KÜRE LogoKÜRE Logo
sb-image
Halil Kut Paşa
İstihbarat, Güvenlik Ve Askeri Çalışmalar+2 Daha
Halil Kut Paşa, Osmanlı Devleti'nin son döneminde çeşitli askerî görevlerde bulunmuş, Kutü’l-Amâre Zaferi ile tanınmıştır. Trablusgarp, Balkan, Irak ve Kafkasya cephelerinde görev yapmış, Birinci Dünya Savaşı'nın farklı safhalarında sorumluluk üstlenmiştir. Askerî ve siyasi faaliyetleri, Osmanlı Devleti'nin son yılları ile Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş süreci arasındaki geçiş dönemine ait bir örnek teşkil etmektedir.
fav gif
Kaydet
kure star outline
Ai badge logo

Bu madde yapay zeka desteği ile üretilmiştir.

Ekran Resmi 2025-04-28 12.38.46.png
Halil Kut Paşa
Doğum Yılı
1882
Doğum Yeri
İstanbulOsmanlı İmparatorluğu
Vefat Tarihi
20 Ağustos 1957
Vefat Yeri
İstanbulTürkiye
Defin Yeri
Yahya Efendi Dergâhı MezarlığıBeşiktaşİstanbul
Soyadı
Kut (1934 Soyadı Kanunu sonrası)
Askerî Rütbesi
Mirliva (Tuğgeneral)
Bağlı Olduğu Ordu
Osmanlı Kara Kuvvetleri
Katıldığı Savaşlar
Trablusgarp Savaşı (1911–1912)Balkan Savaşları (1912–1913)Birinci Dünya Savaşı (1914–1918)Irak Cephesi (Kutü’l-Amâre Kuşatması)Kafkasya Cephesi (Bakü Harekatı)
Öne Çıkan Başarıları
Kutü’l-Amâre Zaferi (1916)Bakü’nün Osmanlı-Azerbaycan kuvvetlerince ele geçirilmesi (1918)

Halil Kut Paşa, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde ve Birinci Dünya Savaşı yıllarında askerî görevler üstlenen, özellikle Irak Cephesi'nde kazandığı Kutü’l-Amâre Zaferi'yle tanınan Osmanlı paşasıdır. Halil Paşa, aynı zamanda İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde de etkili bir şahsiyet olmuştur. Askerî başarılarının yanı sıra Millî Mücadele ve sonrasında yaşadığı hatıralar, hayat hikâyesinin geniş bir tarihî döneme yayılmasını sağlamıştır.


"Altıncı Ordu Komutanı Halil Paşa", Harp Mecmuası, 8. sayı. 【1】 

Ailesi ve Çocukluğu

Halil Paşa, 1882 yılında İstanbul’da doğdu. Ailesi, Kırım kökenli olup, soyları Gagauz Türkleri’ne dayanmaktadır. Beşinci kuşaktan dedesi olan Abdullah Ağa, Kırım'ın Besarabya bölgesinde yer alan Kili köyünde yaşamaktaydı. Abdullah Ağa, Hristiyan Gagauz topluluğuna mensupken Müslümanlığa geçerek Osmanlı topraklarına göç etti. Aile, bu nedenle "Kilili" lakabını aldı ve soyundan gelenler "Kililioğulları" veya "Kililigiller" olarak anıldı.


Kırım'dan Anadolu'ya göç eden aile, Kastamonu'nun Abana limanı yakınındaki Perşembepazarı Köyü'ne yerleşti. Halil Paşa’nın büyük dedesi Kililioğlu Hüseyin Ağa'nın oğlu Hacı Mustafa Kaptan, ailesinin İstanbul’a taşınmasını sağladı. Hacı Mustafa Kaptan, uzun yıllar deniz ticaretiyle uğraşmış, 97 yaşında vefat etmiştir.


Halil Paşa'nın ailesi Osmanlı başkentinde yerleşik hale geldikten sonra İstanbul’un sosyal ve kültürel çevresinde yaşamlarını sürdürdü. Halil Paşa, bu ortamda dünyaya geldi. Aile içi bağlantılarında önemli bir yere sahip olan bir diğer isim, Halil Paşa'nın yeğeni Nuri Killigil’dir. Nuri Killigil, Halil Paşa'nın kardeşi olan Ali Rıza Bey’in oğludur. İlerleyen yıllarda Nuri Killigil, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde askerî sanayi alanında faaliyet gösteren önemli bir şahsiyet olmuştur.


Halil Paşa’nın bir diğer önemli aile bağı, Enver Paşa ile olan amca-yeğen ilişkisidir. Ancak aralarındaki yaş farkı az olduğundan zamanla ikili arasında kardeş benzeri bir ilişki gelişmiştir. Aile yapısında, askerlik ve devlet hizmetine yönelik gelenekler güçlü bir biçimde sürdürülmüştür.

Eğitim Hayatı

Halil Paşa, ilköğrenimine İstanbul'da Beşiktaş Abbasağa Mahalle Mektebi’nde başladı. Ardından Hamidiye Mahalle Mektebi'ne devam etti. Mahalle mekteplerinde verilen eğitim, dönemin geleneksel Osmanlı eğitim sistemine uygun olarak dinî bilgiler, temel okuma-yazma, Arapça ve Osmanlı Türkçesi üzerine yoğunlaşmaktaydı.


Mahalle mektebinden sonra askerî eğitime yönelen Halil Paşa, Beşiktaş Askerî Rüştiyesi’ne kaydoldu. Askerî rüştiyeler, Osmanlı ordusuna subay yetiştirmek amacıyla oluşturulan ortaöğretim düzeyinde eğitim kurumlarıydı. Beşiktaş Askerî Rüştiyesi'nde matematik, coğrafya, tarih, askerî disiplin ve temel askerlik bilgileri gibi dersler aldı. Rüştiye eğitimi sırasında akademik başarısı dikkat çekti.


Askerî rüştiye eğitimini tamamladıktan sonra Kuleli Askerî İdadîsi'ne geçti. Kuleli Askerî Lisesi, Osmanlı ordusuna subay adaylarını hazırlamak amacıyla kurulmuş prestijli bir eğitim kurumuydu. İdadî eğitimi süresince Halil Paşa, yabancı dil olarak Fransızca dersleri aldı. Ayrıca ileri seviye matematik, fizik, kimya, askerî taktik ve strateji gibi dersler de müfredatın önemli bir bölümünü oluşturuyordu.


