logologo
Ai badge logo

Bu madde yapay zeka desteği ile üretilmiştir.

Büyük Taarruz

fav gif
Kaydet
viki star outline
Ad
Büyük Taarruz
Tarih
26 Ağustos – 18 Eylül 1922
Yer
Afyonkarahisar–Kütahya–Eskişehir hattıUşak–Alaşehir–İzmir istikameti
Taraflar
Türk OrdusuYunan Ordusu
Türk Komutanlar
Başkomutan Mustafa Kemal PaşaGenelkurmay Başkanı Fevzi PaşaBatı Cephesi Komutanı İsmet Paşa
Yunan Komutanlar
General Anastasios PapoulasGeneral Georgios HatzianestisGeneral Nikolaos Trikopis
Türk Kuvvetleri
Yaklaşık 92.000 asker43.000 tüfek819 makineli tüfek145 top
Yunan Kuvvetleri
Yaklaşık 180.000 asker98.000 tüfek3.000 makineli tüfek300 top
Savaşın Seyri
26–27 Ağustos: Afyon’un güney ve güneybatısındaki tahkimli tepelerin düşmesi28–29 Ağustos: Yunan ordusunun Dumlupınar platosuna sıkıştırılması30 Ağustos: Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde kesin sonuç; Yunan ordusu kuşatılıp imha edildi1–9 Eylül: Takip harekâtı; Uşak-Salihli-Manisa ve Aydın kurtarıldı9 Eylül: Türk süvarilerinin İzmir’e girişi ve şehrin kurtuluşu18 Eylül: Batı Anadolu’nun tamamen işgalden temizlenmesi
Sonuç
Yunan ordusunun büyük kısmı imha edildiBüyük miktarda silah-mühimmat ve erzak ele geçirildiAnadolu’daki Yunan işgali sona erdi11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi imzalandı24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması yapıldı1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırıldı30 Ağustos "Zafer Bayramı" ilan edildi

Büyük Taarruz, Türk İstiklal Harbi’nin askeri bağlamda son ve kesin safhasını oluşturan, 26 Ağustos–18 Eylül 1922 tarihleri arasında cereyan eden askerî bir harekâttır. Bu harekât, yalnızca Türk ordusunun Yunan kuvvetlerine karşı kazandığı bir zafer değil, aynı zamanda Anadolu’nun büyük bir kısmına yayılmış olan fiili işgal halini sona erdiren ve yeni Türk devletinin kuruluş sürecini hızlandıran tarihi bir dönüm noktasıdır.


Büyük Taarruz Neticesinde 30 Ağustos Günü Yunan Ordusunun Bozgununu Gösterir (İsmet Görgülü)【1】  

Sakarya Meydan Muharebesi’nin ardından bir yıl boyunca yapılan hazırlıkların ürünü olan Büyük Taarruz, Afyonkarahisar Kocatepe’de sabaha karşı başlayan topçu ateşi ile başlamış ve kısa sürede Yunan ordusunun savunma hatlarını çökertmiştir. 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da kazanılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi, Yunan ordusunun imhası ile sonuçlanmış, devam eden takip harekâtında ise 9 Eylül’de İzmir, 18 Eylül’de de Batı Anadolu bütünüyle işgalden kurtarılmıştır.


Büyük Taaruza Dair Ayrıntılı Belgesel (TSK)

Büyük Taarruz’un önemi yalnızca savaş alanındaki sonuçlarla sınırlı değildir. Türk ordusunun bu zaferi, Mondros Mütarekesi’nden itibaren dört yıl boyunca süren işgallere fiilen son vermiş ve Misak-ı Millî sınırları içinde yeni bir devletin kurulmasına zemin hazırlamıştır. Bu süreç, Mudanya Mütarekesi ve Lozan Barış Antlaşması’na giden yolu açmış, Türk milletinin bağımsızlık iddiasını uluslararası düzeyde kabul ettirmiştir. Zaferin ardından 30 Ağustos, kısa süre içinde millî bayram olarak kabul edilmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî anma takviminde özel bir yere sahip olmuştur.

Taarruz Öncesi Genel Durum

Sakarya Meydan Muharebesi’nin kazanılması, Millî Mücadele’nin siyasî dengelerini kökten değiştirmiştir. Türk ordusunun bu başarısı, yalnızca Anadolu’daki Yunan ilerlemesini durdurmakla kalmamış, aynı zamanda Ankara’daki hükümetin iç ve dış meşruiyetini pekiştirmiştir. Sakarya sonrası süreçte, TBMM Hükümeti artık yalnızca bir direniş örgütü değil, Anadolu’da kalıcı bir siyasi otorite olarak kabul edilmeye başlanmıştır.

Siyasi Durum

İtilaf Devletleri, yeni durumu dikkate alarak Mart 1922’de Paris’te bir konferans toplamış ve taraflara ateşkes önermiştir. Hemen ardından gündeme gelen barış tasarısı, Sevr Antlaşması’nın hükümlerini çağrıştırması nedeniyle Türk tarafınca kesin biçimde reddedilmiştir. Buna rağmen TBMM Hükümeti, barışı sağlamak adına kendi önerilerini sunmuş, ancak bu girişimler müttefikler tarafından dikkate alınmamıştır. Böylece siyasal çözüm yolları tıkanmış, askeri bir sonuç elde etmenin zorunluluğu belirginleşmiştir.


Bir Avusturya Gazetesine Türk-Yunan Savaşı'nın Yansıması (Çiğdem Dumanlı-Emre Saral)【2】  

Bu süreçte Ankara hükümeti, dış ilişkilerde denge arayışını sürdürmüştür. Özellikle Fransa ile 1921 Ankara Antlaşması’nın sağladığı görece yakınlık korunmuş, İtalya ise müttefikleriyle yaşadığı gerginliklerin de etkisiyle Anadolu’daki etkinliğini giderek azaltmıştır. Buna karşılık İngiltere, Yunanistan’ı desteklemeye devam etmiş ve müttefikler arasındaki görüş ayrılıkları daha da görünür hale gelmiştir. Sovyetler Birliği ile ilişkiler ise farklı bir çizgide gelişmiş, Moskova hükümeti Anadolu’daki direnişi emperyalizme karşı ortak bir mücadele olarak değerlendirerek mali ve askerî yardımlarını sürdürmüştür.


Büyük Taarruz Üzerine Podcast (MSB)

Netice olarak 1922 yazına gelindiğinde TBMM Hükümeti, içeride siyasî meşruiyetini güçlendirmiş, dışarıda ise İtilaf bloğunun bütünlüğünü sarsmayı başarmıştır. Böylece Büyük Taarruz’un zemini yalnızca askeri hazırlıklarla değil, aynı zamanda elverişli bir diplomatik konjonktürle de olgunlaşmıştır.

Coğrafi Durum

Büyük Taarruz’un icra edildiği saha, Eskişehir–Kütahya–Afyonkarahisar üçgeni ile bunun batısındaki Uşak–Alaşehir–Manisa üzerinden İzmir’e uzanan hat boyunca şekillenen, ulaşım ağları ve geçitlerle belirginleşen bir coğrafyadır. Bu kuşak, Orta Anadolu platosunu Ege havzasına bağlayan doğal geçiş koridorlarını (ovalık alanlar, vadiler ve boğazlar) ve bunları izleyen demiryolu–karayolu ağını üzerinde taşımaktaydı. Dolayısıyla bölge, kuvvetlerin hem yığınaklanması hem de ikmal–intikali açısından belirleyici bir stratejik alan niteliği kazanmıştır.


Yunan ordusunun Sakarya sonrası çekildiği Eskişehir–Afyon hattı, bir yandan Porsuk ve Akarçay vadilerinin denetimini, diğer yandan da Eskişehir’den Afyon’a, oradan Uşak–Alaşehir–Manisa üzerinden İzmir’e uzanan demiryolu omurgasının korunmasını amaçlıyordu. Bu hat üzerinde yer alan Eskişehir, Kütahya, Afyonkarahisar ve Uşak, hem mevzilenmeye elverişli yükseltilerle çevrili olmaları hem de demiryolu kavşakları olmaları nedeniyle savunma için doğal dayanak noktaları oluşturuyordu. Demiryolu boyunca uzanan telgraf hatları ve istasyon merkezleri, muhabereden iaşeye kadar tüm lojistik düzenin sinir sistemi işlevini görmekteydi.


Coğrafya'nın Büyük Taarruz Üzerinde Etkisi (Selim Erdoğan)

Türk tarafının taarruz planında belirleyici olan, Afyonkarahisar’ın güney ve güneybatısındaki engebeli yapı ile bu yapının kuzeyinde açılan Sincanlı (Şuhut) Ovası arasındaki ilişkiydi. Ahır Dağları uzanımının parçası sayılabilecek hâkim sırtlar (Kocatepe komuta mevkii olmak üzere Tınaztepe, Kalecik Sivrisi, Belentepe ve Çiğiltepe gibi hedefler) hem arazinin görüş–ateş üstünlüğünü sağlayan noktalarıydı hem de gizli yığınak ve gece intikallerine elverişli örtüleme–gizleme imkânı sunuyordu. Bu sayede taarruzun baskın niteliği korunmuş; ovaya bakan yamaçlardan savunma hatlarının derinliğine nüfuz edilebilmiştir.


Harekât alanının batıya doğru devamında Uşak havzası, Banaz Çayı vadisi ve Gediz havzasına açılan geçitler, takip harekâtının hızını belirleyen doğal koridorlar olarak öne çıkmıştır. Dumlupınar platosu ve çevresindeki boğazlar (Zafertepe–Çalköy hattı dâhil) ise, dağlık–tepeli arazi ile dar geçitlerin iç içe geçtiği bir savaş sahası teşkil etmiş; kuvvetlerin yanlara açılarak kuşatma manevrası yapmasına imkân tanırken, geri çekilen birlikler için de “daralma” etkisi yaratmıştır. Bu topografya, 30 Ağustos’ta kesin sonucun alınmasında etkili olmuş; devamında demiryolu–ova koridorları takip edilerek Ege’ye süratle inilebilmiştir.


İklim ve mevsim koşulları da coğrafyanın taktik etkisini güçlendirmiştir. Ağustos sonunun kuru ve açık hava şartları, gündüzleri uzun görüş imkânı sağlarken, geceleri nispeten serin ve rüzgârsız saatler, yaya ve süvari unsurların sızma–yakınlaştırma yürüyüşlerini kolaylaştırmıştır. Engebeli arazinin sağladığı örtü ile açık ova–vadi kesitlerinin sunduğu hız imkânının birlikte kullanılması, taarruzun ilk safhasındaki yarma ile bunu izleyen takip safhası arasında kesintisiz bir operasyonel akış kurulmasını mümkün kılmıştır.


Büyük Taaruz Coğrafyası (TTK)

Son tahlilde, harekât sahasının morfolojisi (hâkim sırtlar–boğazlar), hidrografyası (vadi–ova koridorları) ve ulaşım ağı (özellikle demiryolu) bir araya geldiğinde, savunma için “tutunma hatları” ile taarruz ve takip için “ilerleme koridorları”nı aynı zeminde barındıran bir coğrafya ortaya çıkmıştır. Türk planlaması, bu ikili karakteri lehine çevirmiş; yükseklerden ovaya inen baskın–kuşatma kombinasyonu ile, batıya açılan ulaştırma omurgasını kullanarak stratejik hedef olan İzmir istikametine hızla ilerlemiştir.

Askeri Durum

Sakarya’dan sonra geçen bir yıl, iki tarafın da cephe tertibini Eskişehir–Kütahya–Afyon hattında düğümlediği, savunma ile taarruz anlayışlarının açık biçimde ayrıştığı bir dönemi ifade eder. Yunan ordusu, geri çekilişin ardından bu hatta tutunarak demiryolu kavşaklarını ve hâkim sırtları esas alan derinlikli bir savunma sistemi kurdu; tahkim edilmiş tepeler, mevzi ve ara hatlarla birbirine bağlandı. Ancak geniş bir cepheye yayılmanın yarattığı seyrelme, Sakarya’dan devralınan moral kaybı ve Anadolu içlerine uzayan ikmal hatlarının demiryoluna bağımlılığı, bu savunmayı kırılgan kılan temel unsurlardı. Komuta kademesi siyasi belirsizliklerin baskısı altında iken, yedeklerin merkezî kullanımı ve kuvvet tasarrufu konularında net bir stratejik inisiyaf sergilenemedi.


Büyük Taarruz Öncesi Hava Kuvvetleri Teşkilatı (Murat Bastem)【3】  

Türk tarafında ise başkomutanlık, genelkurmay ve Batı Cephesi komutanlığı arasında sağlanan emir-komuta birliği belirleyici bir üstünlük doğurdu. Taarruz planı, Afyon’un güneybatısına ağırlık vererek düşmanın yan ve gerisine dönük bir darbe indirmeyi; cephenin diğer kesimlerinde ise düşmanı meşgul ederek birlik kaydırmasını engellemeyi öngörüyordu. Birinci Ordu asıl taarruz yönünde yarma görevi üstlenirken, İkinci Ordu cephe bağını muhafaza eden baskıları yürütmekle sorumlu tutuldu; 5. Süvari Kolordusu ise derinlikte manevra icra ederek demiryolu–istasyon düğümleri ve telgraf hatları üzerinden ikmal ve muhabere ağını kesmek üzere hazırlandı. Bu düzenleme, sayıca dezavantajın operasyonel hız, araziye uyum ve manevra kabiliyetiyle dengelenmesine dayanıyordu.


Tekâlif-i Milliye uygulamaları ve yerel kaynakların seferberliği, sınırlı motorize imkânlara rağmen muharip birliklerin zorunlu ihtiyaçlarını karşılayacak bir ikmal düzeni kurulmasını sağladı. Demiryolunun sınırlı kapasitesi, kısa menzilli kara nakliyatıyla desteklendi; sevk ve iaşe zinciri taarruz eksenlerine göre yeniden tasarlandı. Mühimmatın özellikle topçuda kısıtlı oluşu, hedef önceliklendirmesini ve ateş disiplinini zorunlu kıldı: tahkimli sırtlar, makineli tüfek yuvaları ve düğüm noktaları kısa süreli fakat yoğun hazırlık ateşiyle baskılandı; piyadenin yaklaşma ve hücum safhası bu ateşle senkronize edildi. Böylece uzun süreli bir yıpratma yerine, kısa zamanda gedik açıp hızla derinliğe sarkma hedeflendi.


Eğitim ve hazırlıkların ağırlığı topçu–piyade iş birliği, gece intikalleri, arazi örtüsünden azami yararlanma ve süvari keşif–sızma–takip görevleri üzerinde yoğunlaştı. Yığınaklanma, gizlilik ilkesine bağlı kalınarak gece yürüyüşleri ve engebeli arazinin sunduğu örtü imkânlarıyla gözlerden saklandı. Kocatepe hattı, komuta heyetine geniş görüş ve ateş idaresi üstünlüğü sağladı; buradan sağlanan eşgüdüm özellikle ilk iki günün kırılma anlarında etkisini gösterdi. Keşif faaliyetlerinde süvari devriyeleriyle sınırlı hava unsurları birlikte kullanıldı; istasyon hareketliliği, yedek intikalleri ve geri bölge düzeni hakkında toplanan veriler taarruz eksenlerinin ayarlanmasına katkı sundu. Muhabere; telgraf, saha telefonları ve telsiz istasyonlarının birlikte işletilmesine dayandırıldı; ordu ve kolordu düzeyinde kurulan telsiz noktaları kritik anlarda komuta irtibatını güvence altına aldı.


Büyük Taarruz Sırasında Askeri Duruma Dair (Habertürk)

Kuvvet mukayesesi sayısal anlamda Yunan ordusunun lehineydi: Türk ordusunda cephede fiilen 92.000 civarında asker, 43.000 tüfek, 819 makineli tüfek ve 145 top; Yunan tarafında ise 180.000 civarı personel, 98.000 tüfek, yaklaşık 3.000 makineli tüfek ve 300 top bulunuyordu.【4】  Bu tablo, Türk planlamasında “süre”yi en kıt kaynak olarak ele almayı gerektirdi. Varsayım şuydu: baskın ve hız birleştiğinde savunmanın diziliş bütünlüğü bozulacak, yedekler tertip ve intikal için zaman bulamayacak, derinlikteki ulaştırma omurgasına indirilecek darbeler cephenin irtibatını koparacaktı. Bu nedenle ilk safhada kısa süreli ama yoğun bir topçu hazırlığıyla gedikler açıldı; piyade hücumu gecenin örtüsü ve arazinin sağladığı yakınlaşma imkânlarıyla ilerledi; aynı anda süvari unsurları geri alandaki ikmal–muhabere düğümlerine yüklendi.


