KÜRE LogoKÜRE Logo
BlogGeçmiş
Blog
Avatar
Ana YazarDuygu Şahinler6 Kasım 2025 18:49

Hangi Cadıların Bayramı?

fav gif
Kaydet
kure star outline

Bir bayramı kutlarken aslında neyi kutlarız? Bir takvim yaprağını mı, yoksa asırlardır belleğimizde yer eden mitik tasavvuru mu? Türkçeye “Cadılar Bayramı” diye çevirdiğimiz Halloween, 31 Ekim gecesi kapımıza dayanır. Evrensel anlamda değerlendirecek olursak balkabaklarının içi oyulur, maskeler takılır, süsler asılır, korku dolu hikâyeler anlatılır ya da korku temalı etkinlikler gerçekleştirilir.


Edirne Keşan'da Bocuk Gecesi (AA)

Halloween’in izleri, hasadın bitip kışın kapıda belirdiği eski çağlardan gelir. Keltlerin Samhain’inde ruhlar dünyaya yaklaşır. Roma’da Pomona’nın meyve bereketi ve Parentalia’nın atalarla bağı kutlanır. Hristiyan takvimi All Hallows’ Eve’i aynı geceye iliştirir. Ritüeller ve isimler değişir ama özde hasadın hesaplaşması, ölüyle dirinin sınırında durma hâli kalır.


Bu anlatı, okyanusu aşar ve kapitalizmin baş döndürücü cazibesiyle Amerika’da maskelerle, kostümlerle, kabaktan fenerlerle, “trick or treat”in ticari parıltısıyla yeni bir sahne kurar. Görüntü gürültülüdür, müzik yüksektir, gençlerse çok havalıdır. Katılımcılar korkunç kostümleriyle eğlenirler, o gece bambaşka insanlar ya da "yaratıklar" olmanın hazzını yaşarlar.


Hatta bunu "bizim" gençler de yaparlar. Neden yaptıklarını bilmemeleri bir yana, bir de "Ya onlarda ne güzel bayramlar, eğlenceler, ritüeller var. Bizde niye yok?" derler. Ebeveynleri ya da büyükleri tarafından "artık pedagojik açıdan uygun bulunmadığı için" korku hikâyeleri anlatılmayan o çocuklar, anasınıfından itibaren Halloween ile tanışmaya başlarlar. Hepsinin kafasındaki demonik yani kötücül ve şeytani varlıklar üç aşağı beş yukarı bellidir. Mesela onlardan bir cadı betimlemesini isteseniz, kuvvetle ihtimal çirkin, sivri şapkalı ve karanlık bir kadının süpürgenin üstünde uçtuğu bir sahneyi betimlerler.


Edirne Keşan'da Bocuk Gecesi (AA)

Peki Bizim Cadılarımız Süpürgeye Biner mi?

Hayır. Bizim anlatılarımızda cadı, süpürgeye değil küpe biner. “Küplere bindim” der ya Anadolu insanı, o küp işte. Öfkenin diliyle konuşur ama kökü mitiktir. Cadı, gecenin eşiğinde küpüne atlar, don yani kılık değiştirir, kuyruğunu suya sarkıtır. Bazen bir ceylan olur, bazen yaşlı bir kocakarı, bazen de güzelliğiyle aklı çelen bir yabancı. Halkın arasındadır; sokağın köşesinde, pazarın kalabalığında, kuyunun başında… Ve en çok da tuzağın olduğu yerdedir.


Bizim cadımız, suyu geçince büyüsü bozulan, üç defa suya atılınca sihri temizlenen, kuyruğunu suda belli eden bir figürdür. Su, bizde yalnız arındırmaz, ayırt eder. İyiyi kötüden, hakikati hileden.

Umay’dan Albastı’ya: Arketipin Dönüşümü

Mitler, toplumların bilinçdışında titreyen damarlardır. Bir zamanlar kadın, doğuran ve koruyan tanrıça olarak göğün ışığıyla anıldı. Umay’ın eli beşiğin üstündeydi. Ak Ene’nin nefesi suyun üstündeydi. Hoş, öyle görmek isteyenler için hâlâ öyle.