İdadî eğitimini başarıyla tamamlayan Halil Paşa, Harp Okulu’na (Mekteb-i Harbiye) kabul edildi. Harp Okulu, Osmanlı ordusunun kurmay subaylarını yetiştiren en yüksek askerî eğitim kurumuydu. Burada aldığı eğitim, klasik askerî bilgilerle sınırlı kalmayıp, modern savaş teknikleri, topçu bilgisi, istihkâm bilgisi ve personel idaresi gibi alanları da kapsıyordu.


Harp Okulu’ndaki eğitim süreci boyunca öğrencilere aynı zamanda dönemin modern savaş teknolojileri ve Avrupa ordularının yapısı hakkında da bilgi verildi. Halil Paşa, bu eğitim döneminde teorik bilgileri uygulamalı eğitimlerle pekiştirdi. Savaş sahası yönetimi, birlik sevk ve idaresi gibi konular üzerinde yoğunlaşan program, genç subay adaylarının hem sahada komutanlık yapabilecek hem de stratejik düşünce geliştirebilecek düzeyde yetişmesini hedefliyordu.


Halil Paşa, 1904 yılında Harp Okulu’ndan "Mümtaz Yüzbaşı" (üstün başarı gösteren yüzbaşı) rütbesiyle mezun oldu. Bu unvan, Harp Okulu mezunları arasında sadece belirli bir akademik başarıyı ve askerî yeterliliği gösteren öğrencilere verilmekteydi. Mezuniyetinin ardından Osmanlı ordusunda aktif göreve başladı.

Askerî Kariyerinin İlk Yılları

Halil Paşa, Harp Okulu'ndan 1904 yılında mezun olduktan sonra "Mümtaz Yüzbaşı" rütbesiyle Osmanlı ordusundaki görevine başladı. İlk görevlendirmesi, Makedonya'da bulunan III. Ordu bünyesinde gerçekleşti. O dönem Makedonya, siyasi karışıklıklar, milliyetçi ayaklanmalar ve çete faaliyetlerinin yoğunlaştığı bir bölgeydi. Halil Paşa, bu ortamda asayişin sağlanması ve çete faaliyetlerine karşı mücadele edilmesi amacıyla görev aldı.


Makedonya’da yürütülen operasyonlarda, özellikle Sırp, Bulgar ve Yunan çetelerine karşı düzenlenen askerî harekâtlarda etkin bir şekilde görev yaptı. Makedonya’daki hizmeti süresince çeşitli terfiler aldı. 1907 yılında "Kolağası" (Kıdemli Yüzbaşı) rütbesine yükseldi.


1908 yılında II. Meşrutiyet'in ilanı sonrasında Halil Paşa, Selanik Seyyar Jandarma Birlikleri Komutanlığı'na atandı. Burada, bölgedeki güvenlik ve asayişin sağlanması, yerel direniş gruplarının kontrol altına alınması ve kamu düzeninin korunması gibi görevler yürüttü.


Selanik’te görev yaptığı sırada İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişkileri de güçlendi. Halil Paşa, cemiyetin hedeflerini benimseyerek destek verdi.


1909 yılında, İstanbul’da meydana gelen 31 Mart Vakası sonrası güvenlik ve düzenin sağlanması amacıyla merkezde görevlendirildi. İstanbul’a tayin edilmesiyle birlikte Saray Muhafız Birlikleri Komutanlığı’nda göreve başladı.


İstanbul Merkez Komutanlığı’nda üstlendiği görevler arasında, başkentin iç güvenliğinin sağlanması, önemli devlet kurumlarının korunması ve olağanüstü durumlarda alınacak askerî tedbirlerin koordine edilmesi yer alıyordu. Bu görev sürecinde, ordu içindeki çeşitli rütbelerdeki subaylarla doğrudan temas halinde bulundu ve idari tecrübelerini artırdı.

Halil Paşa, bu dönemde görev aldığı askeri birliklerde disiplinin sağlanması, birliklerin eğitimlerinin düzenlenmesi ve askerî tatbikatların planlanması gibi faaliyetlerde bulundu. 31 Mart Vakası ve sonrasında yaşanan askerî ve siyasi gelişmeler, onun İstanbul’daki görevini daha da önemli kıldı.

Trablusgarp Savaşı'ndaki Faaliyetleri

1911 yılında İtalya’nın Osmanlı Devleti'ne savaş ilan ederek Trablusgarp ve Bingazi bölgelerini işgal girişimi başlatması üzerine Osmanlı Devleti, bölgeye düzenli ordu gönderemediğinden, genç subaylardan oluşan küçük grupları gizlice Trablusgarp'a sevk etti. Halil Paşa, bu görev için seçilen subaylar arasında yer aldı. İstanbul’dan yola çıkarak gizli yollarla Trablusgarp'a ulaştı.


Trablusgarp’a ulaştıktan sonra Halil Paşa, Homs Cephesi'nin komutanlığına tayin edildi. Homs, Trablusgarp sahil şeridinin doğusunda yer alan ve İtalyan işgaline karşı direnişin önemli merkezlerinden biri olan stratejik bir noktaydı. Halil Paşa, Homs çevresinde yerel halkı örgütleyerek İtalyan kuvvetlerine karşı direniş faaliyetlerini yürüttü.


Trablusgarp bölgesinde görev yapan Osmanlı subayları, yerel halkla birlikte hareket ederek küçük birlikler halinde gerilla tipi savaş yürütmekteydi. Halil Paşa da bu yöntem doğrultusunda Homs bölgesinde, mevcut sınırlı askerî imkânlarla savunma faaliyetlerini organize etti. Homs'un yanı sıra, Mısrata, Bingazi, Tobruk ve Derne bölgelerinde de Osmanlı direnişinin güçlendirilmesine katkı sağladı.


Homs Cephesi’nde Halil Paşa’nın sorumluluğu altında olan birlikler, genellikle yerel aşiretlerden toplanan gönüllüler ve Osmanlı subaylarının yönlendirdiği küçük kuvvetlerden oluşuyordu. İtalyan ordusunun modern silahlarla ve donanımlı birliklerle desteklenmesine rağmen, Halil Paşa’nın yürüttüğü savunma ve direniş faaliyetleri İtalyanların kara içlerine ilerlemesini büyük ölçüde engelledi.


Homs çevresinde yürütülen muharebelerde, Halil Paşa'nın birlikleri, İtalyan kuvvetlerine karşı çeşitli baskınlar ve savunma harekâtları düzenledi. Bu çarpışmalar sırasında İtalyanların sahil şeridi dışına çıkmalarının önüne geçildi. Halil Paşa’nın bölgedeki faaliyeti, Trablusgarp Savaşı süresince İtalyanların kara hâkimiyetlerini sınırlı tutmalarında etkili oldu.