Risk yönetimi, mühimmat ekonomisi ve muharip gücün korunması üzerinden kuruldu. Uzayan çatışma, ikmal sınırları nedeniyle Türk tarafı için elverişli değildi; plan, kısa sürede inisiyatif üstünlüğü kazanarak karar muharebesine geçmeyi hedefledi. Coğrafyanın ikili karakteri—dağlık sırtların sağladığı örtü ile ovaya ve vadilere açılan doğal koridorlar—bu hedefe uygun bir zemin sundu. Neticede taarruz öncesi askerî tablo, sayısal ve ateş gücü üstünlüğüne dayalı bir savunma modeline karşı, sürpriz, hız ve sıklet merkezini birleştiren bir taarruz anlayışının sahaya taşınmasına imkân veren olgunluk düzeyine ulaşmıştı. Bu olgunluk, harekâtın ilk günlerinde alınan sonuçların hızla takip edilerek stratejik sonuca dönüştürülmesinin de temelini oluşturdu.

Hazırlık Dönemi

Tekâlif-i Milliye ve Lojistik Hazırlıklar

Sakarya’dan sonra ordunun muharip gücünü kısa sürede yeniden kurmak ve beklenen büyük muharebeye hazırlanmak için alınan en temel tedbir, Tekâlif-i Milliye düzeninin ülke geneline yayılması ve gerçek bir “savaş ekonomisi”ne geçişti. Bu çerçevede hükümet, ordunun iaşe, ibate, teçhizat, ulaştırma ve onarım ihtiyaçlarını mahallî imkânlarla karşılayacak bir seferberlik sistemi kurdu. Esas, zora dayalı müsadere değil; “bedeli sonradan ödenmek üzere” kamu gücüyle düzenlenen zorunlu tedarikti.


Şehir ve kasabalarda kurulan Tekâlif komisyonları, köylerden kazalara uzanan bir kayıt-teslim zinciri işleterek elbise, ayakkabı, çadır bezi, kumaş, deri, demir-bakır gibi hammaddeler, un-zahire ve yem ile birlikte binek/çeki hayvanları ve taşıtları mevzuata göre topladı ve teslim tutanaklarıyla birlikte bedel güvencesini kayıt altına aldı. Böylece ordunun temel ihtiyaçları, ithalata bağımlı olmadan, iç piyasadaki stokların ve üretimin düzenlenmesiyle sağlandı. Yerel zanaatkâr ve imalathaneler (terzihaneler, saraçlar, demirciler, marangozlar) askeri talebe göre yönlendirildi.


Tekalif-i Milliye'ye Dair (Ekrem Buğra Ekinci)

Lojistiğin omurgasını ulaştırma ağı oluşturdu. Demiryolu hatları (özellikle Eskişehir üzerinden Afyon ve Uşak istikametlerine uzanan ana omurga) mühimmat ve erzakın “uzun menzil” taşınmasında birincil araçtı. Harp öncesinde hat ve menfez onarımları hızlandırıldı; istasyonlar, yükleme-boşaltma ve kısa süreli depolama için yeniden düzenlendi; telgraf bağlantıları yedek hatlarla takviye edildi. Demiryolunun sınırlı kapasitesi, “son kilometre”de kağnı kolları ve hayvan arabalarıyla tamamlandı.


Bu kollar, menzil teşkilatının belirlediği ara depolardan taarruz eksenlerine doğru kademeli sevkiyatı üstlendi; güzergâhlarda yol üstü mola-bakım noktaları (nalbant, tamir ocağı, su ve yem istasyonu) oluşturuldu. Ağustos sonunun açık ve kuru havası, gece yürüyüşlerini öne çıkaran bir sevk usulünü mümkün kıldı; böylece hem gizlilik korundu hem de gündüz sıcağında hayvan gücünden tasarruf edildi.


Mühimmat ve silah bakımından planlama “ekonomi ve isabet” ilkesine dayandırıldı. Topçu ateşinin piyade hücumuyla eşzamanlı yürümesi için birlikler önceden müşterek eğitimden geçirildi. Piyade için fişek ve el bombası tahsisi, taarruz günlerine göre güncellenen düzenlemelerle yapıldı; birliklerin “fazla yük” taşımaması için mühimmatın ileri depolardan kesintisiz ikmali esas alındı. Süvari unsurunun özgün ihtiyacı (yem, nal ve yedek koşum takımı) ayrı planlandı. Düşman hatlarının derinlerine yapılacak baskın ve kesme görevlerinin süresi hesaplanarak hayvan başına günlük yem miktarları artırıldı.


İaşe-ibate düzeni, muharip gücü korumada en az mühimmat kadar belirleyiciydi. Ekmek ve sıcak yemek dağıtımı için gezici fırın ve kazanlar, ileri menzil depolarına bağlandı; su ikmali için kaynak noktaları haritalandı ve suya klorlama/filtrasyon tedbirleri getirildi. Ayak sağlığı, çorap-çarık tedariği ve yedek iç çamaşırı, yürüyüş temposu yüksek birliklerde özel takip kalemi hâline geldi. Saha sıhhiyesi, seyyar sıhhiye bölükleri ve bindirme istasyonlarıyla takviye edilerek yaralı tahliyesinin demiryoluna en kısa mesafeden yapılması hedeflendi; böylece nakliye araçları hem ileriye mühimmat-iaşe taşımak hem de geriye yaralı çekmek için dönüşümlü kullanıldı.


Onarım ve bakım, sürdürülebilirlik için kritik bir başka alandı. Demiryolu atölyeleri ve küçük tamir ocakları, lokomotif-vagon bakımının yanında top ve makineli tüfeklerin saha onarımlarına da destek verdi. Kundak-mekanizma arızaları için gezici silah ustaları taburlara dağıtıldı. Hayvan sağlığı ve nal bakımı için seyyar veteriner ekipleri görevlendirildi; böylece süvari ve nakliye hayvanlarında yıpranma minimumda tutuldu. Yerel üretim potansiyeli (özellikle deri-keçe-kıl dokuma ile nal-çivi-perçin imalatı) komisyonlar üzerinden ordunun standartlarına göre yönlendirildi.


Tekalif-i Milliye'ye Dair (Cumhuriyet)

Gizlilik ve aldatma, lojistiğin ayrılmaz parçası olarak ele alındı. Yığınaklanma görünürlüğünü azaltmak için sevkler parçalı dalgalar hâlinde ve çoğunlukla geceleri yapıldı; gündüzleri istasyon ve ara depolarda “sakin görünüm” korundu. Yan cephelere yönelik hareketlilik izlenimi yaratmak amacıyla belirli miktarda iaşe ve mühimmat, meşguliyet sektörlerine bilinçli olarak yönlendirildi; telgraf trafiğinde rutin dışı yoğunluklardan kaçınıldı. Komuta-kontrolün sürekliliği için saha telefon hatları yedeklendi, telsiz istasyonları kritik kademelerde devreye sokuldu; böylece ani ikmal yönlendirmeleri ve ateş desteği talepleri gecikmeden karşılanabildi.


Bütün bu tedbirler, taarruzun tasarımındaki temel varsayıma uygun biçimde “süreyi kısaltmak ve etkiyi yoğunlaştırmak” amacına hizmet etti. Kısa sürede gedik açıp derinliğe sarkmayı planlayan bir harekât için, mühimmatın hedefe isabetli ve zamanında kullanılması, iaşe-ikmalin gecikmesiz akması, ulaştırmanın boğum yapmaması ve onarım-bakımın sahada çözülebilmesi yaşamsal önemdeydi. Tekâlif-i Milliye’nin sağladığı insan-malzeme-hizmet seferberliği, demiryolu omurgasıyla kurulan menzil düzeni ve “son kilometre”yi tamamlayan yerel ulaştırma ağları, Büyük Taarruz’un lojistik zeminini oluşturarak muharebe gücünün günler içinde sahaya kesintisiz yansımasını mümkün kıldı.

Mali Kaynaklar ve Askeri Personel Düzenlemeleri

Büyük Taarruz hazırlıklarının iktisadî zemini, sınırlı bir nakit havuzu üzerinde azami muharip güç üretme hedefiyle şekillendi. TBMM Hükümeti, savaşın son safhasına girilirken bütçe önceliklerini yeniden tanımladı; savunma kalemlerine ayrılan pay artırılırken, tahsilâtın hızlandırılması, avans ve peşin ödeme usulleriyle nakit akışının dengelenmesi ve iç borçlanma imkânlarının genişletilmesi benimsendi. Meclis görüşmelerinde (açık ve kapalı celselerde) mesele, yalnız rakamsal artış değil; kaynakların birliklere gecikmeden aktarılmasını güvenceye alacak idari düzenin kurulması olarak ele alındı. Bu amaçla tahakkuk–tahsil zincirinde ara kademeler azaltıldı; menzil bölgeleri ve cephe karargâhlarıyla doğrudan çalışan malî memuriyetler yetkilendirildi.


Nakit darlığı, “mal ile finansman” kanallarının etkinleştirilmesini zorunlu kıldı. Tekâlif-i Milliye, yalnız lojistik tedarik değildir; bedeli sonradan ödenmek kaydıyla piyasa stoklarını ordu ihtiyacına tahsis eden bir finansman aracıdır. Yerel üretim ve hizmet kapasitesi (terzihane, saraç, demirci, değirmen, fırın, nakliye) komisyonlar eliyle siparişlendirilip kayıt altına alındı; böylece hazine nakdi yerine “kamu siparişi ve alacak” ilişkisi üzerinden, cepheye mal ve hizmet akışı sağlandı. Bu yöntem, kıt para arzı içinde üretimi durdurmadan seferber etmenin pratik yoluydu. Nakit gerektiren kalemlerde ise (maaş, harçlık, yol tazminatı gibi) ödemeler kademeli takvimlerle standartlaştırıldı; birliklerin aylık ödenekleri muhasipliklerce peşin karşılanacak şekilde planlandı.


Personel cephesinde amaç, taarruz öncesi dönemde moral ve disiplinin sürekliliğini güvenceye almaktı. Mevcudun cephede tutulması ve firariliğin önlenmesi, yalnız disiplin tedbirleriyle değil, özlük haklarının iyileştirilmesiyle sağlandı. Er ve erbaş için temel ihtiyaçların (ekmek, sıcak yemek, çorap–çarık, barınma) düzenli karşılanması; tayın ve iaşenin mevsim–görev yüküne göre güncellenmesi, doğrudan muharebe performansını etkileyen başlıklar olarak ele alındı.


Subay–astsubay sınıflarında maaş–tazminat düzeni basitleştirildi; cephe hizmeti, yaralanma ve üstün başarı durumlarına bağlanan ödül–ikramiye ve terfi esasları netleştirildi. Cephede vefat edenlerin ailelerine bağlanacak yardımlar ve maluliyet hâllerinde ödenecek maaş ve tazminat usulleri, cephe gerisinde belirsizliği azaltıp mensupların geleceğe ilişkin kaygılarını hafifletti.


Taarruza giden son aylarda, nakit akışındaki oynaklıkların bir kısmı, yerinden yönetim ilkesiyle yumuşatıldı. Cephe karargâhlarının küçük tutarlı acil alımları doğrudan yapabilmesi için avans limitleri yükseltildi; ödeme evrakı sonradan tamamlanmak üzere (kayıt disiplininden taviz vermeden) işler hızlandırıldı. Hilal-i Ahmer ve yerel yardım komisyonları, sıhhiye malzemeleri ve giyim–barınma kalemlerinde devlet bütçesine tamamlayıcı katkılar sağladı; bu katkılar tek hattan koordine edilerek mükerrerlik ve israfın önüne geçilmeye çalışıldı. Demiryolu işletmesiyle yapılan protokoller, askerî sevkiyat ve yaralı tahliyesinde tarifelerin ve önceliklerin netleşmesini sağladı; bu da dolaylı olarak maliyet kontrolüne hizmet etti.


Mühimmat ve teçhizat gibi “döviz gerektiren” alanlarda dış tedarikin alanı, fiilî koşullar nedeniyle dar olmakla birlikte, mevcut stokun en verimli kullanımına dönük disiplin önlemleri devreye sokuldu. Topçu ateşinin süresi ve hedef öncelikleri bütçe gerçeğiyle uyumlu hâle getirildi; israfı önlemek için birlik seviyesinde sarf izleme ve raporlama düzeni sıkılaştırıldı. Buna karşılık, piyade muharebesinde kritik görülen kimi düşük maliyetli ama yüksek etkili kalemler (el bombası, tel keser, hendeğe yaklaşma ekipmanı) için üretim–tedarik hatları özel olarak desteklendi.


Bütçe, mali mevzuat ve özlük rejimindeki bu ayarlamalar, tek başına bir “refah artışı” değil; savaş ekonomisinin son safhasında muharebe gücünün kesintisiz sahaya yansımasının ön koşuluydu. Nakit–mal dengesinin doğru kurulması, ödeme güveniyle kayıt sisteminin işlemeye devam etmesi, küçük ama hızlı kararların yerinde alınabilmesi ve personelin “arkası sağlam” duygusunu hissetmesi, Büyük Taarruz’un kısa sürede sonuç verecek şekilde tasarlanan yapısıyla doğrudan uyumludur. Bu sayede, para ve mal dar boğazlarının operasyonel hıza dönüşen bir engel hâline gelmesi engellenmiş; mali–idari hazırlıklar, muharebe planının ayrılmaz bir sütunu olarak işlev görmüştür.

Komuta Kademesi ve Harekât Planının Hazırlanması

Büyük Taarruz’un planlanmasında, karar ve uygulama zincirinin tepesinde Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa yer aldı; cephe karargâhının kurmay yapısında ise Asım (Gündüz) Bey’in başında bulunduğu kadro, planın ayrıntılandırılması ve yürütülmesinde kilit rol oynadı.


Emir-komuta birliği ilkesi, hem hazırlık safhasında hem de icrada tartışmasız bir üstünlük sağladı. Cephede Birinci Ordu’nun başına Nurettin Paşa, İkinci Ordu’nun başına Yakup Şevki Paşa, Süvari Kolordusu’nun başına Fahrettin (Altay) Paşa getirilerek taarruzun üç ana işlevi (yarma, meşgul etme ve derinlikte kesme) net rollerle dağıtıldı. Daha önce yaşanan komuta krizlerinin (özellikle I. Ordu düzeyindeki değişimlerin) yarattığı belirsizlikler bu düzenleme ile giderildi; karar verme süreçleri sadeleştirildi ve sorumluluk hatları berraklaştırıldı.


1 Ağustos İtibarıyla Türk ve Yunan Ordusunun Konumları (Erhan Türksoy)【5】 

Harekât tasarımının özü, Afyonkarahisar’ın güney ve güneybatısında, Kocatepe-Tınaztepe-Kalecik Sivrisi-Belentepe-Çiğiltepe hattındaki yüksek araziden düşmanın yan ve gerisine dönük bir yarma ve sarmayı kısa sürede sonuçlandırmaktı. Birinci Ordu bu eksende bir ağırlık merkezi oluşturacak, tahkimli sırtlar üzerinde kısa fakat yoğun topçu ateşi ile gedikler açılacak, piyade hücumları gece yürüyüşleriyle sağlanan yaklaşma sayesinde hızla derinleşecekti.


Aynı anda İkinci Ordu, cephenin diğer kesimlerinde baskıyı canlı tutarak Yunan yedeklerinin kaydırılmasını engelleyecek; Süvari Kolordusu ise yarma doğar doğmaz demiryolu istasyonları, telgraf hatları ve kavşak merkezlerine baskınlarla yüklenerek geri bölgeyi işlemez hâle getirecekti. Bu üç eylem kolu arasında eşgüdüm, taarruzun ilk saatlerinden itibaren komuta yerinden (Kocatepe) sağlanacak; “vur-ayrıl” biçimindeki kısa hazırlık ateşleri ile piyade ve süvari hareketleri birbirine kenetlenecekti.


