Çocuğu satma ritüeli, yeni doğan veya doğacağı düşünülen çocuğun kötü ruhlardan, ölüm tehlikesinden ya da uğursuzluklardan korunması amacıyla uygulanan sembolik bir ritüeldir. Ritüelin temel mantığı, çocuğun gerçek ebeveynlerinin kimliğinin kötü ruhlardan gizlenmesi yahut çocuğun “başka birine aitmiş gibi” gösterilmesiyle ölüm, uğursuzluk veya musallat olacağı kabul edilen güçlerin aldatılmasıdır. Türk halk anlatılarında bu uygulama “çocuğu satma” olarak adlandırılırken, Slav halk inançlarında aynı işlevi yerine getiren ritüel obman (kandırma/aldatma) adıyla bilinir.
Türk kültüründe ritüel, çoğunlukla daha önce çocukları yaşamayan ailelerin yeni doğan bebeği koruma amacıyla uyguladıkları bir pratik olarak karşımıza çıkar. Bu bağlamda ritüelin merkezinde, çocuğun ebeveynlerinin kimliği konusunda kötü ruhları yanıltma düşüncesi yer alır. Yenidoğan, kısa süreliğine bir başkası tarafından alınır ve daha sonra sembolik bir bedel karşılığında gerçek ailesine satılır.

Çocuğu Satma Ritüeli (Yapay Zekâ ile Oluşturulmuştur)
Ritüelistik Arka Plan
Çocuğu satma ritüeli, doğumun insanlık kültürlerinde taşıdığı kutsallık, risk ve kırılganlık algısıyla şekillenmiştir. Arkaik toplumlarda doğum yalnızca biyolojik bir süreç olarak görülmez; hamilelik, doğum ve lohusalık, iyi ve kötü ruhların müdahalesine açık, kritik dönemler olarak değerlendirilir. Bu çerçevede ritüelin temel işlevi, çocuğu ölümle ilişkilendirilen varlıklardan korumak ve topluluğu, mitolojik dünya görüşü içinde güvenli bir konuma yerleştirmektir.
Arkaik düşüncede insan, evreni karşıt güçlerin çatışması üzerinden kavramlaştırmış, ölüm ve hastalığı kötü ruhların etkisiyle açıklamıştır. Bu bağlamda yenidoğanın ölümü, çoğu zaman kötü ruhların “ebeveyne duyduğu husumetin” yansıması olarak ele alınmıştır. Türk ve Slav inançlarında çocuğun ölümüne sebep olduğuna inanılan kadın biçimli demonik varlıklar (Türk kültüründe Albastı/Alkarısı, Slav kültüründe Boginka ve Veştitsa) hem hamile kadını hem yenidoğanı hedef alan tehditler olarak tanımlanır. Bu varlıkların amacı, fetüsü veya yeni doğanı öldürmek ya da zarar vermektir; ritüelin ortaya çıkışında bu tehdidin merkezî bir rol oynadığı bilinmektedir.
Doğuma ilişkin risklerin bu tür kötü güçlere atfedilmesi, ritüelin işlevini belirlemiştir. Çocuğu satma ritüelinin arkasındaki mantık, kötü ruhların ailenin önceki çocuklarıyla ilişkili olduğu düşünülen düşmanlığının “ebeveyn değiştirme” yoluyla boşa çıkarılmasıdır. Ritüel uygulayıcıları, kötü ruhun çocuğun gerçek ebeveynini tanıdığına, bu nedenle doğumdan sonra annenin ve bebeğin ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kaldığına inanmışlardır. Bu inanç yapısı içinde çocuğu kısa süreliğine başka birine verme, ardından sembolik biçimde geri satın alma, kötü ruhları aldatmaya yönelik bir koruma stratejisidir.
Türk halk kültüründe çocuğun yaşaması için ona koruyucu anlam taşıyan isimler verilmesi de bu amaçla yapılmıştır. Satı, Satılmış gibi adlar da ritüelin tamamlayıcı bir parçası olarak işlev görmüştür. Bu tür isim hem ritüelde gerçekleştirilen sembolik satışı işaret eder hem de kötü ruhlara karşı koruyucu bir nitelik taşır. Aynı durum Slav uygulamalarında da geçerlidir; Prodan, Kraden, Nayden gibi adlar ritüelin sonucunda verilen ve ritüelin anlamını yansıtan isimlerdir.
