Dyatlov Geçidi Olayı, 1–2 Şubat 1959’da Kuzey Ural Dağları’nda, Igor Dyatlov liderliğindeki dokuz dağcının gizemli koşullar altında hayatını kaybettiği trajik kazadır. Çadırın içeriden kesilmesi, ayak izlerinin düzenli çıkışı ve farklı ölüm nedenleri nedeniyle olay, günümüze dek çözülememiş tarihsel bir muamma olarak kabul edilmektedir.
Olay
1959 yılının Ocak ayında, Sovyetler Birliği döneminde Ural Politeknik Enstitüsü’ne bağlı dokuz dağcıdan oluşan bir ekip, zorlu kış koşullarında uzun süreli bir yürüyüş yapmak üzere yola çıkmıştır. Bu yürüyüşün hedefi, Ural Dağları’nın kuzeyindeki Gora Otorten dağına ulaşmak ve “kategori III” olarak sınıflandırılan en zor kış parkurlarından birini tamamlamaktır. Grubun başında deneyimli bir öğrenci olan Igor Dyatlov bulunmaktaydı ve ekip üyeleri daha önce benzer seferlere katılmış, tecrübeli ve dayanıklı kişilerden oluşuyordu. Yolculuk başlangıçta planlandığı şekilde ilerlemiş, grup tren ve kamyonla belirli bir noktaya kadar ulaşmış, ardından kızağa binerek daha kuzeydeki yürüyüş başlangıç hattına gelmiştir. İlk günlerde tutulan günlükler, grubun moralinin yüksek olduğunu, seferin sorunsuz biçimde devam ettiğini ve kamp düzenlerinin planlandığı gibi işlediğini göstermektedir. Ancak 1 Şubat gecesi, ekip Kholat Syakhl’ın doğu yamacında kamp kurmuş ve bu noktadan sonra olağanüstü gelişmeler yaşanmıştır. Kamp ertesi gün terk edilmiş şekilde bulunmuş, dağcıların hiçbiri geri dönememiştir. Çadırın durumu, içeriden bıçakla kesilerek açıldığını ortaya koymuştur. İçeride eşyalar, yiyecekler ve ayakkabılar olduğu halde dağcılar yoktu. Çadırdan çıkan izler, orman hattına doğru yönelmiş, bazıları yalınayak, bazıları yalnızca çorapla dışarıya atılmıştır. Bu izler, grubun giysi ve ekipmanlarını almadan çadırı terk ettiğini açıkça göstermektedir. Arama çalışmaları sonucu ekip üyelerinin bedenleri farklı noktalarda bulunmuştur. İki kişi sedir ağacının altında ateş kalıntılarının yanında, üç kişi çadır ile orman arasında, dört kişi ise aylar sonra dere yatağında gömülü halde tespit edilmiştir. İlk bulunanlarda hipotermi izleri baskındı ancak dere yatağında bulunanlarda ağır kafa ve göğüs travmaları kaydedildi. Bu durum, ölümlerin farklı nedenlerle gerçekleştiğini düşündürmüştür. Resmî soruşturma, herhangi bir kriminal bulguya rastlamamış ve “açıklanamayan zorlayıcı bir doğal etken” ifadesiyle dosyayı kapatmıştır. Bu belirsiz ifade, olayın onlarca yıl boyunca tartışılmasına yol açmıştır.
Alana kurulan çadırlardan biri (Dyatlov Pass)
Ekip üyelerinin ölümü, yalnızca trajik bir kaza olarak değil, aynı zamanda araştırmacılar ve kamuoyu açısından açıklanamayan bir muamma olarak görülmüştür. Çadırın bulunduğu alanın seçimi, tartışmaların önemli konularından biridir. Çadır, orman hattına yaklaşık 1,5 kilometre uzaklıkta, rüzgâra açık bir eğim üzerinde kurulmuştur. Normal şartlarda dağcılar daha korunaklı bir alan tercih etmeliydi. Ancak günlüklerde görülen hava koşulları, grubun yön bulmada zorluk yaşadığını ve zaman baskısı nedeniyle yamacı seçtiğini düşündürmektedir. Çadırın bulunduğu yerde eğimin görece düşük olmasına rağmen kar birikimi söz konusu olmuştur. Daha sonraki bilimsel incelemeler, bu alanda rüzgâr taşımalı kar levhası oluşabileceğini göstermiştir. Çadırın içindeki düzen, grubun geceyi geçirmek üzere hazırlık yaptığını ortaya koymaktadır. Çadırda yemek hazırlıkları yarım kalmış, kişisel eşyalar yerli yerinde bırakılmıştır. Bu, dağcıların normal bir kamp düzeni kurduklarını ve olağan dışı bir gelişmeyle karşılaşmadan önce rutinlerini sürdürdüklerini göstermektedir. Ancak gece yarısı çadırın içeriden kesilerek terk edilmesi, ani bir panik ya da acil durum yaşandığını ortaya koymuştur. Kapının yerine kumaşın kesilmesi, çıkışın aceleyle yapıldığını kanıtlamaktadır. Dağcıların neden botlarını ve giysilerini almadan çıktıkları ise hâlâ açıklanamamıştır. Ayak izleri, düzenli aralıklarla çadırdan ormana doğru ilerlemiş ve grup orada ateş yakmaya çalışmıştır. Bu izler, panikten ziyade organize bir çıkışı işaret etmektedir. Buna rağmen grup hayatta kalmayı başaramamış, farklı bölgelerde ölü bulunmuştur. Olayın bu aşamaları, soruşturmaların temelini oluşturmuş ve sonraki hipotezlerde en çok tartışılan konular olmuştur.
Yaşananların ardından çadırın son hali (Dyatlov Pass)
Buluntuların çeşitliliği, olayın tek bir senaryoyla açıklanmasını imkânsız kılmıştır. İlk bulunan beş kişinin ölümleri çoğunlukla hipotermiyle uyumluydu. Ancak ikinci grupta saptanan göğüs kafesi kırıkları ve kafa travmaları, yüksek basınç ya da darbe etkisine işaret etmekteydi. Bu yaralanmaların büyüklüğü, bir insanın uygulayabileceğinden daha fazlaydı. Bu nedenle bası etkisi yaratan doğal bir olayın söz konusu olabileceği düşünülmüştür. Öte yandan, dil ve göz gibi yumuşak dokuların eksikliği, doğal postmortem süreçlerle açıklanmıştır. Akarsu ve buz altı ortamında bedenlerin uzun süre kalması, bu dokuların kaybolmasına yol açmıştır. Bu nedenle vahşi hayvan saldırısı veya insan müdahalesi ihtimalleri geri planda kalmıştır. Giysi dağılımlarında da dikkat çekici ayrıntılar vardı. Bazı dağcıların üzerinde diğerlerine ait giysiler bulunmuş, bu da hayatta kalma çabası içinde kıyafet paylaşımı yapıldığını düşündürmüştür. Örneğin ateş başında bulunan iki kişinin hafif giyimli olması, daha sonra ölenlerin onların giysilerini almış olabileceğini göstermektedir. Bu bulgular, dağcıların ölmeden önce birbirlerine yardım etmeye çalıştıklarını ortaya koymaktadır. Çadırdan ayrılış, ateş yakma girişimi, geri dönüş denemesi ve barınak kurma çabaları, olayın aşamalı bir süreç olduğunu göstermektedir. Her aşamada grup üyelerinin farklı tepkiler verdiği ve farklı koşullar altında öldükleri anlaşılmaktadır. Bu durum, olayın çözümünü daha da karmaşık hale getirmiştir.
