İmar Meclisleri, Osmanlı İmparatorluğu’nda Tanzimat Dönemi (1839-1876) reformları kapsamında, 1845 yılında taşradaki idari, ekonomik ve bayındırlık sorunlarını yerinde incelemek ve merkezi yönetime raporlamak amacıyla kurulan geçici denetim meclisleridir. Bu meclisler, Osmanlı Devleti’nin taşra yönetimini modernize etme çabasının bir parçası olarak oluşturulmuş ve ülke genelinde altyapı projelerinin denetlenmesi, vergi sisteminin düzenlenmesi, eğitim ve ticaret alanlarındaki eksikliklerin tespit edilmesi gibi görevler üstlenmiştir.
Her biri askeriye, ilmiye ve mülkiye sınıflarından seçilen dört üyeden oluşan meclisler, on ayrı bölgeye ayrılmış ve her biri birkaç eyaleti kapsayacak şekilde faaliyet göstermiştir. Meclisler, yerel yöneticiler ve halkın katılımıyla toplantılar düzenleyerek taşranın temel sorunlarını belirlemiş ve bu sorunlara yönelik çözüm önerileri içeren raporlar hazırlayarak merkezi hükümete sunmuştur. Ancak 1846-1847 yıllarında faaliyetlerini büyük ölçüde tamamlayan İmar Meclisleri, 1847’de kurulan Nafia Nezareti’nin (Bayındırlık Bakanlığı) bu alanlardaki çalışmaları devralmasıyla kapatılmıştır.
İmar Meclislerinin Kuruluş Nedenleri
Tanzimat Fermanı’nın ilanıyla başlayan reform süreci, kısa sürede önemli yasal düzenlemeler getirip merkezi idarede bazı kurumlar oluştursa da taşradaki uygulamalarda beklenen etkiyi hemen gösterememişti. Özellikle vergi adaletsizlikleri, altyapı eksiklikleri, eğitim ve ekonomik geri kalmışlık gibi sorunlar mevcuttu.
Bu endişeler ile Osmanlı yönetimi, merkezi kararları taşrada hayata geçirmenin yollarını aramaya başladı. Sonuç olarak, Tanzimat uygulamalarının sonuçlarını yerinde görmek ve memleketin gelişmesi için neler yapılması gerektiğini tespit etmek amacıyla Şubat 1845’te İmar Meclisleri kurulmuştur. Bu meclislerin oluşturulmasındaki başlıca neden, reformların pratiğe yansımasını hızlandırmak ve merkezi idarenin ulaşamadığı yerel sorunları tespit edip çözüm üretmekti.
Ayrıca, aynı dönemde her eyaletten ikişer temsilci İstanbul’a davet edilerek bölgesel raporlar istenmesi de kararlaştırıldı; böylece merkezde, taşranın sıkıntılarını doğrudan doğruya öğrenecekleri heyetler kurulmuştur. Halkın ihtiyaçlarının yerinde, halkla birlikte tespiti ve dile getirilmesi, yeni düzenin benimsenmesini kolaylaştıracak bir adım olarak görülüyordu. İmar Meclisleri bu amaçlarla, imparatorluk genelinde geçici “ıslah ve imar” komisyonları olarak tasarlanmış; memleketin imarı ve gelişmesini temin etmek üzere çalışmalarına başlamıştır. Devlet ricali, bu meclisler vasıtasıyla taşra yönetiminde reform ihtiyacını somut verilerle ortaya koymayı ve Tanzimat’ın “halk için halk ile birlikte” uygulanmasını sağlamayı hedeflemiştir.
İmar Meclislerinin İşleyişi ve Görevleri
İmar Meclisleri, Osmanlı idari yapısında benzeri pek görülmemiş geçici teftiş heyetleri olarak 1845 yılında kurulmuş ve ülkenin farklı bölgelerinde reformları hayata geçirmek amacıyla faaliyet göstermiştir. Bu meclisler, farklı alanlardaki uzmanlardan oluşan bir ekip tarafından yönetilmiş; askeriye sınıfından bir subay, ilmiye sınıfından (ulema) bir üye, mülkiye sınıfından (sivil yönetici) bir üye ve bir kâtip ile dengeli bir temsil sağlanmaya çalışılmış olup meclislerin çalışma alanı geniş bir coğrafyayı kapsamaktaydı.
İmar meclisleri, Anadolu ve Rumeli'de belirlenen 10 bölgeye ayrılmış ve her bir meclis birkaç eyaleti içine alacak şekilde görevlendirilmiştir. Örneğin, bazı heyetler Edirne ve Silistre bölgesinde çalışırken, bazıları Konya ve çevresinde faaliyet göstermiştir. Sabit bulunmayan bu meclisler, sancak ve kazaları tek tek gezerek yerinde incelemeler yapma esasına göre çalışmıştır. Görev sürelerinin yaklaşık bir yıl olması planlanmış ve bu süre zarfında her bölgedeki eksiklikleri tespit etmeleri istenmiştir.
İmar Meclislerine gönderilen talimatnameler, reformların hangi alanlara odaklanacağını belirlemiş ve incelenmesi gereken başlıca konular şu şekilde sıralanmıştır:
- Vergi sisteminin düzenlenmesi
- Arazi kullanımı ve tarımsal üretimin artırılması
- Yol, köprü ve kamu binalarının inşası
- Asayiş ve idari düzenlemeler
- Eğitim kurumlarının durumu ve öğretmen ihtiyacı .
