Djoser Piramidi (Basamaklı Piramit olarak da bilinir), Eski Krallık’ın III. Hanedan döneminde hüküm süren Kral Djoser’in mezarı olarak M.Ö. 27. yüzyılın ilk yarısında Sakkara’da inşa edilmiş olan, tarih boyunca bilinen ilk taş piramittir. Altı basamaklı yapısıyla kraliyet mezar mimarisinde mastabadan piramide geçişin ilk örneğini temsil eder. Yaklaşık 60 metre yüksekliğinde olan piramit, kireçtaşından inşa edilmiştir. Mimar ve devlet adamı İmhotep tarafından tasarlandığı kabul edilen yapı, yalnızca bir mezar değil, kutsal kompleks merkezidir.
Djoser Piramidi, çevresini saran tören avluları, sembolik saray cepheli taş duvarları ve Heb-Sed törenine ayrılmış kutsal alanlarıyla, Mısır’da anıtsal taş mimarisinin ve kraliyet ideolojisinin başlangıç noktası olarak kabul edilir.
Djoser Piramidi (unsplash)
Konum ve Peyzaj Bağlamı
Djoser Piramidi, Mısır’ın antik başkenti Memfis’in batısında, Sakkara platosunun merkezinde yer alır. Bu plato, doğuda Nil Vadisi’nin taşkın ovası ile batıda Libya Çölü’nün kayalık yamaçları arasında konumlanır. Djoser’in mezar kompleksi, bu geçiş kuşağının üst sınırında, kireçtaşı tabakalarının yoğun olduğu bir kaya kütlesi üzerine inşa edilmiştir. Seçilen konum yalnızca jeolojik sağlamlığıyla değil, aynı zamanda dinsel sembolizmiyle de önem taşır; Sakkara, “ölüler ülkesinin kapısı” olarak kabul edilmiş, böylece piramit hem yeryüzü hem de öte âlem arasında bir geçit olarak anlamlandırılmıştır.
Kompleksi çevreleyen girintili temenos duvarı, yaklaşık on metre yüksekliğinde olup kalker bloklardan örülmüştür. Yüzeyi dikey nişlerle bölünmüş bu duvar, hem kraliyet mimarisinin saray cephelerini taklit eder hem de kutsal alanı dünyevi çevreden ayırır. Dış yüzeyi boyunca yer yer geç dönemlerde açılmış oyuklar, çatlak dolgu harçları ve onarım izleri görülür. Bu çevre duvarı, yalnızca mimari bir sınır değil, aynı zamanda törensel hareketin yönünü belirleyen bir unsur olarak tasarlanmıştır. Duvarın doğu kesiminde yer alan giriş koridoru, sütunlu bir geçitle Heb-Sed avlusuna ulaşır; kuzey-güney doğrultusunda uzanan eksen, kraliyet ideolojisindeki “İki Ülkenin Birliği” temasına karşılık gelir.
Temenos duvarının batısında, Djoser kompleksinin doğal sınırını oluşturan derin bir kaya yarığı yer alır. Günümüzde “Kuru Hendek” olarak adlandırılan bu kesit, birkaç yüz metre boyunca kuzey-güney yönünde uzanır ve Saqqara platosunun batı eteklerini tanımlar. Zamanla bu alanda, özellikle VI. Hanedan döneminde, kayaya oyulmuş yeni mezar kompleksleri ortaya çıkmıştır. Bunlar arasında vezir Merefnebef, Nyankhnefertem ve Temi’nin kaya şapelleri dikkat çeker.
Kompleksin doğu ve güney kesiminde daha sonra inşa edilen çeşitli yapılar, piramidin çevresindeki peyzajın zaman içinde değiştiğini gösterir. Temenos duvarına yaslanan büyük ölçekli kerpiç platform, Yeni Krallık döneminde (XIX. Hanedan) inşa edilmiş ve batı nekropolünün bir bölümünü örtmüştür. Bu platformun altında, II. Hanedan’a ait olduğu düşünülen erken kaya mezarları ile erken dönem mastabaların kalıntıları yer alır.