Olayın soruşturulması Sovyet makamlarınca yapılmış, ancak sonuç kamuoyunu tatmin etmemiştir. Soruşturma raporunda olayın nedeni “açıklanamayan zorlayıcı doğal etken” şeklinde ifade edilmiştir. Bu, herhangi bir suç unsuru bulunmadığını gösterse de aynı zamanda net bir açıklama sunmamıştır. Böylece olay yıllarca tartışılmaya devam etmiştir. Sovyet döneminde medyanın olayla ilgili haber yapması sınırlı olmuş, dosya büyük ölçüde gizli tutulmuştur. Ancak zamanla arşiv belgelerinin açılmasıyla yeni incelemeler yapılmıştır. 1990’lardan itibaren olay uluslararası basına da yansımış ve farklı teoriler üretilmiştir. Bu teoriler arasında çığ, kar levhası, askeri testler, radyoaktif maddeler ve hatta paranormal açıklamalar yer almıştır. Resmî belgeler ise yalnızca sınırlı ipucu sunmuş, kesin bir sonuca ulaşılmasını engellemiştir. Bu nedenle Dyatlov Geçidi olayı, hâlâ üzerinde en çok tartışılan dağ kazalarından biridir.
Dubinina, Slobodin, Thibeaux-Brignolle ve Kolmogorova (Dyatlov Pass)
Olayın ardından kampın bulunduğu dağa verilen isim de değişmiştir. Yerli halk arasında “Ölüler Dağı” anlamına gelen Kholat Syakhl adı, olaydan sonra tüm dünyada “Dyatlov Geçidi” olarak anılmaya başlanmıştır. Bu adlandırma, grubun lideri Igor Dyatlov’un soyadından gelmektedir. Dyatlov’un liderliği, olayın adının onunla özdeşleşmesine yol açmıştır. Bugün bölge, trajedinin anısını yaşatan bir sembol haline gelmiştir. Yıldönümlerinde anma törenleri düzenlenmekte, araştırmacılar bölgeyi incelemeye devam etmektedir. Çeşitli belgesel, kitap ve filmler, olayı farklı bakış açılarıyla ele almıştır. Olayın üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen, belirsizlikler ve sorular hâlâ çözülememiştir. Bu nedenle Dyatlov Geçidi olayı, yalnızca Sovyet dağcılık tarihinin değil, dünya genelindeki gizemli trajedilerin de başlıca örneklerinden biri olmuştur.
Geçitteki grup. 1 Şubat. Doroshenko, Thibeaux-Brignolle, Krivonischenko, Slobodin ve Dyatlov (çadırla birlikte)- Dyatlov Pass
Rota, Haritalar ve Görsel Kayıtlar
Dyatlov grubunun seferi, dikkatle planlanmış bir güzergâh üzerine kurulmuştu ve bu güzergâh, Sovyet dağcılık federasyonunun zorluk derecelendirmesine göre “kategori III” düzeyindeydi. Seferin başlangıç noktası, tren ve kamyon yolculuklarının ardından, kuzeydeki uzak bir köy olan Vizhay idi. Buradan itibaren grup, kızak yardımıyla belirli bir noktaya kadar taşınmış, ardından yürüyüşe başlamıştır. Güzergâh, önce ormanlık alanlardan ilerlemekte, sonra giderek yükselen sırt hatlarına tırmanmayı gerektirmekteydi. Ara depolama noktası olarak bilinen “labaz” kampı, seferin kritik bir parçasıydı. Burada ekip, fazla erzak ve ekipmanlarını bırakarak yüklerini hafifletmiş, geri dönüşte bunları almayı planlamıştı. Bu düzenleme, yürüyüşün disiplinli ve organize yapısını ortaya koymaktadır. Haritalar, bu noktalardan itibaren grubun ilerlediği güzergâhı ayrıntılı biçimde göstermektedir. Günlüklerde, hangi gün hangi noktaya varıldığını ve hangi koşullarda kamp kurulduğunu açıklayan notlar vardır. Fotoğraflar da bu sürecin görsel kanıtları olarak işlev görmektedir. Grup, başlangıçta planlanan tempoda ilerlemiş ancak hava koşulları giderek ağırlaşmıştır. Özellikle yoğun kar yağışı ve rüzgâr, ilerlemeyi yavaşlatmıştır. Buna rağmen rota üzerinde belirli bir disiplinle hareket edilmiş, kamp noktaları titizlikle seçilmiştir. Haritalar, grubun ilerleme hızındaki düşüşü de ortaya koymaktadır. Böylece seferin normal bir kamp ve yürüyüş süreciyle devam ettiği anlaşılmaktadır.
“Son kare”. 1 Şubat. Ortada sekizgen bir nesne var (Dyatlov Pass)
Haritalar ve günlüklerdeki kayıtlar, grubun son kampı kurduğu Kholat Syakhl yamacının seçimini açıklamak için kritik veriler sağlamaktadır. Bu yamaç, orman hattının yaklaşık 1,5 kilometre üzerinde yer almakta ve rüzgâra açık bir alan oluşturmaktaydı. Normal şartlarda, özellikle kış koşullarında, daha korunaklı bir kamp yeri seçilmesi beklenirdi. Ancak günlüklerde, grubun yoğun kar yağışı nedeniyle yön kaybına uğradığı, orman hattına geri dönmek yerine yamacı tercih ettiği anlaşılmaktadır. Bu tercih, hava kararmadan önce kamp kurma zorunluluğuyla da ilişkilendirilebilir. Haritalar, kampın bulunduğu eğimin görece düşük olduğunu gösterse de rüzgâr taşımalı kar birikimine açık bir konumda bulunmaktaydı. Bu nedenle çadırın yeri, daha sonraki bilimsel açıklamaların odak noktalarından biri olmuştur. Çadırın eğime paralel değil, hafif çapraz biçimde kurulmuş olması, rüzgâr yönüne göre bir denge sağlama çabasıyla açıklanabilir. Günlüklerde, bu noktada yapılan hazırlıklara dair notlar vardır. Fotoğraflarda ise grubun kamp öncesi son etkinlikleri, gülümseyen yüzler ve yemek hazırlıkları görülmektedir. Bu görseller, trajedi yaşanmadan hemen önce her şeyin olağan seyrinde ilerlediğini belgelemektedir. Böylece rota, yalnızca coğrafi bir çizim değil, aynı zamanda grup psikolojisinin de izlerini yansıtan bir bütün haline gelmiştir.
