İngiliz kültüründe beş çayı (Afternoon Tea), 19. yüzyıl ortalarında ortaya çıkan ve özellikle Viktorya dönemi İngilteresi’nde belirginleşen bir sosyokültürel unsurdur. Bu gelenek, ilk bakışta hafif bir öğün gibi görünse de aslında sınıf yapılarının, toplumsal cinsiyet rollerinin ve gündelik yaşam ritüellerinin yeniden üretildiği önemli bir kültürel pratiğe dönüşmüştür. Beş çayı yalnızca yiyecek ve içecek tüketiminin değil; zarafet, misafirperverlik ve toplumsal statünün sergilendiği bir ortamın da göstergesi olmuştur.
Çay kültürünün kökeni, sıklıkla 1840’lı yıllarda Bedford Düşesi Anna’ya atfedilir. Düşes, öğle yemeği ile akşam yemeği arasındaki uzun sürede açlık hissettiği için saat dört civarında hafif yiyecekler ve çay servis edilmesini istemiş, zamanla bu uygulamayı arkadaşlarıyla paylaştığı bir sosyal etkinliğe dönüştürmüştür. Bu alışkanlık kısa sürede aristokrasi çevresinde yaygınlaşmış ve daha sonra orta sınıflar tarafından da benimsenmiştir.
Viktorya dönemi İngilteresi’nde beş çayı, evin hanımının zarafetini, ev düzenini ve sofra kültürünü sergileyebildiği bir platform olarak işlev görmüştür. Isabella Beeton’un Mrs Beeton’s Book of Household Management adlı eserinde beş çayı sunumuna ilişkin detaylar yer almaktadır. Hangi yiyeceklerin nasıl servis edilmesi gerektiği ve çayın hangi zaman diliminde sunulacağı ayrıntılı şekilde açıklanmaktadır. Bu bağlamda çayın sunumu, ev yönetiminin bir parçası olarak görülmüş ve kadınların sosyal rolünü pekiştirmiştir.
Beş çayında sıklıkla üç ana grup yiyecek sunulmuştur. İnce dilimlenmiş sandviçler (özellikle salatalık, füme somon ya da yumurta dolgulu), “scone” adı verilen, reçel ve kaymakla servis edilen çörekler ve çeşitli küçük kekler ya da pastalar. Bu yiyeceklerin seçimi yalnızca damak zevkine değil, aynı zamanda dönemin estetik ve görgü anlayışına da hitap etmiştir. Beeton, bu sunum biçimlerini “zarif ve sade bir şıklığın” yansıması olarak tanımlamaktadır.

İngiliz Beş Çayı Servisini Temsil Eden Görsel (Yapay Zekâ ile Oluşturulmuştur.)
Julie E. Fromer’in çalışması ise çayın Viktorya dönemi İngilteresi'nde yalnızca bir içecek olarak değil, bir tür tüketim ideolojisi olarak da işlev gördüğünü ileri sürmektedir. Çay, ev içi yaşamın merkezine yerleşmiş, burjuva değerlerinin bir parçası hâline gelmiştir. Fromer’e göre çay, evde geçirilen zamanın daha “uygar” ve “ahlaklı” bir biçimde yapılandırılmasına yardımcı olmuş özellikle kadınların ev içi rollerini güçlendirmiştir. Böylece beş çayı, burjuva kimliğinin inşasında merkezî bir unsur olarak işlev görmüştür.
Ayrıca beş çayı, sosyal ayrışmaları da görünür kılmıştır. Beş çayı genellikle “low tea” olarak adlandırılırken, işçi sınıfı arasında tüketilen daha geç saatlerdeki “high tea” daha doyurucu ve pratik bir öğün olarak tanımlanmıştır. Fromer bu ayrımı, İngiliz toplumunun sınıf temelli yapısını yansıtan ve çayın hangi bağlamda tüketildiğine bağlı olarak farklı anlamlar kazandığını gösteren önemli bir örnek olarak ele alır.
İngiliz beş çayı, yalnızca bir beslenme alışkanlığı olmanın ötesinde, İngiliz kültüründe sosyal sınıflar, misafirperverlik anlayışı ve ev yaşamı gibi çeşitli toplumsal yapılarla ilişkilendirilen bir pratik hâline gelmiştir. Özellikle Viktorya döneminde beş çayı uygulaması, toplumsal normların ve rollerin yeniden üretildiği bir alan olarak işlev görmüş ve modern İngiliz kimliğinin şekillenmesinde kültürel bir unsur olarak değerlendirilmiştir.