Planın başarısı için gizlilik ve aldatma en az ateş ve manevra kadar önemli kabul edildi. Taarruz tarihi ve saatine ilişkin bilgi, sadece zorunlu personelle paylaşıldı; emirler kademelere “açılma” usulüyle indirildi. Yığınak, geceleri ve örtü-gizleme sağlayan arazide yürütüldü; gündüzleri ise birlik görüntüsü verilmemesine azami dikkat edildi. Yan cephelerde ve geride, meşgul edici sevkiyat ve konuşlanmalarla sanki farklı yönlerde bir harekât hazırlığı varmış izlenimi yaratıldı; telgraf ve telsiz trafiği “olağan” düzeyde tutuldu, gereksiz şifreli yazışmadan kaçınıldı. Demiryolu işletmesiyle kurulan özel düzen sayesinde, ileri menzil depolarına yapılan sevkiyatlar küçük partiler hâlinde ve düzensiz aralıklarla yapıldı; böylece tek bir büyük yığılma görüntüsü verilmedi.


Komuta tarzı, “kısa süreli ama yüksek yoğunluklu” bir muharebeyi hedefliyordu. Topçu mühimmatının iktisatlı kullanımı ve hedef önceliklendirmesi baştan planlandı; ateşin piyade hücumu ile kesintisiz senkronizasyonu için birlikler müşterek eğitimden geçirildi.


Büyük Taarruz Planı (Erhan Türksoy)【6】  

Süvari için derinlik görevlerinin süresi ve menzili önceden hesaplandı; yarma anından itibaren geri alanın kilit düğümlerine eşzamanlı baskınlar öngörüldü. Birlik yedeklerinin konumu, muhtemel gecikmeleri telafi edecek şekilde kısa menzilli intikallere uygun noktalara yerleştirildi; muharebe içinde doğacak fırsatların hızla değerlendirilebilmesi için kolordu ve tümen komutanlarına “inisiyatif serbestisi” tanıyan açık hükümler emirlere işlendi.


Harekâtın sevk ve idaresinde karar döngülerinin kısalığı, Kocatepe’nin geniş görüş alanı sayesinde sağlandı. Muhabere düzeni, saha telefon hatları ve telsiz istasyonlarıyla yedekli kuruldu; kritik kademelerde iki ayrı hat işletildi. Emir-emare istihbaratı ve hava-süvari keşfinden gelen raporlar, taarruz günlerinde doğrudan komuta yerine aktı; böylece yerel taktik değişiklikler (ateş yoğunluğunun aktarılması, hücum ekseninin kaydırılması, süvari hedef önceliğinin değiştirilmesi) gecikmeden yapılabildi. Planın siyasi-diplomatik arka planıyla da uyumlu olarak, taarruzun kısa sürede kesin sonuç üretmesi ve ardından takip harekâtının gecikmeden işletilmesi esastı; bu nedenle İzmir’e uzanan demiryolu-ova koridorlarının “zaman tutucu” etkisinden yararlanacak takip tablosu daha baştan hazırlandı.


Ortaya çıkan plan, sayısal üstünlüğü olan bir savunmayı uzun bir yıpratma yerine kısa bir karar muharebesiyle çözmeyi amaçlayan bu yaklaşım, hazırlık safhasında atılan her adımı (personel tertibinden ikmal akışına, muhabere düzeninden keşfe kadar) tek bir hedefe bağladı; yarma-kuşatma-takip üçlüsünü aynı operasyonel ritim içinde işletmek ve stratejik sonucu günler içinde almaya elverişli bir komuta mimarisi kurmak.

İstihbarat ve Karşı-İstihbarat Faaliyetleri

Büyük Taarruz’un hazırlık evresinde istihbarat, taarruzun baskın niteliğini koruyacak bir gizlilik rejimi ile sahadaki belirsizlikleri azaltacak bilgi toplama düzeninin birlikte yürütülmesi esasına dayandırıldı. Batı Cephesi Karargâhı bünyesindeki istihbarat şubesi, cephe emrindeki kolordu ve tümenlerin keşif unsurlarıyla, menzil bölgesinde çalışan sivil istihbarat ağlarını tek elde koordine etti.


İşgal altındaki yerleşimlerde güvenilir temaslar üzerinden sağlanan haberler, yerel idare, demiryolu ve telgraf teşkilatlarından elde edilen rutin hareket verileriyle karşılaştırılarak teyit edildi; “tek kaynağa dayanan” raporların doğrudan işleme alınmaması disiplin hâline getirildi. Topografya ve yol durumu hakkında güncel bilgi ihtiyacı için harita yenilemeleri, yerel kılavuzlarla yürütülen arazi tetkikleri ve cephe çizgisine yakın “mevzi keşifleri” birlikte kullanıldı; taarruz eksenindeki hâkim sırtlar ve geçitler için krokiler, ateş planları ve yaklaşma güzergâhları önceden hazırlandı.


Askerî keşif, süvari devriyeleri ve sınırlı sayıdaki hava unsurunun birlikte kullanıldığı bir düzende icra edildi. Süvari, geceleri sızma ve gündüzleri kısa menzilli ileri keşif görevleriyle düşmanın mevzi derinliği, makineli tüfek ve topçu yerleşimleri ile mevziler arası irtibat yolları hakkında veri topladı; ele geçirilen esirler ve dökümanlar hızla sorgu merkezlerine aktarılıp çözümlendi. Hava keşfi, özellikle demiryolu istasyonlarındaki yükleme-boşaltma hareketliliği, yedek birlik intikalleri ve geri bölgedeki depo–karargâh yerleşimleri konusunda güncel bir “genel resim” sunarak yer keşfinden gelen raporları tamamladı. Bu sayede hedef öncelikleri, ateş yoğunluğu dağılımı ve süvari baskınlarının saat-mekân planlaması somut verilere dayanarak güncellendi.


Büyük Taaruz'da İstihbarat (RUBASAM)

Basın ve haberleşme kanallarında sansür, cephe güvenliğini önceleyen dar bir çerçevede uygulandı. Yan sektörlerde yürütülen sınırlı sevkiyat ve tatbikatlarla “faaliyet eşitliği” algısı canlı tutuldu; bu, gerçek ağırlık merkezinin saklanmasına hizmet eden bir aldatma tedbiri olarak işledi.


Haberin doğrulanması, hız ve güvenlik arasındaki dengenin gözetilmesiyle sağlandı. Sahadan gelen raporlar, muhabere hatlarının yedeklenmesi sayesinde gecikmeden komuta yerine ulaştırıldı; kritik anlarda telgraf ve saha telefonuna ek olarak telsiz istasyonları devreye alınarak emir–talimat döngüleri kısaltıldı. Şifre talimatları sadeleştirildi; birimlerin farklı kod setleriyle çalışması sonucu doğabilecek uyumsuzluklar önceden giderildi. Yerel ağlardan sağlanan bilgilerde yanlılık riski, farklı kaynaklar arası çapraz teyitle azaltıldı; güvenilirliği test edilmemiş ihbarlar, ancak başka bulgularla desteklendiğinde harekât planına etki edecek düzeyde dikkate alındı.


İstihbaratın taktik etkisi, özellikle ilk iki gün içinde açılan gediklerin derinliğe çevrilmesinde ve süvarinin geri bölgede seçeceği hedeflerin önceliklendirilmesinde görüldü; demiryolu kavşakları, telgraf merkezleri ve ikmal depo–istasyonlarının sırayla devre dışı bırakılması, düşman savunmasının hem bilgi akışını hem de ikmal ritmini bozarak bozgunu hızlandırdı.


Bütün bu düzen, iki temel amaç için kurulmuştu; Taarruzun baskın niteliğini koruyacak güvenlik–gizlilik şemsiyesini deldirmemek ve taarruz anına kadar belirsizliği askerî bakımdan yönetilebilir seviyeye indirmek. Keşif, haberleşme, karşı-istihbarat ve aldatma tedbirleri tek bir şemsiye altında eşgüdümlendiğinde, sınırlı ateş gücü ve mühimmatla dahi kısa sürede sonuç almayı hedefleyen harekât tasarımının ihtiyaç duyduğu “zamansal üstünlük” üretildi; düşman, bilgi ve ikmal akışındaki kesintilerle karar sahasında gecikmeye zorlandı. Taarruzun ilk safhasında elde edilen tempo, bu istihbarat mimarisinin sahaya yansıyan en görünür sonucu oldu.

Taarruzun Seyri

Kocatepe’den Başlayan Topçu Ateşi ve İlk Hatların Düşmesi (26–27 Ağustos)

26 Ağustos sabahının erken saatlerinde Kocatepe hattından açılan yoğun topçu ateşi, taarruzun baskın karakterini belirledi. Hazırlık ateşi kısa tutuldu; hedef önceliği tahkimli sırtlar, makineli tüfek yuvaları ve mevziler arası irtibat noktalarıydı. İleri gözetleyicilerle bataryalar arasındaki hızlı düzeltmeler, isabet oranını artırdı; ateş kesilir kesilmez piyade hücumları devreye girdi. Birinci Ordu’nun sıklet verdiği güney kanatta, Tınaztepe–Kalecik Sivrisi–Belentepe hattındaki düşman mevzileri, günün ilk saatlerinden itibaren dalgalar hâlinde zorlandı. Arazinin sağladığı örtü ve gece yaklaşma yürüyüşleri sayesinde birlikler başlangıç hatlarına temas etmeden ulaştı; tel engelleri istihkâm unsurlarının açtığı geçitlerle hızla aşıldı.


Afyon'un Kurtuluşuna Dair Hakimiyet-i Milliye Haberi (Uğur Üçüncü)【7】  

İlk günün öğle saatlerine gelindiğinde, güneybatıdaki hâkim tepeler üzerindeki savunma ateşi belirgin biçimde zayıfladı. Yunan birlikleri, yer yer karşı taarruzlarla tutunmaya çalıştıysa da topçu ateşinin yeniden yoğunlaştırılması ve makineli tüfeklerin bastırılmasıyla mevziler arasındaki bağ koptu. Bu kopuş, öndeki hatların düşmesinin yanında gerideki destek mevzilerine düzenli çekilme imkânını da daralttı. Aynı zaman diliminde Süvari Kolordusu, yarma eğiliminin belirdiği sektörlerden sızarak geri alandaki kavşak noktalarına yöneldi; demiryolu istasyonları ve telgraf merkezlerinde baskı kurarak haberleşme–ikmal ritmini bozdu. Böylece ilk günün sonunda, Afyon’un güney ve güneybatısına yaslanan savunma sisteminin sürekliliği kırıldı; savunma artık mevzi bütünlüğüyle değil, kopuk odaklarla ayakta durabiliyordu. Salih (Bozok) Bey'in Hürriyet gazetesine verdiği bir demeçte taaruzun seyri şu şekilde anlatılır;


“İşte bu andan i’tibâren bütün bataryalar düşmâna ölüm püskürtmeye başlamıştı. Ne kadar batarya âteş ettiğini bildiğimiz hâlde kulaklarımızı inandırmak kabil değildi, ortada yalnız bir top, bütün dehşetiyle gürleyen tek bir top varmış gibi bir âteş karşısında idik. Karşıda müdhiş bir manzara! Üç noktada toprak mütemâdiyen yerden fışkırıyor ve ağır ve kesîf bir duman bu kaynayan yerlerin üzerinde geziyordu. Bu manzara ancak görülebilir, ta’rîf imkânı yoktur. Tevcîh edilen hedefler sağdan i’tibâren (Kal’acık Sivrisi), (Belen Tepe), (Tınaztepe) daha solda (Çiğiltepe) idi. Topçu piyâdelerimizin hücûmu takip etti. Kısa bir müddet sonra Tınaztepe’nin ve bunu ta’kîben Kal’acık Sivrisi’nin sukutu haberi geldi. Belen Tepe bizim mermîler ve düşmân tarafından yakılan otlar ile tutuşmuş idi. Uzun alev dilleri tepeyi yalıyor. Kesîf duman sütûnları yükseklere çıkıyordu. Bir an oldu, bütün Türk kahramânları bu alev ve duman duvarının içinde kayboldular. Belentepe’deki düşmân siperlerine bir hamlede girmişlerdi! Akşama doğru düşmân büyük takviye kıta’atıyla bu tepelerden baz’ılarını istirdâd etti, fakat gece, devam eden taarruzlarla tekrar alındı. Ve arkadan ikinci bir mevki-i müstahkem ve fevkalâde mühimm bir mevkiî olan 1310 râkımlı tepe de elimize geçti.” 【8】 


27 Ağustos’ta hedef, bir gün önce açılan yarıkları genişletmek ve derinleştirmekti. Sabahla birlikte tepe hatları yeniden topçu ateşiyle baskılandı; ardından piyade hücumları günün ilk bölümünde sonuç verdi. Çiğiltepe’de yaşanan sert muharebe, taarruzun simge anlarından biri oldu. Birkaç dalga hücum ve yakın muharebe sonrasında tepe alındı; bu kazanım, güneyden kuzeye doğru uzanan savunma zincirinin eksenini çözdü. Aynı gün, Afyonkarahisar şehir merkezine yönelen baskı artarken, şehrin demiryolu kavşağı ve depo alanları üzerindeki kontrolün ele geçirilmesi, savunmanın geriyle bağlantısını biraz daha zayıflattı. Öğleden sonra Afyonkarahisar’ın ele geçirilmesiyle, hem psikolojik üstünlük hem de ulaştırma açısından stratejik bir eşik aşıldı.


Büyük Taaruzun Başladığına Dair Peyâm-ı Safâ Haberi (Uğur Üçüncü)【9】

İki günün toplam etkisi, savunmanın “hat” olmaktan çıkıp dağınık direnç noktalarına gerilemesi oldu. Birinci Ordu’nun yarma istikametindeki başarıları ile İkinci Ordu’nun diğer sektörlerde sürdürdüğü basınç birbirini tamamladı; Yunan yedeklerinin kaydırılması gecikti, yer değiştiren birlikler yol ve kavşaklarda süvarinin baskınına açık hâle geldi. Bu koşullarda geri çekilme düzeni bozuldu; yerel karşı taarruz girişimleri, cephe bütünlüğünü yeniden kurmaya yetmedi. 27 Ağustos akşamına gelindiğinde, Afyon güneybatı hattındaki tahkimli tepeler Türk birliklerinin denetimine geçmiş, şehir kavşak rolü bakımından işlevsizleştirilmiş, batıya ve kuzeybatıya açılan koridorlar takip harekâtına uygun bir hâl almıştı.


Büyük Taarruzun Yeni Adana Gazetesi'ne Yansıması (Uğur Üçüncü)【10】  

Bu iki günlük safha, 30 Ağustos’ta karar muharebesine giden askeri tablonun temelini attı. Savunmanın en güçlü kesiminde elde edilen yarma, hem kanatları geriden sarmayı mümkün kıldı hem de ikmal muhabere ağını kalıcı şekilde aksattı. Süvari unsurlarının derinlikte kurduğu baskı, geri bölgeyi “güvenli toplanma alanı” olmaktan çıkardı; böylece 28–29 Ağustos’ta kuşatma hatlarının kapanmasını ve 30 Ağustos’ta kesin sonucun alınmasını hazırlayan operasyonel tempo yakalandı.

Yunan Birliklerinin Kuşatılması (28–29 Ağustos)

27 Ağustos akşamüstü Afyonkarahisar’ın ve güneybatıdaki hâkim tepelerin ele geçirilmesiyle savunmanın sürekliliği kırılınca, 28 Ağustos sabahı kuşatma evresi hızla devreye girdi. Süvari Kolordusu ile 2’nci ve 14’üncü Tümenler demiryolunun kuzeyine çıkarak Ulucak ve Eğret istikametlerine yürüdü; 2’nci Tümen, Eğret’te bir otomobil konvoyunu ele geçirirken 1’inci Süvari Tümeni Ayvalı kuzeyinden batıya çekilen Yunan unsurlarına ardışık baskınlar düzenledi. Amaç, kuzey ve batı yönlerindeki ricat kanallarını daraltmaktı.


