Dijital Gözetim, bireylerin, grupların veya toplumların dijital teknolojiler aracılığıyla izlenmesi, veri toplanması ve bu verilerin analiz edilmesidir. İnternetin, akıllı cihazların ve yapay zekanın yaygınlaşmasıyla büyüyen bu alan, devletler, şirketler ve bireyler tarafından kullanılır. Mahremiyet, güvenlik ve kontrol arasındaki gerilimle ilişkilendirilir.
(Yapay zeka tarafından oluşturulan görsel)
Tarihsel Gelişim
Dijital gözetimin tarihi, internetin başlangıcına kadar uzanmaktadır. 1990’larda, internetin ticari kullanıma açılmasıyla şirketler kullanıcı davranışlarını izlemeye başlamış; örneğin, çerezler (cookies) 1994’te Netscape tarafından ABD’de tanıtılmış ve web gezinme alışkanlıklarını takip etmek için kullanılmıştır. 1990’lardan itibaren, küresel iletişim ağları gelişirken devletler de istihbarat programlarını genişletmiştir. Örneğin, ABD ve Birleşik Krallık tarafından yürütülen ECHELON programı, uluslararası telefon görüşmeleri ve internet trafiğini analiz etmek için kullanılmıştır.
2000'li yıllar, dijital gözetimin kitlesel bir fenomene dönüşmesiyle karakterize edilmektedir. 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından Amerika Birleşik Devletleri'nde yasalaşan "Patriot Act" (Vatanseverlik Yasası), telefon dinlemelerinden e-posta taramalarına kadar uzanan geniş kapsamlı bir izleme altyapısının hukuki temelini oluşturmuştur. Bu dönemde sosyal medyanın yükselişi de veri toplama pratiklerini kökten değiştirmiştir. 2004'te kurulan Facebook ve 2006'da faaliyete geçen Twitter gibi platformlar, kullanıcı verilerini özellikle hedefli reklamcılık amacıyla sistematik olarak toplamaya başlamıştır. Benzer şekilde Google, 2000'lerin ortalarından itibaren Gmail hizmetindeki kullanıcı e-postalarını tarayarak kişiselleştirilmiş reklamlar sunmuştur. 2013 yılında Edward Snowden tarafından kamuoyuna sızdırılan NSA (Ulusal Güvenlik Ajansı) belgeleri, bu gözetim faaliyetlerinin boyutunu ortaya koymuştur. Sızıntılar, PRISM gibi programlar aracılığıyla milyonlarca insanın iletişiminin devlet tarafından izlendiğini ve bu izleme faaliyetlerinin Almanya Şansölyesi Angela Merkel gibi dünya liderlerini de kapsadığını göstermiştir. Bu olay, küresel ölçekte bir diplomatik krize ve gözetim teknolojilerine yönelik toplumsal farkındalığın artmasına neden olmuştur.
2020'li yıllar, gözetim teknolojilerinin daha sofistike hale gelmesi ve gündelik hayata entegrasyonu ile yeni bir evreyi temsil etmektedir. Bu dönemde Çin'in sosyal kredi sisteminin ülke çapında yaygınlaştırılması hedeflenmiştir. Sistem, vatandaşların finansal işlemlerinden sosyal davranışlarına kadar geniş bir veri yelpazesini izleyerek puanlandırmaya dayalı bir mekanizma olarak tasarlanmıştır. Aynı süreçte, COVID-19 pandemisi, gözetim teknolojilerinin sağlık güvenliği gerekçesiyle meşrulaştırılmasına zemin hazırlamıştır. Örneğin, Güney Kore, salgının kontrol altına alınması amacıyla temaslı takibi için vatandaşların cep telefonu verilerini ve diğer dijital izlerini etkin bir şekilde kullanmıştır. Bu gelişmelerin yanı sıra, Singapur gibi ülkelerde hayata geçirilen akıllı şehir projeleri, gözetimin altyapısal bir boyut kazandığını göstermektedir. Şehir geneline yerleştirilen Nesnelerin İnterneti (IoT) sensörleri aracılığıyla toplanan veriler, kentsel hizmetlerin optimizasyonunda kullanılırken, aynı zamanda sürekli bir veri akışı ve izleme ortamı yaratmaktadır.
