Gece başımızı gökyüzüne kaldırdığımızda, karanlık bir boşlukla karşılaşırız. Göz kırpan birkaç yıldız ve eğer nasipliysek bir gezegen ya da belki bir uydu dışında, koca bir karanlık... İlk bakışta bu durumun nedeni basit gibi görünür: Güneş ışığı Dünya’nın gece olan kısmına ulaşamıyor, dolayısıyla gökyüzü karanlık. Ancak işin aslı bundan çok daha derin ve düşündürücüdür.
Bu soru, yani “Geceleri gökyüzü neden karanlıktır?” yüzyıllar boyunca meraklıları ve bilim insanlarını meşgul etti. Bu gizem, bilim tarihinde Olbers Paradoksu olarak bilinir.
Olbers Paradoksu: Büyük Evren, Büyük Işık?
Olbers Paradoksu’na göre evren fazla büyüklükte, zamansız (başlangıcı olmayan) ve homojen ise – yani her yönde benzer şekilde yıldızlarla doluysa – gece gökyüzünün karanlık değil, tam tersine aydınlık olması gerekirdi.
Düşünelim: Uzayda hangi yöne bakarsak bakalım, yeterince ileride mutlaka bir yıldız olmalı. Yakın yıldızlar daha parlak görünür ama uzak yıldızlar daha fazladır. Hatta öyle ki, uzaklık arttıkça yıldız sayısı, yüzey alanı büyüdüğü için artar. Bu denge nedeniyle her uzaklıktaki yıldızlardan Dünya’ya gelen ışık miktarı sabit gibi görünür. Dolayısıyla gökyüzünün her noktası bir yıldızla kaplıymış gibi parlamalıdır. Ama biz karanlık görüyoruz. İşte bu çelişki, Olbers Paradoksu’nun içinde yer alır.
Poe’nun Yorumu: Her Yıldızdan Işık Gelmiyor Olabilir
Bu paradoks üzerine düşünenlerden biri de Amerikalı edebiyatçı Edgar Allan Poe’ydu. Poe’ya göre, gökyüzü karanlıktı çünkü biz evrenin tamamını göremiyoruz. Eğer ışık uzayda sonlu bir hızla ilerliyorsa ve evrenin bir başlangıcı varsa, henüz ışığı bize ulaşmamış yıldızlar olabilir. Yani uzay devamlı olsa bile, gözlemlenebilir evren sınırlıdır. Poe’nun bu yorumu oldukça isabetliydi: Evet, ışığın ulaşabileceği mesafe sınırlıdır ve evrenin yaşı da bu sınırı belirler. Ancak paradoksun çözümü bununla da bitmiyor.

Yıldızlar, Gökada, Uzay (pixabay)
Büyük Patlama ve Genişleyen Evren
Evrenin geçmişine gittiğimizde, karşımıza bir başka önemli gerçek çıkar: Büyük Patlama. Evrenin ilk anlarında sıcaklık o kadar yüksekti ki, her yönde yoğun bir ışık mevcuttu. Eğer o dönemin izleri hâlâ varsa, bugün gökyüzüne baktığımızda bu ışığı da görmemiz gerekmez mi?
Aslında görürüz… ama çıplak gözle değil. Çünkü evren genişliyor. Bu genişleme, o ilk dönemden kalan ışığın dalga boyunu uzattı. Gözümüzün algılayamayacağı kadar uzun dalga boylarına, yani mikrodalga bölgesine kaydı. Bu ışık, günümüzde “kozmik mikrodalga artalan ışıması” olarak adlandırılır. Özel teleskoplarla ölçülebilir ama gözümüz bu ışığı karanlık olarak algılar.
Karanlık, Gözümüzün Gördüğü Kadar
Kısacası gökyüzünün karanlık olmasının nedenleri basit değil, ama etkileyici, Evrenin yaşı sonludur, yani her yıldızdan gelen ışık henüz bize ulaşmamış olabilir. Evren genişlemektedir, bu da erken dönemden kalan ışığı mikrodalga aralığına kaydırır, gözümüzle göremeyiz. Bu nedenle gökyüzü geceleri sakin, karanlık ve gizemli görünür. Aslında karanlık, sadece algımızın bir ürünü. Gökyüzü, geçmişin ışığıyla doludur ama o ışık artık bizim gözlerimizin göremeyeceği kadar uzakta ve sessizdir.

