Son zamanlarda uzay şehri fikirleri bilim insanlarının gündeminde yer almakta. Deniz Altında Yirmi Bin Fersah romanı yayınlandığından bu yana yaklaşık iki yüz elli yıl geçmiş durumda. Ve biz bugün hayal olan bir çok teknolojiye sahip durumdayız. O halde uzay şehirleri fikirleri de bir gün gerçek olabilir gibi görünüyor. Yalnız ben biyoloji, psikoloji ve felsefe eğitimi almış bir öğretmen olarak şunu düşünüyorum. Acaba biz önce dünyada mı uzay şehirleri yaratsak? Bu ise tamamen insan faktörüne bağlı. Çünkü bugün uzay şehirlerinin de dünyanın da en büyük sorunu sürdürülebilirlik. O halde burada bakmamız gereken en önemli nokta insan yaşamının sürdürülebilirliği. Hadi hep birlikte yazıyı okurken bir beyin fırtınası yapıp kendi yaşamımızı bir gözden geçirelim.
Sürdürülebilirlik için Eko Bilinç Gerekli
Aslında hız cağına ayak uydurmaya çalışıyoruz metropollerde sabah okula işe gidip, akşam yemek, ütü vs. ile uğraşıyoruz. Belki de bu yanlış tanımladığımız bir sürdürülebilirlik. Aslında diyeceksiniz ki ben sürdürülebilirim, bu hız çağına uyum sağlıyorum. Ama çoğu insan mutsuz. Bu durum metropollerde kötülüğü daha da arttırıyor. Peki ne yapmalı? Malum günümüzde uzay araştırmaları hız kazanmış durumda. Ancak benim bugünkü fikrim gelin uzay şehirlerini dünyada yapalım. Ne demek istiyorum?
Sürdürülebilirlik fikrini bütün insanlara öğretmek hedefimiz olsun tabi. Sadece halk değil özel veya kamu kurum ve kuruluşları çalışanları ve yöneticileri bunu daha iyi öğrensin. Çünkü bu kavram bize dünyada yeşil sihrin kapılarını aralamaya davet eder. Bugün artık oksijenin yeşil örtü tarafından sağlandığını bilmeyenimiz yok. O halde yapacağımız şey bunu biraz genişletmek. Bunun için ise araştırmaya sorgulamaya yani bilime ihtiyacımız var. Bunu yaparken yani bilimi baz alırken değer yönetimi içinde metafiziğe ihtiyacımız olabilir. Eğer bu bilgileri kazanırken birde notlar almaya başlarsak ego bilincimiz yani sahiplik bilincimiz yerini eko bilince bırakır. Böylece yeni nesil bir öğrenme yaklaşımı yaratırız. Bu da bizi adım adım sürdürülebilir kılar. Elbette bu süreç o kadar kolay değildir. Ancak günümüzde bununla ilgili pek çok proje var. Sadece bizim dünyayı başka yerde aramak yerine zaman yönetimi yaparak yaşamımızı daha sürdürülebilir hale getirmeye ihtiyacımız var. Bunun için olması gerekenlerden biri bilimin daha fazla popüler halde insanlara ulaştırılması. Yani amaç herkes anlasın. Buna birazda felsefe eklediğimizde yakaladığımız üst bakış yani kendi bakış açımız eko bilincimizi destekler. Eko bilince sahip bireyler ise toplumda sosyal homeostaz yani sosyal dengeyi sağlayacaktır. Burada sosyal denge bireyin kimliğinin oluşması ve diğeriyle bağ kurması ile mümkün olabilir. Bu ise eko bilince adım atmaktır.
Artık günümüzde insanın doğaya müdahalesi giderek artmaktadır. Doğanın kötüleşmesi ise dünyanın durumunu kötüleştirmektedir. Eğer önce dünyayı iyileştirmeyi hedeflersek yaşam alanımızı ve kendimizi sürdürülebilir kılarız. Günümüz çocukları eko bilince doğarsa dünyayı dönüştürmek mümkün olur. Burada asıl yapılması gerekende doğayı öğrenme çabasının arttırılması. Çünkü ancak böylelikle çocuklar küçük yaşta eko bilinci öğrenip hayat boyu sürdürülebilirliğe uyum sağlar. Bunun içinde çocukluktan itibaren öğrencilerimizin doğayla muhatap olması gerekir. Eğer öyleyse işe okullardan başlamalıyız. Var olan projelerde daha geniş kapsamlı olarak yayılmalı ve bunlara yeterli kaynak ayrılmalıdır.
Peki Eko Bilinç ve Ego Bilinç Nasıl İşler?
Eğer biz var olan yaşam alanımızı sürdürülebilir kılmıyorsak eko bilinç için henüz erken diyebilirim. Oysa biz doğanın bir üyesiyiz yani sahibi değiliz. Ve kendimizi doğadan üstün kılmaya çalıştığımızda her şeye sahip olmakla uğraşırız. Böyle olduğunda ego bilinç hiç bir zaman eko bilince dönemez. Oysa eko bilinç yaşadığımız dünyayı sürdürülebilir kılmakla yakından ilgili. Elbette uzay araştırmaları çok değerli. Ancak artık bizim dönüp birde kendimize bakma zamanımız gelmiş durumda. Yoksa uzay şehirlerinde nasıl mutlu olacağını arayan değer çatışmaları yaşayan insanlara dönebiliriz. Ve günümüz dünyasının bile en büyük sorunlarından biri bu.
Eğer dünya da uzay şehirleri kurmaya çalışırsak, bu, doğanın sahibi değil bir üyesi olmayı gerektirecektir. Bunun için de tüm insanların doğayı daha yakından tanımaya ihtiyacı var. Eğer biz dünyayı daha yakından tanımak istersek bilimle beraber metafizik dünyayı da keşfetmeliyiz. Yani varlık üzerinden evrenin ve insanın varoluşunu sorgulamalıyız. Teknoloji ile birlikte bu soru da ilerlediğinde insanoğlu gerçekleri keşfederken etik değer üzerinden giderek keşfettiklerini yarar üzerine kullanmayı başarabilir. Ve biz savaşlarla, kavgalarla sahiplenmeye çalıştığımız dünyanın bir parçası olabiliriz. Ve bu çatışma azaldığında daha sürdürülebilir bir dünya yaratmak mümkün.
Peki Tükenen Dünya Nasıl Kurtarılabilir?
Burada eko bilinçten yola çıkarak canlıları tanımakla ve keşifle yola devam edebiliriz. Çünkü onları tanımak bize yeni şeyler keşfettirir. Zaten var olan sistemleri daha da geliştirebiliriz. Burada canlıları daha yakından incelemek biyomimikri, biyoremediasyon gibi kavramalarla çalışmak canlıları kullanmak ve modellemek dünyada yeni uzay şehirleri yaratmak için kullanılabilir. Canlıları taklit etmek olan biyomimikri ile yeni modeller üretebiliriz. Ve bu modellerle yine canlıları kullanarak biyoremediasyon ile daha temiz enerjiler sağlayabiliriz. Doğayı keşfe çıkmak sonsuz yeni model yaratmak demektir. Burada bu keşiflere vereceğimiz anlam ise bizi egodan ekoya yaklaştırır.