Halil Paşa'nın Trablusgarp'taki çalışmaları sırasında Osmanlı subayları arasında koordinasyon da sağlandı. Trablusgarp’a gelen diğer önemli subaylar arasında Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa ve Nuri Paşa (sonradan Nuri Killigil) gibi isimler de bulunmaktaydı. Nuri Killigil, Halil Paşa'nın yeğeni olup, ilerleyen yıllarda Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde askerî sanayi faaliyetlerinde bulunmuş bir şahsiyettir. Trablusgarp Savaşı'nda Nuri Paşa da Halil Paşa'nın görev yaptığı cephelerde bulunmuş, direniş faaliyetlerine destek vermiştir.


Halil Paşa’nın Trablusgarp Cephesi'ndeki faaliyetleri, yalnızca askerî operasyonlarla sınırlı kalmamış, aynı zamanda yerel halkın Osmanlı Devleti’ne bağlılığının sürdürülmesi, direniş ruhunun canlı tutulması ve lojistik imkânların seferber edilmesi gibi unsurları da kapsamıştır.


1912 yılında İtalya ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan Uşi Antlaşması ile Trablusgarp resmî olarak İtalyanlara bırakıldığında, Halil Paşa ve diğer Osmanlı subayları bölgeden ayrıldı. Trablusgarp Savaşı, Halil Paşa için, modern savaş koşullarında sınırlı kaynaklarla direniş örgütleme, yerel unsurlarla iş birliği yapma ve gerilla savaşı yürütme konularında önemli bir tecrübe kazandığı bir dönem oldu.

Balkan Savaşları'ndaki Faaliyetleri

Halil Paşa, Trablusgarp Savaşı'nın ardından 1912 yılında Balkan Savaşları'nın başlaması üzerine Osmanlı Devleti tarafından geri çağrıldı. İtalya ile yapılan Uşi Antlaşması sonrasında Trablusgarp'tan dönen Halil Paşa, Balkan Savaşları'nda görev almak üzere Osmanlı ordusunun Batı cephesinde yeniden hizmete girdi.


Balkan Savaşları, Osmanlı Devleti'nin Balkanlar’daki topraklarını kaybetmesine yol açan ve askeri, siyasi ve sosyal açıdan büyük etkiler doğuran bir dizi muharebeyi kapsamaktaydı. Sırbistan, Karadağ, Yunanistan ve Bulgaristan'ın oluşturduğu Balkan İttifakı'na karşı Osmanlı ordusu birden fazla cephede savaşmak durumunda kaldı. Halil Paşa, bu savaş sürecinde özellikle Batı Trakya ve çevresinde yapılan askerî operasyonlarda çeşitli görevler üstlendi.


Halil Paşa'nın görev aldığı birlikler, savaşın ilk evresinde Bulgar ordusuna karşı yürütülen savunma harekâtlarında bulundu. Bulgaristan kuvvetlerinin Balkanlar'da hızlı ilerleyişi, Osmanlı ordusunun çekilmesine neden oldu. Halil Paşa, geri çekilme süreçlerinde hem düzenli birliklerin sevk ve idaresinde hem de geride kalan birliklerin toparlanmasında aktif rol aldı.


Savaşın ilerleyen safhalarında Edirne'nin savunulması önemli bir konu haline geldi. Bulgar ordusu Edirne’yi kuşattığında, Halil Paşa da Edirne’ye takviye birliklerin sevk edilmesi ve şehrin savunma hazırlıklarının yapılması sürecine katkı sağladı. Ancak Edirne'nin uzun süren kuşatmaya dayanamayarak Mart 1913'te Bulgar kuvvetlerine teslim olması üzerine Osmanlı ordusu bölgede daha da geriledi.


Halil Paşa, Balkan Savaşları sırasında yalnızca cephedeki savaş faaliyetlerinde bulunmadı; aynı zamanda lojistik destek, ikmal hatlarının korunması ve geri çekilen birliklerin düzenlenmesi gibi idari görevlerde de bulundu. Bu süreçte Osmanlı ordusunun karşı karşıya kaldığı askerî zorluklar, özellikle lojistik eksiklikler, teçhizat yetersizlikleri ve organizasyonel sorunlar, sahadaki subayların inisiyatif ve esneklik göstermesini gerektiriyordu.


1913 yılında Balkan Savaşları sona erdiğinde, Osmanlı Devleti Balkanlar'daki büyük bölümünü kaybetmiş, yalnızca Edirne ve Kırklareli bölgeleri geri alınabilmişti. Halil Paşa, bu savaşların sonunda Osmanlı ordusunda görevine devam etti ve savaş sırasında gösterdiği hizmetler nedeniyle rütbe terfileri ve çeşitli takdirlerle ödüllendirildi.

I. Dünya Savaşı Başlangıcı ve Irak Cephesi'ne Sevki

1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte Osmanlı Devleti, İttifak Devletleri safında savaşa katıldı. Osmanlı ordusu çok sayıda cephede mücadele etmek durumunda kaldı. Halil Paşa, savaşın ilk aylarında Osmanlı ordusu içinde aktif görev üstlendi. Balkan Savaşları sonrası ordunun yeniden teşkilatlanması çerçevesinde edinilen tecrübeler doğrultusunda, tecrübeli subayların farklı cephelerde kritik görevlere tayin edilmesi planlandı. Bu kapsamda Halil Paşa da savaşın açıldığı önemli cephelerden biri olan Irak Cephesi'ne sevk edildi.


Irak Cephesi, Osmanlı Devleti için hem stratejik hem de ekonomik açıdan büyük önem taşıyordu. Basra Körfezi üzerinden İngilizlerin ilerleyişi, Mezopotamya bölgesindeki Osmanlı hâkimiyetini tehdit ediyordu. Ayrıca bölge, petrol kaynakları ve Basra Körfezi'ne olan yakınlığı nedeniyle İtilaf Devletleri açısından da önemli bir hedef konumundaydı.


İngiltere, Hindistan’daki sömürgelerinin güvenliğini sağlamak ve bölgedeki petrol yatakları üzerinde kontrol kurmak amacıyla Basra Körfezi üzerinden Irak içlerine doğru ilerlemeye başlamıştı. 6 Kasım 1914 tarihinde Fav’ın işgaliyle başlayan İngiliz harekâtı kısa sürede Basra ve çevresine yayıldı. İngiliz birlikleri, Şattü'l-Arab bölgesinden yukarı doğru ilerleyerek Osmanlı kuvvetleri karşısında bir dizi başarı elde etti.


