Eleştirel pedagoji, Frankfurt Okulu'nda temellenen eleştirel teorinin eğitime bir yansıması olarak değerlendirilen bir yaklaşımdır. En genel anlamıyla, eğitim sorunlarını tartışan bir eğitim yorumu olarak ele alınabilir. Bu yaklaşım, özünde eğitimin ne olduğuyla ilgili sorgulamalar ve tanımlar etrafında şekillenir. Temel olarak, egemen eğitim sistemlerinin genellikle göz ardı ettiği, eğiten ile eğitilen arasındaki baskıcı ve hiyerarşik ilişkileri reddeder ve eğitim sürecinde nesne konumuna indirgenen özneleri özgürleştirmeyi hedefler.
Eleştirel pedagoji, eğitim ve toplumsal kurumlar arasındaki ilişkileri ve bu ilişkilerden doğan sorunları felsefi, sosyolojik, ideolojik ve politik boyutlarıyla ele alan çok katmanlı bir yapıya sahiptir. Bu çerçevede, "Yaptıklarımızı neden yapıyoruz?", "Niçin bilinen geleneksel yollarla yapıyoruz?" ve "Devlet denetimindeki eğitim, kimin çıkarlarına hizmet ediyor?" gibi sorulara verilen yanıtlar doğrultusunda örgütlenir.
Tarihsel Gelişim ve Kuramsal Temeller
Eleştirel pedagojinin kökenleri, 1920'li yıllarda Frankfurt Üniversitesi'ne bağlı Toplumsal Araştırma Enstitüsü'nün (Frankfurt Okulu olarak da bilinir) kurulmasıyla belirginleşen eleştirel kurama dayanmaktadır. Eleştirel kuramın izleri ise 1840'lı yıllara kadar sürülebilmekte olup, Alman idealizminden beslendiği ve Marx ile Freud'u temel referanslar olarak kullandığı belirtilmektedir. Eleştirel kuramın pozitivizm, bürokratik tahakküm ve modern totaliteryanizm gibi konulara yönelik eleştirel tavrı, eleştirel pedagojinin şekillenmesinde etkili olmuştur.
Eleştirel pedagoji alanının kuramsal tartışmalarının bir parçası olarak düşünürler Platon, John Dewey, Jean-Jacques Rousseau, Erich Fromm ve Sigmund Freud gibi birçok ismin katkıları bulunmaktadır. Alanın gelişiminde ise eğitimci Paulo Freire, düşünürler Antonio Gramsci, Ivan Illich, Anton Makarenko ve Pierre Bourdieu ile eleştirel pedagoglar Henry Giroux, Michael Apple ve Peter McLaren gibi isimlerin çalışmaları belirleyici olmuştur.
Temel Kavramlar ve Hedefler
Eleştirel pedagoji, eğitimi siyasal bir eylem olarak ele alır ve toplumdaki eşitsizlikleri ortadan kaldırmayı ve ezilenlere özgürlük getirmeyi amaçlar. Temel hedefleri arasında, eğitimi daha eşitlikçi bir toplum yaratmak için kullanmak, ezilenleri ortak bir mücadele dilinde birleştirmek ve okullardaki entelektüel düşünceyi ve pratiği yeniden tanımlayarak dönüştürmek yer alır. Eleştirel pedagoji kuramcılarından Henry Giroux'ya göre eleştirel pedagojinin amacı, öğretmenlerin ve öğrencilerin kuram ile uygulama, eleştirel çözümleme ile sağduyu ve öğrenme ile toplumsal dönüşüm arasındaki ilişkileri sorgulayabilecekleri bir ortam yaratarak eğitsel uygulamaları ve okulları dönüştürmektir.
Bu yaklaşımın temel kavramları şunlardır:
Bilinçlenme (Conscientization)
Paulo Freire tarafından geliştirilen bu kavram, bireylerin içinde bulundukları durumu ve dünyadaki var olma tarzlarını eleştirel bir şekilde kavramalarını ifade eder. Bu süreçte dünya, durağan bir gerçeklik olarak değil, dönüşüm içinde olan bir gerçeklik olarak anlaşılır.
