Çevresel kriminoloji, suçun oluşumunu mekânsal ve çevresel faktörler temelinde inceleyen bir kriminoloji yaklaşımıdır. Bu yaklaşım, suçun yalnızca bireysel veya toplumsal nedenlerle değil, aynı zamanda fiziki çevrenin, mekânsal düzenlemelerin ve çevresel koşulların etkisiyle de şekillendiğini savunur. Klasik kriminoloji suçun fail özelliklerine odaklanırken çevresel kriminoloji suçun işlendiği bağlamı, yer ve zaman faktörlerini ön plana çıkarır.
1970’lerden itibaren gelişen bu yaklaşım, suçun mekânla ilişkisini açıklamak için çeşitli teorik modeller ve ampirik çalışmalar üretmiştir. Özellikle şehirleşme, göç, yoksulluk, kent planlaması ve teknolojik gelişmelerin suç üzerindeki etkileri, çevresel kriminolojinin temel inceleme alanlarından biridir. Suçla mücadelede geleneksel yaklaşımlardan farklı olarak çevresel düzenlemelerle risk azaltmayı hedefleyen bu yaklaşım, güvenlik politikalarının dönüşümünde etkili olmuştur.
Kavramsal Temeller ve Tarihsel Gelişim
Çevresel kriminoloji, ilk kez C. Ray Jeffery’nin 1971 yılında yayımladığı Crime Prevention Through Environmental Design (Çevresel Tasarımla Suçun Önlenmesi) adlı çalışmasıyla sistematik hâle gelmiştir. Jeffery, çevrenin birey davranışları üzerindeki etkisini vurgulayarak suçun önlenmesinde çevresel düzenlemelerin önemine işaret etmiştir.
1980’li yıllarda Ronald Clarke ve Patricia Mayhew tarafından geliştirilen Durumsal Suç Önleme (Situational Crime Prevention) modeliyle çevresel kriminoloji daha da somutlaşmıştır. Bu model, suç fırsatlarını azaltmak ve suçluların eylem kararlarını zorlaştırmak için çevresel stratejilerin kullanılmasını savunmuştur. Aynı dönemde Oscar Newman’ın "Savunulabilir Mekân" (Defensible Space) teorisi de konutların ve kamu alanlarının güvenliğinin fiziksel yapı ile ilişkilendirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur.
Türkiye’de çevresel kriminoloji alanındaki akademik çalışmalar sınırlı olmakla birlikte, özellikle şehir güvenliği, suç haritalama, kamera sistemleri, kent sosyolojisi ve mekânsal analiz gibi konularda yapılan araştırmalarla gelişim göstermektedir.
Temel Yaklaşımlar ve Kuramlar
Durumsal Suç Önleme
Clarke’ın ortaya koyduğu bu model, suç davranışının öncelikle fırsatla ilişkili olduğunu ve uygun koşullar sağlanmazsa suçun gerçekleşmeyeceğini ileri sürer. Suçun gerçekleştiği çevresel koşulların değiştirilmesi, caydırıcılık mekanizmalarının artırılması ve hedef korumanın güçlendirilmesi başlıca stratejilerdir. Bu kurama göre suçlular rasyonel aktörlerdir ve risk getiri analizine göre hareket ederler.
Rutin Faaliyetler Teorisi
Lawrence Cohen ve Marcus Felson tarafından geliştirilen bu teoriye göre suç, üç unsurun kesişimiyle meydana gelir: Uygun bir hedef, motive bir fail ve etkili bir koruyucunun yokluğu. Rutin faaliyetler, bireylerin gün içinde izledikleri rotalarla ilgilidir; dolayısıyla suç, günlük hayatın akışında belirli alanlarda yoğunlaşma eğilimindedir.
Suçun Jeografyası
Çevresel kriminoloji, suçun mekânsal dağılımını analiz ederken suç haritalama (crime mapping) ve coğrafi bilgi sistemleri (GIS) gibi teknolojik araçlardan yararlanır. Bu sayede suçun yoğunlaştığı bölgeler belirlenir ve müdahale stratejileri geliştirilebilir. Özellikle “sıcak noktalar” (hot spots) kavramı, polis müdahalesi ve güvenlik önlemleri için önemli bir veri kaynağıdır.
Uygulama Alanları ve Eleştiriler
Çevresel kriminolojinin uygulama alanları oldukça geniştir. Güvenlik kameralarının yerleştirilmesi, aydınlatma sistemlerinin düzenlenmesi, bina tasarımlarının suç önleyici şekilde inşa edilmesi ve kamu alanlarının gözlemlenebilir hâle getirilmesi gibi pratiklerde etkili olmuştur. Türkiye’de de bazı büyükşehirlerde suç yoğunluğu haritaları çıkarılarak kamu güvenliği politikaları oluşturulmaya çalışılmaktadır. Ancak çevresel kriminoloji, bazı yönleriyle eleştirilmiştir. Öncelikle, suçun yalnızca çevresel faktörlerle açıklanamayacağı ve bireysel ve sosyal bağlamın göz ardı edilmemesi gerektiği ifade edilmiştir. Ayrıca, bu yaklaşımın fazla determinist olması ve “suçlu alanlar” yaratması nedeniyle toplumsal dışlanmaya ve damgalamaya yol açabileceği dile getirilmiştir.
Türkiye’de Çevresel Kriminoloji Yaklaşımları
Türkiye’de çevresel kriminoloji kavramı daha çok şehir sosyolojisi, kent güvenliği, kentleşme ve göç gibi bağlamlarda incelenmektedir. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropollerde suç oranlarının mekânsal dağılımı ve “gecekondu” bölgelerindeki suç yoğunluğu üzerine çalışmalar yapılmaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğünün çeşitli dijital sistemlerle suç analizi yapması ve kamuya açık veri haritaları sunması, bu alanın kurumsallaşmasında etkili olmuştur.
Kent güvenliğine dair planlamalarda kamera sistemleri, kent mobilyalarının düzeni, insan akışının yönlendirilmesi ve ulaşım hatlarının izlenmesi gibi yöntemler öne çıkmaktadır. Ancak bu uygulamaların hukuki, etik ve sosyal sonuçlarının yeterince tartışılmadığı görülmektedir.
Çevresel kriminoloji, suçun yalnızca bireysel faktörlerden bağımsız olarak çevresel koşullar ve mekânsal düzenlemelerle şekillendiğini vurgulayan önemli bir kriminolojik yaklaşımdır. Bu yaklaşım, suçun önlenmesi ve kontrolü için çevresel düzenlemelerin etkili bir araç olarak kullanılabileceğini ortaya koymuştur. Durumsal suç önleme ve rutin faaliyetler teorisi gibi modeller, suçun önlenmesinde çevresel faktörlerin rolünü somutlaştırmakta ve mekânın suç üzerindeki etkisini açıklamaktadır. Bununla birlikte, çevresel kriminolojinin uygulanması, bazı etik ve toplumsal sorunları da beraberinde getirmektedir. Suçlu mekânlar yaratma, bireysel özgürlüklerin kısıtlanması ve toplumsal dışlanma gibi olgular, bu yaklaşımın eleştirilen yönlerindendir. Türkiye’de çevresel kriminolojiye yönelik çalışmalar henüz gelişme aşamasında olmakla birlikte, özellikle büyük şehirlerde suç yoğunluklarını analiz etmek ve bu verileri güvenlik stratejilerinde kullanmak açısından potansiyel taşımaktadır.

