Ekfrasis (Yunanca: ἔκφρασις), köken olarak Antik Yunan retoriğinde (söz sanatı) yer alan ve görsel bir nesnenin, sanat eserinin veya bir sahnenin sözcükler aracılığıyla canlı ve ayrıntılı bir biçimde betimlenerek dinleyicinin veya okuyucunun zihninde canlandırılması amacını taşıyan bir tekniktir. Etimolojik olarak Yunancada "dışarı" veya "-den dışarı" anlamına gelen ek (εκ) ve "söylemek, açıklamak, konuşmak" anlamına gelen phrazein (φράζειν) kelimelerinin birleşiminden oluşur. En temel tanımıyla "görsel bir temsilin sözlü bir temsilidir". Kavram, Türkçeye "sözedökme" veya "resimbetim" gibi terimlerle çevrilmiş olsa da, disiplinler arası kullanım alanı nedeniyle orijinal haliyle de kullanılmaktadır.
Ekphrasis: Görsel Anlatılar, Sözel Sanat Birleşiyor (Yapay Zeka İle Oluşturulmuştur)
Tarihsel Gelişim
Antik Çağ ve Retorik Geleneği
Ekfrasisin edebiyattaki bilinen en eski örneklerinden biri olarak Homeros'un İlyada destanında yer alan Akhilleus'un kalkanının tasvir edildiği bölüm kabul edilir. Bu bölümde, gerçekte var olmayan kurgusal bir nesne olan kalkan, üzerindeki sahnelerle birlikte 130 mısra boyunca ayrıntılı bir şekilde betimlenir. Antik dönemde ekfrasis, öncelikle bir sanat eserinin açıklamasından ziyade, retorik alıştırmaları olan progymnasmata metinlerinde şehirler, savaşlar, festivaller ve insanlar gibi çeşitli konuların canlı bir şekilde anlatılması için kullanılan bir yöntemdi. Bu betimlemelerdeki temel amaç, energia olarak adlandırılan, anlatılan şeyi dinleyicinin gözü önünde canlandırma etkisini yaratmaktı.
Platon ve Aristoteles gibi filozofların sanatın "temsil" (mimesis) etme işlevi üzerine yürüttükleri tartışmalar, ekfrasisin kuramsal altyapısını oluşturan düşünsel zemini hazırlamıştır. Edebiyat ve resim sanatları arasındaki ilişkiyi ele alan ilk ifadelerden biri ise Plutarkhos'un aktardığı, Yunan şair Simonides'e atfedilen "Şiir konuşan resimdir, resim ise susan bir şiirdir" sözüdür.
Roma Dönemi ve "Ut Pictura Poesis"
Romalı şair Horatius'un Ars Poetica (Şiir Sanatı) adlı eserinde geçen "ut pictura poesis" ("şiir, resim misalidir" veya "şiir de resme benzer") ifadesi, görsel sanatlar ile edebiyat arasındaki ilişkiyi tanımlayan temel bir ilke haline gelmiştir. Bu ilke, iki sanat dalı arasında bir hiyerarşi kurmaksızın, birbirleriyle olan yakınlıklarını ve benzerliklerini vurgulamış ve "kardeş sanatlar" olarak anılmalarına zemin hazırlamıştır.
Rönesans Sonrası Tartışmalar ve Müzelerin Rolü
Sanatlar arasındaki ilişki, Rönesans döneminde paragone (karşılaştırma) başlığı altında yeniden ele alınmıştır. Leonardo da Vinci, resmin en üstün duyu organı olan göze hitap etmesi ve anlattığı hikâyeyi eş zamanlı olarak sunabilmesi nedeniyle şiirden daha üstün olduğunu savunmuştur. 18. yüzyılda Alman düşünür Gotthold Ephraim Lessing ise Laocoön adlı eserinde bu görüşe karşı çıkarak, yazının üstünlüğünü savunmuştur. Lessing'e göre resim gibi görsel sanatlar, nesneleri mekân içinde yan yana göstererek durağan bir anı temsil ederken; şiir, eylemleri zaman içinde art arda dizerek hareketi aktarır ve bu yolla zihinde daha zengin bir dünya canlandırır.
Batı'da ekfrasis tekniğinin yaygınlaşmasında, özellikle 18. ve 19. yüzyıllardan itibaren kamusal müzelerin kurulması belirleyici olmuştur. Müzelerde sergilenen sanat eserleri, şairler ve yazarlar için doğrudan bir ilham kaynağı haline gelmiş, bu da ekfrastik nitelikteki eserlerin sayısını artırmıştır.
Kuramsal Yaklaşımlar
Anlatıdaki Yeri ve İşlevi
Anlatıbilim (narratology) açısından ekfrasis, anlatının akışının durduğu ve zamanın ilerlemediği bir "anlatısal duraklama" olarak görülür. Geleneksel olarak anlatının bir hizmetçisi (ancilla narrationis) olarak kabul edilen betimleme, olay örgüsünü ilerletmediği için ikincil bir konumda değerlendirilmiştir. Ancak modern yaklaşımlar, ekfrasisin olay örgüsüyle psikolojik, metaforik veya metonimik (ad aktarması) bağlar kurarak anlatıya entegre edildiğini ve yoruma açık bir alan yarattığını savunur.
20. Yüzyıl Kuramları
20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren ekfrasis, edebiyat kuramının ilgi alanına girmiştir.
- Leo Spitzer, 1955'te yayımladığı bir makaleyle kavramı modern edebiyat söylemine dâhil etmiş ve ekfrasisi retorik bir alıştırma olmaktan çıkarıp "duyularla algılanan sanat eserlerinin sözlü mecrada yeniden üretimi" olarak tanımlayarak özgün bir şiir türü olarak konumlandırmıştır.