Sefer boyunca çekilen fotoğraflar, rota ve kamp noktalarının belgelenmesinde temel bir rol oynamaktadır. Fotoğraflarda ekipman düzeni, kıyafetlerin katmanlı yapısı, karda açılan izler ve kamp yerlerindeki hazırlıklar net biçimde görülmektedir. Bu fotoğraflar, yalnızca bilimsel araştırmalara değil, aynı zamanda olayın kamuya aktarımına da kaynaklık etmiştir. Fotoğraf makinelerindeki filmler, arama çalışmaları sırasında bulunmuş ve tab edilmiştir. Görsellerin kronolojisi, grubun hangi gün nerede olduğunu saptamaya yardımcı olmuştur. Günlüklerle birlikte değerlendirildiğinde, görsellerin güvenilirliği artmaktadır. Grup üyelerinin yüz ifadeleri, olaydan önce morallerinin yüksek olduğunu göstermektedir. Bu da, trajedinin ani ve öngörülemeyen bir şekilde yaşandığını düşündürmektedir. Fotoğraflar ayrıca hava koşullarına dair ipuçları da sunmaktadır. Görsellerde karın yoğunluğu, rüzgârın etkisi ve görüş mesafesi gözlemlenebilmektedir. Bunlar, olay gecesi yaşanan çevresel koşulların anlaşılmasına katkı sağlamıştır. Fotoğraflar ayrıca grup içindeki ilişkileri de göstermektedir. Birlikte şakalaşan, yemek hazırlayan ya da çadır kuran üyeler, dayanışmanın güçlü olduğunu ortaya koymaktadır. Bu durum, olay gecesinde yaşanan ani gelişmenin, disiplinli bir ekip için bile beklenmedik olduğunu ortaya koymuştur.
Yürüyüşe ait rota (Dyatlov Pass)
Rota ve haritaların incelenmesi, olay sonrası yapılan bilimsel modellemelerde de kullanılmıştır. Özellikle çığ ve kar levhası hipotezleri, kamp yerinin eğimi ve rüzgâr yönüne göre hesaplamalarla test edilmiştir. Haritalardaki kontur çizgileri, eğimin yüzde değerlerini ortaya koymuş, bu değerler üzerine kar birikimi simülasyonları yapılmıştır. Çadırın bulunduğu mikro-topografya, çığ için “uygun değil” diyenlerle “levha tipi çökme mümkün” diyenler arasında tartışmalara yol açmıştır. Görseller, kar yüzeyinin sertleşme durumunu, rüzgârla taşınan karın birikim bölgelerini ve kampın bu birikim alanına göre konumunu göstermektedir. Bilim insanları, bu görsellerden elde edilen ipuçlarıyla kar yoğunluğunu tahmin etmiş, modellemelerini buna göre geliştirmiştir. Haritalar ayrıca orman hattı ile kamp arasındaki mesafeyi de net biçimde ortaya koymuştur. Bu mesafe, ayak izlerinin yönünü ve grup üyelerinin barınma çabasını açıklamak için kullanılmıştır. Dolayısıyla rota belgeleri, yalnızca coğrafi bilgi değil, aynı zamanda olayın dinamiklerini anlamak için de bir araç olmuştur.
Sonuç olarak rota, haritalar ve görsel kayıtlar, Dyatlov Geçidi olayının çözümlenmesinde temel veriler arasında yer almıştır. Haritalar, kamp yerinin risk profiline dair nicel veriler sağlamış, fotoğraflar ise olay öncesi anların canlı belgeleri olmuştur.
Cesetlerin bulunduğu noktalar (Dyatlov Pass)
Rota ve haritalar, olayın mekânsal çerçevesini çizerken; fotoğraflar ve günlükler, zamansal ve insani çerçeveyi tamamlamıştır. Böylece olayın yeniden kurgulanabilmesi mümkün olmuştur. Bu bütüncül belge seti, Dyatlov Geçidi olayını, benzer dağ kazalarından ayıran en önemli özelliklerden biri olarak görülmektedir.
Grup ve Bireysel Profiller
Dyatlov Geçidi olayına adını veren Igor Dyatlov, grubun lideri olarak seferin tüm planlamasından ve yürütülmesinden sorumluydu. Radyo mühendisliği öğrencisi olan Dyatlov, aynı zamanda teknik becerileri, disiplinli kişiliği ve saha deneyimiyle tanınıyordu. Daha önce de zorlu seferlere katılmış, çeşitli kış kampı deneyimleri yaşamıştı. Sefer öncesinde ekipmanların kontrolünden, labaz kampında erzakların bırakılmasına kadar tüm hazırlık aşamalarını organize etmişti. Çadırın ve sobanın kurulumu, Dyatlov’un doğrudan sorumluluk alanına giriyordu. Arkadaşları tarafından sakin, mantıklı ve zor koşullarda bile soğukkanlılığıyla biliniyordu. Liderlik yetenekleri, grubun sefer boyunca disiplinli ilerlemesini sağlamıştı. Ancak trajedinin yaşandığı gece, liderin de olağanüstü koşullar karşısında çadırı keserek ekibi dışarı çıkarmak zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Igor Dyatlov’un bedeni, çadır ile orman hattı arasında bulunmuştu. Üzerinde sınırlı giysi vardı ve ölüm nedeni hipotermi olarak raporlanmıştı. Bulunduğu konum, kamp yönüne dönmeye çalıştığını düşündürmektedir. Lider olarak ekibini kurtarmaya çalıştığı, ancak başarılı olamadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle Dyatlov’un biyografisi, olayın merkezinde yer almakta ve kazanın adıyla anılmasına yol açmaktadır.
Ekip üyeleri. Yuri Yudin hastlanmasından ötürü ekipten ayrılmıştır (Dyatlov Pass)
Grubun kadın üyelerinden Zinaida Kolmogorova, sefer boyunca tuttuğu günlüklerde moralini yüksek tuttuğunu gösteren satırlara yer vermiştir. Fiziksel dayanıklılığı, grubun diğer üyeleri tarafından da övülmekteydi. Zinaida’nın bedeni çadır ile orman arasında, karlar içinde bulunmuştur. Ölüm nedeni hipotermi olarak kaydedilmiştir. Üzerinde hafif giysiler bulunmaktaydı, bu da çadırdan ani çıkış sırasında kalın giysilerini alamadığını göstermektedir. Zinaida’nın günlüğü, grubun seferin son günlerinde yaşadığı hava koşullarını ayrıntılı olarak belgelemektedir. Bu günlük, olaydan önce grubun ruh hâlini anlamak açısından değerli bir kaynaktır. Günlüğünde arkadaşlarıyla ilgili olumlu gözlemler yapmış, grubun dayanışmasını vurgulamıştır. Onun varlığı, grubun sosyal yapısına da farklı bir boyut katmıştır. Kadın üye olarak seferin fiziksel zorluklarına uyum sağlamış, kamp işlerinde aktif görev almıştır. Bedeni üzerinde yapılan incelemeler, ölümünün ani bir travma ile değil, donma sonucu gerçekleştiğini göstermektedir. Bu durum, bazı üyelerin yalnızca hipotermi nedeniyle hayatını kaybettiğini doğrulayan önemli bir veridir. Zinaida Kolmogorova, trajedinin sembollerinden biri haline gelmiştir.
Yuri Doroshenko ve Yuri Krivonischenko, orman hattında ateşin yanında bulunan iki dağcıydı. Doroshenko, fiziksel gücü ve dayanıklılığıyla biliniyordu. Krivonischenko ise kamp sırasında müzik çalması ve neşeli kişiliğiyle gruba moral katıyordu. Bu iki kişinin bedenleri, çıplak ayakla veya yalnızca çorapla sedir ağacının altında bulunmuştu. Yanlarında ateş kalıntısı vardı, bu da hayatta kalmak için ateş yaktıklarını göstermektedir. Ancak ateş uzun süre yanmamış, muhtemelen soğuktan dolayı kısa sürede ölmüşlerdir. Doroshenko’nun ellerinde yanık izleri bulunmuştur, bu da ateşi sürdürmeye çalıştığını düşündürmektedir. Krivonischenko’nun vücudunda da soğuk ve ateşin etkileri görülmüştür. İkisi de çadırdan en uzak noktada bulunan ilk kurbanlardır. Giysilerinin bir kısmı daha sonra diğer arkadaşları tarafından alınmıştır. Bu durum, grubun hayatta kalan üyelerinin donmaya karşı giysi değiş tokuşu yaptığını göstermektedir. Doroshenko ve Krivonischenko’nun ölümleri, olayın ilk aşamasında yaşandığını düşündürmektedir. Onların ateş başında bulunması, grubun soğuktan korunma çabasının en somut kanıtıdır. Bu iki üyenin profilleri, dayanıklılık ve neşe gibi özellikleriyle grup içinde önemli bir rol oynamıştır. Ancak trajedinin ilk kurbanları olmaları, olayın dramatik boyutunu artırmıştır.
