Gulbenkian Komisyonu, 20. yüzyılın son çeyreğinde sosyal bilimler alanının karşı karşıya olduğu yapısal, epistemolojik ve örgütsel sorunları tespit etmek ve bu sorunlara çözüm önerileri sunmak amacıyla kurulmuş uluslararası bir bilim insanı grubudur. Komisyon, Portekiz'in Lizbon kentinde bulunan Calouste Gulbenkian Vakfı bünyesinde, sosyolog Immanuel Wallerstein'ın başkanlığında, farklı disiplinlerden on bilim insanının katılımıyla 1993 yılında oluşturulmuştur. Yaklaşık iki yıl süren çalışmaların ardından hazırlanan ve ilk olarak 1995 yılında yayımlanan raporun adı "Sosyal Bilimleri Açın: Sosyal Bilimlerin Yeniden Yapılanması Üzerine Rapor" (Open the Social Sciences: Report of the Gulbenkian Commission on the Restructuring of the Social Sciences) olarak belirlenmiştir. Rapor, sosyal bilimlerin dünü, bugünü ve yarını arasında bir köprü kurmayı, güncel sorunlara eleştirel bir perspektif geliştirmeyi ve nihai olarak "Sosyal Bilimleri Yeniden Kurmak" amacını taşımaktadır.
Kuruluş Amacı ve Temel Çıkış Noktası
Gulbenkian Komisyonu'nun kurulmasındaki temel motivasyon, II. Dünya Savaşı sonrası dönemde, özellikle 1970'lerden itibaren sosyal bilimlerin mevcut kurumsal yapısının, disiplinler arası sınırlarının ve epistemolojik ön kabullerinin sosyal gerçekliği anlama ve açıklama konusunda yetersiz kalmasıdır. Komisyon, sosyal bilimlerin akademik hayatta kalma mücadelesi verdiği ve eski kalıpların sorgulanması gerektiği bir dönemde, alanda yükselen farklılık arayışlarına cevap olarak ortaya çıkmıştır. Rapor, genel tanımıyla, sosyal bilimlerdeki anakronik disiplin ayrışmasını, Batı merkezli evrensellik iddialarını ve metodolojik pozitivizmi reddetmektedir. Bunun yerine, geleceğe açık olmayı, "öteki"ni "biz" olarak tanımayı ve bilimsel bilginin "çoğulcu evrensellik" adı altında birleştirilmesini önermektedir.
Raporun Yapısı ve Tarihsel Analizi
Rapor, dört ana bölümden oluşmaktadır:
18. Yüzyıldan 1945'e Kadar Sosyal Bilimlerin Tarihsel Kuruluşu
Bu bölüm, sosyal bilimlerin modern manada 16. yüzyılda, ampirik olarak doğrulanabilen sistemli bilgi üretme çabasıyla şekillenmeye başladığı evreyi inceler.
- Disiplinleşme Süreci: 19. yüzyılda bilginin disiplinlere ayrılması ve meslekleşmesi esas damgayı vurmuştur. Bu süreçte bilim, Doğa Bilimleri, Sosyal Bilimler ve Beşeri Bilimler olarak iki seviyeli bir hiyerarşide ayrılmıştır.
- Temel Disiplinler: 19. yüzyıl boyunca süren işleyişin ardından, beş temel sosyal bilim disiplininde uzlaşılmıştır: Tarih, İktisat, Sosyoloji, Siyaset Bilimi ve Antropoloji. Coğrafya, Psikoloji ve Hukuk ise sosyal bilimlerin asli parçası olmayan veya uzlaşılamayan disiplinler olarak tanımlanmıştır.
- Eleştiri: Komisyon, bu kurumsallaşmanın Avrupa'nın sömürgeci faaliyetleriyle eş zamanlı olarak, Avrupa merkezli bir dünya hâkimiyeti ve kolonyalist güdülerle diğer kıtalardan gelen sesleri kısmak üzerine yapılandırıldığı eleştirisini getirmiştir.
1945'ten Günümüze Sosyal Bilimler İçinde Yapılan Tartışmalar
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönem, sosyal bilimlerin yerleşik yapısını tehdit eden değişimlerin başlangıcı olarak görülür. Bu dönemi etkileyen üç ana gelişme ve bunların ortaya çıkardığı üç tartışma alanı raporun odağında yer almıştır.
Etkileyen Üç Gelişme
Dünyanın sosyal ve siyasal yapısındaki değişimler (Özellikle ABD'nin süper güç olarak yükselişi), dünya nüfusunun ve üretim kapasitesinin artması ve üniversite sisteminin dünyanın her yanına yayılması.
