“Bu başarıyı ben mi hak ettim? Yok canım, kesin şans...”
“Ben aslında o kadar da iyi değilim...”
Bir düşün… Uzun yıllardır çalışıyorsun. Tezler, makaleler, deneyler, sunumlar… Takdir ediliyorsun, bir yerlere çağrılıyorsun, insanlar senden bahsediyor. Ama sen içten içe şöyle diyorsun:
“Aslında ben pek bir şey bilmiyorum.”
“Bu proje kabul oldu ama ben tamamen şanslıydım.”
“Bir gün herkes anlayacak… Aslında ben bu işi bilmiyorum.”
Eğer bu cümleler tanıdık geliyorsa, yalnız değilsin. Çünkü bu hislerin bir adı var: Impostor Sendromu. Türkçesiyle Sahtekârlık Sendromu. Ve inansan da inanmasan da… Bu duygu en çok gerçekten nitelikli ve başarılı insanlarda görülüyor.

İmpostor Sendromu (Yapay Zeka Tarafından Oluşturulmuştur)
Peki nedir bu Impostor Sendromu?
Kısaca şöyle: İnsan bir şeyleri başarıyor ama başarıya inanmıyor. İçten içe “Bunu aslında hak etmiyorum, birileri beni fazla büyütüyor, bir gün gerçek ortaya çıkacak” korkusu yaşıyor.
Bu sadece mütevazılık değil. Bu, zamanla yıpratan, insanın kendi emeğini görmesini engelleyen, üretme isteğini kıran bir duygu. Özellikle bilim insanlarında, akademide, araştırma camiasında bu sendrom sessizce dolaşır. Kimse sesini çıkarmaz ama çoğu kişi geceleri kendiyle içten içe savaşır.
Akademik Başarıya Rağmen Neden Böyle Hissediyoruz?
Çünkü bilim dünyası çok hızlı. Sürekli yeni bilgiler, yeni yayınlar, başarı hikayeleri…
Ve biz ister istemez kendimizi başkalarıyla kıyaslıyoruz:
- “O kürsüye çıktığında herkes sustu, ben bu konuda daha çok eksiğim…”
- “Benim kadar çalışanlar var ama onlar daha iyi yerlere geliyor gibi…”
Böyle düşündükçe başarıyı küçümsemeye, emeğimizi yok saymaya başlıyoruz.
Ve zihnimiz, bize sürekli fısıldıyor:
“Sen aslında o kadar da iyi değilsin.”
Şunu Bil: Bu Duygular Gerçekten Yaygın
Nobel ödüllü bazı bilim insanları bile zaman zaman “Acaba bu ödülü gerçekten hak ettim mi?” demiş. Yani bu durum zayıflık değil. Tam aksine, yüksek farkındalık, derin düşünce ve mükemmeliyetçilik gibi özelliklerin bir sonucu. Ama kontrol edilmezse tükenmişliğe, özgüven eksikliğine ve üretkenlik kaybına yol açabiliyor.
Peki Ne Yapabiliriz?
Hiçbir duygu, üzerine düşünmeden, üzerine gitmeden kendiliğinden geçmez. Impostor sendromu da öyle… Ama merak etme, bu duyguyla başa çıkmanın yolları var. İlk adım, bunu yaşamanın aslında çok yaygın ve insani bir durum olduğunu kabul etmek. Sadece sen değil, senin gibi birçok kişi benzer duygularla boğuşuyor; sadece çoğu zaman kimse bunu dile getirmiyor.
Kendine zaman ayır, bir defter al ve bugüne kadar başardığın şeyleri yaz. Küçük büyük fark etmez. Gerçekten yazdıkça, “Bunları ben mi yaptım?” diyeceğin anlar olacak. O defter bir gün kendine olan inancını geri getiren en güçlü kanıtın olabilir.
Bir de… Lütfen kendini başkalarıyla kıyaslamaktan vazgeç. Herkesin hayat yolu, başlangıç noktası, hatta motivasyonları bile farklı. Kimi hızlı koşar, kimi sessizce ilerler. Ama herkesin yolu kendine özel. Sen sadece kendi yolculuğuna odaklan.
Ve sakın bu duyguyu içinde tutma. Güvendiğin biriyle konuş. Belki de o da benzer duygularla mücadele ediyor ama senin gibi o da dile getiremiyor. Paylaştıkça hafifler, güçlenirsin.
En önemlisi, kendine şefkat göster. Bilimle, üretmekle, düşünmekle uğraşmak zaten başlı başına büyük bir emek. Bunu yapabilmek bile senin ne kadar güçlü ve kıymetli biri olduğunu gösteriyor. Kendine biraz anlayışlı, biraz yumuşak ol. Her şeyden önce bunu hak ediyorsun.
Sen Oraya Şans Eseri Gelmedin
Eğer bir yerdeysen, bir başarıya ulaştıysan, bu tesadüf değil. Geceleri uykusuz kaldığın, pes etmeden çalıştığın, sorguladığın ve inandığın için oradasın. Impostor sendromu sana “yetmiyorsun” diyebilir. Ama içindeki gerçek sen ona şöyle seslenmeli:
“Evet, hâlâ öğrenecek çok şeyim var.
Ama buraya gelene kadar çok şey başardım.
Ve ben bu yolda kendimle gurur duyuyorum.”
Çünkü impostor sendromu, aslında iç sesimizin bize oynadığı küçük ama güçlü bir oyun. Başarılarımızı küçümseten, hatalarımızı büyüten, bizi hep “bir şey eksik” hissiyle baş başa bırakan o sessiz şüphe. Gerçeklerden çok korkularla besleniyor ve düşüncelerle zihnimizi meşgul ediyor.
Ama unutmamalısın ki bu sesin söylediği her şey, senin gerçeğin değil. Sen yolun boyunca çok şey öğrendin, ürettin, başardın. O iç sesi tanı, ama ona teslim olma. Çünkü sen, orada olmayı hak ediyorsun.