Bu gelişmeler üzerine Osmanlı Genelkurmayı, bölgeye takviye birlikler gönderme kararı aldı. Halil Paşa, bu çerçevede Irak Cephesi'ne gönderilmek üzere görevlendirildi. Başlangıçta kolordu komutanı olarak görev yapan Halil Paşa, bölgedeki Osmanlı kuvvetlerinin sevk ve idaresinde etkin bir rol oynadı.


Irak Cephesi'ne ulaştığında Osmanlı kuvvetlerinin durumu oldukça zayıftı. Mevcut birliklerin çoğunluğu yerel milislerden ve sınırlı sayıdaki nizami birliklerden oluşuyordu. Silah, mühimmat ve ikmal açısından da ciddi sıkıntılar yaşanıyordu. Halil Paşa, bu zor şartlar altında, cephede düzeni sağlamak, birliklerin moralini yükseltmek ve savunma hattını güçlendirmek için çalışmalara başladı.


Başlangıçta Osmanlı kuvvetlerinin komutası Albay Süleyman Askerî Bey’in elindeydi. Ancak Süleyman Askerî Bey’in ölümünden sonra komuta Nurettin Bey'e devredildi. Nurettin Bey döneminde Osmanlı kuvvetleri Kutü’l-Amâre’ye doğru çekilmekte olan İngiliz birliklerini takip etti. Halil Paşa bu süreçte, mevcut Osmanlı birliklerinin yeniden organize edilmesine ve İngiliz ilerleyişinin durdurulmasına yönelik operasyonlarda aktif görev aldı.


Irak Cephesi'ndeki harekâtın seyri içinde Halil Paşa, kısa sürede bölgedeki en yetkili komutanlardan biri haline geldi. Özellikle İngiliz birliklerinin Kutü’l-Amâre kasabasına çekilmesinin ardından başlayan kuşatma sürecinde etkin bir rol oynadı.


Bu dönemde Irak Cephesi'ndeki Osmanlı kuvvetleri, General Townshend komutasındaki İngiliz birliklerini Kutü’l-Amâre'de kuşatarak önemli bir askerî başarı hedeflemekteydi. Halil Paşa, kuşatma sürecinin organizasyonu, lojistik desteğin sağlanması ve cephe yönetimi konularında inisiyatif aldı.


Irak Cephesi'ne sevki sonrası Halil Paşa'nın üstlendiği görevler, savaşın ilerleyen aşamalarında Osmanlı ordusunun İngilizlere karşı önemli bir başarı kazanmasında belirleyici oldu. Bölgedeki gelişmeler, Osmanlı İmparatorluğu'nun genel savaş stratejisi içinde Irak Cephesi'ne verilen önemin artmasına yol açtı.

Kutü’l-Amâre Kuşatması ve Zaferi

Kutü’l-Amâre Kuşatması, Birinci Dünya Savaşı sırasında Irak Cephesi'nde Osmanlı kuvvetlerinin General Charles Townshend komutasındaki İngiliz 6. Tümeni'ni kuşatarak elde ettiği önemli bir askerî başarıdır. Halil Paşa, kuşatmanın başkomutanı olarak bu süreçte aktif ve belirleyici bir rol üstlendi.


Halil Paşa, Bir Gözetleme Sırasında. 【2】 


1915 yılının sonlarına doğru İngiliz kuvvetleri, Selman-ı Pak Muharebesi'nde Osmanlı birliklerine karşı ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldı. General Townshend komutasındaki İngiliz birlikleri, Bağdat yolunda ilerleyişlerini durdurduktan sonra Kutü’l-Amâre kasabasına çekildi. Kasabanın coğrafi konumu, Dicle Nehri’nin kıyısında bulunması ve savunmaya elverişli yapısı nedeniyle İngilizler tarafından uygun bir savunma noktası olarak seçildi.


5 Aralık 1915 tarihinde Osmanlı kuvvetleri Kutü’l-Amâre’yi kuşatma altına aldı. Başlangıçta kuşatma Nurettin Bey tarafından yürütülmekteydi. Ancak kuşatma sürecinde Halil Paşa komutayı devralarak operasyonların doğrudan yönetimini üstlendi. Halil Paşa, kuşatma süresince birliklerin koordinasyonu, ikmal hatlarının güvenliği, cephenin tahkimi ve saldırı planlarının düzenlenmesi gibi görevleri yürüttü.


Halil Paşa, Karargâh Subaylarıyla Birlikte. 【3】 


Kuşatma sırasında İngiliz kuvvetleri ciddi ikmal sıkıntıları yaşamaya başladı. Halil Paşa, İngilizlere dışarıdan yardım ulaştırılmasını engellemek için Dicle Nehri üzerindeki geçiş yollarını kontrol altına aldı. İngilizler, kuşatmayı yarıp Townshend’in birliklerine destek sağlamak amacıyla çeşitli kurtarma harekâtları düzenlediler. General Aylmer komutasındaki İngiliz takviye kuvvetleri, Ocak 1916’da Şeyh Saad Muharebesi’nde Osmanlı birliklerine karşı saldırıya geçti ancak ağır kayıplar vererek geri çekildi.


İngilizler, Şubat ve Mart aylarında Hanna ve Dujaila savaşlarında da Osmanlı savunmasını aşmayı başaramadılar. Her başarısız girişimde ağır kayıplar veren İngiliz kuvvetleri, Kutü’l-Amâre’deki kuşatmayı kırmayı başaramadı. Halil Paşa, kuşatma boyunca bölgedeki savunma hatlarını güçlendirdi ve takviye birliklerin zamanında sevk edilmesini sağladı.


Nisan 1916'da İngilizler son bir kurtarma harekâtı başlattılar. Ancak Felahiye Muharebesi’nde Osmanlı savunması karşısında bir kez daha başarısız oldular. Bu başarısızlık sonrasında İngiliz komutanlığı, Kutü’l-Amâre’deki birliklerin kurtarılamayacağını kabullendi.


Kuşatma sırasında, General Townshend Halil Paşa ile çeşitli temaslar kurarak teslim koşulları üzerinde görüşmeler gerçekleştirdi. İngiliz komutanı, ordusunun serbest bırakılması karşılığında büyük meblağlarda para teklif etti. Halil Paşa, İngilizlerden gelen para ve silah karşılığı serbest bırakılma taleplerini reddetti. Osmanlı Genelkurmayı ile yapılan yazışmalarda da kayıtsız şartsız teslim şartı ısrarla korundu.


