Gözetim toplumu, bireylerin ve grupların davranış, tutum ve kişisel bilgilerinin başta devlet ve ticari kuruluşlar olmak üzere çeşitli kurumlar tarafından sistematik bir biçimde izlendiği, toplandığı, saklandığı, işlendiği ve analiz edildiği toplumsal yapıyı ifade eder. Bu süreçte, özellikle bilişim ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler belirleyici bir rol oynamaktadır. Gözetim, bir kişi veya grubun yukarıdan izlenmesi veya bilgisayar teknolojisi ile denetimin önündeki engellerin kaldırılması olarak tanımlanabilir. Tarih boyunca toplumsal denetim mekanizmalarından biri olarak var olan gözetim , modernite ve sonrasındaki teknolojik dönüşümlerle birlikte kapsamını ve yoğunluğunu artırarak gündelik yaşamın bütün alanlarına yayılmıştır.

Dijital Panoptikon: Herkesin Gözetlendiği Şehir Manzarası (Yapay Zeka İle Üretilmiştir)
Tarihsel Gelişim
Geleneksel Toplumlardan Modern Topluma
Gözetim pratikleri insanlık tarihi kadar eskidir. Başlangıcı, devletin kayıt tutma ihtiyacıyla birlikte yazının icadına kadar geri götürülebilir. Bu dönemde kayıtlar daha çok vergi toplamak, nüfusu kontrol etmek ve iktidarı sürdürmek gibi amaçlar taşıyordu. Geleneksel toplumlarda denetim, cemaat yapısı içinde her bir bireyin diğerini karşılıklı olarak izlemesiyle sağlanırdı ve şeffaflık günlük yaşamın sıradan bir gerçeğiydi. 15. yüzyıl Batı toplumlarında kilise, evlenen, doğum yapan, ölen veya vaftiz olan kişilerin kayıtlarını tutarak gözetim faaliyetinde bulunmuştur.
Modernliğin ortaya çıkışı, gözetimin yapısında köklü bir dönüşüme neden olmuştur. Sanayi Devrimi sonrası kentlere yaşanan göçler, geleneksel toplumsal denetim mekanizmalarını yetersiz kılmış ve "efendisiz insanlar" olarak görülen aylak nüfusu kontrol etme ihtiyacı, devletin sistemli bir gözetim mekanizması kurmasını gerektirmiştir. Bu ihtiyaca yanıt olarak, toplumun "anormal" veya "norm dışı" kabul ettiği bireylerin (işsizler, akıl hastaları, suçlular, fahişeler vb.) denetim altına alınarak ıslah edildiği ve bir çalışma rejimine tabi tutulduğu "büyük kapatılma" kurumları ortaya çıkmıştır. Foucault'ya göre bu kurumlar, birer "kapatılma takımadaları"dır ve bireyler burada hem birer bilgi nesnesine dönüştürülmüş hem de emekleri üzerinden yeni bir teknik bilgi birikimi oluşturulmuştur【1】 .
Panoptikon: Disiplin Toplumunun Modeli
Modern gözetim anlayışını en iyi simgeleyen model, İngiliz düşünür Jeremy Bentham tarafından 18. yüzyılda tasarlanan ve sonrasında Fransız düşünür Michel Foucault tarafından kuramsallaştırılan Panoptikon’dur. Bentham, panoptikonu bir "denetim evi" olarak tasarlamış; bu modelin hapishaneler, okullar, fabrikalar, tımarhaneler ve hastaneler gibi birçok kurumda ahlakı ıslah etmek, sanayiyi canlandırmak ve kamusal yükleri hafifletmek için kullanılabileceğini belirtmiştir.
Panoptikon, merkezinde bir gözetleme kulesinin ve etrafında halka şeklinde dizilmiş hücrelerin bulunduğu bir mimari yapıdır. Kuledeki gözetleyici, hücrelerdeki kişileri (mahkûm, işçi, öğrenci) sürekli olarak görebilirken, hücredekiler kendilerinin gözetlenip gözetlenmediğini veya ne zaman gözetlendiğini bilemezler. Bu asimetrik bakış, iktidarın görünmez fakat varlığının her an hissedilir olması ilkesine dayanır. Sonuç olarak bireyler, sürekli gözetim altında oldukları varsayımıyla kendi davranışlarını sürekli kontrol eder ve disiplini içselleştirirler.
Foucault, bu mekanizmayı modern toplumun bireyleri bir üretim aygıtına bağlayan, onları disiplin altına alan ve "normalleştiren" bir iktidar teknolojisi olarak analiz etmiş ve bu durumu "panoptisizm" olarak kavramsallaştırmıştır. Bu disiplinci iktidar, bedeni uysallaştırarak ondan en yüksek verimi almayı hedefler. Böylece gözetim, modern devletin, bürokrasinin ve kapitalist üretimin temel bir aracı haline gelmiştir.