Türk Kültüründe Çocuğu Satma Ritüeli
Türk halk inançlarında çocuğu satma ritüeli, özellikle önceki çocukları yaşamayan ailelerin yeni doğanı korumaya yönelik uyguladıkları geleneksel bir korunma pratiğidir. Bu ritüel pek çok Türk boyunda görülmektedir.
Türkler arasında yaygın biçimde uygulanan ritüelde, bebek doğar doğmaz kısa bir süre için ebeveynlerinden ayrılır. Bu ayrılık, çoğu bölgede çocuğun sokağa, evin dışına veya cami önüne bırakılması şeklinde gerçekleşir. Ardından bir komşu, akraba veya tanıdık bebeği alır ve kısa bir süre evinde tutar. Daha sonra bebeğin gerçek ailesi sembolik bir bedel karşılığında çocuğu geri satın alır. Bu uygulama ritüelin “satma–satın alma” yapısını oluşturur ve yeni doğanın kötü ruhlara karşı korunmasını amaçlar. Ritüel sonucunda çocuklar çoğunlukla uygulamanın niteliğini yansıtan özel isimlerle adlandırılır: Kızlar için Satı, erkekler için Satılmış ismi en yaygın örnek isimlerdir.
Ritüelin Türk kültüründeki en güçlü mitolojik dayanağı Albastı / Alkarısı inanışıdır. Albastı’nın lohusa kadınlara, kırklı bebeklere ve kimi anlatılarda hamile kadınlara musallat olduğuna inanılır. Bu varlık, çoğu bölgede sarı saçlı kadın, bazen keçi veya tilki suretine giren bir demonik figür olarak tasvir edilir. Albastı’nın, lohusanın ciğerini alıp suya attığına inanılır; bu yüzden doğum sonrası dönem tehlikeli kabul edilir ve koruyucu önlemler alınır. Demir objeler, kırmızı kurdeleler, ocak kökenli nesneler, bıçak veya makas gibi eşyalar kötü ruhu uzak tutmak için kullanılan geleneksel unsurlardır.
Türk Halkları Arasında Çeşitli Ritüel Örnekleri
Kırgızlar
Kırgızlarda ritüel iki farklı uygulama üzerinden örneklenmektedir:
- Bacak Arasından Geçirme Ritüeli: Üç veya beş yaşlı kadın, çocuğu bacaklarının arasından geçirerek birbirlerine verir. Bu işlem “ölüm ruhunu aldatma” amacı taşır.
- Çok Çocuklu Kadına Bırakma ve Geri Satın Alma: Çocuk, çok çocuklu bir kadına götürülür ve 3, 7 veya 40 gün boyunca onun sütüyle beslenir. Bu sürede çocuk gerçek anne babasını görmez. Süre bitince baba çocuğu para karşılığında geri satın alır. Çocuklara “Satıbaldı (Satınalındı)” ve “Satılgan (Satılmış)” adları verilir.
Özbekler
Özbeklerde ritüel beşik merkezlidir. Beşiğin sağında ve solunda iki yaşlı kadın durur. Tekerlemeler eşliğinde ritüeli yürütürler. Bebek, bu sembolik satış gerçekleştikten sonra tekrar beşiğine konulur. Bu uygulamada beşik, çocuğun kaderini ve yaşam güvencesini belirleyen kutsal bir mekân olarak işlev görür.
Karapapaklar
Karapapaklar arasında farklı bir “kurban–değiş tokuş” sembolizmi görülür. Çocuğu sürekli ölen anneler, bir meyve ağacının altına giderek “ben hamı zatımı sana verirem, sen de varını bana ver” derler. Ardından ağacın dibine üç kez “tu tu tu” deyip üflerler. Bu uygulama doğrudan satma biçiminde değildir fakat aynı koruma mantığıyla “karşılık verme–yer değiştirme” metaforuna dayanır.
Tatarlar
Tatarlar arasında ritüel “bala satu” adıyla bilinir. Yenidoğan, doğumdan hemen sonra komşulara verilir. Bir süre sonra aile, çocuğu para karşılığında geri satın alır. Ritüele tabi tutulan çocuklara “satıp aldım” veya “satıy (Satılmış)” isimleri verilir.