29 Nisan 1916 günü, yaklaşık beş ay süren kuşatma sonucunda General Townshend komutasındaki İngiliz 6. Tümeni, Osmanlı kuvvetlerine teslim oldu. Teslim olan birlikler arasında 5 general, 481 subay ve 13.300 asker bulunmaktaydı. Halil Paşa, General Townshend'in kılıcını almadı ve onu bir harp esiri değil, misafir olarak kabul ettiğini belirtti.


6'ncı Ordu Komutanı Halil Paşa (1) ve Kutü'l-Amâre'de Esir Alınan İngiliz Generali Townshend (2) Birlikte. 【4】 


Kutü’l-Amâre Kuşatması, Osmanlı İmparatorluğu açısından Birinci Dünya Savaşı'nın Çanakkale Zaferi'nden sonra kazandığı en büyük askerî başarı olarak kayıtlara geçti. Teslimiyet, İngiliz askeri tarihinde de büyük bir hezimet olarak değerlendirildi. İngiltere kamuoyunda ve özellikle İngiliz sömürgelerinde, bu yenilgi ciddi moral çöküntüsüne yol açtı.


Halil Paşa, Kutü’l-Amâre Zaferi’nin ardından tuğgeneral (Mirliva) rütbesine terfi etti ve 6. Ordu Komutanlığı görevine resmen getirildi. Ayrıca, zafer anısına kendisine "Kut" unvanı verildi ve soyadı kanununun kabulünden sonra bu unvanı resmî olarak kullandı.


Kuşatma ve zafer süresince Osmanlı kuvvetleri ağır kayıplar da verdi. Kuşatma boyunca Osmanlı tarafı yaklaşık 10.000 şehit verdi. Ancak, İngiliz tarafının kaybı ve savaş sonunda yaşanan toplu teslimiyet, zaferin tarihî önemini artırdı.

Kutü’l-Amâre Kuşatması sırasında Halil Paşa’ın gösterdiği komuta becerisi, disiplinli birlik yönetimi ve düşmanın ikmal yollarını kesmeye yönelik stratejik hamleleri, kuşatmanın başarıyla sonuçlanmasında belirleyici unsurlar arasında yer aldı.


Kutü’l-Amâre’de Kazanılan Zaferin Anısına 1916 Yılında Dikilen Kutü’l-Amâre Zafer Abidesi. Daha Sonra İngilizler Tarafından Yıkılmıştır. 【5】 

Kutü’l-Amâre Zaferi Sonrası Irak Cephesi'ndeki Gelişmeler

Kutü’l-Amâre Zaferi'nin ardından Halil Paşa, Irak Cephesi'nde Osmanlı 6. Ordu Komutanı olarak görev yapmaya devam etti. 29 Nisan 1916 tarihindeki büyük zaferin ardından Osmanlı kuvvetleri moral ve prestij açısından önemli bir kazanım elde etti. Ancak bölgedeki askerî ve stratejik durum, Osmanlı ordusunun bu başarıyı kalıcı bir üstünlüğe çevirmesini zorlaştıracak gelişmelere gebeydi.


Kutü’l-Amâre Zaferi'nden sonra Halil Paşa, İngilizlerin Irak içlerine yönelik yeni bir ilerleyişinin önünü almak amacıyla çeşitli savunma tertibatları aldı. Osmanlı kuvvetleri, Dicle Nehri boyunca kuzeye ve batıya doğru bir savunma hattı oluşturmaya başladı. Bağdat’ın savunulması stratejik bir hedef haline geldi. Ancak bölgedeki ikmal ve lojistik zorluklar, askeri hareketlerin devamlılığını sekteye uğrattı.


Halil Paşa komutasındaki Osmanlı kuvvetleri, Kutü’l-Amâre'den sonra Şattü'l-Arab bölgesinde ve Dicle Nehri çevresinde savunma mevzileri oluşturdu. Ancak İngiltere, Kutü’l-Amâre yenilgisinin ardından bölgedeki askerî varlığını güçlendirmek için önemli takviyeler gönderdi. General Maude komutasında yeniden organize edilen İngiliz kuvvetleri, Mezopotamya Sefer Kuvvetleri olarak adlandırıldı ve Bağdat’ın ele geçirilmesi temel hedef olarak belirlendi.


İngilizler, 1916 yılı sonlarında Basra üzerinden başlayarak kuzeye doğru ilerlemeye başladı. İkmal hatlarının daha etkin kullanılması, modern teçhizatın sevki ve Hintli askerlerden oluşan birliklerin artırılması, İngiliz ordusunun operasyonel kapasitesini güçlendirdi. Buna karşılık Osmanlı kuvvetleri, ikmal eksiklikleri, insan gücü kaybı ve hastalıklar gibi sebeplerle zayıflamaya başladı.


1916 yılı Ekim ayında Mareşal Colmar Freiherr von der Goltz’un vefatı üzerine, Halil Paşa 6. Ordu Komutanlığı görevini resmen devraldı. Halil Paşa, orduyu yeniden yapılandırmak ve cephedeki direnci artırmak için çeşitli düzenlemeler yaptı. Ancak kısıtlı kaynaklar ve artan İngiliz baskısı karşısında Osmanlı kuvvetleri savunmada zorlanmaya başladı.


1917 yılı başlarında İngilizler yeniden büyük bir taarruza geçti. Dicle Nehri boyunca ilerleyen İngiliz birlikleri, Osmanlı savunma hatlarını aşarak Bağdat’a doğru ilerledi. Osmanlı kuvvetleri, Şubat 1917'de Selman-ı Pak civarında şiddetli çarpışmalar gerçekleştirdiyse de İngilizler karşısında durmayı başaramadı.


Halil Paşa, Bağdat'ın savunulması için çeşitli tedbirler aldı. Şehrin kuzey ve güney yönlerinde savunma hatları oluşturdu. Ancak hem insan gücü yetersizliği hem de lojistik destek eksikliği nedeniyle bu tedbirler yeterli olmadı. İngilizlerin yoğun topçu bombardımanı ve üstün sayıdaki birlikleri karşısında Osmanlı savunması zayıfladı.