Ortaya Çıkan Üç Tartışma Alanı
Disiplinler Arası Ayrımın Geçerliliği: Bölge araştırmaları gibi çalışmalar sonucu ortaya çıkan disiplinler arası çalışma atmosferi, sınırlarla ayrılmış sosyal bilim bilgisinin yapay olduğunu göstermiştir. Sınır çizgileri giderek kaybolmuş ve "tarih sosyolojisi" gibi disiplinler arası isimler yaygınlaşmıştır.
Sosyal Bilimlerin Evrenselliği veya Yerelliği: Avrupa'nın siyasi gücündeki azalmayla birlikte, Avrupa sosyal biliminin evrensellik iddiası 1970'lerde sorgulanmaya başlanmıştır. Batı dışı sosyal bilimleri temsil etmemekle ve bilimsel sömürgecilikle itham edilen bu iddia karşısında komisyon, çoğulcu bir evrenselciliğe ulaşılması gerektiğini savunmuştur. Bu dönemde kültürel görecelilik (cultural relativism) anlayışı ve eleştirel teori (critical theory) güç kazanmıştır.
İki Kültür (Doğa/Sosyal Bilimler) Arasındaki Ayrımın Geçerliliği: Rapor, doğa bilimleri ve sosyal bilimler arasındaki ayrım ve çelişkilerin giderek farklı bir hâl aldığını, bilginin farklı alanlarının birbiriyle çelişmesi gerekmeyen bir anlayışa evrildiğini belirtmiştir.
Komisyonun Temel Önerileri
Kaynak Sıkıntısı ve Örgütsel Dağınıklık: Sosyal bilimler, bütçe kesintileri ve kaynak sıkıntılarıyla mücadele etmektedir. Örgütsel bir dağınıklık ve yeni disiplin adları tehdidi bulunmaktadır. Komisyon, bu kaynak kavgalarının temelinde yatan aşırı disiplinleşmenin kontrol altına alınması gerektiğini vurgulamıştır.
Araştırmacı Tarafsızlığı İddiası: Geleneksel "tarafsız bilim adamı" yaklaşımı reddedilmiştir. Hiçbir bilim insanının kendi sosyal ve fiziksel bağlamından soyutlanamayacağı belirtilerek araştırmacının yapay bir tarafsızlık elbisesine girmemesi, aksine kendi ön kabullerinin farkında olması gerektiği savunulmuştur.
Zaman ve Mekânın Konumu: Zaman ve mekânın, sosyal evrenin fiziksel gerçeklikleri yerine, toplum çalışmasının bir parçası olarak analiz edilmesi gereken sosyal inşalar olarak ele alınması gerektiği vurgulanmıştır.
Yapay Alan Ayrımı: 19. yüzyılda oluşturulan siyaset, ekonomi ve sosyal alanlar arasındaki yapay ayrımların üstesinden gelinmesi gerektiği belirtilmiştir.
Çözüm Önerileri ve Vizyon
Gulbenkian Komisyonu, çoğulcu evrenselcilik anlayışına ulaşmak için aşağıdaki temel önerileri getirmiştir:
Disiplin Sınırlarının Şeffaflaştırılması ve İş Birliği: Aşırı disiplinleşmenin yol açtığı "bilgelik tekelleri" ve kontrolsüz fon harcaması riskine karşı, mevcut disiplin sınırlarının yeniden gözden geçirilmesi ve çok disiplinli (multidisipliner) çalışmaların teşvik edilmesi önerilmiştir.
Akademik Yapılanmada Değişim (Örgütsel Reform): Komisyon, profesörlerin ve doktora öğrencilerinin birden çok alanda çalışma zorunluluğu getirilmesi gibi önerilerde bulunmuştur.
Çoğulcu Evrenselcilik: Evrensel bilgiye ulaşmak için ötekileştirmenin yapılmaması ve dünyanın tarihsel deneyiminin geniş bölümlerinin araştırmaya dâhil edilmesi gerektiği savunulmuştur. Bu amaçla bilim insanlarının farklı dillere hâkim olmaları ve farklı kültürlerde çalışmalar yaparak çok kültürlülüğe katkıda bulunmaları teşvik edilmiştir.
Araştırma ve Eğitim Dengesi: Araştırma ile eğitim arasındaki uçurumun artması sorunuyla mücadele etmek için kamuoyunu ikna edecek çözümler bulunmalı ve kamu kaynaklarının eğitim süreçleri olmaksızın sadece araştırma sürecini finanse etmekte isteksiz olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır gibi önerilerde bulunulmuştur.