Lyudmila Dubinina, grubun en genç kadın üyelerinden biriydi. Sefer boyunca çekilen fotoğraflarda aktif, neşeli ve çalışkan yapısıyla dikkat çekiyordu. Günlüklerinde yaşanan zorlukları kaydetmiş ancak moralini korumaya çalışmıştır. Onun bedeni, dere yatağında dört kişiyle birlikte bulunmuştur. Bu grupta ağır travmatik yaralanmalar saptanmıştı. Dubinina’nın göğüs kafesinde kırıklar vardı ve dili kaybolmuştu. Bu durum, yıllar boyunca spekülasyonlara neden olmuştur. Ancak incelemeler, dilin kaybının ölüm sonrası doğal süreçler veya akarsu ortamıyla açıklanabileceğini göstermiştir. Dubinina’nın üzerinde başka üyelere ait giysiler bulunmuş, bu da giysi paylaşımını doğrulamaktadır. Onun ölümü, yalnızca hipotermiye bağlanamayacak kadar karmaşıktı. Dubinina’nın biyografisi, enerjisi ve dirayetiyle grupta önemli bir yer tuttuğunu göstermektedir. Aynı zamanda cesedi üzerindeki bulgular, olayın çözümlenmesinde en çok tartışılan verilerden biri olmuştur. Onun ölümü, Dyatlov Geçidi olayının “gizemli” niteliğinin pekişmesinde merkezi bir unsur haline gelmiştir.
Rustem Slobodin, Nikolay Thibeaux-Brignolle, Aleksander Kolevatov ve Semyon Zolotaryov'un durumları da olayın anlaşılması için önemlidir. Slobodin’in bedeni çadır ile orman arasında bulunmuş ve kafatasında kırık saptanmıştır. Bu kırık, düşme veya darbe ile açıklanabilir. Thibeaux-Brignolle ise dere yatağında bulunmuş ve ağır kafa travması geçirmiştir. Kolevatov, disiplinli yapısıyla tanınıyordu ve onun da bedeni dere yatağında tespit edilmiştir. Zolotaryov ise grubun en yaşlı üyesiydi ve askeri geçmişi vardı. Onun göğüs kafesi kırıkları, yüksek basınca maruz kaldığını göstermektedir. Bu dört üyenin profilleri, grubun çeşitliliğini ortaya koymaktadır. Yaş, deneyim ve meslek farklılıkları, grubun geniş bir yelpazeye sahip olduğunu göstermektedir. Ancak tüm bu farklılıklara rağmen, hepsi aynı trajediyi paylaşmıştır. Her birinin bedeni üzerinde bulunan bulgular, olayın karmaşıklığını artırmıştır. Slobodin ve Kolmogorova gibi bazıları hipotermiyle ölmüş, Dubinina ve Zolotaryov gibi bazıları ağır travmalar geçirmiştir. Bu farklılık, olayın tek bir açıklamayla çözülememesinin nedenlerinden biridir. Grup üyelerinin bireysel profilleri, trajedinin insani boyutunu gözler önüne sermektedir. Dyatlov Geçidi olayı, insan hikâyeleriyle de derinlik kazanmıştır.
Kamp, Çadır ve Soba–Odun Tartışması
Dyatlov grubunun çadırı, olayın araştırılmasında en çok tartışılan unsurlardan biri olmuştur. Çadır, dik eğimli bir yamacın üzerinde kurulmuştu ve karla çevriliydi. Çadırın kendisi, genişliği ve uzunluğu itibarıyla grubun tamamını barındırabilecek şekilde tasarlanmıştı. Ancak olay gecesi çadırın girişleri kullanılmamış, bunun yerine kumaş içeriden bıçakla kesilerek çıkış yapılmıştır. Bu kesikler, grubun içeride acil bir durumla karşılaştığını düşündürmektedir. Çadırın düzenine bakıldığında, yemek hazırlıklarının yarıda kaldığı, kişisel eşyaların yerli yerinde olduğu görülmüştür. Botlar, kalın giysiler ve bazı kişisel eşyalar çadırın içinde bırakılmıştır. Bu durum, ayrılışın panik içinde ve hızlı bir şekilde gerçekleştiğini kanıtlamaktadır. Çadırın bulunduğu alan, rüzgâra maruz kalmış bir noktada olduğundan, ani hava değişikliklerinin de olayı tetiklemiş olabileceği düşünülmüştür. Çadırın içeriden kesilmesi, grubun bilinçli bir şekilde dışarı çıkmayı tercih ettiğini göstermektedir. Eğer çadır çığ altında kalmış olsaydı, bu kesikler kaçış için anlaşılır bir çözüm olurdu. Ancak çadır yalnızca kısmen karla kaplanmıştı, tamamen gömülmemişti. Bu da çığ hipotezine dair tartışmaları beslemiştir. Çadırın çevresinde yapılan incelemeler, karın üzerinde düzenli ayak izleri olduğunu ortaya koymuştur. Bu izler, grubun panik içinde dağılmadığını, belli bir düzen içinde dışarı çıktığını düşündürmektedir. Ancak neden giriş yerine kesiklerden çıkıldığı, bugün bile yanıtlanmamış sorulardan biridir.
Çadırın içinde bulunan soba, olayın açıklanmasında kritik bir başka unsurdur. Sefer için taşınabilir bir soba tasarlanmış ve bu soba çadırın içine kurulacak şekilde planlanmıştı. Soba, özellikle gece boyunca sıcaklık sağlamak ve giysileri kurutmak için önemliydi. Ancak olay gecesi sobanın kurulu olup olmadığı tartışmalıdır. Bazı tanıklıklarda sobanın çadırda monte edildiği ve hatta yanmakta olduğu öne sürülmüştür. Diğer kayıtlarda ise sobanın yalnızca parçalarının bulunduğu ve yakılmadığı ifade edilmiştir. Çadırın içinde odun veya yakacak bulunup bulunmadığı da tartışma konusudur. Bazı arama ekibi üyeleri, soba için hazırlanmış kütüklerden söz etmiş, bazıları ise bulunan parçaların aslında sobanın koruyucu halkaları olduğunu belirtmiştir. Bu çelişkili ifadeler, olayın açıklamasını zorlaştırmıştır. Eğer soba yanıyorsa ve içeride duman oluşmuşsa, bu durum çadırın panik içinde terk edilmesini açıklayabilirdi. Ancak sobanın aktif olduğuna dair kesin bir kanıt yoktur. Çadırda duman izine ya da yanık izlerine rastlanmamıştır. Bu nedenle soba–odun tartışması, olayın açıklamalarında merkezi bir yer tutmaktadır.