Toplumsal düzen değiştikçe aynı kadın, “günahın kaynağı” diye damgalandı. Bilgeliği “hile”, şifası “büyü”, bağımsızlığı “tehdit” oldu. İşte cadı imgesi de burada doğdu. Şamanik kadın figürünün ataerkil hafızada karartılmış tasviri ortaya çıktı. Ak ve kara ayrımı büyüdükçe, ak şamanın yerini “kara” olanın gölgesi aldı. İşte bu yüzden bizim hikâyelerimizde Hızır’ın yardımı boşuna değil. Cadının kurduğu hile ağını, ilahi bir uyarının kesmesi, kozmik dengeyi yeniden kurmanın eski bir yolu. Dağ pınarının başında, mağaranın eşiğinde, denizin kıyısında… Tuzak içeriden kurulur, yardım ise hep gökten iner. Gök ise hep kutsalla ilişkilidir.


Güzel Ahmet’te kapıya gelen “hacı kılıklı” yaşlı kadın, Bey Böyrek’te yol şaşırtan küpçü, Kurbânî ile Perüzât’ta kahramanı ıssız adaya sürgün eden el, Gül ile Sitemkâr’da mağaranın içindeki güzellik suretli hile Hepsinde cadı engelleyicidir. Kandırır, ayırır, sürgün eder, düşürür. Ama her tuzağın dibinde aynı soru yatar: Kahraman, kime kulak verecek? Kadim uyarıya mı, aldatıcı görünüme mi?


Cevap belli. Büyüklerinden kendi masallarını dinlemeyen çocuklar aldatıcı görünüme kulak verecek ve oraya yönelecek. Süpürgeli ve sivri şapkalı cadıyı ezbere bilecekler. Çünkü çizgi filmlerinde ve romanlarda küplere binmiş cadı hiç olmayacak. Hızır’ın uyarısını anlayamayacaklar. Anaokullarında balkabağı oymayı normal, Halloween kutlamayı ise evrenselleşme olarak görecekler.

Peki, Hangi Cadıların Bayramı?

Belki de mesele birini seçmek değil, kendimizi unutmak meselesidir. Ya da kendimizi yeniden hatırlamak.


Halloween kutlayanlara kızmak kolay. Peki o insanların ithal olan her şeye sonsuz bir kabulle yönelmesini ve benimsemesini anlamak kolay mı?


Köklerinden kopmuş ya da koparılmış insan, aitlik hissini başka sembollerde ve başkalarının hikâyelerinde arar.


Kendi hikâyelerini anlatmayı bıraktığında, bir süre sonra başkalarının hikâyelerinde figüran olur. Oysa herkesin kendi “korkusu” vardır; her kültürün kendi karanlığı, kendi şifası... Bizim cadılarımız da bizim yaralarımızın, korkularımızın ve şifalarımızın aynasıydı. Onları yeniden hatırlamak, “ötekini reddetmek” değil, kendimizi hatırlamaktır.


Evet, görüyoruz, küreselleşmenin rüzgârı sert. Ama ağaçların da kökleriyle ayakta kaldığını unutmamak lazım.

Kaynakça

Anadolu Ajansı. "Trakya'da bir Ortaçağ geleneği: "Bocuk" Son Erişim: 6.11.2025. https://www.aa.com.tr/tr/pg/foto-galeri/trakyada-bir-ortacag-gelenegi-quot-bocukquot-


Polat, Leyla Yılmaz. “Türk Halk Hikâyelerinde ‘Cadı’ İmgesi: Kadın Algısının Mitolojik Derinliği.” Folklor Akademi Dergisi 8, no. 3. 2025: 591–606. https://dergipark.org.tr/tr/pub/folklor/issue/94833/1735583


T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı. "İl Müdürümüzün Bocuk Gecesi hakkında AA yapmış olduğu röportaj." Son Erişim: 6.11.2025. https://edirne.ktb.gov.tr/TR-199874/il-mudurumuzun-bocuk-gecesi-hakkinda-aa-yapmis-oldugu-r-.html

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Blog İşlemleri

KÜRE'ye Sor