Djoser Kompleksi Tahmini Görünüm (unsplash)
Araştırma ve Keşif Tarihi
Djoser Piramidi ve çevresindeki anıtsal kompleks, modern arkeolojinin şekillendiği 19. yüzyıl ortalarından itibaren Mısır biliminin önemli araştırma alanlarından biri hâline gelmiştir. Sakkara bölgesine yönelik ilk sistematik kazılar, 1850’li yıllarda Fransız arkeolog Auguste Mariette tarafından yürütülmüştür. Mariette’in öncelikli amacı Serapeum’un, yani kutsal Apis boğalarının yeraltı galerilerinin ortaya çıkarılmasıydı; ancak bu çalışmalar sırasında Djoser’in piramit kompleksinin kapsamı da ilk kez bilimsel ölçekte belgelenmiştir. Mariette, temenos duvarının kalıntılarını, Heb-Sed avlusunu ve sütunlu giriş galerilerini tanımlayarak, bu alanın tek bir hükümdara ait bütüncül bir mimari program olduğunu öne sürmüştür.
20. yüzyıl başlarında Mısır Antik Eserler Servisi adına yapılan araştırmalar, piramitin alt yapısını ve yeraltı odalarının planını ortaya çıkarmıştır. 1920’lerde Cecil Firth ve James E. Quibell tarafından yürütülen kazılar, Djoser Piramidi’nin inşa sürecinin aşamalarını, erken mastaba çekirdeğinden altı basamaklı yapıya evrimini belgeleyen ilk bilimsel bulguları sağlamıştır. Ardından Jean-Philippe Lauer’in 1930’lardan 1980’lere uzanan uzun soluklu çalışmaları, Djoser kompleksinin detaylı mimari rekonstrüksiyonunu mümkün kılmıştır. Lauer, özellikle Heb-Sed avlusu, serdab (serin oda) ve kuzey tapınağı gibi bölümleri sistematik biçimde kazmış, taş blokların yeniden montajıyla piramidin mimari düzenini bütüncül olarak ortaya koymuştur.
Piramidin batı çevresi ve nekropol uzantısı, 20. yüzyılın ikinci yarısında Polonya arkeoloji ekolü tarafından yeniden araştırma alanına dâhil edilmiştir. Kazimierz Michałowski’nin öncülük ettiği Polonya Akdeniz Arkeoloji Okulu, 1960’lardan itibaren Deir el-Bahari’deki çalışmaların ardından araştırma alanını Sakkara’ya kaydırmış, Djoser kompleksinin batısında yer alan kaya nekropolünü sistematik olarak belgelemeye başlamıştır. Bu çalışmalar, özellikle VI. Hanedan’a ait Vezir Merefnebef ve rahip Nyankhnefertem’in mezarlarının keşfiyle sonuçlanmıştır.
21. yüzyılın başlarında, Sakkara’da jeofizik yöntemlerin kullanımı yeni bir araştırma aşamasını başlatmıştır. Polonya ekibi tarafından 2012 yılında gerçekleştirilen yer radarı (GPR) ölçümleri, piramit çevresindeki toprağın altında uzanan eski yapı katmanlarını, kerpiç platformun güney yönündeki devamını ve Kuru Hendek’in çok katmanlı dolgusunu tespit etmiştir.
Mimari Özellikleri
Djoser Piramidi, Eski Krallık döneminde kraliyet mezar mimarisinin taş malzeme ile anıtsal ölçekte ilk kez uygulanmış biçimidir. Yaklaşık 60 metre yüksekliğinde, 109 x 125 metre taban ölçülerine sahip piramit, altı basamaktan oluşur ve erken mastaba tipinin üst üste büyütülmüş kütlelerinden evrilmiştir. Yapı, başlangıçta tek katlı büyük bir mastaba olarak planlanmış; ancak inşa sürecinde dört, ardından altı kademeye çıkarılarak bugünkü piramidal formuna ulaşmıştır.
Piramidin Girişi (unsplash)
Piramit, ince işlenmiş Tura kireçtaşından bloklarla inşa edilmiştir. Bloklar, doğu-batı doğrultusunda yatay sıralar hâlinde dizilmiş, aralarındaki derz boşlukları taş kama ve moloz dolgularla sıkıştırılmıştır. Dış yüzeyin düzgün bir eğim oluşturması yerine basamaklı form tercih edilerek, hem statik denge sağlanmış hem de inşa sürecinde her kademenin bağımsız biçimde tamamlanması mümkün olmuştur. İç yapıda ana mezar odası, piramidin tam merkezinde, yaklaşık 28 metre derinlikteki dikey bir şaftın tabanında yer alır. Odanın duvarları granit bloklarla kaplanmış, üzeri taş tavan kirişleriyle örülmüştür. Bu odanın etrafında, kuzey-güney doğrultulu galeriler, yan hücreler ve sembolik depo odalarından oluşan karmaşık bir yeraltı labirenti bulunmaktadır.