Aynı gün sabah saatlerinde 1’inci Kolordu Köprülü ve Bal Mahmut çevresinde 23’üncü ve 3’üncü Tümenlerle taarruz ederek karşısındaki kümelenmeyi kuzeye attı; sağ kanadıyla Bulca–Düzağaç üzerinden batıya açıldı, 3’üncü Tümen Düzağaç kuzeyinden Bakırcık sırtlarına yüklendi. 4’üncü Kolordu ise 5’inci Tümenle Bal Mahmut’tan Mezarlık yönüne, 11’inci Tümenle Ayvalı–Kumralı (Kumarlı) Çiftliği hattına yürüyerek batıya çekilmek isteyen kuvvetleri kuzeye sıkıştırdı. Bu kesitte Bal Mahmut İstasyonu çevresi özellikle kritik bir düğüm hâline geldi. Yolda otomobillerle çekilen üç ağır, iki dağ topu ele geçirildi (bazıları düşmanca tahrip edilmişti). Resulbaba Tepesi hattından Başkimse yönüne kaçan yürüyüş kolları izlendi.


26 Ağustos'daki Durum (Murat Bastem)【11】  

1’inci Kolordu 14’üncü Tümeni Akçaşehir istikametinde sıkı takibe yönlendirirken, 3’üncü Tümen Ayvalı üzerinden 14’üncüye yaklaştırıldı; 23’üncü ve 15’inci Tümenler Düzağaç’a, 57’nci Tümen Çobanözü’ne sevk edildi; kolordu karargâhı Düzağaç’ta kuruldu. 4’üncü Kolordu tarafında 11’inci Tümen Akçaşehir’de, bir alayı Başkimse’de; 5’inci Tümen Yahya Boğazı’nda, bir alayı Oğlanmezarı’nın kuzeyinde; 12’nci Tümen Ayvalı doğusunda konuşlandı.

Öğle saatlerine doğru Bakırcık Tepesi’nden yapılan gözlemlerde iki tümen kadar bir düşman kitlesinin Olucak–Hamurköy–Çalköy–Aslıhanlar hattı üzerinden Dumlupınar’a çekilmeye çalıştığı tespit edildi.


Buna karşı 4’üncü Kolordu’nun 5’inci, 11’inci, 3’üncü Tümenleri ile 1’inci Kolordu’nun 23’üncü Tümeni yandan taarruzla yürüyüş kollarını durdurdu; 23’üncü Tümen Kızılcaköy–Arpa Gediği doğrultusunda ilerleyip Bostancı Harabesi civarındaki kuvvetleri Aslıhanlar yönüne itti ve Dumlupınar yolunu tıkadı. Akşam karanlığına dek Kozluca Tepesi–Hamurköy güney sırtları–Çalköy güney sırtları–Çeşme–Aslıhanlar güneyindeki Koru hattında şiddetli muharebeler sürdü; savunma, karşı taarruz denemelerine rağmen adım adım geri itildi.


27 Ağustos Günü Taarruzun Durumu (Erhan Türksoy)【12】  

Kuzeydoğudan bastıran 2’nci Ordu cephesinde de kuşatma yayı daraltıldı. Beşkarış çıkışlı rapor, Yunan birliklerinin Olucak batısındaki Manastepe–Hamurköy–Çalköy–Aslıhanlar üçgeninde toplandığını, gece Dumlupınar’a çekilme ihtimallerinin bulunduğunu saptıyor; buna karşı 5’inci Süvari Kolordusu’na her iki tümenle Cemilören (Büyük Aslıhanlar’ın batısındaki tepe)–Aslıhanlar–Çalköy–Hamurköy hattı üzerinden güneye inerek sert takip emrediliyordu. Aynı çerçevede, Altıntaş çevresinde toplanacak 1’inci ve 61’inci Tümenlerin düşmanın arkasına sevki öngörüldü.


29 Ağustos’ta 1’inci Ordu’nun görevi “batıya gidişi kesin men ve tevkif” olarak netleşti. 1’inci Kolordu 3’üncü ve 23’üncü Tümenlerle Çalköy–Aslıhanlar istikametinde Dumlupınar’a giden ricat eksenini kesti; sol kanattaki 14’üncü Tümen Elvan Paşa yönünde, 27’nci Tümen Toklu Sivrisi istikametinde yüklenerek sıkıştırmayı arttırdı. 57’nci Tümen aynı gün Kaplangı Dağı’nı ele geçirdi; 1’inci Kolordu Kaplangı ve Banaz yönüne dönerek Dumlupınar batısının kuşatmasını tamamlamaya odaklandı.


28 Ağustos'daki Durum (Murat Bastem)【13】 

Ulucak–Hamurköy–Aslıhanlar’daki ana kitleye karşı gece dâhil süren süngü hücumlarıyla baskı kesilmedi; kuzeydoğudan 2’nci Ordu’nun 17’nci Tümeni Ulucak’ta artçılara vurdu, Süvari Kolordusu Hamurköy kuzeyinden sarkarak maneviyatı çözen kayıplar verdirdi. Bu tablo, Yunan kuvvetlerini güneyden 1’inci Ordu, kuzey ve kuzeydoğudan 2’nci Ordu ve süvari kıtalarının çemberine aldı; batıya yalnız Kızıltaş Deresi boyunca uzanan sarp bir koridor açık kaldı.


Sahada düğüm noktaları, istasyon ve boğazlarda yoğunlaştı. Balmahmud İstasyonu çevresindeki top ve araç ele geçirmeleri, Yahya Boğazı ve Oğlanmezarı kuzeyindeki hakimiyet, Ayvalı–Kumarlı Çiftliği hattının tutulması ve Düzağaç–Bakırcık sırtlarına bindirme, çekilme yollarını parça parça kapattı. Kolordu karargâhlarının Düzağaç–Ayvalı ekseninde öne taşınması, ileri topçu mevzilerinin sık aralıklarla kaydırılması ve demiryolu kuzeyine çıkan süvarinin Ulucak–Eğret baskınları, kuşatma yayı üzerindeki ateş–manevra baskısını sürekli kıldı.


Bu iki günün arka planında ulaştırma omurgasının önceden Akşehir depo bağlantıları ve Kumrallı–Büyük Çobanlar–Afyonkarahisar hattına odaklanacak şekilde hazırlanmış olması, ileri menzil depolarının hızlı yer değiştirmesine imkân verdi; bu sayede muharebe temposu kesilmeden sürdürüldü.


Neticede 28–29 Ağustos, Afyon güneybatısındaki yarma başarılarının Dumlupınar platosu önünde kapanan bir kuşatma yayı hâline geldiği, Bal Mahmut–Ayvalı–Başkimse–Aslıhanlar–Çalköy–Hamurköy düğümlerinde ricatın boğulduğu ara safhayı oluşturdu. Bu sıkışma, 30 Ağustos sabahı Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde kesin sonucun alınacağı muharebe sahasını hazırladı.  

Başkomutanlık Meydan Muharebesi (30 Ağustos)

29/30 Ağustos gecesi boyunca Hamurköy–Çalköy–Aslıhanlar üçgeninde toplanan ana Yunan kitlesinin batıya sıyrılma teşebbüsü, sabaha karşı Batı Cephesi’nin “tam kuşatma ve imha” emriyle karşılandı. Düzenlemeye göre 1’inci Ordu güneyden, 2’nci Ordu kuzeydoğudan baskı kuracak; 4’üncü Kolordu birlikleri (11’inci Tümen Çalköy güneyinden, 5’inci Tümen Selkisaray kuzeybatısından, 23’üncü Tümen Aslıhanlar kuzeyinden, 3’üncü Tümen Ağaçköy ve kuzeyinden) hücuma geçerken; 2’nci Ordu’nun 16’ncı Tümeni Çal, 61’inci Tümeni Esinören istikametlerinden yüklenerek Adatepe mıntıkasına sıkışan kuvvetleri bastıracaktı. Süvari Kolordusu’na Kızıltaş Deresi–Saraycık–Belova hattında batıya kaçışı kesme görevi verildi; böylece Dumlupınar yönünde açık tek damar dahi bırakılmaması amaçlandı.


Başkomutanlık Meydan Muharebesi Sırasındaki Durum (Murat Bastem)【14】 

Sabah saatlerinde Aslıhanlar üzerinden Dumlupınar’a yönelmek isteyen Yunan kuvvetleri, 23’üncü Tümen tarafından tutuldu; kuzeydoğudan 2’nci Ordu, güneyden 1’inci Ordu’nun baskısı artarken çember daraldı. Aynı hat üzerinde 14’üncü Süvari Tümeni gece hücumlarının ivmesini sürdürdü; Çalköy çevresinde ricat kollarına zayiat verdirdi. Bu aşamada Yunan tarafı için fiilen “tek firar hattı” sayılabilecek Kızıltaş Deresi boyunca sarp bir koridor dışında çıkış imkânı kalmadı.


Günün dönüm noktası, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'nın muharebeyi ileri hatta bizzat yönetmesidir. Saat 15.30’da Mustafa Kemal Paşa, 1’inci Ordu ve 4’üncü Kolordu komutanlarıyla birlikte 11’inci Tümen’in gözetleme yeri olan Zafertepe’ye çıktı. Buradan bakıldığında Yunan birliklerinin ağırlıkları ortada kalacak şekilde dört yöne karşı mevzi aldığı; 4’üncü Kolordu’nun doğu–güney–güneybatıdan kuşatmayı tamamladığı; 2’nci Ordu’nun 16’ncı ve 61’inci Tümenleriyle kuzeyde bulunduğu tespit edildi. 11’inci Tümen’in 70’inci Alayı süratle ilerlerken arazi sarplığı ve yanındaki 5’inci Kafkas Tümeni 9’uncu Alay ile hizalanma gereği hücumu yavaşlatıyordu.


Başkomutan’ın 18.30’da 5’inci Kafkas Tümeni’ne “süngü hücumu ile düşmanı atma ve Adatepe’yi mutlaka zaptetme” emri, hat boyunca ağızdan ağıza yayıldı; 9’uncu Alay kısa süren topçu imha ateşinin ardından Zafertepe–Örentepe hattına yaklaştı, Berberçam Tepesi’ni aldı; bölgedeki Yunan birlikleri ağır kayıplarla gerideki mevzilere atıldı.


Kuzey kanadındaki baskı aynı saatlerde derinleşti: 3’üncü Tümen Bakırcık sırtlarında iç hatlara yaklaştı; 57’nci Alay gün boyu topçu ateşiyle Hacettepe iç hattını dövdü; gece boyu süren temaslar sonucunda Toklu doğusundaki Kağşaktepe tahkimatı işgal edildi. 4’üncü Kolordu ekseninde 5’inci Kafkas Tümeni Oğlanmezarı–Damlar–Çalköy–Kızıltepe doğrultusunda ilerlerken, 11’inci Tümen Başkimse–Adatepe, 3’üncü Tümen Arpalı–Bostancı Harabesi–Hasandede kuzeyi–Arpa Gediği, 12’nci Tümen Yahya Boğazı–Başkimse–Çeşme–Kaymak hatlarına bindirdi. Bu yayılma, Dumlupınar önündeki toparlanma imkânını adım adım ortadan kaldırdı.


30 Ağustos Günü Yunan Kuvvetlerinin Kuşatılması (Temuçin Faik Ertan-Kadri Unat)【15】  

Günün sonuna doğru Toklu Sivrisi çevresindeki Yunan direnci, bir yandan 1’inci Kolordu’nun iki tümeniyle geriden, diğer yandan 6’ncı Tümen’in güneyden baskısı altında çözüldü; Toklu Sivrisi işgal edilince kuvvetler batıya, Sultanoğlu istikametine dönerek Dumlupınar yolunu kesti. General Franko’nun Trikopis’i destekleme teşebbüsü de bu çözülme nedeniyle etkisiz kaldı. Franko grubu (1, 2, 4, 7, 12’nci Tümenler ve Plastiras müfrezesi) nihayet Hallaçlar–Kaplangı Dağı–Yenice hattına çekilmek zorunda kaldı.


Saha gerisindeki tablo, Yunan ordusunun çözülüşünü hızlandırdı. Afyon ve istasyon hatlarında büyük miktarda cephane, erzak ve teçhizat terk edildi; bir kısmı tahrip edilse de Bal Mahmut İstasyonu’nda açık/kapalı 30 vagon erzak, Garibce’de düşürülmüş ve tahrip edilmiş uçaklar, telsiz-telgraf istasyonunun imhası, ayrıca kırk bin çuval şeker bulunan depoların yakılması kayda geçti. Bu tür tahripler, kaçışın düzensizleşmesini artırırken Türk süvarisinin kesme-baskın görevlerini kolaylaştırdı.


Hava Gücü ve Harp Nizamını Gösterir Belge (Temuçin Faik Ertan-Kadri Unat)【16】 

Günün toplam sonucu, Dumlupınar–Adatepe–Zafertepe üçgeninde kuşatmanın kapanması ve Yunan ordusunun büyük kısmının ya bulunduğu yerlerde ezilmesi ya da dar ve tehlikeli koridorlara sıkışmasıdır. Mustafa Kemal Atatürk Nutuk'unda durumu şu şekilde tarif eder;


Efendiler, 26, 27 Ağustos günlerinde, yani iki gün zarfında düşmanın Karahisar'ın güneyinde 50 ve doğusunda 20-30 kilometre uzunluğunda bulunan müstahkem cephelerini düşürdük. Mağlup olan düşman ordusunun bütün kuvvetlerini, 30 Ağustos'a kadar Aslıhanlar civarında kuşattık. 30 Ağustos'ta icra ettiğimiz muharebe neticesinde (buna Başkumandan Muharebesi unvanı verilmiştir) düşmanın ana kuvvetlerini imha ve esir ettik. Düşman ordusu başkumandanlığını yapan General Trikopis de esirler arasına dahil oldu. Demek ki, tasavvur ettiğimiz kati netice beş günde alınmış oldu. 31 Ağustos 1922 günü ordularımız ana kuvvetleriyle İzmir genel istikametinde hareket ederken, diğer kısımlarıyla da düşmanın Eskişehir ve kuzeyinde bulunan kuvvetlerini mağlup etmek üzere hareket ediyorlardı.【17】 

Takip Harekâtı: Uşak’tan İzmir’e (1–18 Eylül 1922)

30 Ağustos’taki son muharebenin hemen ardından Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 1 Eylül’de “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini verdi; böylece takip evresi, gecikmeye izin vermeyen bir tempo ve tek hedefe kilitlenmiş bir planla yürütüldü. Kütahya–Eskişehir–Uşak hattı hızla geri alındı; 2 Eylül akşamı Uşak civarında Yunan Ordusu 1. Kolordu Kumandanı Trikopis, 2. Kolordu Kumandanı Diyenis ve karargâh subaylarıyla birlikte esir edildi; bu olay hem Türk kamuoyunda büyük moral etkisi yarattı hem de Yunan ordusunun çözülüşünü hızlandırdı.


Büyük Taarruzun Başarısına Dair İkdam Gazetesi Haberi (Uğur Üçüncü)【18】

Dumlupınar’dan batıya uzanan takip ekseni Uşak–Eşme–Salihli–Akhisar–Turgutlu–İzmir hattı boyunca işletildi; Mustafa Kemal Paşa bu ilerleyişi ve sahadaki değerlendirmelerini TBMM’ye telgraflarla günü gününe bildirdi. 5 Eylül sabahı Salihli’ye girilerek batıya çekilen kuvvetlerin gerileme yolu tutuldu.


Fahrettin Altay komutasındaki Süvari Kolordusu’nun 1 ve 14’üncü tümenleri Salihli yönünde, 2’nci Tümen ise Alaşehir batısından Salihli’ye yürüdü. Yunan birlikleri Salihli–Ahmetli–Kasaba (Turgutlu) istikametinde tutunmaya çalıştıysa da Türk birliklerinin sürekli baskısı, bu geçici mevzileri dağıttı; Mustafa Kemal Paşa 6 Eylül’de Eşme’den Alaşehir–Salihli istikametinde hareket edildiğini bildirdi.


Kuzey ve güney kanatlarda şehirlerin birbiri ardınca geri alınması, çemberi daralttı. Manisa ve çevre kazalar (Akhisar, Kula, Alaşehir, Eşme, Salihli) 5 Eylül tarihli telgraflarda Türk ordusunun denetimine geçtiği duyuruldu; aynı günlerde Nazilli (5 Eylül) ve Aydın (7 Eylül) kurtarıldı; Bilecik ve Söğüt de 4–5 Eylül’de yeniden kontrol altına alındı. Bu hat boyunca Yunan artçıları demiryolu ve köprüleri tahrip ederek çekilmiş, Uşak başta olmak üzere çok sayıda yerleşimde geniş çaplı yakıp yıkım izleri bırakmıştı.