7 Mart 1917 tarihinde Halil Paşa, Bağdat’ın savunulamayacak durumda olduğunu değerlendirerek şehri boşaltma kararı aldı. Osmanlı birlikleri Bağdat’tan çekilerek kuzeye, Samarra ve Musul yönüne doğru hareket etti. 11 Mart 1917'de İngiliz birlikleri Bağdat'a girdi ve şehri işgal etti.


Bağdat’ın kaybedilmesinin ardından Halil Paşa, geri çekilen Osmanlı birliklerinin düzenini korumaya çalıştı. Dicle Nehri boyunca Samarra'ya kadar olan bölgede yeni savunma hatları kuruldu. Ancak Osmanlı kuvvetleri sürekli olarak İngiliz baskısı altında kalmaya devam etti.


Irak Cephesi'ndeki bu gelişmeler, Halil Paşa’nın askerî kariyerinde bir dönüm noktası oldu. Kutü’l-Amâre’de kazanılan büyük zafer, Bağdat’ın kaybıyla birlikte dengelenmiş oldu. Halil Paşa, Bağdat’ın düşmesinin ardından Irak Cephesi'nde görev yapmaya devam etti, ancak cephenin genel durumu savunma ağırlıklı bir yapıya büründü.


Samarra ve Musul çevresinde kurulan yeni savunma hatları, İngiliz ilerleyişini bir süre yavaşlattı. Halil Paşa, bu süreçte hem askerî direnişi sürdürmeye hem de bölgedeki sivil nüfusun güvenliğini sağlamaya yönelik önlemler aldı. Ancak Osmanlı ordusunun genel durumu, Irak Cephesi’nde savunma ağırlıklı bir stratejiyi zorunlu kıldı.

Kafkasya ve Bakü Harekatı'ndaki Faaliyetleri

Halil Paşa, Irak Cephesi'nde Bağdat'ın kaybedilmesinin ardından Osmanlı Genelkurmayı tarafından Kafkasya Cephesi'nde görevlendirildi. 1917 yılı ortalarında Şark Ordular Grubu Komutanlığı'na bağlı birliklerin komutasına getirildi. Bu yeni görev kapsamında Halil Paşa, Kafkasya bölgesinde Osmanlı ordusunun askerî harekâtlarını yönetti.


Kafkasya Cephesi'nde Osmanlı Devleti'nin temel hedefi, 1917 yılında Rusya'da patlak veren Bolşevik İhtilali sonrası oluşan otorite boşluğundan yararlanarak Kafkas bölgesinde Osmanlı kontrolünü tesis etmek ve bölgedeki Türk-İslam toplulukları üzerinde hâkimiyet kurmaktı. Bu çerçevede Azerbaycan başta olmak üzere Güney Kafkasya'da etkili olmak amacıyla askerî ve siyasî faaliyetler yürütüldü.


Halil Paşa’nın Kafkasya’daki ilk görevleri arasında, Rusların çekilmesinin ardından oluşan boşlukta düzenin sağlanması, Ermeni ve Gürcü birliklerinin faaliyetlerinin denetim altına alınması ve Bakü petrol bölgesinin kontrol altına alınması bulunuyordu. Ayrıca Azerbaycan Türkleri ile iş birliği kurularak Osmanlı nüfuzunun bölgede güçlendirilmesi de önemli bir stratejik hedefti.


Halil Paşa, 1918 yılı başlarında Bakü ve çevresinde etkinlik kurmak amacıyla askerî hazırlıklara başladı. Bu süreçte Kafkas İslam Ordusu'nun kurulmasında da etkili oldu. Kafkas İslam Ordusu, Osmanlı subayları ile Azerbaycan Türklerinden oluşan bir kuvvet olarak teşkilatlandırıldı. Halil Kut, bu ordu içinde hem askerî operasyonların koordinasyonunda hem de bölgedeki idarî ve siyasî düzenlemelerde önemli bir rol üstlendi.


1918 yılı yaz aylarında Bakü yönüne ilerleyen Kafkas İslam Ordusu'nun faaliyetleri hız kazandı. Halil Paşa, bu harekât sırasında lojistik destek sağlanması, yerel unsurların örgütlenmesi ve bölgedeki Müslüman halkın desteğinin alınması için çalışmalarda bulundu. Harekatın amacı, Ermeni ve Bolşevik kuvvetlerinin elinde bulunan Bakü'yü Osmanlı-Azerbaycan iş birliğiyle ele geçirmekti.


Halil Paşa, Bakü çevresinde yürütülen askerî operasyonlarda birliklerin sevk ve idaresinden sorumluydu. Ağustos 1918'de başlatılan genel taarruz sonucunda 15 Eylül 1918 tarihinde Bakü şehri Osmanlı-Azerbaycan kuvvetleri tarafından ele geçirildi. Bakü'nün fethi sırasında Kafkas İslam Ordusu önemli başarılar elde etti, şehirdeki Bolşevik ve Ermeni kuvvetleri etkisiz hale getirildi.


Bakü'nün Osmanlı-Azerbaycan kuvvetleri tarafından ele geçirilmesi, bölgede Osmanlı nüfuzunun artmasını sağladı. Şehrin fethinden sonra Halil Paşa, Bakü ve çevresinde Osmanlı askerî ve idarî düzeninin kurulmasına katkıda bulundu. Aynı zamanda şehirde düzenin sağlanması, kamu hizmetlerinin işler hale getirilmesi ve yerel halkla ilişkilerin düzenlenmesi için çalışmalarda bulundu.


Bakü Harekatı, Osmanlı Devleti'nin Kafkasya’daki en önemli askerî başarılarından biri olarak kayıtlara geçti. Ancak Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasıyla birlikte Osmanlı kuvvetlerinin bölgeden çekilmesi kararlaştırıldı. 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan mütareke hükümleri gereğince Osmanlı ordusu Bakü’yü boşaltmak zorunda kaldı.


Halil Paşa, mütareke sonrasında Bakü'deki Osmanlı birliklerinin düzenli şekilde tahliye edilmesi sürecini yönetti. Osmanlı birlikleri, mütareke hükümlerine uygun şekilde bölgeden çekilerek Anadolu'ya döndü. Böylece Halil Paşa'nın Kafkasya ve Bakü Harekatı kapsamındaki askerî faaliyetleri sona erdi.

Mütareke Dönemi ve İstanbul Yılları

30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi sonrasında Osmanlı Devleti, İtilaf Devletleri'nin işgali ve denetimi altına girdi. Mütareke hükümleri gereği Osmanlı orduları terhis edildi ve önemli merkezler İtilaf güçlerinin kontrolüne bırakıldı. Bu gelişmeler çerçevesinde Halil Paşa da aktif askerî görevinden ayrılarak İstanbul’a döndü.