Enformasyon Toplumu ve Elektronik Gözetim
1960’lardan itibaren bilgisayar teknolojisinin ve daha sonra internetin yaygınlaşması, gözetim pratiklerinde yeni bir devrime yol açmıştır. Artık kişilerin fiziksel bedenlerinin takibinden ziyade, onların dijital ortamlardaki elektronik izlerinin takibi söz konusu olmuştur. Bu yeni dönem, bazı kuramcılar tarafından Süperpanoptikon ya da Elektronik Panoptikon olarak adlandırılmıştır.
Süperpanoptikon, Foucault'nun Panoptikon modelinin teknolojiyle güncellenmiş halidir ve bilgisayar destekli veri tabanları aracılığıyla bireylerin zaman ve mekândan bağımsız bir şekilde izlenmesini ifade eder. Kredi kartı kullanımı, internet gezintileri, sosyal medya aktiviteleri, güvenlik kameraları (MOBESE) ve cep telefonu sinyalleri gibi dijital ayak izleri, bireyler hakkında devasa boyutlarda veri (Büyük Veri/Big Data) toplanmasına olanak tanımıştır. Bu verilerin bilgisayarlar aracılığıyla toplanması, depolanması, eşleştirilmesi ve analiz edilmesi, hem devletlerin hem de şirketlerin bireyleri daha etkin bir şekilde sınıflandırmasını ve denetlemesini sağlamıştır. Bu süreçte gözetim, artık belirli kurumsal mekânlarla (hapishane, fabrika) sınırlı kalmayıp, toplumun geneline yayılmıştır. Artık duvarları, pencereleri veya gözetleme kuleleri olmayan ve bireyleri kurumlara çağırmak yerine onlara doğru giden bir gözetim anlayışı ortaya çıkmıştır.
Kuramsal Yaklaşımlar ve Gözetim Biçimleri
Panoptikon modelinin ardından, dijital teknolojilerin ve medyanın gelişimiyle birlikte yeni gözetim biçimlerini açıklamak için çeşitli kavramlar geliştirilmiştir:
Süperpanoptikon
Mark Poster tarafından ortaya atılan bu kavram, merkezi bir kuleden ziyade, merkezi olmayan ve veri tabanlarına dayalı bir gözetim anlayışını tanımlar. Bireyler, gündelik yaşamdaki elektronik işlemleriyle gönülsüz de olsa bu sisteme dahil olurlar. Veri-özneler (data-subjects) olarak adlandırılan bireyler , haklarında toplanan verilerle oluşturulan veri-imgeler (data-images) üzerinden tanınır ve sınıflandırılırlar.
Sinoptikon (Synopticon)
Norveçli sosyolog Thomas Mathiesen tarafından geliştirilen bu kavram, panoptikonun aksine "çoğunluğun azınlığı izlemesi" durumunu ifade eder. Kitle iletişim araçları, özellikle televizyondaki "Biri Bizi Gözetliyor" gibi reality şovlar veya ünlü kişilerin yaşam tarzlarının sergilenmesi bu duruma örnektir. Bu modelde bireyler, sunulan modellere ve imajlara bakarak, onlara benzemeye ayartılır ve bu yolla disipline edilirler. Baudrillard'ın "simülakrlar" (gerçekliğin yerini alan kopyalar) dediği bu süreçte, bireyler gerçek olmayan modellere bakarak normalleşirler.
Omniptikon (Omnipticon)
Jeffrey Rosen'in kavramsallaştırmasıyla "herkesin herkesi izlediği" bir gözetim biçimidir. Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte bireyler, hem gözetleyen hem de gözetlenen konumuna gelmişlerdir. Bu gözetim, genellikle haz ve eğlence odaklı olup bireylerin gönüllü rızasına dayanır.
Katoptikon (Catopticon)
Bu modelde, gözetleme kulesinin yerini bir ayna alır ve herkesin birbirini gözetleyebildiği, statü farkının olmadığı, şeffaf bir toplum yapısı öngörülür.
Alttan Gözetim (Sousveillance)
Steve Mann tarafından ortaya atılan bu kavram, gözetimin aşağıdan yukarıya doğru, yani sıradan bireylerin otoriteyi veya güçlü olanları izlemesini tanımlar. Giyilebilir kameralar veya vatandaşların cep telefonlarıyla yaptıkları kayıtlar bu duruma örnektir.
