Dünya denilen diyar dağlarıyla, ovalarıyla, sularıyla, bitkileriyle, hayvanlarıyla, insanlarıyla koca bir küre. Evrende ise bir zerre. Dünyanın boşlukta kendi etrafında ve Güneş’in etrafında süratle dönüşünden, içindeki canlıların ve ihtiyaçlarının işleyişine kadar ne kadar kaotik bir durum hâkim gibi görünse de kimsenin dünyanın düşmesinden yana pek bir endişesi yok. Çünkü durum ne kadar korkunç olsa da bir nedene dayandırılmış ve normal olarak kabul edilmiş durumda.
Peki, dünyanın dışındaki bu korkunçluklara rağmen rahat bir hayat yaşayabiliyorken, neden dünyanın içindeki insanlar daha kolay olan olaylar karşısında korkudan dolayı sağlıklarından olabiliyorlar? Neden psikolojilerini bozacak, yuvalarını yıkacak, kalplerini kıracak kadar kaygı taşıyorlar?

Dünyayı ve İnsanı Temsil Eden Görsel (Yapay Zekâ ile Oluşturuldu)
Çünkü bizler dünyayı yanlış yorumlayıp doğru anlamlandıramadık da ondan. Sözde, “Sıkıntı diyarıdır dünya” dedik demesine. Ama iş hakikate gelince, can boğaza dayanınca devirdik masaları, kabullenemedik bir türlü. Bu diyarın insanı olarak yediremedik kendimize mükemmel olmadığımızı ve olamayacağımızı. Yediremedik istemememize rağmen rahatımızın rahatsızlığa yerini bırakmasını. Yediremedik çabalamamıza rağmen karşılığını istediğimiz şekilde elde edemeyişimizi.
Hâlbuki dünyanın işleyişi, insan için istediklerini istediği gibi, istediği şekilde elde edebilmesini vaat etmemişti. Ancak istediklerinin, isteklerini yerine getirmesi hâlinde elde edebileceğini ikaz etmişti ve bunu her alanda göstermişti.
Bu elde edişi de kesin bir teminat ile dillendirmemişti. Ama işleyişleri nedenlere meylettirmişti. Bedelleriyle birlikte elde edebilmeyi öğütlemişti. Öyle ki, karıncasından kartalına kadar bedelini ödüyorlardı elde etmek istedikleri şeyler için.
Bedeller ödemeyi içselleştiren karıncalar rahattı, hem de teminatları olmamalarına rağmen. Başlarına o kadar olaylar gelmesine geliyordu ama biliyorlardı burasının dünya, düzeninin de böyle oluşunu. "Düzen buysa bana düşen nedir?" diyerek üzerlerine düşeni gerçekleştiriyorlardı. Gelecek kaygısı onlar da yaşıyorlardı ki kış gelmeden gecelerini gündüzlerine katarak yuvalarına erzak taşıyorlardı. Ve hazırlardı yuvalarına savaş açılması hâlinde heyecan yapmadan, şikâyet etmeden gereklilikleri yerine getirmeye. Biliyorlardı telaş yapmanın, şikâyet etmenin ancak gerilemek oluşunu.

Çalışan Karınca Topluluğunu Temsil Eden Görsel (Yapay Zekâ ile Oluşturuldu)
Kabul etmişlerdi karşı komşularının, kardeşlerinin, can yoldaşlarının dahi ihanet edebilmesini. Kabul etmişlerdi, her ne kadar iyi olunsa dahi kötülüklerle karşılaşılabileceğini. Kabul etmişlerdi dünya düzenindeki engelleri ve gereklilikleri. Engeller engel değildi; engeller, birer birer geçilmesi gereken gerekliliklerdi. Sorunlar sorun değildi; çözülmesi gereken gerekliliklerdendi. Hastalıklar, sıkıntılar, zorluklar insanlar içindi. Dünyanın dağları, denizleri gibi geçilmesi gereken gerekliliklerindendi engelleri.
Kabul edilince dünya yurdunun kusursuzluk diyarı olmayışı, şikâyetin de yersiz ve gereksizliği anlaşılır ve kabul edilir oldu. Anlaşılınca sorunların, sıkıntıların sonradan ekleme olmayışları, kabul edildi tüm zorluklara rağmen doğru bir mücadelenin de mecburi oluşu.