Yunan birlikleri Alaşehir–Salihli–Kasaba–Kemalpaşa (Nif) hattında son bir savunma fikrine yöneldiyse de ısrarlı takip ve kanat baskılarıyla bu hat da çözüldü; dağılmış gruplar İzmir yönüne düzensiz şekilde kaçmaya başladı. Bu süreçte demiryolu kavşaklarının kontrolü, istasyon ve depo merkezlerine yapılan baskınlar ve telgraf hatlarındaki kesintiler, geri çekilen düşmanın toplanma imkânını bütünüyle ortadan kaldırdı.


İzmir'in Kurtuluşunu Bildiren Haber (Uğur Üçüncü)【19】

9 Eylül 1922’de Türk süvarileri İzmir’e girdi; Kadifekale’ye Türk sancağı çekildi ve Başkomutan, aynı gün şehrin kurtuluşunu Ankara’ya bildirdi. Telgrafta, İzmir’in doğu sırtlarındaki son direnişin kırıldığı, limanda vapurlara binmeleri engellenen düşman er ve subaylarının teslim olduğu bilgisi yer aldı. Mustafa Kemal Paşa ertesi gün (10 Eylül) İzmir’e geçerek hükümet konağında cephe ve kolordu komutanlarıyla durumu değerlendirdi.


Kuzey kanatta Bursa da hızla geri alındı; arşiv kayıtlarında 9 Eylül tarihi öne çıkarılırken, öncesinde Aksu ve Yenişehir (6 Eylül) ile İnegöl (7 Eylül) hattının temizlenmesi, bölgedeki Yunan birliklerinin toparlanma umudunu tümüyle ortadan kaldırdı. Ege kıyılarında Çeşme, Marmara hattında Mudanya’nın ele geçirilmesiyle Ege ve Marmara sahillerine toplanan Yunan kuvvetleri de tasfiye edildi. 18 Eylül 1922, Batı Anadolu’nun tamamen temizlenerek Büyük Taarruz’un askeri safhasının kapandığı tarih olarak kayda geçti.


İzmir'in Kurtuluşunun Ardından Açılan Hava Harp Okulu Müdürü ve Öğrenciler (Murat Bastem)【20】  

Operasyonel bakımdan takip harekâtını belirleyen hususlar; sürat, arazi–demiryolu omurgasının etkin kullanımı ve kesintisiz haberleşmeydi. Batı Cephesi’nin güncel keşif raporlarına dayalı sevk ve tertibi, telgrafla TBMM’ye düzenli bildirimler eşliğinde yürütüldü; Dumlupınar’dan İzmir’e uzanan hat boyunca menzil depolarının hızlı yer değiştirmesi ve süvari–piyade–topçu üçlüsünün sürekli baskısı, Yunan ordusunun yeni bir savunma hattı kurmasını engelledi. Bu sayede, 30 Ağustos’ta başlayan çöküş, 18 Eylül’e kadar genişleyen bir coğrafyada kesin bir zafere dönüştürüldü. 

Genel Askeri ve Stratejik Değerlendirme

Türk Ordusunun Uyguladığı Harp Prensipleri

Büyük Taarruz’un tasarımı, uzun bir yıpratma yerine kısa sürede sonuç üretmeye odaklanmaktaydı. Bunun için hedefin açıklığı (Afyon güneybatısındaki hâkim sırtlarda yarma ve Dumlupınar platosu önünde sonuç), sıklet merkezinin doğru seçimi (Kocatepe–Tınaztepe–Kalecik Sivrisi–Belentepe–Çiğiltepe hattı), kuvvet tasarrufu (yan kesitlerde meşgul etme baskısı), manevra (gedik açılır açılmaz derinliğe sarkma), komuta birliği (Başkomutan–Genelkurmay–Batı Cephesi zincirinin uyumu), güvenlik–gizlilik (gece yığınak, parçalı sevk), baskın ve zamanlama ilkeleri birlikte işletildi.


Kısa ama isabetli topçu hazırlığı, gece yaklaşma yürüyüşleri ve ileri gözetleyici–batarya hattının canlı tutulmasıyla, savunma “hat” olmaktan çıkarılıp parça parça koparıldı; Kocatepe’den sağlanan geniş görüş ve yedekli muhabere (saha telefonu–telsiz) sayesinde ateş yoğunluğu ve hücum eksenleri anlık düzeltmelerle yönetildi. Yarma, kuşatma ve hemen ardından takip; tek bir operasyonel ritim hâline getirilerek gecikmeye izin verilmedi.

Süvari Birliklerinin Rolü

Süvari Kolordusu, planın kilit manevra koluydu. Piyade hücumu başlamadan önce Ahır Dağları hattını aşarak düşmanın gerisinde serbest hareket alanı kazandı; yarma anında yan emniyeti aldı, ihtiyatların cepheye takviyesini engelledi. 28–29 Ağustos’ta Ulucak, Eğret ve çevresindeki istasyon–kavşak noktalarına baskınlar, Bal Mahmut İstasyonu havalisindeki ele geçirmeler ve Yahya Boğazı–Oğlanmezarı hattındaki tutuşmalarla ricat kanalları daraltıldı; telgraf ve demiryolu omurgasına inen ardışık darbeler, emir–ikmal akışını boğdu.


30 Ağustos’ta çember kapanırken süvari, Kızıltaş Deresi’ne doğru açılan dar “firar” koridorunu kesmek üzere batıya sarktı; takip safhasında Salihli–Turgutlu–Kemalpaşa istikametinde sürekli baskı kurarak dağınık kitlelerin İzmir önlerinde toplanmasını önledi. Bu sayede piyade–topçu ekseninde üretilen taktik başarı, ricatın stratejik tasfiyesine dönüştürüldü.

Hava Gücünün Katkıları

Hava unsurları nicelikçe sınırlı olmakla birlikte, kritik başlıklarda çarpan etkisi yarattı. Demiryolu istasyonlarındaki yükleme–boşaltma hareketliliği, yedeklerin intikalleri ve geri alan depo–karargâh kümelenmeleri üzerine sağlanan keşif verileri, yer keşfinden gelen raporları tamamladı; topçu ateşinin hedef öncelikleri bu bilgilerle güncellendi.


Büyük Taaruz Süresince Türk Hava Kuvvetlerinin Durumu (Murat Bastem)【21】  

Taarruz günlerinde hava gözlemleri, süvari baskınlarının saat–mekân planlamasına veri sağladı; düşük irtifa taciz uçuşları özellikle dar boğazlarda psikolojik etki yaratarak ricat düzenini bozdu. Sonuç olarak hava gücü, ateşin isabetini ve manevranın doğrultusunu artıran “haber resmi”ni sürekli besledi; kısa süreli ama yüksek etkili bir harekâtın ihtiyaç duyduğu zaman üstünlüğünün korunmasına katkı verdi.

Diplomatik ve Uluslararası Boyut

İtilaf Devletlerinin Tepkileri

Büyük Taarruz ve İzmir’in kurtuluşu, İtilaf blokunda ani bir alarm etkisi yarattı. Türk birliklerinin Marmara yönüne ilerleyip Boğazlar çevresindeki “tarafsız bölge” sınırlarına dayanması, özellikle İstanbul’daki İngiliz işgal kuvvetlerinde belirgin bir kaygı doğurdu. Aynı günlerde İngiliz ve Fransız basınında Mustafa Kemal Paşa’nın harekât tasarımı ve komuta performansına dair övgülerin arttığı, muhabirlerin Ankara ve İzmir’e yönlendirilerek doğrudan temas arandığı görülür. Bu ilgi dalgası, sahadaki üstünlüğün diplomatik ve kamuoyu alanına da taşındığını gösterir.


Eylül ortasında Çanakkale Krizi patlak verdi. 10–30 Eylül 1922 arasında Boğazlar çevresinde Türk–İngiliz kuvvetleri sıcak temas eşiğine gelirken, Londra kabinesinde derin görüş ayrılıkları yaşandı. İngiltere, Türk ilerleyişini durdurma kararlılığını ilan etti; ancak Fransa ve İtalya askeri angajmandan kaçındı, İngiliz dominyonları da asker talebine olumsuz yanıt verince Londra diplomatik olarak yalnızlaştı. Krizin odağında, Boğazlar çevresinin “tarafsız” sayılan kesimine Türk ordusunun girmemesi talebi ve bu alandaki İtilaf birliklerinin durumunun nasıl yönetileceği bulunuyordu.


Bu baskı ortamında İtilaf başkentleri 20–23 Eylül 1922 Paris toplantılarında ortak bir hat belirlemeye çalıştı. Hazırlanan notada Türkiye ve Yunanistan’a bir konferans çağrısı yapılması, toplantının Venedik veya başka bir şehirde toplanması, konferans sonuçlanıncaya dek Türkiye’nin Boğazlar bölgesindeki tarafsız bölgeye asker göndermemesi istenmesi ve buna karşılık Doğu Trakya’nın Meriç’e kadar Türkiye’ye verilmesine olumlu bakılabileceğinin bildirilmesi kararlaştırıldı; askerî ayrıntıların ise İzmit veya Mudanya’da ele alınması önerildi. Böylece sahadaki Türk üstünlüğünü kabul eden, ancak Boğazlar çevresinde gerilimi dondurmayı hedefleyen bir ara formül devreye girdi.


Süreç, kısa süre içinde Mudanya Mütarekesi’ne bağlandı. 4 Ekim’de Yunan heyetinin gelişiyle başlayan görüşmeler, 11 Ekim 1922’de mütarekenin imzaya açılması ve 14–15 Ekim gecesinden itibaren çatışmaların durdurulmasıyla sonuç verdi. Yunan tarafı ilk imza anında çekimser kalsa da İtilaf baskısı ve sahadaki tablo karşısında anlaşmayı kabul etti. Mudanya, askeri üstünlüğün diplomasi masasında tesciline giden yolu açtı.


Uluslararası basın cephesinde ise iki paralel eğilim belirgindi. Batı basını, özellikle Eylül 1922’de Mustafa Kemal’e ve harekât tasarımına yoğun biçimde eğilirken, Sovyet basını (Pravda ve İzvestiya) Türk zaferini emperyalist rekabet bağlamında okuyan ve Boğazlar dosyasındaki İtilaf planlarını sert biçimde eleştiren bir dil benimsedi; 21 Eylül tarihli yayınlar, Türk tarafının müttefiklere karşı net tutumunu ve Fransa–İtalya çizgisinin Londra’dan ayrışmasını manşete taşıdı.

Sovyetler Birliği’nin Desteği ve Basındaki Yansımalar

Sovyetler Birliği ile TBMM Hükûmeti arasındaki yakınlaşmanın arka planında, Batılı devletlerin Boğazlar ve Anadolu üzerindeki projeksiyonlarının Sovyet güvenliği için yarattığı risk algısı belirleyiciydi. Moskova, Batı ile mücadelede Anadolu’daki millî direnişi doğal bir ortak olarak gördü; bu jeopolitik okuma hem diplomatik yakınlaşmayı hem de somut yardımı besledi.


Nitekim ilişkiler 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması ile kurumsal bir zemine taşındı; 1921–1922 boyunca yapılan nakdî ve askerî yardımlar Büyük Taarruz hazırlık evresine doğrudan girdi. Toplamı yaklaşık 11 milyon rubleyi bulan nakdî destek ile iki tümenin ihtiyacını karşılayacak miktarda silah–mühimmat taahhüdü, Mart–Nisan 1922 sevkiyatları dâhil olmak üzere Anadolu’ya ulaştırıldı. Bu kaynaklar, doğrudan silah ve cephane tedariki için planlandı ve tekâlif temelli iç seferberliğin dış destek ayağını oluşturdu.


Sovyet basınının Büyük Taarruz’a yaklaşımı da bu siyasî çerçeveyle uyumluydu. O dönem tirajı en yüksek iki gazete olan Pravda ve İzvestiya, Türk taarruzunu ve sonuçlarını düzenli biçimde izledi. Yayın çizgisi, Yunan işgalini ve onu destekleyen “emperyalist” çevreleri eleştirmek ve Türk zaferini açık bir dille olumlamak üzerine gelişti. İzvestiya’nın 20 Ağustos 1922 tarihli “Türkiye’deki Yunan Vahşeti” başlıklı haberi işgal bölgelerindeki olayları geniş yer ayırarak aktardı.


İzleyen sayılarda “İstanbul İçin Mücadele” ve “İngiliz Basını ve Mevcut Durum” gibi başlıklarda Boğazlar meselesi, İngiliz tutumu ve İtilaf içi ayrışmalar ele alındı (21 Eylül 1922). Pravda’da 6 Eylül’de “Türk–Yunan Savaşı”, 14 Eylül’de “Türkiye’nin Zaferine Tepkiler”, 21 Eylül’de “Kemal Paşa’nın Müttefiklere Ültimatomu” başlıklı yazılar yayımlandı. Bu hat, Türk ilerleyişini olumlayıp İtilaf planlarını eleştiren, Boğazlar konusundaki hassasiyeti sürekli gündemde tutan bir söylem üretti.


Sovyet basını yalnız olay aktarımıyla yetinmedi; basının “hükûmetler arası dolaylı mesaj iletimi” işlevi, olağanüstü dönemlerde belirginleşti. Bu çerçevede, Eylül 1922’deki değerlendirmelerde Türk zaferi övülürken, İtilaf içindeki görüş ayrılıkları özellikle İngiliz “maceracılığına” karşı Fransız–İtalyan çizgisi üzerinden ele alındı; Boğazlar ve İstanbul üzerindeki tasarruf iddiaları sürekli eleştirildi. Genel eğilim, Türk mücadelesine desteği ve Yunan ordusunun Anadolu’yu terkini memnuniyetle karşılarken, Batı’nın planlarını sert biçimde sorgulamak yönündeydi.

İngiliz, Fransız, Yunan ve Amerikan basınında Büyük Taarruz

İngiliz ve Fransız gazeteleri, ilk günlerde “Türk taarruzu”nu teyit eden kısa telgraflar ve muhabir notları yayımladı; ilerleyen günlerde başlıklar Yunan geri çekilişini, Mustafa Kemal Paşa’nın komutasını ve Boğazlar eksenli diplomatik gerilimi öne çıkardı. Basın ilgisi, İzmir’in kurtuluşuyla doruğa ulaştı; birçok gazete Ankara ve İzmir’e özel muhabir gönderdi, doğrudan mülakat aradı. Aynı dalga içinde Amerikan basını, askeri zaferin muhtemel siyasi sonuçlarını tartıştı. Yunan basını ise başlangıçta küçümseyici bir dil kullanıp “düzenli tahliye” söylemine yaslandı; kısa sürede iç ayrışmalar ve çelişkili anlatılar öne çıktı.

İngiliz Basını

Londra merkezli gazeteler taarruzun başladığını 24–31 Ağustos arasında mükerrer haberlerle duyurdu: The Guardian “Reported Kemalist Move in Anatolia” (24 Ağustos), “Futile Diplomacy” (31 Ağustos); The Daily Telegraph “The Greek Defeat” (31 Ağustos), “Turkish Attacks in Asia Minor” (1 Eylül); Daily Mail ve Evening Standard ise Türk ilerlemesini ve Yunan geri çekilişini telgraf sütunlarına taşıdı.


“Turks Take Vital Railway Centre” gibi başlıklar, demiryolu kavşaklarının önemine işaret ediyordu. İzleyen günlerde İngiliz yazıları, Türk ilerleyişinin diplomatik sonuçlarıyla (İtilaf içi ayrışma, Boğazlar meselesi) ilişkilendirildi; 13 Eylül tarihli The Guardian sayfalarında Fransa’nın pazarlık arayışı vurgulandı. Genel akışta Mustafa Kemal Paşa’nın plan ve liderliği, düşman basınında dahi kabul gördü; Ankara ve İzmir’e muhabir gönderme yarışı gözlendi.

Fransız Basını

Paris gazeteleri, sahadaki ağırlık merkezlerini ve diplomatik başlıkları birlikte izledi. Excelsior 30 Ağustos’ta “L’armée grecque recule…”, 3 Eylül’de “Les Turcs accentuent leur avance…”; 6 Eylül’de “La Situation à Smyrne” başlıklarıyla gelişmeleri aktardı. Le Temps, Le Matin, Le Petit Parisien ve Le Rappel, bir yandan Anadolu’daki askeri durumu, diğer yandan Paris–Venedik hattındaki konferans beklentilerini sayfalarına taşıdı. İzmir sonrasında İstanbul’daki toplumsal dalgayı ve Mustafa Kemal Paşa’ya yönelik teveccühü yansıtan haberler de yer buldu.