Başkurtlar
Başkurtlarda ritüel, ebe tarafından yürütülen oldukça sistemli bir satma–satın alma sürecini içerir. Ebe, çocuğu doğar doğmaz dışarı çıkarır. Birkaç ev dolaştıktan sonra çocuğu babasının evine geri getirir. Ebe, pencerenin önünde “Yabancı ülkeden bir çocuk getirdim. Satın alan var mı?” diyerek seslenir. Pazarlık yapılır ve çocuk kilosu kadar demir karşılığında babasına satılır. Çocuğa “Demir, Satıpaldı, Satılmış” gibi adlar verilir.
Moğollar ve Urenheler Arasında Çeşitli Ritüel Örnekleri
Moğollar ve Urenhelerde çocuğu satma ritüeli, çocuğun “kazan altında saklanması” esasına dayanır. Bu uygulamada amaç, çocuğun kötü ruhlardan veya ölüm meleğinden gizlenmesi ve böylece çocuğun yaşamının korunmasıdır.
Slav Halklarında Çocuğu Satma Ritüeli (Obman)
Slav halk inançlarında çocuğu satma ritüelinin karşılığı “obman” olarak adlandırılır. Kelime anlamı itibarıyla aldatma / kandırma demektir. Slav inançlarında yenidoğanın ölümünden çoğu zaman demonik varlıklar veya kötü kader sorumlu tutulur. Bu nedenle ritüelin amacı, kötü kaderi yanıltarak çocuğun ölmeyeceğine dair sembolik bir durum yaratmaktır. Kötü ruhların bebeği öldürmek için gerçek ebeveynini tanıdığı; bu nedenle ebeveynliğin sembolik olarak “değiştirilmesi” gerektiği düşünülür.
Slav uygulamalarında ritüelin ilk aşaması, çocuğun yerine çamaşırlardan yapılmış top şeklinde bir nesnenin bırakılmasıdır. Lohusanın yanına, bebeğin yerine geçecek şekilde çamaşırdan yapılmış, top gibi sarılmış bir obje konulur. Bu obje, kötü ruhun veya ölümün bebeği almasını engellemek için yapılan bir nesnedir. Bu nesne 7 gün boyunca lohusanın yanında tutulur.
Obman ritüelinin en karakteristik adımlarından biri, bebeğin evin dışında, toplumun ortak alanlarına bırakılmasıdır. Yenidoğanı ebe veya anne, yol, dört yol ağzı, köprü veya kilise civarına götürür. Oraya bıraktıktan sonra bir süre saklanır ve yoldan geçen birinin çocuğu bulmasını bekler. Bu sahne, ritüelin en sembolik kısmıdır çünkü çocuğun aile ile bağı görünürde kesilir. Kötü ruhlar artık bebeğin gerçek ebeveynini algılayamaz. Çocuğun kaderinin dışarıdaki biri tarafından “yeniden belirlenmesi” sağlanır. Bebeği sokaktan veya yol kenarından alan kişi ritüelde “kum” olarak adlandırılır: Kum kelimesi koruyucu, vaftiz ebeveyni anlamındadır. Çocuğu bulan kişi ya da buluyormuş gibi yapan biri, sembolik olarak bebeğin ebeveyni olur.
Ritüelin tamamlanması için gerçek ebeveyn, çocuğu bulan kişiden satın alır. Anne ya da ebe, çocuğu bulan kişiye yaklaşır. Bebeği sembolik bir bedelle geri alır. Böylece ritüel, “çocuğu bulma” ve “geri satın alma” aşamalarıyla tamamlanmış olur. Bu işlem sonucunda çocuğun kötü kaderinin kırıldığına inanılır.
Satın alınan bebeğin isim değişikliği de önemli bir koruma biçimidir. Bebeğe doğduğu an verilen isim kullanılmaz. Bunun yerine kötü ruhları aldatacak yeni bir ad seçilir. Bazı durumlarda bebeğe karşı cinse ait bir isim verilir. Hristiyan ailede doğan çocuğa Müslüman, Müslüman ailede doğana Hristiyan adı verilmesi de ritüelin bir parçasıdır. Bebeğin ciddi bir hastalığı olduğunda adı değiştirilerek yeniden vaftiz edilmesi de aynı inanç sisteminin devamıdır.

