Bilişsel çelişki kuramı; bireylerin düşünceleri, inançları, tutumları ve davranışları arasında bir tutarsızlık veya uyumsuzluk olduğunda ortaya çıkan psikolojik gerilimi ve bu gerilimi azaltma yönündeki motivasyonel süreci açıklayan bir sosyal psikoloji kuramıdır. İlk olarak 1957 yılında sosyal psikolog Leon Festinger tarafından A Theory of Cognitive Dissonance adlı eseriyle ortaya konmuştur. Kuram, bireylerin kendi içsel dünyalarında bir tutarlılık arayışı içinde oldukları ve bu tutarlılık bozulduğunda, onu yeniden sağlamak için bilişsel veya davranışsal değişikliklere yöneldikleri temel varsayımına dayanır.
Kuramın Temel Kavramları ve Mekanizmaları
Bilişsel çelişki kuramının merkezinde "biliş" (cognition) kavramı yer alır. Biliş, bir bireyin davranışları, duyguları, görüşleri veya çevresindeki unsurlar hakkındaki herhangi bir bilgi birimini ifade eder. Bu bilişsel unsurlar birbiriyle üç farklı ilişki içinde olabilir:
- Uyumlu (Consonant) İlişki: İki bilişsel unsurun birbiriyle tutarlı olduğu durumdur.
- Uyumsuz (Dissonant) İlişki: İki bilişsel unsurun psikolojik olarak birbiriyle çeliştiği durumdur. Festinger'e göre bu durum, mantıksal uyumsuzluklardan, kültürel geleneklerden, bir bilişin daha kapsayıcı bir bilişle çelişmesinden veya geçmiş deneyimlerden kaynaklanabilir.
- İlgisiz (Irrelevant) İlişki: İki bilişsel unsurun birbiriyle herhangi bir bağlantısının olmamasıdır.
Bilişsel çelişki, bireyin beklentilerinin karşılanmadığı durumlarda da ortaya çıkar. Örneğin, yağmurda korunmasız duran bir kişinin ıslanmayı beklemesi, ancak ıslanmaması durumu bir çelişki yaratır. Bu çelişki hali, açlığın kişiyi yemeye itmesi gibi, bireyi bilişlerini veya davranışlarını değiştirmeye iten motive edici bir durumdur.
Çelişkinin Büyüklüğü
Uyumsuzluğun yarattığı gerilimin derecesi, birbiriyle çelişen bilişsel unsurların birey için taşıdığı önemden ve miktarından etkilenir. Çelişkinin büyüklüğü arttıkça, onu azaltma yönündeki baskı da artar. Örneğin, kişinin özel inancıyla çelişen bir kamusal ifadeye zorlandığı durumlarda, bu iki görüş arasındaki farklılık ne kadar büyükse ve ifadeyi sarf etmek için sahip olunan gerekçe (ödül, baskı vb.) ne kadar azsa, yaşanan çelişki o kadar şiddetli olur.
Çelişkiyi Azaltma Stratejileri
Bireyler, bilişsel çelişkinin yarattığı psikolojik ve fizyolojik gerilimden kurtulmak için çeşitli stratejilere başvururlar:
- Davranışı Değiştirme: Birey, çelişkiye neden olan davranışını değiştirerek tutumlarıyla uyumlu hale getirebilir.
- Bilişleri Değiştirme: Davranışın değiştirilmesi zor veya imkânsız olduğunda, bireyler çelişen tutumlarını veya inançlarını değiştirme yoluna giderler. Bu, çelişen bilişleri görmezden gelmek veya davranışla uyumlu yeni bilişler eklemek şeklinde gerçekleşebilir.
- Yeni Bilişler Ekleme (Seçici Maruz Bırakma): Bireyler, mevcut tutumlarını veya davranışlarını destekleyen yeni bilgiler arama ve çelişen bilgilerden kaçınma eğilimi gösterirler. İnternet ve sosyal medya gibi bilgi kaynaklarının artması, bireylerin karşıt görüşlerle daha sık karşılaşmasına neden olmakta, bu da çelişkiyi tetikleyerek seçici maruz kalma davranışını artırmaktadır.
- Bilişlerin Önem Derecesini Değiştirme: Birey, çelişen unsurların önemini azaltıp, uyumlu unsurların önemini artırarak gerilimi hafifletebilir.
Deneysel Paradigmalar ve Bulgular
Bilişsel çelişkinin değerlendirilmesinde en sık kullanılan yöntemler arasında seçici maruz bırakma ve yönlendirilmiş uyum (zorunlu seçim) paradigmaları yer alır.
Karar Verme Sonrası Çelişki (Post-Decision Dissonance)
Birey, birbirine yakın çekicilikte iki veya daha fazla seçenek arasında bir tercih yaptığında çelişki yaşar. Seçilen alternatifin olumsuz yönleri ve reddedilen alternatifin olumlu yönleri, verilen kararla çelişir. Bu çelişkiyi azaltmak için birey, seçimini yaptıktan sonra tercih ettiği seçeneğin çekiciliğini artırma ve reddettiği seçeneğin çekiciliğini azaltma eğilimi gösterir. Bu süreç, karar kesinleştikten sonra başlar; karar öncesi veya belirsizlik durumunda gözlemlenmez.