Diyalog (Dialogue)
Öğretmen ve öğrenciler arasında hiyerarşik olmayan, karşılıklı bir iletişim sürecini ifade eder. Bu süreçte öğretmen ve öğrenciler, eleştirel araştırma ortakları haline gelirler. Eleştirel kuramcı Henry Giroux'ya göre diyalog, eleştirel pedagojinin en temel kavramlarından biridir.
Praksis (Praxis)
Düşünceyi eyleme dönüştürme, eylem içinde düşünme ve bu süreci bir felsefe haline getirme yeteneğidir. Eleştirel pedagoji, öğrenilen eleştirel bilincin günlük hayatta uygulanabilir olmasını praksis aracılığıyla hedefler.
Eleştirel Pedagoji ve Geleneksel Eğitim
Eleştirel pedagoji, geleneksel eğitim anlayışına yönelik sistemli eleştiriler sunar. Geleneksel eğitim, genellikle öğrencilerin biçimlendirilmesi anlayışına dayanmakla ve davranışçı yaklaşıma göre şekillenmekle eleştirilir.
Bankacı Eğitim Modeli
Eleştirel pedagojinin öncü kuramcılarından Paulo Freire, geleneksel eğitimi "bankacı eğitim modeli" olarak tanımlar. Bu modelde öğrenciler, öğretmen tarafından doldurulması gereken "boş kaplar" olarak görülür. Eğitim bir "tasarruf yatırımı," öğrenciler "yatırım nesneleri," öğretmenler ise "yatırımcı" konumundadır. Kuramcı Freire, bu modeldeki rolleri şu şekilde özetler:
- Öğretmen öğretir, öğrenciler ders alır.
- Öğretmen her şeyi bilir, öğrenciler hiçbir şey bilmez.
- Öğretmen düşünür, öğrenciler hakkında düşünülür.
- Öğretmen konuşur, öğrenciler uslu uslu dinler.
- Öğretmen disipline eder, öğrenciler disipline edilir.
- Öğretmen seçer, öğrenciler bu seçime uyar.
- Öğretmen eylemde bulunur, öğrenciler bu eylem yanılsaması içinde yaşar.
- Öğretmen müfredatı seçer, öğrenciler buna uyar.
- Öğretmen, bilginin otoritesini mesleki otoritesiyle birleştirir.
- Öğretmen öğrenme sürecinin öznesi, öğrenciler ise nesnesidir.
Bu modelin, insanları uyarlanan ve etki altına alınan varlıklar olarak gördüğü ve öğrencilerin eleştirel bilinçlerini "güdük" bıraktığı iddia edilir.
Problem Tanımlayıcı Eğitim
Problem Tanımlayıcı Eğitim: Bankacı modelin alternatifi olarak eğitimci Paulo Freire, "problem tanımlayıcı eğitimi" önerir. Bu yaklaşımda, otorite yoktur ve öğretmen ile öğrenciler diyalog içinde, eleştirel araştırma ortaklarıdır. Bilgi aktarımı yerine, dünyanın bir süreç olarak algılanması ve eleştirel olarak kavranması esastır.
Eğitim Sistemine Yönelik Eleştiriler
Eleştirel pedagoji, mevcut eğitim sistemlerini çeşitli açılardan sorgular:
Kapitalizm ve Neoliberalizm
Eleştirel pedagoglar, kapitalist ve neoliberal ekonomi politikalarının eşitsizlik temeline dayandığını ve devlet okulları aracılığıyla uysallaştırılmış bireyler yaratarak kendi geleceklerini güvence altına aldığını belirtirler. Bu sistemde eğitim, alınıp satılan bir metaya, devletler bir süpermarkete, vatandaşlar ise birer tüketiciye dönüşmektedir. Gençler, eleştiren özneler olmaktan çok, tüketen öznelere dönüştürülmektedir.
İdeoloji ve İktidar
Okulların, egemen bir elit sınıfın çıkarları adına halkın ahlaki ve toplumsal inançlarını şekillendiren bir araç olduğu savunulur. Bu anlayışa göre devlet denetimindeki okullar ve müfredat, egemen güçlerin buyruklarına boyun eğecek tek tipleştirilmiş vatandaşlar yetiştirir. Eğitim, iktidar ile ideolojinin iç içe geçtiği bir mücadele ve uzlaşma alanı olarak görülür.
