Güvenilmez anlatıcı (İngilizce: unreliable narrator) terimi, anlatı metinlerinde olayları, karakterleri veya değer yargılarını aktarırken bilgi eksiklikleri, çelişkiler ya da öznel sapmalar sergileyerek okuyucunun anlatıya duyduğu güveni sarsan anlatıcı türüdür. Terim, ilk olarak Wayne C. Booth tarafından 1961 tarihli The Rhetoric of Fiction adlı eserinde ortaya atılmış ve o zamandan beri anlatı kuramında geniş çapta tartışılmıştır. Booth’a göre bir anlatıcı, “eserin normlarıyla (yani ima edilen yazarın normlarıyla) uyumlu hareket ediyorsa güvenilir, değilse güvenilmez” olarak değerlendirilmelidir.【1】
Tanımın Evrimi ve Kuramsal Yaklaşımlar
Booth’un metin-içi normlara dayalı yaklaşımı uzun süre kabul görmüş olsa da daha sonra özellikle Ansgar Nünning gibi anlatı kuramcıları bu yaklaşımı sorgulamışlardır. Nünning, güvenilmez anlatının yalnızca metin-içi yapılarla değil, okuyucunun yorumlayıcı stratejileriyle şekillendiğini ileri sürer. Ona göre, anlatıcıdaki tutarsızlıkların veya çelişkilerin fark edilmesi, okuyucunun “doğallaştırma” (naturalization) süreci aracılığıyla olur.【2】 Bu bağlamda güvenilmez anlatım, sabit bir metinsel özellik değil, okuyucunun bilişsel çerçeveleriyle ilişkilendirilen bir okuma stratejisidir.【3】
Güvenilmezliğin Türleri
Janina Jacke, güvenilmez anlatımı beş temel tipe ayırır:
- Olgusal söylem temelli güvenilmezlik: Anlatıcının verdiği bilgi yanlış veya eksiktir.
- Olgusal bilişsel güvenilmezlik: Anlatıcının inançları gerçeklikle örtüşmez.
- Değer temelli söylem güvenilmezliği: Anlatıcının değer yargıları geçerli değer sistemleriyle çatışır.
- Değer temelli bilişsel güvenilmezlik: Anlatıcının içsel değer sistemleri normatif sistemle çelişir.
- Eylem temelli değer güvenilmezliği: Anlatıcının eylemleri belirli bir ahlaki norm sistemiyle uyuşmaz.【4】
Bu sınıflandırma, yalnızca anlatıcının ne anlattığına değil, aynı zamanda neye inandığına, neyi savunduğuna ve nasıl davrandığına da odaklanır.
Kişiselleştirme ve Anlatıcı Türleri
Güvenilmezliğin oluşabilmesi için anlatıcının belirli bir ölçüde kişiselleştirilmiş (anthropomorphized) olması gerekir. Anlatıcı bir birey olarak algılanmadığında, güvenilmezliğe dair bir varsayım da yapılamaz. Dolayısıyla kişiliksiz veya son derece deneysel anlatılarda bu kavramın uygulanabilirliği sınırlıdır.【5】
Ayrıca heterodiegetik anlatıcıların (hikâyeye dahil olmayan) da güvenilmez olabileceği gösterilmiştir. Örneğin, anlatıcının hikâye dünyasına dair iddiaları birbiriyle veya bilinen gerçeklerle çeliştiğinde, heterodiegetik anlatıcılar da söylem ya da değer bazlı güvenilmezlik sergileyebilir.【6】
Kültürel ve Tarihsel Bağlam
Zerweck’e göre, güvenilmez anlatım yalnızca bireysel bir okuma süreci değil, aynı zamanda tarihsel ve kültürel olarak belirlenmiş bir pratiktir. Okuyucunun değer sistemleri, normları, tarihsel bilgi birikimi ve estetik algısı, anlatıcının güvenilmez olarak değerlendirilmesinde belirleyici olur.【7】 Örneğin, bir anlatıcı belirli bir dönemde güvenilir görülürken, başka bir tarihsel bağlamda güvenilmez olarak okunabilir. Bu, Oliver Goldsmith’in The Vicar of Wakefield adlı eserine yönelik değişen eleştirel yaklaşımlarda açıkça görülür.【8】
Güvenilmezliğin Belirlenmesinde Okur Rolü
Okuyucu, metinle etkileşimi sırasında çeşitli çerçevelere başvurarak güvenilmezliği saptar. Tamar Yacobi’ye göre bu çerçeveler arasında genetik (yazarın biyografisi ve bağlamı), türsel, varoluşsal (gerçek dünya modelleri), işlevsel (estetik ya da tematik bütünlük) ve bakış açısı temelli (karakterin sınırlı algısı) ilkeler yer alır. Sadece sonuncusunda doğrudan anlatıcıya güvenilmezlik atfedilir.【9】
Eleştirel Görüşler
Ansgar Nünning, yalnızca okuyucuya dayanan yaklaşımların kavramı fazlasıyla genişlettiğini ve anlatı düzeyindeki işaretlerin ihmal edildiğini belirtir. Bu nedenle anlatısal güvenilmezliğin tanımında hem anlatı yapısına hem de okuyucu tepkisine yer verilmelidir.【10】 Ayrıca, anlatıcının söylemlerindeki çelişkiler veya anlatı ile hikâye dünyası arasındaki farklar, güvenilmezlik işaretleri olarak kabul edilmelidir.【11】