İstanbul’a dönüşü sonrasında Halil Paşa, Birinci Dünya Savaşı sırasında Irak ve Kafkasya cephelerinde yürüttüğü askerî faaliyetler nedeniyle İtilaf Devletleri'nin dikkatini çeken isimler arasında yer aldı. 1919 yılında İtilaf Devletleri'nin baskısıyla Osmanlı hükümeti tarafından tutuklandı ve Bekirağa Bölüğü'nde diğer eski askerî ve siyasî yetkililerle birlikte hapsedildi. Tutuklanmasının gerekçeleri arasında, savaş sırasında yürüttüğü askerî operasyonlar ve özellikle Kafkasya'daki faaliyetleri ile ilgili savaş suçlamaları bulunmaktaydı. Ancak hakkında resmî bir yargılama süreci başlatılamadı.


Tutukluluk süresi boyunca Halil Paşa, Bekirağa Bölüğü’nde gözetim altında tutuldu. İngilizler, özellikle Ermeni tehcirleri ve Kafkasya’daki askerî hareketler üzerinden Osmanlı subaylarına baskı uygulamak amacıyla bu tutuklamaları sürdürdü. Halil Paşa’nın durumu, bu genel siyasî baskı ortamı içinde değerlendirilmekteydi.


1920 yılı başlarında Halil Paşa, Bekirağa Bölüğü'nden kaçmayı başardı. Kaçışının ardından İstanbul'da kaldığı süre zarfında Millî Mücadele hareketini yakından takip etti. İstanbul’daki milliyetçi çevrelerle bağlantı kurarak Anadolu’da başlayan bağımsızlık mücadelesine destek olma yollarını araştırdı. Ancak İstanbul’daki işgal koşulları ve İtilaf Devletleri'nin sıkı denetimi nedeniyle doğrudan Anadolu’ya geçemedi.


Halil Paşa’nın İstanbul’daki faaliyetleri doğrudan cephede savaşmak şeklinde olmadı. Bunun yerine, Anadolu’ya askerî malzeme ve lojistik destek sağlanması, İstanbul’da gizli milliyetçi teşkilatlanmanın güçlendirilmesi gibi dolaylı yollardan Millî Mücadele'ye katkı sağladı. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin eski üyeleriyle temas içinde bulunarak, Anadolu’ya silah ve cephane gönderilmesi gibi faaliyetlerde yer aldı.


Bu dönemde İstanbul'da faaliyet gösteren Karakol Cemiyeti gibi gizli teşkilatlarla da dolaylı ilişkiler kurduğu bilinmektedir. Ancak Halil Paşa doğrudan örgütsel yapıların aktif üyesi olmadı; milliyetçi çevrelerle irtibatı, destek ve koordinasyon düzeyinde gerçekleşti.


1919 yılı sonlarına gelindiğinde Halil Paşa, İstanbul’da kalmanın giderek zorlaştığını değerlendirdi. Anadolu’ya doğrudan geçiş imkânı bulamadığı için farklı bir güzergâhı tercih etti. 1920 yılında gizlice İstanbul’dan ayrılarak önce Kafkasya’ya geçti. Kafkasya’da, özellikle Azerbaycan’da Osmanlı sonrasında oluşan siyasî boşluk ortamında faaliyetlerde bulundu.


Azerbaycan’da bulunduğu dönemde Halil Paşa, Türk Komünist Fırkası’nın kuruluş sürecinde etkili oldu. Bu girişimin amacı, Anadolu’daki Millî Mücadele hareketi ile Sovyetler Birliği arasında ideolojik ve siyasî bir bağ kurarak Anadolu'nun uluslararası destek bulmasını sağlamaktı. Türk Komünist Fırkası, bu amaçla Bakü merkezli olarak faaliyet göstermekteydi.


Azerbaycan’daki faaliyetlerini tamamladıktan sonra Halil Paşa, Sovyetler Birliği'ne geçerek Moskova’da temaslarda bulundu. Moskova'da bulunduğu süreçte, Millî Mücadele hareketinin Sovyet yönetimi nezdinde desteklenmesi amacıyla resmî ve gayriresmî görüşmeler gerçekleştirdi. Sovyetler ile Anadolu arasında diplomatik temasların kurulmasına yönelik girişimlerde yer aldı.


1921 yılına gelindiğinde Sovyetler Birliği'ndeki iç siyasî değişimler ve Anadolu ile Sovyetler arasındaki resmî ilişkilerin tesis edilmesi üzerine, Halil Paşa Sovyetler’den ayrılarak Avrupa'ya geçti. Önce Almanya'ya giderek burada bir süre ikamet etti. Ardından İsviçre'ye geçti. Avrupa'da geçirdiği bu yıllarda herhangi bir siyasî faaliyette bulunmadı ve kamuoyunda görünür bir rol üstlenmedi.


Halil Paşa, Avrupa’daki ikametini sürdürdüğü bu dönemde Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip etti. 1923 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilan ettiği Cumhuriyet sonrasında Türkiye’ye dönme kararı aldı.

Cumhuriyet Dönemi ve Son Yılları

Halil Paşa, 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin ilan edilmesinden sonra Avrupa’dan Türkiye’ye döndü. Türkiye’ye dönüşünün ardından resmî işlemleri tamamlanarak askerlikten resmen emekli edildi. Emekliliği sonrasında herhangi bir askerî veya siyasî görev üstlenmedi. Yeni rejimin kuruluş sürecinde doğrudan bir rol almayan Halil Paşa, aktif askerî ve siyasî hayattan tamamen çekilerek sivil yaşamı tercih etti.


Cumhuriyet yönetiminin şekillendiği ilk yıllarda, Osmanlı Devleti döneminde yüksek kademelerde görev yapmış pek çok eski asker ve siyasetçi gibi Halil Paşa da yeni rejimin merkez kadroları içinde yer almadı. Cumhuriyet hükümeti tarafından yürütülen askerî ve bürokratik tasfiyeler çerçevesinde ordu kadrosu dışına çıkarıldı. Bu süreçte kendi isteğiyle emekliye ayrıldı ve İstanbul'da özel hayatına yöneldi.


