılık, Ankara. s. 45

[10]

 Derin. Beklenen Güneş Dr. Sadık Ahmet Bir Liderin Hayatı, Mücadelesi ve Mirası. s. 68.

[11]

 Derin. Beklenen Güneş Dr. Sadık Ahmet Bir Liderin Hayatı, Mücadelesi ve Mirası. s. 69.

Ayrıca Bakınız

Yazarın Önerileri

Doktor Sadık Ahmet

Doktor Sadık Ahmet

Siyaset Ve Uluslararası İlişkiler +1
Yuvamız DergisiYu

Yuvamız Dergisi

Edebiyat +2

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Yazar Bilgileri

Avatar
Ana YazarDuygu Şahinler9 Ekim 2025 10:06
KÜRE'ye Sor