- Murray Krieger, "ekfrastik prensip" tanımını geliştirerek kavramın alanını genişletmiştir. Krieger'e göre ekfrasis, yalnızca belirli bir sanat eserinin betimlenmesiyle sınırlı kalmayıp, dilin biçimsel örüntülerini kullanarak mekânsal bir form yaratan ve görsel sanatlara öykünen tüm edebi çabaları kapsar.
- James A. W. Heffernan, Krieger'in tanımını fazla geniş bularak kavramı "görsel bir temsilin sözlü temsili" olarak daha net bir çerçeveye oturtmuştur.
- W. J. T. Mitchell, kavramı "ekfrastik kayıtsızlık, ekfrastik umut ve ekfrastik korku" olarak adlandırdığı üç aşamalı bir süreç olarak ele alır. Bu süreç, sözlü ve görsel temsillerin birbirini tam olarak karşılayamayacağı gerçeği (kayıtsızlık), dilin metaforik gücüyle görseli canlandırabileceği inancı (umut) ve bu iki temsil biçimi arasındaki aşılamaz farkın ve rekabetin yarattığı gerilim (korku) üzerine kuruludur.
Göstergelerarasılık Olarak Ekfrasis
Güncel yaklaşımlar, ekfrasisi farklı gösterge sistemleri (sözlü, görsel, işitsel vb.) arasında bir anlam aktarımı veya çevirisi olarak gören "göstergelerarasılık" (intersemiyotik) bağlamında ele almaktadır. Bu yaklaşıma göre ekfrasis, yalnızca görselden sözele bir aktarımla sınırlı değildir; sözden görsele (ters-ekfrasis), görselden görsele veya edebiyattan müziğe gibi farklı sanat dalları arasında da bir geçişlilik aracı olarak işlev görebilir. Claus Clüver, bu doğrultuda ekfrasisi "sözlü olmayan bir işaret sisteminde üretilmiş, gerçek veya kurgusal bir metnin sözlü temsili" olarak tanımlayarak mimari ve müzik gibi alanları da kapsama dâhil etmiştir.
Uygulama Alanları
Başlangıçta bir şiir tekniği olarak öne çıkan ekfrasis, zamanla edebiyatın diğer türlerinde ve farklı sanat disiplinlerinde de uygulama alanı bulmuştur.
Edebiyat
Şiir
Ekfrasisin en geleneksel ve yaygın uygulama alanıdır. Percy B. Shelley, John Keats ve William Wordsworth gibi romantik şairlerin eserleri bu türün Batı edebiyatındaki örnekleri arasındadır. Türk edebiyatında ise Tanzimat döneminden itibaren örneklerine rastlanır. Hüseyin Haşim'in "Kocakarı ve Kedi" şiiri ilk örneklerden biri olarak kabul edilir. Tevfik Fikret'in "portre altı şiirleri" , Melih Cevdet Anday'ın "İkaros'un Ölümü" adlı şiiri ve Nâzım Hikmet'in eserleri bu alandaki diğer uygulamalardır. Nâzım Hikmet, Bir Şiir Kitabının Kapak Resmi ile Türk edebiyatında bir kitap kapağına yazılmış ilk ekfrastik şiiri kaleme almış , Jokond ile Si-Ya-U adlı kitabıyla da bütünüyle ekfrastik nitelikteki ilk şiir kitabını yayımlamıştır.
Roman ve Gezi Yazısı
Ekfrasis, roman ve gezi yazısı gibi anlatı türlerinde de mekân, nesne veya sanat eserlerinin betimlenmesinde kullanılır. Evliya Çelebi'nin Seyahatnâme'sinde yer alan mimari yapı, resim ve heykel tasvirleri ekfrastik anlatı örnekleri olarak değerlendirilmektedir. Orhan Pamuk'un romanları da bu tekniği sıklıkla kullanır.
Mimarlık
Mimari tasarımda edebi bir metnin program olarak kullanılması, ekfrasisin mimarlık alanındaki uygulamalarından biridir. Bu yaklaşımda, bir metnin yapısal, anlamsal ve atmosferik özellikleri mimari bir mekâna dönüştürülür.
- Danteum: İtalyan mimar Giuseppe Terragni'nin, Dante Alighieri'nin İlahi Komedya adlı eserinden yola çıkarak tasarladığı ancak inşa edilmemiş projesidir. Terragni, şiirin hem sayısal ve geometrik yapısını (altın oran, 3 ve 7 gibi sembolik sayılar) hem de alegorik içeriğini (Cehennem, Araf ve Cennet'in atmosferini) mimari bir dile tercüme etmiştir. Projede kolonların bir beden metaforu olarak kullanılması, anlamsal aktarımın bir örneğidir.
- Masumiyet Müzesi: Orhan Pamuk'un aynı adlı romanı ile eş zamanlı olarak tasarladığı ve hayata geçirdiği bir projedir. Bu projede roman (metin) ve müze (mekân) birbirini tamamlayan, aynı hikâyenin farklı temsilleri olarak var olur. Müzede sergilenen gündelik nesneler, romanın anlattığı hikâyenin ve karakterlerin belleğinin fiziksel bir temsiline dönüşürken, metin de mekânın bir kataloğu işlevi görür.
Diğer Sanatlar
Ekfrasis kavramı, sinema, müzik ve fotoğraf gibi diğer sanat dalları arasındaki ilişkileri analiz etmek için de kullanılmaktadır. Bir resmin veya edebi eserin sinematografik bir uyarlaması, bir şiirden esinlenerek bestelenmiş bir müzik eseri veya bir tabloyu yeniden yorumlayan bir fotoğraf, ekfrasisin uygulama alanlarının genişlediğini gösteren örneklerdir.