Piramidin kuzey cephesinde, hükümdarın ruhunun (ka) göğe yönelişini simgeleyen serdab odası yer alır. Bu küçük taş hücre, kralın oturur vaziyette tasvir edildiği heykeliyle birlikte, doğuya bakan iki küçük açıklıkla donatılmıştır; böylece heykel, avluda yapılan ritüelleri “izleyebilmiştir”. Piramidin doğu tarafında, kralın kültüne adanmış kuzey tapınağı bulunur; burada kurban sunumları ve törenler gerçekleştirilmiştir.
Djoser Heykeli (flickr)
Kompleksin tamamı, yaklaşık 544 x 277 metre boyutlarında bir alanı çevreleyen girintili (recessed) taş temenos duvarı ile sınırlanmıştır. Yaklaşık 10 metre yüksekliğindeki bu duvar, beyaz kalker bloklarla örülmüş, cephe düzeni kraliyet sarayının dış mimarisini taklit edecek biçimde nişlerle hareketlendirilmiştir. Duvarın doğusunda yer alan sütunlu giriş galerisi, 40’tan fazla yivli taş sütunla desteklenen bir koridordur; bu sütunlar, geleneksel kamış demetlerinin taş biçimde yeniden yorumlanması olarak kabul edilir. Galeriden girildiğinde geniş Heb-Sed avlusu’na ulaşılır; bu alan kralın yenilenme törenlerinin gerçekleştirildiği, taş cepheli sembolik tapınaklarla çevrilidir.
Kompleksin güney bölümünde yer alan Güney Mezar ve ona bağlı yeraltı geçitleri, sembolik bir “ikinci mezar” işlevi görür. Burada bulunan mavi fayans kaplamalar, saray odalarını taklit eden duvar süslemeleri ile aynıdır.
Mavi Duvar Kaplaması (THE MET)
Koruma ve Restorasyon
Djoser’in Basamaklı Piramidi ve onu çevreleyen temenos (girintili) duvar, Sakkara platosunun kırılgan jeolojik birimleri üzerinde yer alır. Batı kesimdeki araştırmalar, yüzeydeki kireçtaşı kabuğun altında pelitik, ince taneli, illit-ve smektit-zengin marn kireçtaşlarının hâkim olduğunu; bu taşın yüksek gözeneklilik ve higroskopik karakteri nedeniyle tuz göçü ve kristalleşmesine yatkın bulunduğunu göstermiştir. Özellikle kış aylarında meydana gelen yağışlar, duvarlardaki çatlaklardan sızarak tuzların yüzeye çıkmasına, kabuklanma ve boyalı yüzeylerin dökülmesine neden olmaktadır.
Yüzey bozulmalarını sınırlamak için şapellerin üzerine koruyucu barınaklar inşa edilmiştir. Kapıların konumu, ani sıcaklık ve nem değişimlerinin duvarlara etkisini azaltacak biçimde düzenlenmiştir. Mevsimsel değişimlerin izlenebilmesi amacıyla, yıl boyunca çalışan termohigrometreler yerleştirilmiş; sıcaklık ve nem verileri düzenli olarak kaydedilmiştir. Nem ve tuz hareketini dengelemek için bazı gömü şaftları kumla doldurulmuştur.
Tuzlanmanın ve mikroiklim değişimlerinin yarattığı riskler nedeniyle, Djoser kompleksindeki boyalı duvarlar ve kabartmalar ziyarete kapalıdır. Koruma ekibi, bu eserlerin ayrıntılı fotoğrafik belgelerini hazırlamış ve ileride birebir ölçekli bir kopyasının yapılması için tasarım oluşturmuştur. Hareketli buluntular (ahşap lahitler, kartonajlar, küçük heykeller vb.) kazı alanında ilk sağlamlaştırma işlemlerinden geçirilmiş, ardından Sakkara’daki İmhotep Müzesi’nin iklim kontrollü depolarına taşınarak düzenli olarak denetlenmiştir.
Son yıllarda piramit çevresinde yapılan yer radarı (GPR) ölçümleri, hem olası yapısal zayıflıkları belirlemek hem de yeni kazıların yıkımsız biçimde planlanmasını sağlamak amacıyla uygulanmıştır. Tüm bu çalışmalar, anıtın korunmasında “belgeleme, müdahaleyi en aza indirme, güçlendirme ve izleme” ilkelerine dayanan uzun vadeli bir strateji oluşturmuştur.