16 Temmuz’da, Boston’daki Coldplay konserinde yaşanan “kiss cam” skandalı, belki de 2025 yazının en sıra dışı PR vakasına dönüştü. Her şey yalnızca birkaç saniyelik bir konser içi kamerayla başladı ama sonuçları birkaç hafta sürecek bir tartışma, bir dizi işten ayrılma ve onlarca marka kampanyasına kadar uzandı. Sahne Coldplay’indi ama gösterinin yıldızları -istemeseler de- LED ekrandaki iki yöneticiydi.
En başından dikkat: Bu yazıda bu olayı bir ahlak dersi olarak değil, pazarlamanın, reklamın ve dijital çağ reflekslerinin nasıl çalıştığını gösteren güncel bir vaka analizi olarak okuyacağız.
"Coldplay concert 'kiss cam' moment." videosu. (ABC7 YouTube Kanalı)
"Kiss Cam" Kültürü: Bir Eğlence Değil, Gözetim Aracı
Kiss cam, Amerikan eğlence kültürünün eski ama halen etkili bir formu. Ama artık stadyumlarda “romantik çift” görüntüsünden çok, kimin ne kadar sahici, kimin ne kadar sahneye hazır olduğunu test eden bir format hâline gelmiş durumda. Bu olayda da izleyicinin gözü önünde gerçekleşen o birkaç saniyelik “gariplik”, yalnızca romantik bir çekince değil; panik, suçluluk ve kurumsal hasarın prototipi gibiydi.
Bu olay, hem magazinsel bir skandala hem de viral bir reklam fırsatına dönüştü. Nedeni basit: CEO ve İnsan Kaynakları Direktörü, iki evli yönetici, dev ekran önünde yakalandılar, paniklediler ve… dünya izledi.
Birbirine yaklaşan ama kamerayı fark edince bir anda birbirinden uzaklaşan iki kişinin bu tepkisi, zaten kameranın kendisinden daha çok konuşulacak şeydi. Ve nitekim öyle de oldu. Çünkü hikâye, yalnızca bir konser anı değil; bir kurum içi ilişki, bir kriz iletişimi zinciri ve çok sayıda viral içerik anlamına geliyordu.
Reklamcılar İçin Üç Saniyelik Altın Madeni
Gelin dürüst olalım.
O anı gören pazarlama ekiplerinin gözlerinde bir anda brief ışığı yandı.
Reklamcılar fırsatı gördü.
Hızlı olan kazandı.
Kimi yerleştirmeler zekiceydi, kimi doğrudan avam; ama neredeyse hepsi zamanlamasıyla dikkat çekiciydi.
İşte pazarlamanın “moment marketing” yani anlık pazarlama refleksleri tam da burada devreye girdi. Çünkü bu olayın kendisi, bir kampanyanın aradığı her şeyi içeriyordu:
- Gerçeklik: Kurmaca değil, yaşanmışlık
- Duygu: Panik, utanç, komedi
- Gündem: Halka açık, herkesin konuştuğu bir mesele
- Görsel malzeme: Tek kareyle her şeyi anlatıyor
- Yorum alanı: Herkesin fikri var
Soruyorum size: Bir reklamcı daha ne ister?
"Coldplay concert 'kiss cam' moment." videosundan bir görsel. (ABC7 YouTube Kanalı)
Medya 101: Görünmesi İstenmeyeni Göstermek
Ya da "göstermiş" gibi yapmak.
Tesla’nın sosyal medya paylaşımı, IKEA’nın iç içe geçmiş oyuncak hayvanlarla yaptığı referans, Duolingo’nun dil eğitimi üzerinden krizi tiye alan esprisi... Bunların hepsi yalnızca eğlenmek için yapılmadı. Her biri, markanın sosyal zekâsını, olaylara ne kadar hızlı ve esprili tepki verebildiğini gösterdi. Çünkü dijital çağda artık marka olmak yalnızca ürün sunmak değil, sosyal bir varlık olmaktır.
Reklamda “bir olayın parçası olabilmek” marka bilinirliği kadar, marka konumlandırması açısından da önemlidir. Özellikle genç kitleye hitap eden markalar için bu tür gündemler birer testtir:
Görüyor musun? Anlıyor musun? Gülüyor musun?
Ve yanıt evetse, bu duygu bağı “satın alma kararı”ndan daha değerli olabilir.
Bazı markaların sosyal medya paylaşımlarından bir derleme. (IKEA Singapur Resmi Instagram Hesabı, Tesla Resmi X Hesabı, Duolingo Almanya Resmi Instagram Hesabı ve NYC Sanitation Resmi X hesabı)
Peki Bu Bir Kriz Miydi, Yoksa Yeni Nesil Lansman mı?
Görüntüler sosyal medyada yayılır yayılmaz, kamuoyunun dikkatinin yönü değişti. Sahnedeki müzik sustu, ekran görüntüleri konuşmaya başladı. Yöneticilerden biri istifa etti, diğeri izne ayrıldı, şirket sessizliğe gömüldü.
Fakat markalar sessiz kalmadı.
Bu da bize dijital çağın çelişkisini hatırlattı: Birileri için trajedi olan bir şey, başkaları için görünürlük fırsatıdır.
İşte burada devreye reklamcılığın o ince çizgisi giriyor. Mizah yaparken ahlaki duyarlılığı korumak; olaydan içerik üretirken teşhircilikten kaçınmak. Başarılı örnekler bu dengeyi gözetti. Zayıf denemeler ise geri tepti.
Gülümse... ya da Ağla, Çekiyorum!
Bu olayın bir diğer katmanı ise mahremiyet.
Kurumsal bir pozisyondaki iki kişinin izinsizce kayda alınması, o görüntülerin yüz milyonlara ulaşması ve kişisel hayatlarının kamuya açık tartışma konusu hâline gelmesi... Bunların hepsi, sosyal medya çağında neyin özel, neyin kamusal olduğuna dair sınırlarımızın ne kadar silikleştiğini gösteriyor.
Reklamcılar için bu olay sadece bir brief değil, aynı zamanda bir medya etiği sınavıydı.
Çünkü artık bir markanın değeri, yalnızca “ne sattığıyla” değil, “ne zaman ve nasıl konuştuğuyla” da ölçülüyor.
Coldplay konserinde yaşanan bu olay, bir halkla ilişkiler kâbusu olarak başladı, ama reklamcılığın gözünden bakınca “çağdaş içerik mühendisliği”nin mükemmel bir örneğine dönüştü.
Evet, izleyenler için komik bir an, yöneticiler için pahalı bir hata, markalar için ise bulunmaz bir içerikti.
Ama asıl soru; gelecekte bu tür viral patlamalar, yalnızca tesadüfi krizler mi olacak, yoksa yeni nesil medya planlarının gizli yakıtı mı?
Bugünün gerçeği şu:
Biletleri tükenen konserden çok, linkleri paylaşılan video kazandı.