Çadırın iç düzeni de incelenmiştir. Yatış düzeni, eşyaların konumu ve yiyeceklerin yerleştirilme biçimi, grubun geceyi geçirmek için hazırlandığını ortaya koymaktadır. Çadırın içinde yemek artıkları, yarım kalmış hazırlıklar ve düzenli biçimde yerleştirilmiş eşyalar bulunmuştur. Bu bulgular, grubun normal bir kamp rutini içinde olduğunu göstermektedir. Çadırın panikle terk edilmesi, bu nedenle daha dikkat çekici hale gelmiştir. İçeride herhangi bir kavga, çatışma ya da ani bozulmaya işaret eden bulgu yoktur. Bu da panik anının dışsal bir etkenle tetiklenmiş olabileceğini düşündürmektedir. Sobanın kurulmamış olması, çadırın soğuk kalmasına neden olmuş olabilir. Bu durum, içerideki havanın dayanılmaz hale gelmesine yol açmış olabilir. Ancak çadırın içindeki havalandırma düzenekleri normal görünmekteydi. İçerideki düzen, grubun kampın güvenli olduğuna inandığını gösteriyordu. Olayın açıklanmasında bu çelişkili unsurlar, farklı hipotezlerin doğmasına neden olmuştur.
Çadırın bulunduğu konum da tartışmaların odağındadır. Çadır, eğimli bir yamaçta, rüzgâra açık bir alanda kurulmuştu. Bu durum, kar levhası oluşumuna zemin hazırlayabilirdi. Eğer çadırın bulunduğu yerde kar levhası kaymışsa çadır kısmen kar altında kalmış olabilir. Bu da içeriden kesilerek çıkış yapılmasını açıklayabilir. Ancak çadır tamamen gömülmediği için bu hipotez sorgulanmıştır. Çadırın bulunduğu alanın haritaları, eğimin görece düşük olduğunu göstermektedir. Buna rağmen rüzgârın taşıdığı karın burada birikmiş olması mümkündür. Çadırın eğime çapraz biçimde kurulması da rüzgâr yönü dikkate alınarak yapılmış olabilir. Ancak bu kurulum, olası bir kar kaymasını daha tehlikeli hale getirmiş olabilir. Çadırın yeri, grubun yön kaybetmesi ve zaman baskısı nedeniyle seçilmişti. Orman hattına geri dönmek yerine yamacı tercih etmeleri, karanlığa kalmamak için alınmış bir karardı. Bu seçim, olayın trajik sonuçlarına doğrudan etki etmiş olabilir.
Sonuç olarak çadır, soba ve odun tartışması, Dyatlov Geçidi olayında kilit unsurlardan biridir. Çadırın içeriden kesilmesi, grubun olağanüstü bir durumla karşılaştığını göstermektedir. Sobanın kurulmamış olması, içeride ısınma sağlanamadığını ve soğuğun daha da dayanılmaz hale geldiğini düşündürmektedir. Odun ve yakacak konusundaki çelişkili ifadeler, olayın açıklanmasını zorlaştırmıştır. Çadırın düzeni, grubun her şeyin normal seyrettiğini düşündüğünü ancak aniden gelişen bir tehlike nedeniyle çadırı terk ettiğini ortaya koymaktadır. Çadırın konumu, eğim ve rüzgâr yönü, daha sonraki hipotezlerde en çok değerlendirilen faktörler olmuştur. Bu unsurlar, çığ ya da kar levhası ihtimalini güçlendirmiştir. Ancak çadırın yalnızca kısmen gömülmüş olması, bu hipotezi zayıflatmıştır. Çadırın panikle değil, organize bir şekilde terk edilmiş olması da ayrıca dikkat çekicidir. Ayak izleri, düzenli bir çıkışı işaret etmektedir. Tüm bu unsurlar, Dyatlov Geçidi olayını gizemli kılan başlıca etmenlerdir.
Eski sedir ağacının altında, 5 metre yüksekliğe kadar kırılmış dallar bulunan bir yangın izi, yürüyüşçülerin bir şey aramak veya birinden saklanmak için ağaca tırmandıklarını düşündürmüştür. (Dyatlov Pass)
Olay Gecesi, İzler ve Çadırdan Uzaklaşma
Dyatlov Geçidi olayının en kritik noktalarından biri, çadırın terk ediliş biçimi ve ardından bırakılan izlerdir. Çadır, normal giriş kapıları kullanılmadan, içeriden bıçakla açılmış kesiklerden terk edilmiştir. Bu ayrıntı, grubun içeride olağanüstü bir durumla karşılaştığını göstermektedir. Çadırda bulunan eşyaların durumu, ayrılışın aceleyle yapıldığını ortaya koymaktadır. Botlar, kalın giysiler ve kişisel eşyaların çoğu çadırda kalmıştır. Bu da grubun soğuğa karşı hazırlıksız biçimde dışarı çıktığını kanıtlamaktadır. Ayak izleri, çadırın çevresinde yapılan incelemelerde net olarak tespit edilmiştir. Bu izlerin düzenli ve paralel şekilde ilerlediği rapor edilmiştir. Panik halinde koşuşturmayı gösteren dağınık izler yoktu. Bu durum, grubun panik içinde değil, organize biçimde dışarı çıktığını düşündürmektedir. İzlerin bir kısmı çıplak ayak, bir kısmı çoraplı, bir kısmı ise botluydu. Bu çeşitlilik, çadırdan çıkış sırasında herkesin aynı hazırlık düzeyinde olmadığını ortaya koymaktadır. İzler, yaklaşık 1,5 kilometre uzaklıktaki orman hattına doğru yönelmiştir. Bu yönelim, grubun barınak ve korunak arayışı içinde olduğunu göstermektedir. İzler, ormanda bulunan sedir ağacının altında ateş yakma girişimine kadar takip edilebilmiştir.
27 Şubat 1959'da, eski bir sedir ağacının altında, ateş çukurunun yakınında ilk cesetler bu şekilde bulundu (Dyatlov Pass)
Orman hattına doğru ilerleyen izler, grubun bilinçli bir şekilde hareket ettiğini göstermektedir. Ayak izleri, belirli bir disiplin içinde atılmış ve belli bir rotayı izlemiştir. Bu durum, grubun liderliğini olay anında da koruduğunu düşündürmektedir. Eğer grup panik içinde dağılmış olsaydı, izler düzensiz ve farklı yönlere dağılmış olurdu. Ancak izler aynı yönde ilerlemiş, bu da ortak bir kararın verildiğini göstermiştir. Orman hattına ulaşan izler, büyük bir sedir ağacının bulunduğu noktada sona ermiştir. Bu noktada ateş kalıntıları bulunmuştur. İki dağcının cesedi, ateşin yakınında bulunmuş ve üzerlerinde hafif giysiler olduğu tespit edilmiştir. Bu bulgu, grubun soğuktan korunmak için ateş yaktığını kanıtlamaktadır. Ancak ateşin uzun süre yanmadığı anlaşılmıştır. Bu da grubun ateşi sürdürecek yakacak bulamadığını ya da çok kısa sürede donarak öldüklerini göstermektedir. Sedir ağacının dallarında tırmanma izleri bulunmuştur. Bu izler, grubun çevreyi gözlemek ya da dalları kırarak ateş için odun sağlamak amacıyla ağaca çıktığını göstermektedir. Ancak bu girişim de hayatta kalmalarına yetmemiştir.