Uygulama Alanları
Devlet, Güvenlik ve İstihbarat
Ulus-devletler, ulusal güvenliği sağlamak, suç ve terörle mücadele etmek amacıyla vatandaşlarını ve diğer ülkeleri sistematik olarak gözetlemektedir. Özellikle 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında, ABD'de çıkarılan Vatanseverlik Yasası (Patriot Act) gibi düzenlemelerle devletlerin gözetim yetkileri genişletilmiştir.
Echelon, Promis, Truva Atı ve Carnivore gibi küresel izleme sistemleri, telefon görüşmeleri, e-postalar ve her türlü dijital iletişimi denetleyerek kitlesel istihbarat toplama faaliyetleri yürütmektedir. Bu sistemler, potansiyel suçluları tespit etme iddiasıyla toplumun tamamını şüpheli konumuna getirebilmektedir.
Tüketim Toplumu ve Pazarlama
Kapitalist sistemde gözetim, ekonomik bir değer üretme amacıyla yeniden şekillenmiştir. Üretim toplumundan tüketim toplumuna geçişle birlikte, şirketler için tüketici davranışlarını ve tercihlerini bilmek hayati önem kazanmıştır. Kredi kartı harcamaları, internet alışverişleri, sadakat kartı programları, evrensel ürün kodları (barkodlar) ve sosyal medya etkileşimleri aracılığıyla toplanan veriler (Büyük Veri/Big Data), şirketlere tüketici profilleri oluşturma ve pazarlama stratejilerini bu profillere göre belirleme imkânı tanır. Tüketici gözetimi o kadar ileri gitmiştir ki, Electrolux gibi firmaların ürün geliştirme amacıyla tüketicilerin evlerine kameralar yerleştirdiği belirtilmektedir. Bu süreçte tüketici, hem ürünün bedelini para ile öderken hem de kişisel enformasyonunu vererek ikinci bir bedel ödemektedir.
Çalışma Hayatı
İş yerlerinde çalışanların verimliliğini artırmak ve kontrolü sağlamak amacıyla elektronik gözetim yaygınlaşmıştır. Ofislerde kullanılan manyetik giriş kartları , bilgisayarlardaki internet kullanımının ve e-posta yazışmalarının izlenmesi , klavye ve fare hareketlerinin kaydedilmesi ve kalem gibi objelere gizlenmiş kameralar, çalışanların sürekli bir denetim altında tutulmasına neden olmaktadır.
Mahremiyet ve Toplumsal Meşruiyet Tartışmaları
Gözetim toplumunun yükselişi, mahremiyetin (özel yaşamın gizliliği) aşınmasıyla ilgili ciddi tartışmaları beraberinde getirmiştir. Gözetim teknolojileri, kamusal ve özel alan arasındaki ayrımı bulanıklaştırmakta , bireylere ait kişisel veriler hem devletlerin hem de ticari şirketlerin veri tabanlarında toplanmaktadır. Bireyler, kendi verilerinin kim tarafından, ne amaçla ve nasıl kullanıldığı üzerinde kontrol sahibi olamamaktan endişe duymaktadır.
Bu yaygın gözetim pratiklerinin kitlesel bir direnişle karşılaşmamasının altında yatan toplumsal meşruiyet kaynakları bulunmaktadır.
- Güvenlik ve Önlem Alma: Bireyler, terör, suç ve diğer tehditlere karşı korunma beklentisiyle gözetim teknolojilerinin (örneğin güvenlik kameraları) yaygınlaşmasını onaylamaktadır. Gözetim, riski en aza indirmenin bir yolu olarak görülmektedir.
- Teknolojinin Sağladığı Kolaylıklar: Bireyler, enformasyon teknolojilerinin gündelik yaşamda sunduğu faydaların (hızlı iletişim, kolay alışveriş vb.) mahremiyet kaybı gibi bedellerden daha ağır bastığını düşünerek gözetim sistemlerine gönüllü olarak dahil olurlar.
- Gözetlemenin Hazzı: İnsanların başkalarının mahrem alanlarına yönelik merakı ve "sanal teşhir"den duydukları haz, onları bu sistemlerin hem bir parçası hem de destekçisi haline getirmektedir.
- Dini ve Kültürel Alışkanlıklar: Bazı görüşlere göre, her şeyi gören ve bilen bir Tanrı inancı gibi ruhani gözetim pratiklerine olan alışkanlık, bireylerin dünyevi gözetimi daha kolay içselleştirmesine zemin hazırlamaktadır.
- Öğrenilmiş Çaresizlik: Gözetimin geleceğiyle ilgili olarak bireylerde, bilim kurgu eserlerinden de beslenen, teknolojinin gelişimine karşı koyulamayacağına dair bir "öğrenilmiş çaresizlik" duygusunun hakim olduğu belirtilmektedir.