Jon Jecker tarafından lise öğrencisi kızlarla yapılan bir deneyde, katılımcılardan orta derecede çekici buldukları iki müzik plağından birini hediye olarak seçmeleri istenmiştir. Kararları kesinleştikten sonra yapılan değerlendirmede, kızların seçtikleri plağı daha çekici, reddettikleri plağı ise daha az çekici buldukları tespit edilmiştir.
Yönlendirilmiş Uyum (Induced Compliance) ve Yetersiz Gerekçelendirme
Bu paradigma, bireylerin kendi özel inançlarıyla çelişen bir davranışı sergilemeye veya bir görüşü savunmaya teşvik edildiği durumları inceler. Kuramın temel öngörülerinden biri, bu davranışı gerçekleştirmek için sunulan dışsal gerekçenin (örneğin ödül veya ceza tehdidi) ne kadar "az" ise, yaşanan çelişkinin o kadar "fazla" olacağıdır. Yüksek çelişki yaşayan birey, bu gerilimi azaltmak için davranışıyla tutarlı olacak şekilde özel inancını değiştirir.
Festinger ve James M. Carlsmith tarafından yapılan bir deneyde, katılımcılara sıkıcı bir görevi tamamladıktan sonra, sırada bekleyen diğer bir kişiye görevin "eğlenceli" olduğunu söylemeleri istenmiştir. Bu yalanı söylemeleri için bir gruba 1 dolar, diğer gruba ise 20 dolar ödeme yapılmıştır. Deney sonunda, sadece 1 dolar alan (yetersiz gerekçe) katılımcıların, görevi 20 dolar alan (yeterli gerekçe) katılımcılara göre daha eğlenceli olarak değerlendirdiği görülmüştür. Bu bulgu, düşük ödülün yarattığı yüksek çelişkinin, özel görüşün davranışla uyumlu hale getirilerek azaltıldığını göstermiştir.
Cezadan Caydırma ve Yetersiz Tehdit
Bir birey, arzuladığı bir davranışı sergilemekten kaçındığında da çelişki yaşayabilir. Davranışın çekici yönleri, onu yapmama kararıyla çelişir. Bu çelişkinin büyüklüğü, davranışı engellemeye yönelik tehdidin şiddetine bağlıdır:
- Yetersiz (Hafif) Tehdit: Birey, hafif bir ceza tehdidi nedeniyle arzuladığı bir davranışı yapmaktan kaçınırsa, kaçınma davranışını gerekçelendirmek için yeterli dışsal sebebi olmadığından yüksek çelişki yaşar. Bu çelişkiyi azaltmak için, arzuladığı aktiviteyi veya nesneyi değersizleştirme yoluna gider ("ekşi üzüm" etkisi).
- Yeterli (Şiddetli) Tehdit: Davranış şiddetli bir ceza tehdidi ile engellenirse, bireyin bu davranıştan kaçınmak için güçlü bir dışsal gerekçesi olur. Bu durumda düşük çelişki yaşanır ve yasaklanan aktivitenin çekiciliği artabilir.
Elliot Aronson ve Carlsmith tarafından küçük çocuklarla yapılan bir deneyde, çocukların oynaması istenmeyen çekici bir oyuncak için bir gruba hafif, diğer gruba ise şiddetli bir ceza tehdidinde bulunulmuştur. Hiçbir çocuk yasak oyuncağa dokunmamıştır. Deney sonunda, yalnızca hafif tehdit alan çocukların oyuncağı daha az çekici bulduğu, şiddetli tehdit alan grubun ise oyuncağın çekiciliğini koruduğu veya artırdığı gözlemlenmiştir.
Uygulama Alanları ve Güncel Çalışmalar
Bilişsel çelişki kuramı; karar verme süreçlerinden tutum değişimine, medya tüketiminden toplumsal olaylara kadar geniş bir yelpazede uygulanmaktadır.
Aşı Karşıtlığı
Yapılan deneysel bir çalışmada, COVID-19 aşısına yönelik tutumlarıyla çelişen bilgilerle karşılaşan bireylerin bilişsel çelişki yaşadıkları, bu durumun davranışsal bir ölçüt olan göz kırpma sayılarında artışla tespit edildiği bulunmuştur. Katılımcıların, bu çelişkiyi azaltmak için deney öncesi tutumlarıyla uyumlu haberleri arama (seçici maruz bırakma) davranışı sergiledikleri gözlemlenmiştir.
Boşanma Süreçleri
Boşanma kararı, evliliğe atfedilen toplumsal değerlerle çelişerek bireylerde bilişsel çelişki yaratabilir. Özellikle kadınların, boşanma kararını veren taraf olmalarına rağmen sonrasında daha fazla desteğe ihtiyaç duymaları, karar ve sonuçları arasındaki çelişkiyle başa çıkma çabası olarak yorumlanmaktadır.
Gerçek Ötesi (Post-Truth) ve Medya Tüketimi
Kuram, bireylerin nesnel gerçeklerle çelişmesine rağmen kendi öznel inançlarına neden sıkı sıkıya bağlı kaldıklarını açıklamak için kullanılmaktadır. Bireyler, mevcut inançlarını (örneğin, siyasi bir lidere destek) sarsan bilgilerle karşılaştıklarında çelişki yaşarlar. Bu çelişkiyi çözmek için, çelişen bilgileri önemsizleştirebilir veya inançlarını destekleyen "eko odaları" ve "içerik balonları" yaratarak seçici maruz kalma davranışı gösterebilirler.