Gılgamış Destanı, yazılı tarihin bilinen ilk uzun edebî metni olarak kabul edilmektedir. Eserin biçimlenmesi, Mezopotamya'nın bilinen en eski uygarlıklarından olan Sümerler dönemine, yaklaşık MÖ 5000'li yıllara kadar uzanır ve bu dönemde yazıya geçirilmeye başlanmıştır. Destan, Akad dilinde kil tabletler üzerine çivi yazısıyla yazılmış olup Asur ve Babil krallıkları döneminde popülerliğini sürdürmüştür.
Gılgamış Destanı metinlerine ulaşılması 19. yüzyılın ortalarına doğru gerçekleşen arkeolojik keşifler sayesinde mümkün olmuştur. Destan, MÖ 5000'li yıllarda biçimlenmeye başlamış ve ilk olarak Sümerler döneminde yazıya geçirilmiştir. Asur ve Babil krallıkları döneminde bilinirliğini korumuştur. Destanın bilinen son yazımı MÖ 250'ye doğru gerçekleşmiştir. Bu son yazımından sonra, destan metinlerinin bulunma ve okunma macerası 1839 yılında Irak'ta başlamıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, Eski Yakın Doğu coğrafyasında arkeolojik keşifler yapılmıştır. Bu keşifler sırasında Sümer, Akad, Babil ve Asur geleneklerine ait çeşitli efsaneleri içeren kil tabletler gün yüzüne çıkarılmıştır.
Destan metinlerinin en az eksik ve düzeltilmiş en son metni, Asur İmparatorluğu'nun kralı olan Asurbanipal'ın MÖ 7. yüzyılda kurduğu kitaplıkta (kütüphanede) bulunmuştur. Bu arkeolojik kazılar, tarihî Ninova şehrinde, yani bugünkü Musul'da (Irak) gerçekleştirilmiştir. Destanın ana metni on iki tabletten oluşur. Tabletler, Akad dilinde çivi yazısı ile kil tabletler üzerine yazılmıştır. Tabletlerin çözümü 1870'li yıllarda yapılmış ve basımına 20. yüzyılın başlarından itibaren başlanmıştır.
Gılgamış Destanı'nın metni, Anadolu, Irak, İran, Filistin, Suriye gibi farklı bölgelerde; Sümerce, Akadca ve Hititçe gibi çeşitli dillerde bulunup okunabilen tabletlerin çevirilerinin birleştirilmesiyle eksiksiz olarak oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu tabletlerin ortaya çıkmasıyla birlikte, Mezopotamya efsaneleri ile Tevrat hikâyeleri arasındaki benzerlikler Batı dünyasında bilinir hâle gelmiştir. Destanı gün yüzüne çıkaran ve çözümleyen önemli isimler arasında George Smith ve onun asistanı Hormuzd Rassam (Asurbanipal'in kütüphanesini keşfeden kişi) gibi Asur bilimciler ve arkeologlar yer almaktadır.
Destanın metinlerine yönelik çalışmalar devam etmekte olup son olarak 2011 yılında 12 tabletten oluşan destanın beşinci tabletindeki eksik bir bölüme ulaşılmıştır. Bu eksik tablet, Irak Süleymaniye’deki Süleymaniye Müzesi yetkilileri tarafından bir kaçakçıdan ele geçirilmiş ve Faruk El-Rawi ile Andrew George tarafından tercüme edilmiştir. Gılgamış Destanı, anlatımının yanı sıra, oluşma, yazılma, bulunma ve okunma hikâyesiyle de oldukça dikkat çekici, çok sesli ve palimpsest (üzerine yeniden yazılmış) bir metne dönüşmüştür.
Destan, toplam 12 tabletten oluşur ve bireysel ile toplumsal psikolojinin özeti niteliğindeki ilk arketipleri barındıran sembolik bir kök metin olarak değerlendirilir. Temel izlekleri arasında yaşam sevgisi, ölüm korkusu, yiğitlik ve aşk gibi evrensel değerler yer alır. Eserin ana teması, insanın temel varoluşsal trajedisi olan ölüme karşı ölümsüzlük arayışıdır.
Gılgamış Destanı Temsili Görsel (Yapay Zeka ile Oluşturulmuştur)
Ana Karakterler ve Olay Örgüsü
Destanın ana kahramanı Gılgamış, Sümer kenti Uruk'un kralıdır. O, üçte ikisi tanrı, üçte biri insan olarak yaratılmış güçlü, cesur ve yakışıklı bir figürdür. Ancak yönetimi sırasında genç erkekleri çalışmaya zorlaması ve yeni yetme kızları zorla sarayına getirmesi nedeniyle halkına zulmeden zorba bir hükümdar olarak tasvir edilir. Gılgamış'ın annesi bilge Tanrıça Ninsun'dur. Halkın şikâyetleri üzerine Tanrılar, Gılgamış'ın zorbalığını dengelemek ve ona rakip olmak üzere Enkidu'yu yaratmıştır. Tanrıça Aruru tarafından kilden/kayadan yaratılan Enkidu, kıllı ve iri yarıdır. Başlangıçta doğa adamı/vahşi adam arketipinin ilk örneği olarak vahşi hayvanlarla birlikte yaşamaktadır.
Gılgamış, Enkidu'nun vahşi doğadan koparılması için tapınak fahişesi Shamhat’ı (kutsal rahibe/aşk terbiyecisi) gönderir. Shamhat, Enkidu ile geçirdiği yedi gece sonunda onu uygarlığa (giysiler, ekmek, içki) alıştırır ve hayvanlarla olan bağını koparır. Enkidu şehre geldiğinde Gılgamış'la dövüşür ancak bu çekişme kısa süre içinde ebedî bir dostluğa dönüşür.