Gözetim Türleri ve Teknolojileri
Dijital Gözetim
Dijital gözetim, uygulama amacına ve kullanılan teknolojiye göre farklılaşır. Devlet gözetimi, genellikle ulusal güvenlik gerekçesiyle yürütülür. Örneğin, Birleşik Krallık istihbarat servisi GCHQ tarafından yürütülen Tempora programı, transatlantik internet kabloları üzerinden geçen büyük miktarda veri paketini analiz etmiştir. Fiziksel alanların dijital verilere dönüştürülmesinde ise CCTV (Kapalı Devre Televizyon) sistemleri kritik bir rol oynamaktadır. 2023 yılı itibarıyla Londra'da 600.000'den fazla kamera bulunduğu tahmin edilmektedir. Benzer şekilde, Hindistan'ın Aadhaar sistemi, bir milyardan fazla vatandaşın biyometrik verilerini (parmak izi ve iris taraması) merkezi bir veritabanında toplamaktadır. Bu sistem, kimlik doğrulama süreçlerini kolaylaştırma amacıyla savunulsa da veri güvenliği ve kişisel mahremiyetin ihlali konusunda ciddi endişelere yol açmaktadır.
Kurumsal Gözetim
Kurumsal gözetim, özel şirketler tarafından ticari çıkarlar doğrultusunda gerçekleştirilen veri toplama faaliyetlerini ifade eder. Amazon, Alexa gibi akıllı asistanlar aracılığıyla kullanıcıların sesli komutlarını ve konuşmalarını analiz etmektedir. 2019 yılında bu ses kayıtlarının bir kısmının, hizmet kalitesini artırmak amacıyla şirket çalışanları tarafından manuel olarak dinlendiğinin ortaya çıkması kamuoyunda tepkilere neden olmuştur. Çin merkezli Tencent firması ise WeChat uygulaması üzerinden kullanıcı mesajlarını denetlemektedir. Bu denetimin hem hedefli reklamcılık hem de Çin yasaları gereği hükümetle veri paylaşımı amacıyla yapıldığı bilinmektedir. Çevrim içi gözetimin temel teknolojilerini ise kullanıcı davranışlarını izleyen çerezler (cookies), pikseller ve çeşitli izleme kodları oluşturur. Örneğin, bir kullanıcının belirli bir e-ticaret sitesini ziyaret etmesinin ardından, bu aktivite verisi Meta gibi platformlar tarafından o kullanıcıya yönelik reklamlar göstermek için kullanılır.
Bireysel Gözetim
Bireyler veya küçük gruplar tarafından gerçekleştirilen gözetim faaliyetleri de mevcuttur. Teknolojinin kötüye kullanılmasıyla bir kişinin, diğer bir kişinin dijital cihazlarına casus yazılım (spyware) yüklemesi mümkündür. Bu tür yazılımlarla elde edilen bilgilerin, boşanma davaları gibi hukuki süreçlerde delil olarak kullanıldığına dair vakalar rapor edilmektedir. Sosyal medya platformları ise yapısı gereği bir "akran gözetimi" (peer surveillance) ortamı yaratır. Kullanıcılar, birbirlerinin paylaşımlarını, aktivitelerini ve sosyal ağlarını sürekli olarak izleyebilir. Ayrıca drone gibi yeni teknolojiler, bireysel takip ve taciz (stalking) gibi eylemler için de kullanılabilmekte ve mahremiyete yönelik yeni tehditler oluşturmaktadır.
(Yapay zeka tarafından oluşturulan görsel)
Mahremiyet ve Etik Tartışmalar
Dijital gözetim uygulamaları, bireylerin mahremiyeti üzerinde derin ve doğrudan etkiler yaratmaktadır. Edward Snowden sızıntılarının ortaya çıkardığı üzere, Kanada'nın istihbarat kurumu CSEC, NSA ile işbirliği içinde, bir Kanada havalimanındaki ücretsiz Wi-Fi hizmetini kullanan yolcuların meta verilerini test amaçlı toplamıştır. Bu tür olaylar, özel hayatın gizliliğine yönelik devlet müdahalelerinin boyutunu göstermiş ve küresel ölçekte tepkilere yol açmıştır. Hukuki bir karşı hamle olarak, 2018 yılında Avrupa Birliği'nde yürürlüğe giren Genel Veri Koruma Tüzüğü (GDPR), şirketlerin veri toplayabilmesi için kullanıcıların açık rızasını zorunlu kılmıştır. Ancak Meta (Facebook) gibi büyük teknoloji şirketlerinin bu düzenlemelere uyumu sürekli tartışma konusu olmuş ve ihlaller nedeniyle çeşitli cezalara maruz kalmışlardır. Bu durum, bireylerin izlendiklerini bilmelerine rağmen toplanan verinin kapsamını ve kullanım şeklini tam olarak anlayamadığı, teknoloji şirketleri lehine işleyen asimetrik bir güç dinamiği yaratmaktadır.