İstanbul’da ikamet eden Halil Paşa, zaman zaman eski arkadaşları ve askerî çevrelerden tanıdığı kişilerle temasını sürdürdü. Ancak herhangi bir siyasî örgütlenmeye katılmadı ve aktif siyasî faaliyetlerde bulunmadı. Kamuoyunda görünür bir kişilik olarak öne çıkmadı; basın organlarında ve resmî kayıtlarda ismine nadiren rastlandı. Cumhuriyet yönetimiyle doğrudan bir çatışmaya girmediği gibi, yeni rejimin temel politikalarına açık bir muhalefet de sergilemedi.


1934 yılında çıkarılan Soyadı Kanunu gereğince "Kut" soyadını aldı. Bu soyadı, 1916 yılında Irak Cephesi'nde elde ettiği Kutü’l-Amâre Zaferi'ne atıfta bulunuyordu. Böylece askerî kariyerinin en önemli başarısı olan Kutü’l-Amâre, Halil Kut’un resmî kimliğinde de yer bulmuş oldu.


Emeklilik yıllarında Halil Kut, hayatını daha çok özel çalışmalarla sürdürdü. Osmanlı döneminde ve Birinci Dünya Savaşı sırasında edindiği askerî tecrübeleri ve tanıklık ettiği tarihî olayları yazıya döktü. Hatıralarını kaleme alarak şahsî anılarını ve görev aldığı cephelerde yaşanan gelişmeleri belgeledi. Hatıralarında Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları, Irak Cephesi'nde yürütülen Kutü’l-Amâre Kuşatması ve Kafkasya’daki faaliyetleri gibi önemli safhalara geniş yer verdi.


Hayatının ilerleyen yıllarında Halil Kut sağlık sorunları yaşamaya başladı. Özellikle yaşlılığa bağlı kronik rahatsızlıklar nedeniyle uzun süre tedavi gördü. Gülhane Askerî Tıp Akademisi Hastanesi'nde geçirdiği tedavi sürecinin ardından taburcu edilerek evinde istirahate çekildi.


20 Ağustos 1957 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Cenazesi, İstanbul'un Beşiktaş ilçesinde bulunan Yahya Efendi Dergâhı Mezarlığı'na defnedildi. Ölümünden sonra Halil Kut’un askerî kariyeri ve özellikle Kutü’l-Amâre Zaferi vesilesiyle adı zaman zaman anıldı. Ancak uzun yıllar boyunca kamuoyunda ve resmî tarih anlatılarında ismi sınırlı şekilde yer buldu.


Cumhuriyet dönemi hayatı boyunca Halil Kut, aktif görevlerden uzak, sivil yaşamı tercih eden ve askerî geçmişine bağlı bir şahsiyet olarak varlığını sürdürdü. Osmanlı Devleti'nin son yıllarında görev yaptığı cephelerde gösterdiği faaliyetler ve özellikle Irak Cephesi'ndeki başarısı, onu modern Türk askerî tarihinde önemli bir yere konumlandırdı.

Kaynakça

Albayrak, Muzaffer ve Vahdettin Engin. Kutulamare Zaferi 1916. İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2017.


Anadolu Ajansı. “Türk Tarihinin Büyük Zaferi: Kut'ül Amare.” Anadolu Ajansı (AA). Erişim 28 Nisan 2025. https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/turk-tarihinin-buyuk-zaferi-kutul-amare/2223000.


Arslanyürek, Yaşar. “Halil (Kut) Bey’in Trablusgarp Savaşı’ndaki Faaliyetleri.” Belgi Dergisi 2, no. 18 (Temmuz 2019): 1563–1586. https://doi.org/10.33431/belgi.567071.


Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları. Kûtü’l-Amâre Zaferi’nin 100. Yılı Münasebetiyle I. Dünya Savaşı’nda Irak Cephesi Uluslararası Sempozyumu: 28–29 Nisan 2016 Mardin, Bildiriler. Yayına haz. Orhan Neçare. Ankara: Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi, 2016.


Dinç, Mehmet Emin. Kutü’l-Amâre’nin Muzaffer Komutanı Halil Kut Paşa. İstanbul: Kronik Kitap, 2017.


Derin Tarih Dergisi. “Halil Kut Paşa Unutkanlığımızın Kurbanlarından.” Derin Tarih. Erişim 28 Nisan 2025. https://www.gzt.com/derin-tarih/halil-kut-pasa-unutkanligimizin-kurbanlarindan-2647056.


İslam Ansiklopedisi. “Kûtül‘Amâre.” Müellif: Mustafa L. Bilge. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. Erişim 28 Nisan 2025. https://islamansiklopedisi.org.tr/kutulamare.


Kızılay Tarih Belge ve Arşiv Yönetimi Müdürlüğü. “Kût'ül Amare Zaferi ve Hilal-i Ahmer.” Kızılay Tarih. Erişim 28 Nisan 2025. https://kizilaytarih.org/dosya006.html.


Küçükvatan, Mahir. “İngiliz Basınında Osmanlının Kut’ül-Amare Zaferi.” Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi13, no. 26 (Haziran 2013): 55–85.


Marttin, Volkan. “Halil Paşa’nın Hatıralarının Tarihî Kıymeti.” Tarih İncelemeleri Dergisi 33, no. 1 (Temmuz 2018): 69–89. https://doi.org/10.18513/egetid.443312.


Yeni Şafak. “Son Osmanlı Paşası: Halil Kut.” Yeni Şafak. Erişim 28 Nisan 2025. https://www.yenisafak.com/hayat/son-osmanli-pasasi-halil-kut-2464576.

Dipnotlar

[1]

Mehmet Emin Dinç, Kutü’l-Amare’nin Muzaffer Komutanı Halil Kut Paşa (İstanbul: Kronik Kitap, 2017).

[2]

Mehmet Emin Dinç, Kutü’l-Amare’nin Muzaffer Komutanı Halil Kut Paşa (İstanbul: Kronik Kitap, 2017).

[3]

Mehmet Emin Dinç, Kutü’l-Amare’nin Muzaffer Komutanı Halil Kut Paşa (İstanbul: Kronik Kitap, 2017).

[4]

Mehmet Emin Dinç, Kutü’l-Amare’nin Muzaffer Komutanı Halil Kut Paşa (İstanbul: Kronik Kitap, 2017).

[5]

Mehmet Emin Dinç, Kutü’l-Amare’nin Muzaffer Komutanı Halil Kut Paşa (İstanbul: Kronik Kitap, 2017).

Günün Önerilen Maddesi
4/28/2025 tarihinde günün önerilen maddesi olarak seçilmiştir.

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Yazar Bilgileri

Avatar
Ana YazarNurten Yalçın28 Nisan 2025 10:28
KÜRE'ye Sor