Enkidu, Gılgamış'ın gölge/anima yanını temsil eder ve dostlukları analitik psikolojinin karşıtlık, eşitlik ve entropi ilkelerini gösterir. İki dost, ün ve şöhret kazanmak amacıyla tehlikeli maceralara atılır. İlk olarak sedir ormanının koruyucusu olan canavar Humbaba’yı (nefs-i emmare simgesi) öldürmek için yola çıkarlar. Humbaba'nın öldürülmesi, destanda kahramanca bir girişimden ziyade, doğal dünyanın ve ormanların tahribinin başlangıcı olarak sunulan ölçüsüz ve günahkâr bir eylemdir. Daha sonra Gılgamış, aşk ve bereket tanrıçası İştar’ın evlenme teklifini kırıcı hakaretlerle reddeder. İntikam isteyen İştar, Gök Tanrısı Anu'yu ikna ederek Uruk'a gönderdiği Gök Boğası'nı da Gılgamış ve Enkidu öldürür.
Gılgamış Destanı Temsili Görsel (Yapay Zeka ile Oluşturulmuştur)
Enkidu’nun Ölümü ve Ölümsüzlük Arayışı
Tanrılar, işlenen suçlar (Humbaba ve Gök Boğası'nın öldürülmesi) nedeniyle Enkidu'nun ölmesine karar verir. Enkidu hastalanır ve on iki gün sonra ölür. Enkidu’nun ölümü, Gılgamış'ı büyük bir yasa ve kendi ölümlülüğü ("balçık olmak" korkusu) endişesine sürükler. Bu kaygıyla Gılgamış, ölümsüzlüğün sırrını bulmak amacıyla uzun ve zorlu bir içsel yolculuğa çıkar. Yolculuktaki hedefi, Tufan'dan kurtulup ölümsüzlük kazanan tek insan olan Utnapiştim’i (Nuh'un karşılığı) bulmaktır. Yolculuğu sırasında Gılgamış, Mashu Dağı'nı (Tanrıdağı) aşar, akrep insanlarla karşılaşır ve deniz kıyısında Siduri (vecd simgesi, bilge kadın) ile görüşür. Siduri ona, tanrıların ölümsüzlüğü insanlara pay olarak biçtiğini ve en iyisinin hayatın tadını çıkarmak olduğunu öğütler. Gılgamış, kayıkçı Urshanabi'nin yardımıyla Ölüm Suyu'nu geçerek Utnapiştim'e ulaşır ve Utnapiştim ona Tufan hikâyesini anlatır.
Gılgamış, Utnapiştim'in 7 gün 7 gece uykusuz kalma sınavında başarısız olur ve ölümlü olduğunu anlar. Utnapiştim, karısının ısrarı üzerine Gılgamış'a denizin dibindeki gençlik ve uzun ömür veren yaşam otundan (ölümsüzlük otu) bahseder. Gılgamış bu bitkiyi elde eder. Ancak Uruk'a dönüş yolunda, bir gölette yıkanırken, bir yılan bitkinin kokusunu alıp onu çalar ve deri değiştirerek gençleşir. Yılanın bu eylemi, onun tüm dünyada yeniden doğuş gizinin ustası niteliğini kazanmasını sağlayan önemli bir mittir. Gılgamış, ölümsüzlük şansını yitirmiş olmanın verdiği hüsranla ve yenilgiyi kabullenmiş bilge bir kişi olarak ülkesi Uruk'a geri döner ve Uruk'un surlarını inceler.
Temalar, Arketipsel ve Karşılaştırmalı Unsurlar
Gılgamış Destanı, insanlığın bireysel ve toplumsal psikolojisinin özeti niteliğindeki ilk arketipleri barındırır. Gılgamış'ın (uygar, zalim kral) persona arketipini, Enkidu'nun ise onun gölge ve anima yanını temsil ettiği iddia edilir. Enkidu ayrıca vahşi adam arketipinin ilk örneği, kurban, yetim, çocuk ve masum arketiplerinin özelliklerini de taşır.
Kadın karakterler destanda kilit roller üstlenirler:
Shamhat, kaba güdüleri aşk gücüyle erdeme dönüştüren kutsal rahibedir ve Enkidu'yu uygarlaştırır.
Siduri, bilge kadın arketipini temsil eder.
Destanın temelinde, insanın evrensel ve temel varoluşsal trajedisi olan ölüm bilinci ve buna karşı gösterilen ölümsüzlük arayışı yer alır. Gılgamış'ın yolculuğu, erginlenme (inisiasyon) süreciyle sonuçlanır.
Destan, koskoca bir ormanın insan eliyle tahribatını kaydeden en eski yazılı kanıt olarak da değerlendirilmektedir. Gılgamış ve Enkidu'nun Humbaba'yı öldürüp sedir ormanını talan etmesi, doğal dünyanın tahribinin başlangıcı olarak sunulur. Destanın ruhunda doğanın üstünlüğü esas alınmıştır; doğaya karşı işlenen kusurların bedeli, Enkidu'nun ölümüyle ödenir.
Mistik bağlamda Gılgamış'ın arayışı bir "ab-ı hayat/ölümsüzlük" yolculuğudur. Bu yolculukta Mashu Dağı (yer ve göğü birleştiren kutsal yapı) ve akrep adamlar (ölümsüzlük sırrının bekçileri) gibi kutsal mekânlar ve engeller mevcuttur. Kayıkçı Urshanabi cennetin yolunu gösteren mürşid-i kamil (Kamil Rehber) simgesidir.