Kurumsal gözetimin yarattığı etik sorunlar, 2018'de patlak veren Cambridge Analytica skandalı ile somut bir şekilde ortaya konmuştur. Bu olay, dijital platformlardan toplanan kişisel verilerin politik süreçleri manipüle etme potansiyelini gözler önüne sermiştir. Facebook üzerinden yaklaşık 87 milyon kullanıcının verisi, rızaları dışında toplanarak ABD başkanlık seçimleri gibi siyasi kampanyalarda seçmen davranışlarını etkilemek amacıyla kullanılmıştır. Skandal, kişisel mahremiyetin kitlesel ihlalinin yanı sıra, demokratik süreçlerin şeffaflığı ve bütünlüğüne yönelik ciddi tehditleri de gündeme getirmiştir.
Kullanıcı verilerinin ticari bir ürüne dönüştürülmesi, "gözetim kapitalizmi" olarak adlandırılan ekonomik modeli beslemektedir. Bu modelin en bilinen örneklerinden biri, Çinli şirket ByteDance'e ait olan TikTok platformu üzerindeki tartışmalardır. Platformun, başta gençler olmak üzere kullanıcıların verilerini analiz etme biçimi ve bu verilerin Çin'deki ana şirket tarafından erişilebilir olması, ciddi mahremiyet riskleri doğurmuştur. Bu endişeler, 2022'den itibaren ABD'de TikTok'a yönelik federal soruşturmalar açılmasına ve ulusal güvenlik tehdidi olarak görülmesine yol açmıştır. Gözetim kapitalizmi, şirketlerin kâr elde etmek amacıyla bireylerin kişisel deneyimlerini ve davranışlarını birer ham madde olarak sömürdüğünü ileri sürer.
Güvenlik ve Kontrol Amaçlı Kullanım
Dijital gözetim, güvenlik odaklı uygulamalar kapsamında devletler ve şirketler tarafından yaygın şekilde kullanılmaktadır. Devletler, suçla mücadele etmek ve kamu düzenini sağlamak amacıyla gelişmiş izleme sistemleri geliştirmiştir. Özellikle yüz tanıma teknolojisi, şüphelilerin tespitinde önemli bir araç haline gelmiştir. Özel sektör de iç güvenliği sağlamak ve operasyonel verimliliği artırmak amacıyla gözetim sistemlerinden yararlanmaktadır. İş yerlerinde çalışanların dijital faaliyetlerinin izlenmesi, üretkenliği artırma hedefiyle uygulanmaktadır. Örneğin, Amazon’un depo çalışanlarını takip eden sistemleri, modern iş yerlerinde gözetimin nasıl kurumsallaştığını göstermektedir.
Dijital gözetim, otoriter rejimlerde daha çok kontrol amacıyla kullanılmaktadır. Çin’de uygulanan sosyal kredi sistemi, bireylerin günlük yaşamlarını sıkı bir denetime tabi tutarak sosyal davranışlarını düzenlemeyi hedeflemektedir. Benzer şekilde, bazı devletler muhalif hareketleri izlemek ve kontrol altına almak için dijital araçlardan faydalanmaktadır.
Toplumsal, Psikolojik ve Hukuki Boyutlar
Dijital gözetim, bireylerin ve toplumların davranış kalıplarında köklü değişimlere yol açmış, aynı zamanda psikolojik ve hukuki boyutlarıyla da geniş çaplı etkiler yaratmıştır. Gözetim altında olduğunu bilen bireyler, daha temkinli hareket etmeye başlamış ve kendilerini sansürleme eğilimi göstermiştir. Özellikle sosyal medya platformları, bireylerin kamusal alandaki etkileşimlerini kısıtlar. Böylece ifade özgürlüğünü dolaylı olarak baskı altına alır. Sürekli izlenme hissi, bireylerde kaygı ve güvensizlik duygularını artırarak psikolojik iyi oluşu tehdit etmektedir.
Toplumsal düzeyde ise gözetim, güç ilişkilerini dönüştürerek yeni eşitsizlikler üretmiştir. Veri analitiği ve yapay zeka destekli izleme araçlarını kontrol eden kesimler, bu teknolojileri kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak toplum içindeki hâkimiyetlerini pekiştirebilirler. Ancak, bireylerin mahremiyet haklarını savunmaya yönelik çabaları, bu sistemlere karşı bir direnç geliştirildiğini ve alternatif çözümler arayışının hız kazandığını göstermektedir.
Dijital gözetimin sınırlarını belirlemek ve birey haklarını güvence altına almak, küresel ölçekte bir hukuki uyum gerektirmiştir. Devletler ve teknoloji şirketleri arasındaki veri paylaşımı, uluslararası standartların eksikliğini gözler önüne sermiş ve veri güvenliği politikalarının bütüncül bir yapıya kavuşmasını zorunlu kılmıştır. Dijital gözetimin yaygınlaşması, güvenlik ile özgürlük arasındaki dengenin sürekli olarak yeniden inşa edilmesine dayanır.