Hayat suyu, çeşitli medeniyetlerde ölümsüzlük arayışını simgeleyen mitolojik bir kavramdır. Türkçede “Bengü Su” olarak da geçen bu terim, Farsça “âb” (su) ve Arapça “hayât” (yaşam) sözcüklerinin birleşimiyle “âb-ı hayât” şeklinde ifade edilir. Bu su, içeni ebedi hayata kavuşturduğu düşünülen mistik bir kaynaktır. Kimi anlatımlarda "âb-ı câvidânî" ve "hayat çeşmesi" gibi kavramlarla eş anlamlı kullanılmıştır. Erişilmesi zor ve genellikle zulmât (karanlıklar ülkesi) gibi efsanevi yerlerde bulunduğuna inanılır.

Âb-ı Hayât Başında Bir Bilge ve İki Ceylan Betimlemesi (Yapay Zekâ ile Oluşturulmuştur)
Mitolojik Temeller
Hayat suyu inancının en eski yansımalarından biri Mezopotamya kökenli Gılgamış Destanı’nda görülür. Destanda, kahraman Gılgamış ölümsüzlük arayışı içinde yaşam otunu suyun dibinden çıkarır; fakat bu ot, bir yılan tarafından çalınır ve Gılgamış muradına eremez. Bu anlatı, daha sonraki ölümsüzlük arayışlarına temel teşkil etmiştir.
İslami gelenekle iç içe geçen İskender efsanesinde ise Büyük İskender, ölümsüzlüğün kaynağı olan âb-ı hayâtı bulmak amacıyla Hızır (bazı varyantlarda Elyesa) ile birlikte karanlıklar ülkesine doğru yola çıkar. Hızır bu sudan içer ve ölümsüz olurken, İskender suya ulaşamaz. Bu tema özellikle İskendernâmelerde ayrıntılı şekilde işlenmiştir
Kur’an ve Hadislerdeki Dolaylı Yansımalar
Kehf Suresi’nin 60–82. ayetleri arasında yer alan Hz. Musa ve Hızır kıssasında, bir kayanın dibindeki kaynak olan “aynü’l-hayât” anlatısı yer alır. Rivayete göre, bu kaynakta canlanan bir balık, Hızır’ın bu kaynaktan içerek ilahi bir bilgiye ve ölümsüzlüğe eriştiği fikrini doğurmuştur. Bu anlatı, halk arasında hayat suyu motifiyle ilişkilendirilmiştir.
Tasavvufî Anlamı
Tasavvufi düşüncede hayat suyu, biyolojik ölümsüzlükten çok, manevi diriliş ve ilahi bilgiyle bütünleşme anlamında değerlendirilir. “Dört Kapı Kırk Makam” anlayışında âb-ı hayât, marifet ve hakikat kapılarına ulaşmayı simgeler. “İlm-i ledün” ile özdeşleştirilen bu kaynak, Hakk’ın bilgisine ulaşanların içsel dönüşümünü ifade eder.
Alevî-Bektaşî şiirinde ise âb-ı hayât, sıkça mecaz olarak kullanılır. Özellikle Nesîmî, Usûlî gibi şairlerin şiirlerinde bu su, “hakikat nuru”, “aşkın kaynağı” ya da “beka sırrı” gibi anlamlarla yüklenmiştir. Tasavvufi metinlerde Hızır, bu suyu bulan ve hakikati temsil eden bir figürdür.
Edebiyat ve Atasözlerinde Yeri
Fars edebiyatında âb-ı hayât kavramı, sevgilinin dudağı veya kelamı ile özdeşleştirilmiştir. Hâfız, Sâdî, Sâ’ib-i Tebrizî gibi klasik şairler, ölümsüzlüğü aşk yoluyla metaforik biçimde işlerken âb-ı hayâtı bu bağlamda kullanmıştır.
Türk edebiyatında ise Ahmedî’nin “İskendernâme” adlı eseri, âb-ı hayât temasını İskender-Hızır öyküsüyle aktarır. Sonraki dönem şairleri, bu motifi mecaz, aşk ve mistisizm ekseninde işlemişlerdir. Ayrıca halk arasında çok uzun yaşayan ya da genç görünen kimseler için "herhâlde âb-ı hayât içmiş" gibi ifadeler mecazi olarak kullanılmaktadır.
Hayat suyu inancı, insanoğlunun ölümsüzlük arayışını simgeleyen derin bir mitolojik ve kültürel motif olarak geçmişten günümüze farklı biçimlerde yorumlanmıştır. Gılgamış’tan İskender’e, Hızır’dan tasavvufun manevi yolculuklarına kadar pek çok anlatıda bu su, maddi ya da manevi anlamda hayat veren bir kaynak olarak betimlenmiştir.