Özellikle eğitimle ilgili alanlarda daha az yer bulsa da, talimatnamelerin 6. maddesi eğitim sisteminin tespitiyle ilgiliydi. Bu doğrultuda, meclis üyeleri bölgedeki mevcut okulların sayısını, öğretmenlerin durumunu ve eğitimde karşılaşılan zorlukları da raporlarına eklemiştir.
Çalışma yöntemi olarak iş birliği ve müzakereye dayalı bir sistem benimsenmiş, her bölgede yerel yöneticiler ve halkın ileri gelenleriyle toplantılar yapılarak ihtiyaçlar ve beklentiler tespit edilmiştir. Tanzimat reformlarının yerel halkın görüşleriyle şekillendirilmesi amaçlanmış ve bu doğrultuda raporlar hazırlanmıştır.
Hazırlanan raporlar, Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye’de tek tek değerlendirilmiştir. Meclis-i Vâlâ, uygulanabilir bulunan önerileri ilgili eyalet ve sancak yönetimlerine talimat göndererek hayata geçirmiş, böylece İmar Meclisleri taşra ile merkezi idare arasında bir köprü görevi görmüştür.
İmar Meclisleri, Osmanlı yönetiminin taşrayı daha yakından tanımasını ve halkın sorunlarından dinleyerek çözümler geliştirmesini sağlamıştır. Ancak zamanla karşılaşılan çeşitli zorluklar, bu meclislerin sürdürülebilirliğini engellemiş ve reformların yürütülmesini merkezi kurullara devretme ihtiyacını doğurmuştur.
İmar Meclislerinin Kapanma Süreci ve Sonuçları
İmar Meclisleri, 1845 yılı boyunca Osmanlı taşrasında aktif bir şekilde çalışarak bölgesel, idari, mali ve bayındırlık alanındaki eksiklikleri tespit etti ve merkezi yönetime sundu. Ancak, 1846 yılına gelindiğinde meclislerin görev süreleri büyük ölçüde tamamlanmıştı. Başlangıçta planlanan bir yıllık teftiş süresi sona ererken, meclislerin topladığı veriler ve sunduğu raporlar İstanbul’da değerlendirilmek üzere merkeze ulaştırıldı. Bu meclislerin geçici olarak kurulduğu ve belirli bir süre sonunda kapanacağı zaten öngörülmüştü, ancak bazı gelişmeler bu süreci hızlandırdı ve İmar Meclisleri’nin kalıcı bir yapıya dönüşmesini engelledi.
Bu gelişmelerden biri, Osmanlı merkezi yönetimindeki kadro değişiklikleri ve idari önceliklerin kaymasıydı. İmar Meclisleri’nin en büyük destekçilerinden biri olan Meclis-i Vâlâ Reisi Süleyman Paşa, Ağustos 1845’te görevden alınarak seraskerliğe (ordu nazırlığı) atandı. Onun yerine geçen yöneticiler, meclislerin faaliyetlerine aynı düzeyde destek vermedi ve sürecin devamı konusunda gerekli irade gösterilemedi. İstanbul’da reformların yürütülmesini yakından takip eden bu yönetim değişiklikleri, taşradaki ıslahat girişimlerinin de ivme kaybetmesine neden oldu. Meclislerin hazırladığı raporlar ve taşradan toplanan harita, envanter ve inceleme belgelerinin bir kısmı, hayata geçirilmek yerine arşivlere kaldırıldı. Reformların devam ettirilmesi planlansa da, 1846 yılı sonlarına gelindiğinde İmar Meclisleri’nin aktif çalışmaları fiilen sona ermişti.
1847 yılı başlarında yapılan resmi değerlendirmelerde, İmar Meclisleri’nin Osmanlı taşrası hakkında kapsamlı bilgi topladığı, ancak sahada beklenen reformların büyük ölçüde gerçekleşmediği tespit edilmiştir. Raporların içerdiği öneriler, birçok bölgede maddi imkânsızlıklar ve bürokratik engeller nedeniyle uygulanamamış, bazı projeler sadece kağıt üzerinde kalmıştır. Devlet yetkilileri, meclislerin taşrada büyük bir reform süreci başlattığını kabul etmekle birlikte, bu sürecin kalıcı idari yapılarla desteklenmesi gerektiğini vurgulamıştır. Sonuç olarak, İmar Meclisleri’nin kapanmasıyla ortaya çıkan idari boşluğu doldurmak için yeni bir yapılanmaya gidildi.
Bu doğrultuda, Tanzimat yönetimi taşrada daha kurumsal bir reform süreci başlatarak 1849 yılında eyaletlerde "Meclis-i İdare" adıyla sürekli danışma meclisleri kurdu. 1850’li yıllarda bu meclislere gayrimüslim üyelerin de katılması sağlandı ve taşra yönetiminin reformlarla uyumlu hale getirilmesi hedeflendi. Nihayet 1864 Vilayet Nizamnamesi ile vilayet ve sancak düzeyinde idari meclisler yasal bir çerçeveye oturtuldu. Bu gelişmeler, İmar Meclisleri’nin geçici bir girişim olmaktan öteye giderek, daha kalıcı bir taşra reform sürecinin temelini oluşturduğunu göstermektedir.