Çadırdan çıkan izlerin bir kısmı, çadır ile orman hattı arasında bulunan üç dağcının cesetleriyle bağlantılıdır. Bu üç kişinin bedenleri, çadır yönüne doğru geri dönmeye çalıştıkları bir hat üzerinde bulunmuştur. Bu da onların ormanda ateş yakma girişiminin başarısız olmasının ardından çadıra geri dönmeye çalıştığını düşündürmektedir. Ancak hipotermi nedeniyle yolun ortasında hayatlarını kaybetmişlerdir. Bu üç kişi üzerinde yapılan incelemelerde, kalın giysi bulunmadığı tespit edilmiştir. Çoğu yalnızca iç giysilerle ya da ince katmanlarla dışarı çıkmıştır. Bu durum, onların da çadırdan aceleyle ayrıldıklarını göstermektedir. Bu üç cesedin konumu, olayın aşamalarını ortaya koymaktadır: önce çadırın terk edilmesi, ardından ormanda ateş yakma çabası, son olarak çadıra geri dönme girişimi. Bu zincir, grubun hayatta kalma mücadelesinin izlerini taşımaktadır. Çadır yönüne dönmeye çalışanların başarısız olması, soğuk ve karanlıkta yön bulmanın imkânsız hale geldiğini göstermektedir. Ayrıca hipoterminin kısa sürede etkili olması, ölümün hızla gerçekleşmesine yol açmıştır.
Kar temizlendikten sonra aynı cesetler, Doroshenko ve Krivonischenko yüzüstü yatıyordu (Dyatlov Pass)
Aylar sonra eriyen karlarla birlikte dört dağcının daha cesedi dere yatağında bulunmuştur. Bu grup, ormanda ateş yakma girişiminden sonra daha korunaklı bir barınak arayışına girmiştir. Kar oyukları kazılmış, bir tür geçici sığınak yapılmaya çalışılmıştır. Ancak bu barınak çökmüş veya yeterli koruma sağlamamış olabilir. Bu dört kişinin bedenlerinde ağır travmalar bulunmuştur. Göğüs kafesi kırıkları ve kafa yaralanmaları, yüksek basınca maruz kalındığını göstermektedir. Bu yaralanmaların kaynağı konusunda farklı görüşler vardır. Bazıları çığ ya da kar levhası basısının buna neden olduğunu düşünmektedir. Diğerleri ise düşme ya da kaya parçalarının etkisini öne sürmüştür. Ancak kesin neden belirlenememiştir. Bu dört kişinin üzerinde diğerlerine ait giysiler bulunmuştur. Bu da onların, ateş başında ölen arkadaşlarının giysilerini alarak kendilerini korumaya çalıştıklarını göstermektedir. Bu giysi paylaşımı, grubun hayatta kalma çabasının güçlü bir göstergesidir. Ancak soğuk ve travmalar, onların da yaşamını kaybetmesine yol açmıştır.
Olay gecesine dair izler ve cesetlerin konumları, Dyatlov Geçidi olayının en karmaşık unsurlarını oluşturmaktadır. Çadırın içeriden kesilerek terk edilmesi, düzenli ayak izleri, orman hattındaki ateş kalıntıları, çadıra geri dönmeye çalışan üç kişinin konumu ve dere yatağında bulunan dört kişinin durumu, olayın aşamalarını ortaya koymaktadır. Bu aşamalar, grubun önce çadırı terk ettiğini, ardından ateş yakarak korunmaya çalıştığını, daha sonra çadıra dönmeye çalıştığını ve son olarak barınak kurmaya giriştiğini göstermektedir. Her aşama başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Hipotermi, yetersiz giysi ve ağır travmalar, ölümlerin farklı nedenlerle gerçekleşmesine yol açmıştır. İzler, olayın panik içinde değil, organize bir şekilde geliştiğini göstermektedir. Bu da grubun liderlik ve disiplinini son ana kadar koruduğunu düşündürmektedir. Ancak karşılaştıkları tehlikenin boyutu, bu disiplinin hayatta kalmalarına yetmediğini ortaya koymuştur. Böylece Dyatlov Geçidi olayının en çarpıcı yönlerinden biri, trajedinin izlerle yeniden kurgulanabilmesi olmuştur.
1959 Arama–Kurtarma Süreci
Dyatlov grubunun seferi 1 Şubat 1959’da trajik şekilde son buldu ancak kayboldukları hemen fark edilmedi. Plan gereği grubun dönüş tarihi Şubat ortası olarak belirlenmişti, fakat dağcıların gecikmesi arkadaşları ve aileleri tarafından olağan görülmüştü. Sovyetler Birliği’nde bu tür seferlerin birkaç gün gecikmesi olağan kabul edilmekteydi, bu nedenle başlangıçta kaygı duyulmadı. Ancak zaman ilerledikçe endişeler arttı ve 20 Şubat’ta arama–kurtarma çalışmaları başlatıldı. İlk etapta aramalara arkadaşları ve gönüllü öğrenciler katıldı. Daha sonra ordu birlikleri, polis ve yerel halktan oluşan geniş çaplı bir ekip de çalışmalara dâhil edildi. Ural bölgesinde hava koşulları son derece zorluydu. Yoğun kar yağışı, düşük sıcaklık ve sert rüzgâr, aramaları zorlaştırıyordu. Ayrıca bölge coğrafi açıdan ıssızdı, yollar kapalıydı ve ulaşım kısıtlıydı. Buna rağmen arama çalışmaları sistemli bir şekilde sürdürüldü. İlk aşamada grubun planlanan rotası takip edilerek olası kamp alanları incelendi. Ancak günler boyunca herhangi bir iz bulunamadı. Bu durum, kaybolan dokuz kişinin başına olağanüstü bir şey gelmiş olabileceği ihtimalini güçlendirdi.
Aramalar sırasında önce grubun bıraktığı “labaz” kampına ulaşıldı. Burada fazla erzak ve ekipmanların düzenli şekilde bırakıldığı görüldü. Bu bulgu, grubun rotayı planlandığı gibi izlediğini ve yalnızca son aşamada kaybolduğunu gösterdi. Labaz kampındaki düzen, grubun disiplinini yansıtıyordu. Burada çadırlar düzenli şekilde kurulmuş, erzaklar kar altında korunmuştu. Arama ekipleri, grubun bu noktadan sonra ilerlediğini anladı ve izleri takip etmeye başladı. 26 Şubat’ta, Kholat Syakhl yamacında çadır bulundu. Çadır kısmen karla örtülmüş, ancak tamamen gömülmemişti. Çadırın durumu, hemen dikkat çekici bulundu. Kumaş içeriden kesilmişti ve eşyalar içeride dağınık haldeydi. Bu bulgu, olayın olağan bir kaza olmadığını düşündürdü. Çadırın yanında ayak izleri bulundu ve bunlar orman hattına doğru ilerliyordu. Bu noktadan sonra arama çalışmaları genişletildi.
