Bir konuda çok iyi olabilirsin; herkes de seni o konuda takdir edebilir. Fakat bazen insan kendisini tek bir alana o kadar adar ki tüm iyi yönleri yalnızca o alanda sıkışıp kalır. Geceni gündüzünü vererek ustalaştığın bu alan, hedeflerin için anlamlı bir hayat sunabilir; ancak çevrendekiler için aynı değeri taşımayabilir. Çünkü bilgi, yalnızca sahibinin zihninde kaldığında değil, başkalarına ulaşabildiğinde anlam kazanır.
Mesela çok iyi bir mühendis olabilirsin; fakat kendini ifade edemiyorsan, o büyük birikimin karşı tarafa geçmez. Ne kadar derin olursa olsun, aktarılmayan bilgi başkası için yok hükmündedir. Benzer şekilde çok iyi bir doktor olabilirsin; fakat hastalarına üstten baktığında, onları anlamadığında, mesleğin topluma karşı olan anlamı kaybolur. Yani yalnızca teknik yetkinliğe sahip olmak, insanı bütün kılmaz.
Ali’nin sahip olduğu bilginin Ahmet’in hayatında bir karşılığı yoksa o bilginin toplumsal bir değeri de olmaz. Toplum için faydaya dönüşmeyen ilimden ve fenden ise ne bekleyebiliriz? Birey, ürettiği bilgiyle topluma dokunmadıkça, geriye kalan şey yalnızca kişisel bir tatminden ibaret değil midir?
Bireyler Grupları, Gruplar da Toplumu Şekillendirir
Bireyler grupları, gruplar da toplumu şekillendirir dedik. Peki şu soruyu cevaplayalım: Bir alanda yetkin olmak mı önemlidir, yoksa birçok alanda yeterli olmak mı? Bugün dünyanın en iddialı SİHA’larını üreten ülkelerden biri olmamız büyük bir başarıdır; ancak sadece bu kulvarda ilerlemeyi yeterli görmek, diğer alanları ihmal etmek toplumun bütününü zayıflatmaz mı? Sanatta, edebiyatta, tıpta, kültürde ve bilimde eş zamanlı bir gelişim olmadığında, tek bir başarı alanı diğerlerindeki boşlukları telafi edebilir mi?
Kendi medeniyetimizin kendi metafizlerini inşa etmemiz gerekiyor. “Sinemada da iyi olmamıza gerek yok” diyebilirsiniz; fakat sanatın toplum üzerindeki etkisi göz ardı edildiğinde kültürel yozlaşmanın nasıl hızlandığını açıkça görüyoruz. Meşhur dijital platformlarda ahlaksızlık niteliğinde gördüğümüz sahnelere ilk karşılaştığımızdaki tepkiyle bugün verdiğimiz tepki aynı mı? Zamanla hassasiyetimizi kaybetmiyor muyuz? Zihnimiz giderek asimile olurken kendi kültürümüze yöneltilen argümanlara kendi karşılıklarımızı üretmeden bu mücadeleyi nasıl sürdürebiliriz? Bir değerin yanlış olduğunu söyleyip onun yerine daha doğru bir karşılığı koymadıkça ne kadar gerekçeli olursa olsun savunmamız ne kadar ikna edici olabilir?
Abartmıyor musun?
Zaman bize bu süreçte deneme-yanılma yapabileceğimiz geniş bir vakit tanımıyor. Tarih tekerrür ediyorsa bugünün sorunlarını anlamak için geçmişteki örneklere bir bakalım; zira onlar bize güçlü işaretler sunacaktır. Orta Doğu bunun en çarpıcı kanıtıdır. Dünyanın en değerli kaynağı olan petrole sahip olmalarına rağmen, bu ülkeler 21. yüzyıla kadar kayda değer bir gelişim gösterememiştir. Çünkü tek bir güce yaslanmak, diğer alanlarda yaşanan geri kalmışlığın üstünü örtememiştir. Ancak son yıllarda futbol yatırımlarından turizme, teknolojiden kültürel projelere kadar pek çok alanda yapılan geniş çaplı atılımlar, tek bir yetkinliğe güvenmenin sürdürülebilir olmadığının geç de olsa fark edilmesinden kaynaklanmaktadır.
Yakın tarihte Sovyetler Birliği örneği de bunun farklı bir yansımasıdır. Sözde eşitlik ve büyük hayaller üzerine kurulan bu yapı, tek tip bir düşünceyi dayatarak insanın fıtratında yer alan inanç ve manevi boşluğu yok saydı. Sonuçta bu büyük devlet dış güçlerle değil, kendi iç dinamikleriyle çöktü. Düşünce çeşitliliğini, kültürel ve manevi yapıyı yok saymak, ilerlemenin yalnızca tek boyutta yürütülmesi, sistemi ayakta tutmaya yetmedi.
Uzak Doğu’ya, özellikle Japonya’ya baktığımızda da benzer bir tablo görürüz. İkinci Dünya Savaşı’nın ağır yenilgisinden sonra yükselen Japonya, teknolojide dünya liderliğine kadar çıktı. Fakat sosyal ilişkiler, duygusal sağlık, toplumsal bütünlük konusunda yaşanan eksiklikler, bugün toplumda derin yalnızlık ve intihar oranlarının artmasına sebep oldu. Yani teknolojik başarı, metafizik ve sosyal yapı eksikleriyle birleştiğinde insanı mutlu etmeye yetmedi.
Bütün bu örnekler şunu gösteriyor: Bir alanda çok iyi olmak, diğer alanlarda da yeterli olacağımız anlamına gelmez. Ne birey ne de toplum tek bir kanatla yükselemez. Bu yüzden şu soruyu yeniden sormak gerekiyor: Bir alanda yetkin olmak mı, yoksa birçok alanda yeterli olmak mı?