Yunan Basını

Taarruzun ilk günlerinde hükümet yanlısı ve Venizelosçu çizgiler arasında söylem farklılaşsa da ortak eğilim, gelişmeleri “önemsiz bir girişim” olarak sunup kamuoyunu teskin etmekti. Afyon merkezli yarma ve Uşak’taki esir olayları netleştikçe, “düzenli tahliye” ve “tedbir amaçlı geri çekilme” gibi açıklamalar öne çıkarıldı.


Basın, 4 Eylül’de Trikopis’in Başkomutanlığa getirildiğini duyururken, kendisinin 2 Eylül’de esir düştüğünden habersizdi; bu durum bilgi akışındaki kopukluğu gösterdi. Ege’de muhtariyet tartışmaları da 26 Ağustos sonrası hızla sönümlendi. Süreç boyunca Yunan gazetelerinde (Politeia dâhil) küçümseyici dil ve propaganda kalıpları belirgindi; ancak sahadaki çözülme derinleştikçe söylem parçalandı.

Amerikan Basını

İzmir’in kurtuluşunu izleyen günlerde Amerikan gazeteleri, askeri zaferin Türkiye’nin bölgesel ve İslam dünyası içindeki konumunu nasıl etkileyebileceğine odaklandı. New York Herald, İstanbul’daki kitle manzaralarını ve Mustafa Kemal Paşa’ya yönelen teveccühü aktardı; The Bee (Virginia) “Kemal Plans New Moslem Empire; Rout of Greeks is First Step” başlığıyla (14 Eylül) geniş bir projeksiyon çizdi.


Aynı dönemde The New York Times, İzmir yangınına dair farklı kaynaklara dayanan iddiaları birbirini izleyen haberlerle tartıştı. Genel eğilim, Türk zaferinin İtilaf siyasetinde tetiklediği kırılmalar ve bölgesel dengeler üzerine yoğunlaşırken, Anadolu’daki tahribatın boyutlarını yerinde görmek üzere gazeteci heyetleri Ege içlerine gönderildi.

Zaferin Sonuçları

Askeri sonuçlar: Yunan Ordusunun Tasfiyesi

Başkomutanlık Meydan Muharebesi’yle Yunan ordusunun cephe düzeni çözüldü; takip emri (1 Eylül) muharebeyi ardışık imha ve esir alma safhasına dönüştürdü. Türk birlikleri Kütahya–Uşak–Eskişehir hattını hızla geri alırken, 2 Eylül akşamı Uşak civarında Yunan 1. Kolordu Kumandanı Nikolaos Trikopis, 2. Kolordu Kumandanı Diyenis ve karargâh subaylarıyla birlikte esir edildi; bu hadise karşı tarafın emir-komuta bütünlüğünü fiilen dağıttı.


Takip, batı yönlü kaçış eksenlerini keserek denize doğru daralan bir sahaya baskı kurdu. 8–9 Eylül’e gelindiğinde Turgutlu–Ödemiş hattı düşmenden temizlendi; 9 Eylül 1922 sabahı Türk süvarileri İzmir’e girdi. Aynı gün Bursa da geri alındı; kalıntı gruplar Ege kıyılarındaki iskelelere sıkıştı. Temizleme harekâtı Çeşme ve Mudanya gibi çıkış noktalarını kapsayarak sürdü ve 18 Eylül 1922 itibarıyla Batı Anadolu bütünüyle kurtarıldı.


Emekli Bir Yunan Askeri'nin Atatürk İle Anısı (Metin Yılmaz)

Saha gerisindeki terk ve tahrip, Yunan ordusunun lojistik çöküşünü açık biçimde gösterdi. Afyon ve hat boyundaki istasyonlarda çok miktarda cephane, erzak ve teçhizat bırakıldı; telsiz-telgraf tesisleri ve depolar yakıldı; içlerinde kırk bin çuval şeker bulunan ambarlar ateşe verildi; Balmahmut (Balmahmud) İstasyonu’nda açık/kapalı 30 vagon erzak ele geçirildi. Afyonkarahisar’da ayrıca 629 ton maden kömürü terk edildi; yalnız İzmir’de 10 Eylül itibarıyla 750 ton peksimet, 360 ton un ve orduya yetecek miktarda çarık ganimet alındı.


Ganimet ve zayiatın toplam dökümü sahada hızla büyüdü. Basına yansıyan 8 Eylül tarihli derlemelerde Yunan ordusundan 284 top, 1.400 otomobil ve 23 uçakın ele geçirildiği; binlerce esir ve büyük miktarda makineli/otomatik tüfek ile teçhizatın ganimet alındığı bildirildi. Resmî telgraf ve harp raporlarında ise önceki günler için 150–200 top, 7 tayyare ve 400 kamyon gibi kademeli artan sayılar verildi; hız ve ölçek nedeniyle yekûn sayımın birkaç güne yayıldığı anlaşılıyor.


Sonuç itibarıyla, Dumlupınar sonrası komuta kırılması (Trikopis ve karargâhın esareti), ricat koridorlarının kesilmesi (İzmir–Bursa ekseni) ve ikmal omurgasının çökmesi (istasyon/depo tahrip ve terkleri) Yunan ordusunu yeni bir hat kuramaz hâle getirdi; Büyük Taarruz’un askerî safhası 18 Eylül 1922’de Batı Anadolu’nun tamamen temizlenmesiyle kapandı. 

Siyasi Sonuçlar: Mudanya Mütarekesi ve Lozan’a Giden Yol

Eylül 1922’de sahada belirginleşen Türk üstünlüğü, Boğazlar çevresindeki gerilimi artırırken İtilaf başkentlerini “ateşkes–müzakere” hattına itti. İngiltere sert tutumu savunmakla birlikte Fransa ve İtalya’nın askerî angajmana mesafeli kalması, krizin diplomasiye taşınmasını hızlandırdı; bu tabloda çözüm adresi olarak Mudanya önerildi.


Mudanya Konferansı 3–11 Ekim 1922 arasında icra edildi; görüşmeler 11 Ekim’de mütareke metninin imzaya açılmasıyla sonuçlandı. Yunan heyeti ilk aşamada “yetki” gerekçesiyle imza koymasa da İtilaf baskısı ve sahadaki durum karşısında 14 Ekim’de anlaşmayı kabul etti; çatışmaların 14/15 Ekim gecesinden itibaren tamamen duracağı ilan edildi.


Gazi Mustafa Kemal Paşa Kocatepe'de (Gürsoy Şahin)【22】  

Mütarekenin çekirdeğini, Doğu Trakya’nın savaşılmadan Türkiye’ye bırakılması ve idari devrin takvime bağlanması oluşturdu. Buna göre Yunan kuvvetleri Meriç’in batısına çekilecek; idarî teslim, belirlenen süre içinde Türk sivil makamları eliyle tamamlanacaktı. Boğazlar çevresindeki düzen ise barış konferansına kadar “gerilimden kaçınma” ilkesine bağlandı; bu, sahadaki üstünlüğün diplomatik dille dondurulması anlamına geliyordu.


Mudanya’nın siyasal sonucu, TBMM Hükûmeti’nin tek meşru muhatap olarak tescil edilmesi ve barış gündeminin açılmasıdır. Müzakere yetkisi Ankara’da toplandı; İstanbul Hükûmeti’nin konferansa katılım arayışları sonuç vermedi. Böylece Mudanya, Lozan’a giden yolun eşiği oldu: askerî üstünlük diplomasi masasında çerçeveye kavuştu, Doğu Trakya’nın devri barış öncesi tamamlandı ve Boğazlar–Trakya dosyası Lozan’da nihai çözüme taşındı. 

Saltanatın kaldırılmasına giden süreç

Büyük Taarruz’un askeri sonucu ve ardından gelen Mudanya Mütarekesi, Ankara Hükümeti’ni barış masasının tek meşru muhatabı konumuna yerleştirdi; 1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı Devleti’nin statüsüne dair ikili iktidar durumu sona erdi; TBMM merkezli ulus-devlet inşasının yolu açıldı.


Meclis’te aynı gün, kararın tarihsel ve simgesel önemine uygun adımlar atıldı. Meclis Başkanlığı’na verilen önergelerle saltanatın kaldırılmasının bayram olarak kutlanması prensipte benimsendi ve 1/2 Kasım gecesi top atışlarıyla halka duyurulması kararlaştırıldı; karar, bir beyanname ile ilan edildi. “12 Rebiyülevvel gecesiyle gününün millî bayram addine dair kanun” ise 24 Ekim 1923’te kabul edilerek süreç tamamlandı.

Uluslararası Sonuçlar

Büyük Taarruz, yalnız askerî dengeyi değil, küresel algıyı da dönüştüren bir kırılma yarattı. Resmî ve yarı resmî metinlerde zaferin “Batılı devletlerin sömürgesi altındaki milletler” için ilham kaynağı olduğu vurgulandı; dünyanın dört bir yanındaki Müslüman toplulukların bunu “İslâm’ın Hristiyanlığa, Doğu’nun Batı’ya, Asya’nın Avrupa’ya… karşı kazanılmış en yüce zaferi” diye kutladığına dair anlatı, erken cumhuriyet hafızasında yer edindi.


Bu “örnek” söylem, dönemin yazarlarının retoriğinde de belirgin bir yer edindi.


Basın izdüşümünde, Orta Avrupa ve Balkanlarda beklenmedik etkiler ortaya çıktı. Macar kamuoyu ve basını (Trianon’un yarattığı siyasal travmanın da etkisiyle) Türk bağımsızlık mücadelesine sempati ile yaklaştı; “Türklerin başarısı”nı hem askeri deha hem de siyasal irade olarak işleyen yazılar, Millî Mücadele’nin Avrupa’daki etkisini güçlendirdi.


Balkan basınında Belgrad merkezli Politika, Ağustos sonundan itibaren Afyon çevresindeki Yunan bozgununu sayfalarına taşırken; Üsküp ve Saraybosna’daki Müslüman yayın organları (Hak, Pravda) Türk ordusunun inisiyatif alışıyla doğan sonuçların Lozan’daki müzakere gücünü artırdığını değerlendirdi. Bu çerçevede, Dumlupınar yenilgisinin 1921 Sakarya başarısızlığının devamı olduğu ve Türkleri barış masasında üstün kıldığı yorumu öne çıktı.


Sovyet çevrelerinden gelen tebrik ve eşlik eden söylem, zaferin bir anti-emperyalist kazanım olarak okunmasını pekiştirdi. Rus temsilciler ve konsolosluklarının zafer tebrikleri ile kutlama etkinliklerine katılımları, “Rusya’nın tüm mazlum milletlerle birlikte Türk Millî Mücadelesi’ni kendininki gibi gördüğü” beyanlarıyla birleşti.


Öte yandan Batı basını, Mudanya ve Lozan eşiğinde gelişmeleri yakından izledi; kimi mecralarda İzmir yangını üzerinden üretilen karşıt propagandaya rağmen genel seyir, sahadaki Türk üstünlüğünün siyasal sonuç doğurduğunu kabul eden bir dile evrildi.

Toplumsal ve Ekonomik Sonuçlar

Batı Anadolu’daki Yıkım ve Göçler

Takip harekâtında geri çekilen Yunan birlikleri, hat boyundaki istasyon ve depo merkezlerinde geniş çaplı bir yıkım bırakmıştır. Afyon’da ve istasyonlarda çok miktarda cephane, erzak ve teçhizat bırakılmış; iki uçak kaçırılmaya çalışılırken düşmüş, bir uçak imha edilmiş; telsiz-telgraf istasyonu tahrip edilmiş; içlerinde kırk bin çuval şeker bulunan depolar yakılmış; Bal Mahmut İstasyonu’nda açık/kapalı 30 vagon erzak terk edilmiştir.


İşgal ve ricatın sivil alandaki bilançosu ağırdır. Eskişehir’de gasp ve yağma vakaları, Uşak–Manisa–Kasaba (Turgutlu) hattında zorla el koymalar ve öldürmeler rapor edilmiştir. Eskişehir’de milyon liralık zararlara yol açan yaygın gasplar, köy ve kasabalardan çekilen büyük miktarlarda tahıl, hayvan ve araçlara el konulması; Bursa ve çevresinde para ve eşyalara zorla el koymalar kayıtlıdır.


Aydın Sancağı, maddi tahribatın en yüksek seyrettiği bölgelerden biridir. Kayıplar gayrimenkulde 59 milyon lira, menkulde 111 milyon lira, hayvanda 4 milyon lira olmak üzere toplam 174 milyon liraya ulaşmıştır. Kurtuluş sonrası TBMM, Hilal-i Ahmer aracılığıyla Aydın, Nazilli ve Germencik’te dağıtım merkezi, muayenehane ve eczane açan sağlık-imdat heyetleri sevk etmiştir (23 Eylül 1922 çıkışı; heyet başkanı Operatör Dr. Kemal Bey).


Askerî çözülüş, karşı tarafta da bir toplumsal sarsıntı yaratmıştır. 18 Eylül 1922 itibarıyla Batı Anadolu’nun temizlenmesiyle Yunanistan, zaten çökmüş ekonomisine eklenen Batı Anadolu’dan büyük bir göç kitlesiyle karşı karşıya kalmıştır.

Halkın Seferberlikteki Rolü

Tekâlif-i Milliye, ordunun son safha ihtiyaçlarını “iç kaynakla, bedeli sonradan ödenmek üzere” karşılayan seferberlik aracıdır. Esaslar; halkın tahıl ve yakacak stoklarının yüzde kırkına geçici el koyma, her haneden birer kat çamaşır-çorap-çarık sağlama ve ayda bir kez 100 kilometreye kadar nakliye hizmeti verme yükümlülüklerine dayanır; “gücü oranında katılım” ilkesi özellikle vurgulanmıştır.


Emir dışına çıkanlara İstiklâl Mahkemeleri uyarısı yapılmakla birlikte, zor kullanımı çok nadir ve bireysel örneklerde kalmış, yerel katılım asıl belirleyici olmuştur. İlk toplama dalgasının rakamları, seferberliğin ölçeğini gösterir: 16.703 ton buğday, 14.074 ton arpa, 224 ton şeker; 426.609 don, 452.672 gömlek, 334.934 çift çarık, 363.285 çift çorap; 14.738 kağnı arabası, 38.434 öküz/manda, 3.975 katır.【23】 


Seferberlik, menzil-ulaştırma ağıyla bütünleşmiştir. Maliye’nin haftada 60.000 lirayı Batı Cephesi emrine tahsis etmesi, istasyon alımları için Levazım Dairesi’ne 30.000 lira avans verilmesi ve alımların nakit ödemeyle yapılması; Şereflikoçhisar–Aksaray–Niğde komisyonlarının günlük en az 15’er ton zahireyi Konya hattı boyunca teslim etme zorunluluğu; un payının her gün en az 5 ton olması gibi hükümler, akışın düzenini sağlamıştır. Sahil ve iç ambarlardan Mersin’e deniz yoluyla tahıl transferi, Niğde–Aksaray gibi livalardan hat boyuna arpa-buğday mübayaası ve her livaya avans ödemeleri de (ilk 15 gün için) planlanmıştır.


Seferberliğin toplumsal dayanışma boyutu da belirgindir: İstanbul’da ve Anadolu’nun pek çok yerinde Hilal-i Ahmer’in çağrılarıyla bağış kampanyaları düzenlenmiş; kimi yerlerde müzayede ve günlük hâsılat bağışları yapılmış; Balkanlar ve Ortadoğu’dan (Şumnu, Kızanlık, Şam, Trablusşam vb.) nakdî yardımlar akmıştır.

30 Ağustos Zafer Bayramı ve Anma Geleneği

İlk Kutlamalar (1924 Dumlupınar Töreni)

30 Ağustos’un ilk resmî kutlaması, savaşın üzerinden iki yıl geçtikten sonra, 30 Ağustos 1924 Cumartesi günü Dumlupınar–Çal köyü yakınlarında yapıldı. 1923 yılındaki yoğun gündem (Lozan, İstanbul’un tahliyesi, başkentin Ankara oluşu, Cumhuriyet’in ilânı) nedeniyle tören iki yıl gecikmeyle düzenlenebildi. Haberi kamuoyuna ilk veren Hâkimiyet-i Milliye, 12 Ağustos 1924’te “bu sene ilk kez tören yapılacağını” bildirdi.


Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Eşi Latife Hanım Meçhul Şehit Mezarı Önünde (Çiğdem Dumanlı-Emre Saral)【24】  

Kutlama hazırlıkları hükümet ve ordu üst kademesinde ele alındı. 9 Ağustos’ta Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Millî Savunma Bakanı Kâzım Paşa ve Maarif Vekili Vasıf Bey, tören programını birlikte belirlediler. Bakanlar Kurulu’na sunulan programın ana iskeleti aynı ay içinde gazetelerde yayımlandı. Ulaşım için Ankara, İstanbul ve İzmir’den Dumlupınar’a özel trenler seferber edildi; biletlerde yüzde elli indirim uygulandı. Programın başlama saati 14.00 olarak duyuruldu.


Resmî akış şu şekildeydi: Açılış konuşması Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa tarafından yapılacak, ardından Meçhul Asker Abidesi ve heykelinin temeli atılacaktı. Protokol konuşmalarında İstanbul Darülfünunu (Üniversitesi), basın, Türk Ocakları, Türkiye Öğretmenler Birliği, Türkiye Spor Kulüpleri Birliği, Kızılay ve baroları temsilen konuşmacılar yer alacak; Türk halkını temsilen TBMM Başkanı Fethi (Okyar) Bey söz alacak; kapanış konuşmasını Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal yapacaktı. Tören resmî geçitle tamamlanacaktı.


Dumlupınar Zafer Kutlamaları (Çiğdem Dumanlı-Emre Saral)【25】  

Mustafa Kemal Paşa tören için 29 Ağustos’ta eşi Latife Hanım’la Dumlupınar’a geçti. 30 Ağustos’ta yaptığı konuşmada Başkomutanlık Meydan Muharebesini Türk tarihinin bir dönüm noktası olarak niteledi. Katılım geniş ve çeşitlilik arz ediyordu. Eskişehir üzerinden gece yarısı karşılamaları yapıldı; Konya ve İzmir dâhil farklı şehirlerden otomobil, kamyon ve kağnılarla gelen halk, önceden kurdukları çadırlarda töreni bekledi. Bu ilk resmî tören için teşkil edilen kalabalıklar, basın muhabirlerinin çizimleri ve krokileriyle birlikte sayfalara taşındı.


Cumhuriyet ve Vatan gazeteleri 30–31 Ağustos’ta Mustafa Kemal’in ve Fevzi Paşa’nın fotoğraflarını manşete taşıdı; süvari ve topçu birliklerine övgüler öne çıktı. Tevhid-i Efkâr, 31 Ağustos’ta hem Paşa’nın süvari teftişini hem de bir önceki yılın simgesel çizimlerini tekrar yayımladı; sonraki günlerde kalabalık kompozisyonlar ve tören krokileri paylaşıldı.

Milli Bayram İlan Edilmesi

30 Ağustos’un “millî bayram” hüviyeti, 1 Nisan 1926’da TBMM’de kabul edilen ve 12 Nisan 1926’da Resmî Ceride’de yayımlanan 795 sayılı Zafer Bayramı Kanunu ile kazanıldı. Kanunun 1. maddesi, “İstiklâl Muharebâtında zafer-i katʿîyi temin eden 30 Ağustos Başkumandan Muharebesi günü, Cumhuriyet ordu ve donanmasının Zafer Bayramı’dır.” hükmünü getirir; 2. madde, bayramın her yıl kara, deniz ve hava kuvvetlerince kutlanacağını, Millî Müdafaa Vekâleti programına göre Dumlupınar’da ayrıca askerî merasim yapılacağını ve o gün bütün dairelerle mekteplerin tatil olacağını belirtir; 3. madde yürürlük, 4. madde yürütme hükmüdür.


Meçhul Şehit Abidesinin Önünde Farklı Şehirlerden Heyetler (Çiğdem Dumanlı-Emre Saral)【26】  

Meclis müzakerelerinde başlangıçtaki metin, 30 Ağustos’u daha ziyade “ordu bayramı” olarak tarif ettiği için tartışma doğurdu. Van Mebusu Hakkı Bey, zaferin yalnız askere değil millete ait olduğunu, bu nedenle kapsamın genişletilmesi gerektiğini savundu; bunun üzerine 2. maddeye “…Dumlupınar’da ayrıca merasim-i askeriyye icra edilir ve bu günde bilumum dairelerle mektepler tatil olunur.” ibaresi eklendi. Böylece 30 Ağustos, hukuken de bütün yurttaşların katılımıyla icra edilen millî bayram olarak tanımlandı.


Yasanın kabulünü, uygulamayı somutlayan bir icra düzeni izledi. 25 Ağustos 1926 tarihli ve Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal’in riyasetindeki İcra Vekilleri Heyeti imzalı kararname ile “30 Ağustos Zafer Gününe Mahsus Merasim-i Askeriyye ve Tesʿidiyye Programı” yayımlandı; 26 Ağustos 1926’da Millî Müdafaa Vekili Recep Peker’in genelgesiyle ilgili makamlara tebliğ edildi.


Program, Dumlupınar’da Meçhul Asker Abidesi mevkiini tören sahası olarak belirliyor; merasimin bölgedeki ordu müfettişinin riyasetinde icrasını, katılımcıların ulaşım ve iaşesine kolaylık sağlanmasını ve mahallinde 21 pare top atışı ile açılışı öngörüyordu. Aynı esaslar, ülke sathındaki törenlere de rehberlik etti.


Dumlupınar Kutlamalarında Süvari Resmi Geçidi (Çiğdem Dumanlı-Emre Saral)【27】  

Daha sonraki 1935 tarihli “Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun”, 30 Ağustos’u “İstiklâl Savaşı’nda son zaferin kazanıldığı gün” olarak tanımlayıp kutlamaların Millî Müdafaa Vekâleti programına göre yapılacağını yineledi; bu metinde Dumlupınar’a özgü ayrı bir ibare yer almadı. Böylece 1926’daki kurucu çerçeve, 1935 kodifikasyonuyla genel takvim içinde standardize edildi.


Özetle 1926 düzeni, 30 Ağustos’u hem hukukî hem törensel zeminde kurumsallaştırdı: Zaferi ordunun fedakârlığına yaslayıp milletin müşterek bayramı olarak tarif etti; Dumlupınar’ı merkezî anma mekânı kıldı; ülke çapında tatil ve resmî merasim esaslarını belirledi. Bu iskelet, takip eden yılların kutlama pratiğine istikamet verdi. 

Zafer ve Tayyare Bayramı Olarak Kutlanması

Erken Cumhuriyet’in anma takviminde 30 Ağustos’un havacılıkla eklemlenmesi, Türk Tayyare Cemiyeti’nin (TTC) kurumsal hamleleriyle kalıcı bir çerçeveye kavuştu. Cemiyet önce Başkomutanlık yıl dönümünü izleyen 31 Ağustos’u “Türk Tayyare Bayramı” olarak benimsedi.


Ardından 25 Ağustos 1926 tarihli İcra Vekilleri Heyeti kararı doğrultusunda törenlerin 30 Ağustos Zafer Bayramı ile aynı gün icra edilmesi ve kutlamalarda TTC ile müştereken hareket edilmesi esası benimsendi. 1935 tarihli “Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun” ise mevzuatta yalnız “Zafer Bayramı” adını bıraktı; buna rağmen kamuoyunda ve basında “Zafer ve Tayyare Bayramı” terkibi uzun süre yaşamaya devam etti.


Dumlupınar Zafer Kutlamaları (Çiğdem Dumanlı-Emre Saral)【28】  

TTC, 30 Ağustos–5 Eylül arasını “Hava Haftası” ilan ederek havacılık kültürünü yaygınlaştırmayı ve bağış yoluyla gelir elde etmeyi hedefledi. Hafta boyunca sünnet şölenleri, balolar, konserler, sinema–tiyatro temsilleri ve spor müsabakaları tertipleniyor; eğlence ile bağış aynı kurguda buluşturuluyordu.


İstanbul örneği, bu toplumsal seferberliğin vitrini oldu. “Bugünkü kazancımız Türk Tayyare Cemiyeti’ne aittir” yazılı levhalar vitrinlere asıldı; binlerce esnaf günün hasılatını Cemiyet’e bıraktı. Basın, Zafer Günü ile Tayyare Bayramı’nın aynı günde kutlanmasının “günün anlamını büyüttüğünü” vurguladı.


Ankara’da ise askeri–sivil protokol ile “uçan gösteri” bir arada yürütüldü: Sarı Kışla’daki resmî tebrikleri takiben kırka yakın tayyare filo düzeninde kente uçuş yaptı; TTC’nin teşekkür beyannameleri ile tayyare rozetleri havadan dağıtıldı; Cemiyet’in resmî kabulünde yüksek devlet erkânı hazır bulundu, bağış yapanlara madalyalar takdim edildi.


Taşrada da bağış–eğitim–gösteri üçlüsü aynı üslupla işlendi. Kütahya’da Askerlik Şubesi önündeki konuşmalar “tayyarenin geleceğin harp cephesi” olduğunun altını çiziyor, gece belediye parkındaki temsillerin hasılatı TTC hesabına aktarılıyordu. Ayaş’ta bir saatin açık artırması 378 lira, Haymana’da tertipler 1.000 lira gelir sağladı; Gümüşhacıköy ve Zonguldak gibi merkezlerde tüm işyerlerinin gün boyu kazancı Cemiyet’e bağışlandı.


Ktühya Valisi ve Beraberindeki Heyet Abide Önünde (Çiğdem Dumanlı-Emre Saral)【29】  

Görsel kültürde 1930’lar, Zafer ve Tayyare Bayramı’nın basın sayfalarını paylaşan büyük bir şehir ritüeline dönüştüğünü gösterir. 1933’te gazeteler resmî geçit fotoğraflarını ve uçak gösterilerini birlikte yayımladı; 1934’te Zafer/Tayyare kutlamaları, Harbiye’nin 100. yılı ve İş Bankası’nın 10. yılı gibi “ilerleme” temalı yıldönümleriyle aynı anlatı evrenine yerleşti; kamyon üstünde uçak maketleri ile havacılık vurgusu görselleştirildi.


Bu dönemde bağış kampanyaları somut platforma da döküldü. Basın, 1931’de 37, 1932’de 40 tayyarenin milletçe orduya armağan edildiğini duyurarak, “göklerin de bir harp cephesi olduğu” fikrini yaygınlaştırdı. Böylece 30 Ağustos, yalnız “son zafer”in yıldönümü değil; ulusal havacılığın finansmanı için bir kaynak haline geldi.

Cumhuriyet’in İlk Yıllarındaki Kutlama Biçimleri ve Simgesel Önemi

Erken Cumhuriyet yıllarında 30 Ağustos, hem resmî bir merasim hem de geniş katılımlı bir yurttaşlık görevi haline gelmiştir. Programların sabit unsurları; Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin safhalarının anlatılması, komutanların ve davetlilerin konuşmaları, şiir ve hitabeler, Dumlupınar’daki Meçhul Asker/Şehit Abidesi’ne çelenk koyma, şehitler için dua, gazilerin onurlandırılması; buna ek olarak tayyare filolarının katıldığı geçit ve askerî resmi geçitlerdi. Bu çerçevede zaferin kumandanına, şehit ve gazilere minnet; orduya güven ve cumhuriyet idealine bağlılık vurgusu öne çıktı.


Kutlamaların hukuki-örgütsel zemini 1926 tarihli Zafer Bayramı Kanunu ve onu izleyen icra programlarıyla pekişti. Kanun, bayramın her yıl kara, deniz ve hava kuvvetlerince kutlanacağını; Dumlupınar’da ayrıca resmî merasim yapılacağını ve o gün tüm dairelerle okulların tatil olacağını hükme bağladı. Bunu izleyen kararname ve genelgeler, törenin usulünü ayrıntılandırdı. Tören sahası olarak Meçhul Asker Abidesi çevresi, açılışta 21 pare top atışı, katılımcılara ulaşım–iaşe kolaylığı ve ülke sathında aynı esasların uygulanması temel ilkeler hâline geldi.


Büyük Tarruzu Anma İçin Dikilen Heykel (Gürsoy Şahin)【30】 

Toplumsal katılım, kutlamanın anlam dünyasını genişletti. Dönemin merasim dilinde Dumlupınar ile Meçhul Asker Abidesi’nin giderek bir “ulusal mabet” atmosferi kazandığı; subaydan milletvekiline, idareciden Darülfünun hocalarına, muallim–talebeden esnaf ve memura, parti–cemiyet temsilcilerinden köylü–kentli, kadın–erkek, genç–yaşlı her kesimin aynı mekânda ortak duygudaşlık ürettiği vurgulandı.


Dumlupınar/Çalköy’ün savaşın stratejik düğüm noktası olarak seçilmesi ve 1924’te temeli atılan Meçhul Şehit/Asker Abidesi etrafında şekillenen etkinlikler, zafer hafızasını somut bir coğrafyaya çapaladı. Bu seçim, “şehitlik–zafer–cumhuriyet” üçlüsünü tek bir sahnede buluşturarak anmayı kalıcılaştırdı.


Basın, Abideyi ve Mustafa Kemal’i aynı kadrajda birleştiren çizim ve fotoğraflarla zaferin liderlik ve fedakârlık boyutlarını aynı sembolde imledi; kimi sayfalarda bahriyelilerin teftişi ve Meçhul Asker Mezarı önündeki ihtiram sahneleri, “ordu–millet” bütünlüğünü görselleştiren ana imgeler oldu. Böylece 30 Ağustos, hem kurucu liderlik hem de adsız kahraman figürü üzerinden geniş bir ortak hafıza dili üreten bir bayram haline geldi.


Neticede erken Cumhuriyet pratiğinde 30 Ağustos; hukuki zemini sağlam, ritüel adımları belirgin, mekânsal ve görsel simgeleri güçlü bir ulusal bayram olarak kuruldu. Tören biçimleri “bilgi–saygı–teşekkür–geçit” dizgesi etrafında standartlaştı; Dumlupınar ve Meçhul Asker Abidesi, Cumhuriyet’in merkezî bir anma sahnesine dönüştü. 

Zafer Bayramı’nın Günümüzdeki Yeri ve Anlamı

Bugünkü 30 Ağustos algısı ve tören pratiği, 1926 tarihli Zafer Bayramı Kanunu ve 1935 tarihli Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun ile teşekkül eden hukuki–örgütsel çerçevenin devamı niteliğindedir. 1926 düzeni bayramın kara, deniz ve hava kuvvetlerince kutlanmasını, ülke sathında tatili ve Dumlupınar’da ayrıca merasim yapılmasını emrederken; 1935 kodifikasyonu 30 Ağustos’u “İstiklâl Savaşı’nda son zaferin kazanıldığı gün” olarak tanımlayıp törenlerin Millî Müdafaa Vekâleti programına göre icrasını standardize etmiş, ayrıca 30 Ağustos – 5 Eylül aralığını “Zafer Haftası” olarak belirtmiştir. Bu ikili zemin, 30 Ağustos’u hem resmî hem sivil alanda kalıcı bir ritüele dönüştüren başlıca dayanak olmuştur.


Ritüelin biçimi de erken standartları sürdürür. Tebrikatın kabulü, günün anlam ve önemine dair konuşmalar, resmi geçit, şehrin ana mekânlarının bayraklarla donatılması ve geniş halk iştirakinin sağlanması, 1926 genelgesiyle yerleşen “protokol–hitabe–geçit” dizgesinin güncel izdüşümüdür. İstanbul örneğinde bu süreklilik özellikle görünür. Kutlamaların tarihî adresleri Taksim ve Beyazıt Meydanları arasında gidip gelmiş olup günümüzde de resmî tören Taksim Meydanı’nda icra olunmaktadır. Program akışında tebrikatın kolordu/ordu karargâhında kabulü, ardından meydandaki konuşmalar ve geçit; kalabalıkların akışı ve düzenini sağlayan ayrıntılı güzergâh ve emniyet planları, yerleşik tören mimarisinin karakteristikleridir.