Merkezi Sınavlar ve Müfredat
Merkezi olarak hazırlanmış ulusal eğitim programları ve sınavlar, eleştirel pedagoglar tarafından sorgulanır. Eleştirel pedagog Michael Apple'a göre bu tür sınavlar, yoksullar, kız öğrenciler ve kırsalda yaşayanlar gibi dezavantajlı gruplar üzerindeki eşitsizlikleri artırır ve toplumsal katmanlaşmaya neden olmaktadır.
Uygulama Alanları
Eleştirel pedagojinin bakış açısı, onun birçok alanda kullanılmasına zemin hazırlamıştır. Bu alanlar arasında öğretmen eğitimi, yabancı dil öğretimi, uluslararası çalışmalar, öğrenme-öğretme süreçleri, yönetim, postmodernite, teknoloji ve ayrımcılıkla mücadele gibi konular sayılabilir. Özellikle sanat eğitimi ve görsel kültür çalışmaları, eleştirel pedagojinin önemli uygulama alanları olarak ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda reklamlar, müzik videoları, filmler ve oyuncaklar gibi popüler kültür ürünleri, sanat sınıflarında eleştirel sorgulama nesneleri olarak kullanılmaktadır.
Türkiye'de Eleştirel Pedagoji Araştırmaları
Türkiye'de eleştirel pedagoji alanındaki akademik ilgi, özellikle 2010 yılından sonra artış göstermiştir. Yapılan bir bibliyografik çözümlemeye göre, bu alandaki ilk yayın 2010 yılında yapılmış olup, yayınların büyük bir kısmı 2018 ile 2022 yılları arasında yoğunlaşmıştır. Araştırmalar çoğunlukla nitel araştırma yöntemlerine yönelmiş; literatür taraması, tarama araştırması ve durum çalışması en çok tercih edilen modeller olmuştur. Çalışma grupları genellikle öğretmenler ve öğretmen adaylarıdır. Araştırmalarda herhangi bir eğitim kademesini kapsamayan literatür açıklamalarına sıkça rastlanırken, ilköğretim ve yükseköğretim kademelerinde çalışmalar yapıldığı ancak okul öncesi ve ortaöğretim kademelerinde araştırma eksikliği olduğu belirtilmiştir. Ayrıca, 2009 yılından beri düzenli olarak yayımlanan "Eleştirel Pedagoji Dergisi" adlı politik bir dergi de bulunmaktadır.
Tartışmalar
Sanat eğitimi alanında görsel kültür çalışmalarına yönelik eleştirel pedagoji uygulamaları, bazı tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Bu yaklaşıma yönelik tepkiler, genellikle görsel kültür ve popüler sanat ürünlerine odaklanmanın, "seçkin sanatın" eğitimdeki konumunu zayıflatacağı endişesinden kaynaklanmaktadır. Bazı eğitimciler, sanat yapma eyleminin kendisinin değerini vurgulayarak, sanat eğitiminin sadece imaj analizine indirgenmemesi gerektiğini savunur. Temel kaygılardan biri, öğrencilerin estetiğin politik ve toplumsal ilişkiler içindeki yerini anlayabilmesi için öncelikle temel bir estetik bilgi ve deneyime sahip olması gerektiği yönündedir.
Ayrıca, eleştirel pedagojinin sadece çağdaş sanata odaklanmasının, öğretmenlerin her yıl değişen sosyal ve politik konularla ilgili öğretim programlarını sürekli güncellemelerini gerektireceği belirtilmektedir.Sanat eğitimi alanındaki düşünürlerden Arthur Efland ise iki temel soruna işaret etmektedir: Birincisi, sanat derslerinin konu genişlemesi nedeniyle ders saatine sığdırılamaması; ikincisi ise, tüm amaçlara eşit oranda yaklaşılamayacağı için bir "hiyerarşi eksikliği" tehlikesidir.