Çadırdan yaklaşık 1,5 kilometre uzaklıkta, orman hattında iki ceset bulundu. Bunlar Yuri Doroshenko ve Yuri Krivonischenko’ydu. Cesetler sedir ağacının altında, ateş kalıntılarının yakınında bulunmuştu. Üzerlerinde yalnızca iç çamaşırları ve hafif giysiler vardı. Bu bulgu, soğuğa karşı hazırlıksız olduklarını gösterdi. Ayrıca ellerinde yanık izleri vardı, bu da ateşi sürdürmeye çalıştıklarını düşündürdü. Arama ekipleri daha sonra çadır ile orman arasındaki hat üzerinde üç ceset daha buldu. Bunlar Igor Dyatlov, Zinaida Kolmogorova ve Rustem Slobodin’di. Bu üç kişi çadıra geri dönmeye çalışırken donmuştu. Slobodin’in kafatasında kırık vardı, bu da onun ölümüne darbenin katkıda bulunmuş olabileceğini düşündürdü. Ancak genel olarak ölümler hipotermiyle açıklanıyordu. Bu beş kişinin bulunması, grubun akıbetine dair ilk somut kanıtları sundu.
Geriye kalan dört kişinin bulunması aylar sürdü. Karın kalınlığı, cesetlerin yerini saklamıştı. Mayıs ayında eriyen karlarla birlikte dere yatağında dört ceset daha bulundu. Bunlar Lyudmila Dubinina, Semyon Zolotaryov, Aleksander Kolevatov ve Nikolay Thibeaux-Brignolle’ydi. Bu dört kişinin bedenlerinde ağır travmalar vardı. Göğüs kafesi kırıkları, kafa travmaları ve yumuşak dokuların kaybı, ölümlerin yalnızca donmayla açıklanamayacağını gösterdi. Dubinina’nın dili kaybolmuştu, bu durum yıllarca spekülasyon konusu oldu. Ancak incelemeler bunun postmortem süreçlerle ilişkili olabileceğini düşündürdü. Giysi dağılımları da dikkat çekiciydi. Bu dört kişinin üzerinde diğerlerine ait giysiler bulunmuştu. Bu, grubun hayatta kalma çabasıyla giysi paylaşımı yaptığını ortaya koydu. Bu bulgular, olayın daha karmaşık olduğunu gösterdi.
Arama–kurtarma süreci, Sovyetler Birliği’nde büyük ilgi gördü. Resmî raporlarda olayın nedeni “açıklanamayan zorlayıcı doğal etken” olarak belirtildi. Ancak arama sürecinde bulunan kanıtlar, farklı teorilerin doğmasına yol açtı. Çadırın içeriden kesilmesi, cesetlerin farklı bölgelerde bulunması, ağır travmalar ve yetersiz giyinme, olayın açıklanmasını güçleştirdi. Arama ekiplerinin raporları, daha sonra yapılan tüm incelemelerin temelini oluşturdu. Arama sürecinin uzunluğu, hava koşulları ve coğrafi zorluklar nedeniyle açıklanabilirdi ancak cesetlerin farklı koşullarda bulunması, trajedinin karmaşık doğasını ortaya koydu. Böylece 1959 arama–kurtarma çalışmaları, yalnızca kayıp dağcıların bulunması değil, aynı zamanda olayın gizeminin derinleşmesine de neden oldu.
Igor Dyatlov aynı gün (27 Şubat 1959) sedir ağacından 300 metre uzakta, yüzüstü, başı çadırın yönünde bulundu (Dyatlov Pass)
Otopsi Bulguları ve Ölüm Nedenleri
Dyatlov grubunun cesetleri bulunduktan sonra otopsiler Sverdlovsk bölgesindeki adli tıp uzmanları tarafından yapılmıştır. İlk bulunan beş kişinin otopsi raporları, ölümlerin büyük ölçüde hipotermiye bağlı olduğunu göstermiştir. Bu kişiler arasında Igor Dyatlov, Zinaida Kolmogorova ve Rustem Slobodin yer almaktadır. Otopsilerde bedenlerde belirgin donma belirtileri gözlemlenmiştir. Cilt renginde morarma, yüz ve ekstremitelerde soğuk yanıkları ve iç organlarda donma kaynaklı değişimler tespit edilmiştir. Slobodin’in kafatasında çatlak bulunmuştur, ancak bu yaralanmanın ölümcül olmadığı ve hipotermiyle birlikte etkili olduğu değerlendirilmiştir. Diğer iki cesette travmatik bulguya rastlanmamış, yalnızca donma belirtileri kaydedilmiştir. Bu sonuçlar, olayın ilk aşamasında çadırdan çıkanların soğuk nedeniyle hızla hayatlarını kaybettiklerini göstermektedir. Donma sürecinin ilerlemesiyle birlikte bedenler, tipik olarak kar ortamında korunmuş ve uzun süre sonra bulunmalarına rağmen bozulmamıştır. Bu bulgular, trajedinin ilk bölümünde ölümlerin doğal nedenlerle gerçekleştiğini ortaya koymuştur.
Kolevatov ve Zolotaryov'un cesetleri (Dyatlov Pass)
Orman hattında bulunan Yuri Doroshenko ve Yuri Krivonischenko’nun otopsileri de benzer şekilde hipotermiye işaret etmiştir. Her ikisinin bedenlerinde yanık izleri bulunmuş, bu da ateş yakmaya çalıştıklarını göstermiştir. Ellerdeki yanıklar, ateşi sürdürmek için doğrudan odun veya dallarla temas ettiklerini düşündürmektedir. Ayrıca her iki cesette de ciltte kabarcıklar ve donma kaynaklı değişiklikler kaydedilmiştir. Doroshenko’nun bedeninde yumuşak dokularda şişme görülmüş, bu da uzun süreli soğuğa maruz kalmanın tipik sonucudur. Krivonischenko’nun vücudunda da hipotermi belirtileri belirgindi. Bu iki kişinin çıplak ayakla ya da yalnızca çorapla orman hattına gitmiş olmaları, donmanın çok daha hızlı gelişmesine yol açmıştır. Üzerlerinde bulunan hafif giysiler, yaşam sürelerini kısaltmıştır. Ateşin kısa sürede sönmüş olması, onların hayatta kalma şansını yok etmiştir. Otopsiler, bu iki kişinin soğuk karşısında direnmeye çalıştığını, ancak başarısız olduklarını ortaya koymuştur. Bu bulgular, grubun en savunmasız üyelerinin trajik akıbetini gözler önüne sermektedir.
Dere yatağında bulunan dört kişinin otopsileri, olayın en tartışmalı yönlerini ortaya çıkarmıştır. Lyudmila Dubinina’nın göğüs kafesinde çok sayıda kırık tespit edilmiştir. Bu kırıklar, yüksek basınç veya şiddetli darbe ile açıklanabilecek nitelikteydi. Ayrıca Dubinina’nın dili ve bazı yumuşak dokuları kaybolmuştu. Bu bulgu, yıllar boyunca spekülasyonlara neden olmuş, ancak adli tıp uzmanları bunun ölüm sonrası süreçlerle ilişkili olabileceğini belirtmiştir. Semyon Zolotaryov’un göğüs kafesinde de çok sayıda kırık vardı ve bu kırıkların oluşturduğu basınç, kalp ve akciğer hasarına yol açmıştı. Nikolay Thibeaux-Brignolle’nin kafatasında geniş bir kırık tespit edilmişti. Aleksander Kolevatov’un bedeninde ise daha az travmatik bulgu vardı, ancak onun da donma nedeniyle öldüğü düşünülmüştür. Bu dört kişinin üzerinde başkalarına ait giysilerin bulunması, ölümden önce giysi paylaşımı yapıldığını göstermektedir. Ancak ağır travmaların kaynağı kesin olarak belirlenememiştir. Bu nedenle bu bulgular, olayın gizemini artırmıştır.