Zafer Bayramı Kutlamalarının Resmi Protokolü (Anka)

Dumlupınar ise anlam haritasının sabit merkezidir. 1926’dan itibaren Meçhul Asker Abidesi çevresinde yapılan merasimler, her yıl ülkenin dört bir yanından resmî ve hususî katılımla sürdürülmüş; Dumlupınar, zafer–şehitlik–cumhuriyet üçlemesini tek sahnede buluşturan bir bellek mekânı haline gelmiştir. Bu mekânsal çapa, güncel kutlamalarda da 30 Ağustos’un simgesel anlatısını beslemeye devam eder.


Toplumsal işlev bakımından 30 Ağustos, resmî bayramların genel rolünü üstlenir. Yakın tarihin dönüştürücü eşiğini hatırlatarak ortak hafızayı diri tutmak, “ordu–millet” bağını görünür kılmak, ortak payda ve paylaşım alanlarını genişletmek bu bayramın etkilerinin en yoğun hissedildiği alanlardır. Bu yönüyle Zafer Bayramı, yalnız askerî bir dönüm noktasının yıldönümü değil aynı zamanda değerlerin tanımlanıp yeni nesillere aktarılmasına aracılık eden bir yurttaşlık ritüelidir.

Kaynakça

Araştırma Eserler

Atatürk, Mustafa Kemal. Nutuk. 1. basım. İstanbul: Kaynak Yayınları, Eylül 2015. Genel Yayın Yönetmeni: Şule Perinçek; Editörler: Nejat Bayramoğlu, Kurtuluş Güran; Çevriyazı: Ercüment Hüsnü Baki, Yücel Demirel, Ahmet Hezarfen, Sadık Perinçek, Musa Sankaya. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://archive.org/details/mustafa-kemal-ataturk-nutuk-orijinal-metin/page/n5/mode/2up.


Bayındır Uluskan, Seda, Levent Kuru, Atakan Esen, ve Erdal Aydın, ed. Büyük Taarruz: 100’üncü Yıl Dönümünde Türk’ün Zafere Yürüyüşü. İstanbul: Milli Savunma Üniversitesi Merkez Basım ve Yayınevi, 2022. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://msu.edu.tr/docs/FatihHATEN/.


Bastem, Murat. Büyük Taarruzda Hava Muharebeleri. Yüksek lisans tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010. Danışman: Yrd. Doç. Dr. Abdurrahman Ateş. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezDetay.jsp?id=wTE2dd1lCKY0ZC_xrVONBA&no=9C8Xb4a3pgj8_Ew9-mbuPA.


Belen, Fahri. “Büyük Taarruz.” Belgelerle Türk Tarihi Dergisi 18 (Ağustos 1986). Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://isamveri.org/pdfsbv/D00521/1986_18/1986_18_BELENF.pdf.


Doğanay, Rahmi, ve Ahmet Çelik. “Büyük Taarruz ve Sonuçlarının Dönemin Sovyet Rusya Basınında Ele Alınışı.” Bildiri, XIX. Türk Tarih Kongresi, 10 Ekim 2023. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://ttk.gov.tr/wp-content/uploads/2024/06/177-RahmiDoganay-AhmetCelik.pdf.


Dumanlı, Çiğdem, ve Emre Saral, ed. Sakarya’dan Büyük Taarruz’a 100. Yılında Başkomutanlık Meydan Muharebesi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü ve Polatlı Belediyesi işbirliğiyle, 1. baskı, 2022. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://buyuktaarruz.hacettepe.edu.tr/PolatliSempozyumKitabi_2022.pdf.


Ertan, Temuçin Faik, ve Kadri Unat, ed. 100. Yılında Büyük Taarruz. Ankara: Ankara Üniversitesi Yayınları, 2022. (Ankara Üniversitesi Yayınları No. 769; Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları No. 68). Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://tite.ankara.edu.tr/wp-content/uploads/sites/154/2023/01/100.-YILINDA-BUYUK-TAARRUZ.pdf.


Gök, Hacı Veli. “30 Ağustos Zaferinin İlk Resmî Töreni ve Cumhuriyetin İlk On Yılında Büyük Zaferin Yıldönümleri: İstanbul Örneği.” Avrasya Uluslararası Araştırmalar Dergisi 9, no. 29 (Aralık 2021): 165–186. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://www.researchgate.net/publication/357330265.


Görgülü, İsmet. Büyük Taarruz. Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1992. (Genelkurmay Basımevi Yayın No. 92/59). Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://www.msb.gov.tr/Content/Upload/Docs/askeritariharsiv/buyuktaaruz.pdf.


Kurnaz Şahin, Feyza. “Büyük Taarruz’un Kazanılmasının İngiliz Prestij Faktörüne Etkileri [The Effects of the Winning of the Great Offensive on the English Prestige Factor].” Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 24, no. “100. Yılında Kocatepe-Büyük Taarruz” Özel Sayısı (Kasım 2022): 108–128. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://www.academia.edu/94572373/.


Öngel, Çağlar, ve Ahmet Altıntaş. “2. Süvari Tümeni’nin Büyük Taarruz Harekâtı.” Near East Historical Review 12, no. 3 (Temmuz 2022): 275–293. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://www.researchgate.net/publication/362376408.


Öztürk, Yücel. “30 Ağustos Zafer ve Tayyare Bayramı Kutlamaları: Amaç, Süreç ve Kazanımlar [30 August Victory and Plane Day Celebrations: Objectives, Processes and Gains].” Journal of History Studies 10, no. 9 (Aralık 2018): 231–244. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://www.academia.edu/38587119/30_A%C4%9.


Sarısaman, Sadık, ve Uğur Üçüncü. “Arşiv Belgelerine Göre Büyük Taarruz.” Tarih Okulu Dergisi (Journal of History School) 9, no. XXV (Mart 2016): 269–310. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://johschool.com/?mod=tammetin&makaleadi=&makaleurl=540641640_U%C4%9EUR%20%C3%9C%C3%87%C3%9CNC%C3%9C-SADIK%20SARISAMAN.pdf&key=24132.


Sayılır, Burhan. “30 Ağustos Zafer Bayramı Kanunu, İlk Zafer Kutlaması ve Büyük Taarruz ile İlgili Bazı Bilgiler.” Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı 12, no. 16 (Bahar 2014): 89–114. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/45137.


Şahin, Gürsoy, ed. 100. Yılında Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi. Cilt I. Afyonkarahisar: Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayınları, 2023. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://buyuktaarruzsempozyumu.aku.edu.tr/aku/buyuktaarruzsempozyumu/cilt1.pdf.


Şahin, Gürsoy, ed. 100. Yılında Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi. Cilt II. Afyonkarahisar: Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayınları, 2023. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://buyuktaarruzsempozyumu.aku.edu.tr/aku/buyuktaarruzsempozyumu/cilt2.pdf.


Şahin, Gürsoy, ed. 100. Yılında Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi. Cilt III. Afyonkarahisar: Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayınları, 2023. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://buyuktaarruzsempozyumu.aku.edu.tr/aku/buyuktaarruzsempozyumu/cilt3.pdf.


Şahin, Gürsoy, ed. 100. Yılında Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi. Cilt IV. Afyonkarahisar: Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayınları, 2023. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://buyuktaarruzsempozyumu.aku.edu.tr/aku/buyuktaarruzsempozyumu/cilt4.pdf.


Türksoy, M. Erhan. Askerî ve Stratejik Açıdan Büyük Taarruz. Yüksek lisans tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2004. Danışman: Yrd. Doç. Dr. Ahmet Mehmetefendioğlu. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezDetay.jsp?id=Xwk_uIURRNudl0cS-3gjjw&no=ecdXHdV7NG_LTuaedIBigw.


Üçüncü, Uğur. Türk Kamuoyunda Büyük Taarruz. Doktora tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010. Danışman: Prof. Dr. Sadık Sarısaman. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://acikerisim.aku.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11630/2984/Referans%20No%20368933.pdf?sequence=1&isAllowed=y.


Görsel-İşitsel Kaynaklar

Anka Haber Ajansı. "TBMM 30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlama Programı." YouTube. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://www.youtube.com/watch?v=1Tv71i4Uy6w.


Cumhuriyet. "Tekâlif-i Milliye nedir?" YouTube. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://www.youtube.com/watch?v=HdAVzeaFd7Q.


Habertürk TV. "Gün gün Büyük Taarruz... Ordu sayıları, taktik özellikleri..." YouTube. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://www.youtube.com/watch?v=OUq27GUIVbs.


Metin Yılmaz. "Yunan askerin Atatürk anısı: 'Türklerden Ne İstediniz?'" YouTube. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://www.youtube.com/watch?v=EdvTZywu8CI.


Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci. "Tekâlif-i Milliye ve Harb Vergileri - Ekrem Buğra Ekinci." YouTube. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://www.youtube.com/watch?v=Vp-RfVq56gY.


RUBASAM. "Büyük Taarruz Dünyanın En Büyük İstihbarat Operasyonudur." YouTube. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://www.youtube.com/watch?v=tNAgvFiaddE.


Selim Erdoğan. "COĞRAFYA ve MUHAREBE - Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz Örnekleriyle Harp Coğrafyası." YouTube. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://www.youtube.com/watch?v=ZknS1hypmqo.


T.C. Millî Savunma Bakanlığı. "Büyük Taarruz 1. Bölüm - MSB Podcast." YouTube. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://www.youtube.com/watch?v=06VksL0Vbf4.


Türk Silahlı Kuvvetleri. "Büyük Taarruz Belgeseli - Documentary On The Great Offensive." YouTube. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://www.youtube.com/watch?v=O0ThmCb2ro8.


Türk Tarih Kurumu. "Afyon'dan İzmir'e Adım Adım Büyük Zafer - 1. Bölüm: Paşa'nın Hayalet Süvarileri." YouTube. Erişim tarihi: 29 Ağustos 2025. https://www.youtube.com/watch?v=K55mM6NYbsA.

Dipnotlar

[1]

İsmet Görgülü, Büyük Taarruz (Ankara: Genelkurmay Basımevi, 1992), Genelkurmay Basımevi Yayın No. 92/59, s. 67.

[2]

Çiğdem Dumanlı ve Emre Saral, ed., Sakarya’dan Büyük Taarruz’a 100. Yılında Başkomutanlık Meydan Muharebesi (Ankara: Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü ve Polatlı Belediyesi işbirliğiyle, 1. baskı, 2022), s. 216.

Karikatürün Yanında Yer alan Açıklama

Bir zamanlar İskender’in

Gordium düğümünü böldüğü yerde,

Dövüyor birbirini Yunan ve Türk,

Yine notalarla aynı şekilde.

[3]

Murat Bastem, Büyük Taarruzda Hava Muharebeleri (Yüksek lisans tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010), s. 45.

[4]

Fahri Belen, “Büyük Taarruz,” Belgelerle Türk Tarihi Dergisi 18 (Ağustos 1986), s. 54.

[5]

M. Erhan Türksoy, Askerî ve Stratejik Açıdan Büyük Taarruz (Yüksek lisans tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, 2004), s. 20.

[6]

Erhan, Türksoy. (a.g.e), s. 25.

[7]

Uğur Üçüncü, Türk Kamuoyunda Büyük Taarruz. (Doktora tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2010), s. 410.

Gazete Manşeti'nin Transkripsiyonu;

Afyon zaferi sevkü'l-ceyş, sevk ve idâre ve harekât-ı müstakbelemiz nokta-i nazârından pek ehemmiyetli bir muvaffakiyyetdir. Dün bütün gün taarruzumuz devâm etmişdir. Kahraman askerlerimiz Afyon'da en müstahkem mevâki'i bir saatten az zaman zarfında ıskât eylemişler ve külliyetli ganâim elde edilmişdir.

[8]

Uğur, Üçüncü. (a.g.e), s. 50.

[9]

Uğur, Üçüncü. (a.g.e), s. 411.

Gazete Manşeti'nin Transkripsiyonu;

Afyon Cephesi'nde Harekât-ı Taarruziyye

Milli kuvvetler iki gün evvel Afyon Cephesi'nde taarruza geçtiler. Derinde (?) Anadolu'dan resmi bir haber gelmemiştir - Telgraf muhâberesi münkat'- Anadolu harekâta dâir hârice haber sızmamak içün şiddetli tedbir ittihâz etmiştir.

[10]

Uğur, Üçüncü. (a.g.e), s. 420.

Gazete Manşeti'nin Transkripsiyonu;

Senelerden beri azîz topraklarımızı yangın yerine çeviren, kardeşlerimizi boğazlayan haydut ordusuna kahhâr darbeler indiren kahraman ordumuzun büyük kumandanları.

[11]

Murat, Bastem. (a.g.e), s. 143.

[12]

Erhan, Türksoy. (a.g.e), s. 65.

[13]

Murat, Bastem. (a.g.e), s. 144.

[14]

Murat, Bastem. (a.g.e), s. 145.

[15]

Temuçin Faik Ertan ve Kadri Unat, ed., 100. Yılında Büyük Taarruz (Ankara: Ankara Üniversitesi Yayınları, 2022), s. 86.

[16]

Temuçin, Faik Ertan ve Kadri Unat. (a.g.e), s. 133.

[17]

Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk (İstanbul: Kaynak Yayınları, 1. basım, Eylül 2015), Genel Yayın Yönetmeni: Şule Perinçek; Editörler: Nejat Bayramoğlu, Kurtuluş Güran; Çevriyazı: Ercüment Hüsnü Baki, Yücel Demirel, Ahmet Hezarfen, Sadık Perinçek, Musa Sankaya, s. 513.

[18]

Uğur, Üçüncü. (a.g.e), s. 409.

Gazete Manşeti'nin Transkripsiyonu;

Taarruzumuzun 16. günündeyiz, Kahraman Türk ordusu kıymetli beldemiz İzmir'i düşman pây-ı mülevvesinden kurtardıkdan sonra Anadolu'nun şimâl-i garbî ucundaki son neferlerini de toplamaktadır. Bursa'ya kuvâ-yı külliyemizin girmiş olmasına nazâran bu ameliyye de bir iki güne bitecekdir.


Hakka bin şükür! İzmir'den sonra bütün Anadolu tathîr olunmak üzeredir. 3 Sene, 3 ay 26 günlük esâretden sonra halâs.

[19]

Uğur, Üçüncü. (a.g.e), s. 408.

Gazete Manşeti'nin Transkripsiyonu;

Evvelki Geceki Zafer Alayı

Evvelki akşam İzmir'in İstirdâdı münâsebetiyle tertîb edilen zafer alayı pek parlak olmuş ve halk sabahlara kadar tezâhüratda bulunmuşdur.

[20]

Murat, Bastem. (a.g.e), s. 169.

[21]

Murat, Bastem. (a.g.e), s. 137.

[22]

Gürsoy Şahin, ed., 100. Yılında Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi. Cilt IV (Afyonkarahisar: Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayınları, 2023), s. 2130.

Metin Transkripsiyonu

Mustafa Kemal'in bir vatan, bir vatanın Mustafa Kemal olduğu 26 Ağustos sabahı: Gazi Kocatepe'de.

[23]

Gürsoy Şahin, ed., 100. Yılında Büyük Taarruz ve Başkomutan Meydan Muharebesi. Cilt II (Afyonkarahisar: Afyon Kocatepe Üniversitesi Yayınları, 2023), s. 774-775.

[24]

Çiğdem, Dumanlı ve Emre Saral. (a.g.e), s. 102.

[25]

Çiğdem, Dumanlı ve Emre Saral. (a.g.e), s. 103.

[26]

Çiğdem, Dumanlı ve Emre Saral. (a.g.e), s. 103.

[27]

Çiğdem, Dumanlı ve Emre Saral. (a.g.e), s. 104.

[28]

Çiğdem, Dumanlı ve Emre Saral. (a.g.e), s. 107.

[29]

Çiğdem, Dumanlı ve Emre Saral. (a.g.e), s. 107.

[30]

Gürsoy, Şahin. (a.g.e), s. 2137.

Metin Transkripsiyonu

Büyük zaferin hatırasını teyid eden Taksim'deki heykelde Gazi taarruz sabahında.

Ayrıca Bakınız

Yazarın Önerileri

MUSTAFA KEMAL ATATÜRKMU
İzmir (İl)İz

İzmir (İl)

Seyahat Ve Turizm +2
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK(1881-1938)MU
Kurtuluş Savaşı Müzesi (I. TBMM Binası)

Kurtuluş Savaşı Müzesi (I. TBMM Binası)

Genel Kültür +2
19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı

Genel Kültür +2

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Yazar Bilgileri

Avatar
Ana YazarOnur Çolak24 Ağustos 2025 12:53
KÜRE'ye Sor