Otopsi raporlarında ayrıca radyasyon ölçümleri de yapılmıştır. Bazı giysilerde normalin üzerinde radyasyon seviyesi tespit edilmiştir. Bu bulgu, askeri testler veya radyoaktif maddelerle temas ihtimalini gündeme getirmiştir. Ancak radyasyon seviyeleri ölümcül düzeyde değildi. Uzmanlar, giysilerdeki radyasyonun daha önceki çalışmalar veya madencilikle ilişkili olabileceğini öne sürmüştür. Bu bulguya rağmen, radyasyonun ölümlerde doğrudan rol oynamadığı anlaşılmıştır. Bununla birlikte raporlara yansıyan bu ayrıntı, kamuoyunda yıllarca tartışılmıştır. Ayrıca otopsilerde bazı cesetlerin ciltlerinde turuncu renk değişiklikleri ve saçlarında garip görünümler kaydedilmiştir. Bu da radyoaktif madde teorilerini beslemiştir. Ancak adli tıp uzmanları bu bulguların donma ve doğal postmortem süreçlerle açıklanabileceğini belirtmiştir. Dolayısıyla radyasyon unsuru, kesinlik kazanmamış, fakat spekülasyonlara neden olmuştur.
Sonuç olarak otopsi bulguları, Dyatlov Geçidi olayında ölümlerin tek bir nedenle açıklanamayacağını ortaya koymuştur. İlk bulunan beş kişi büyük ölçüde hipotermiden ölmüştür. Ancak son bulunan dört kişide ağır travmalar saptanmıştır. Bu travmalar, doğal olaylarla mı yoksa başka bir etkenle mi oluştuğu kesin olarak belirlenememiştir. Radyasyon bulguları da net bir açıklama sunmamıştır. Bu nedenle otopsi raporları, olayın gizemini çözmek yerine daha da derinleştirmiştir. Farklı ölüm nedenleri, grubun farklı koşullar altında hayatını kaybettiğini göstermektedir. Bu bulgular, Dyatlov Geçidi olayını sıradan bir dağ kazası olmaktan çıkarmış ve onlarca yıl sürecek tartışmaların temelini atmıştır. Böylece adli tıp raporları, hem bilimsel inceleme hem de kamuoyu ilgisi açısından merkezi bir rol oynamıştır.
Resmî Yeniden İncelemeler ve Basın Yansımaları
Dyatlov Geçidi olayı, 1959’daki resmî soruşturmayla sonuçlandırılmış olsa da dosya kapatılmadı, yalnızca geçici bir ifade ile “açıklanamayan zorlayıcı doğal etken” tanımıyla tarihe geçti. Bu ifade, bir yandan devletin sorumluluğu üstlenmek istemediğini gösterirken, öte yandan da olayın tam anlamıyla aydınlatılamadığını kanıtladı. 1960’lardan itibaren dosya uzun süre arşivlerde saklandı ve kamuoyuna erişimi mümkün olmadı. Ancak 1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte arşivlerin kısmen açılması, yeniden incelemelere olanak sağladı. Araştırmacılar, otopsi raporlarını, fotoğrafları ve harita kayıtlarını inceleyerek yeni yorumlar getirdiler. Bu dönemde ortaya atılan teoriler arasında çığ, kar levhası, askeri testler, yerel halkla çatışma ve radyoaktif maddelerle temas gibi açıklamalar yer aldı. Yetkililer ise olayın yeniden açılmasını uzun süre reddetti. Ancak kamuoyundaki baskı, özellikle kayıp dağcıların ailelerinin ısrarı, yeni incelemeleri zorunlu kıldı. Bu nedenle olay, Sovyet sonrası dönemde yeniden gündeme geldi ve resmi yeniden soruşturmalar başlatıldı.
2019 yılında Rusya Federasyonu Başsavcılığı, Dyatlov Geçidi olayını yeniden ele aldı. Bu inceleme, onlarca yıl sonra yapılmış en kapsamlı resmî değerlendirme olarak dikkat çekti. Yetkililer, olayı yeniden değerlendirmek için mevcut belgeleri ve olay yerindeki koşulları inceledi. Çığ ve kar levhası teorileri ön plana çıkarıldı. Özellikle “kar levhası çökmesi” modeli, çadırın içeriden kesilerek terk edilmesini ve dört kişinin göğüs kafesi ile kafatası travmalarını açıklamak için kullanıldı. Bu modelde, kar levhasının çadırın üzerine kayması sonucu içerideki basıncın artması ve grubun çadırı hızla terk etmek zorunda kalması öne sürüldü. Ayrıca hava koşullarının ani değişimi, rüzgârın kar birikmesine neden olabileceği değerlendirildi. 2019’daki raporda, ölümlerin çığ veya levha çökmesi ve sonrasında gelişen hipotermi ile açıklanabileceği vurgulandı. Bu rapor, kamuoyuna resmî bir açıklama getirdi, ancak tüm tartışmaları bitirmedi. Çünkü raporda yer almayan unsurlar, özellikle radyasyon bulguları ve yumuşak doku kayıpları, hâlâ soru işaretleri yaratıyordu.
Popüler kültürde olayın yansımaları da oldukça geniştir. Dyatlov Geçidi, romanlara, filmlere, belgesellere ve televizyon dizilerine konu olmuştur. Çeşitli kurgu eserlerde olay, doğaüstü güçlerle, gizli askeri deneylerle veya paranormal olaylarla ilişkilendirilmiştir. Ancak bu eserler, bilimsel gerçeklerden çok dramatik kurgulara dayanmaktadır. Buna rağmen olayın popüler kültürde sürekli yeniden üretilmesi, kamuoyunun ilgisini beslemiştir. İnternet forumlarında ve sosyal medyada sayısız tartışma yapılmış, farklı hipotezler öne sürülmüştür. Bu yönüyle Dyatlov Geçidi olayı, yalnızca bir dağcılık faciası değil, aynı zamanda modern çağın en bilinen gizemlerinden biri haline gelmiştir. Basının ve popüler kültürün katkısı, olayın unutulmamasını sağlamıştır. Böylece trajedi, hem akademik hem de toplumsal alanda sürekli gündemde kalmıştır.
Yaşananlara dair bir belgesel (National Geographic UK)
Resmî yeniden incelemeler ve basın yansımaları, Dyatlov Geçidi olayını sıradan bir kaza dosyasından çok daha öteye taşımıştır. 1959’daki trajedi, yıllar boyunca defalarca yorumlanmış, farklı teorilerle açıklanmaya çalışılmış ve kamuoyunda tartışılmıştır. Resmî raporlar, çığ ve kar levhası hipotezlerini öne çıkarırken basın ve kamuoyu alternatif açıklamalara odaklanmıştır. Bu durum, olayın gizemini tamamen çözmek yerine daha da pekiştirmiştir. Bugün Dyatlov Geçidi, dağcılık tarihinin en çok araştırılan ve en çok tartışılan olaylarından biri olarak kabul edilmektedir. Yeniden incelemeler, bilimsel açıklamalar getirmeye çalışsa da kamuoyunda hâlâ birçok soru cevapsız kalmaktadır. Bu nedenle Dyatlov Geçidi olayı, yalnızca bir araştırma konusu değil, aynı zamanda modern tarihsel gizemlerin simgesi haline gelmiştir.