KÜRE LogoKÜRE Logo
BlogGeçmiş
Blog
Avatar
Ana YazarHalil Gülenç4 Temmuz 2025 22:29

İnsan ve Tabiat - Seyyid Hüseyin NASR (Kitap İnceleme)

Edebiyat+2 Daha
fav gif
Kaydet
kure star outline

Geçenlerde İbrahim KALIN’la yapılan bir sohbeti izliyordum. Sohbette İbrahim KALIN birkaç kitap tavsiyesinde bulundu. Onlardan biri de Seyyid Hüseyin NASR tarafından kaleme alınan İnsan ve Tabiat kitabıydı. Meraklanıp okumaya başladım. Ancak hakikaten çok zorlandım. Türkiye’de kullanılan felsefe dili maalesef “anlaşılmamak” üzerine kurulmuş. Neyse bu başka bir yazının konusu olsun. Kitap, alanında yazılan bir başyapıt. (Aslında yazarın katıldığı 5 konferansta yaptığı sunumların yazılı metni.) Kitabın konusu, çağdaş dünyada tabiatın hunharca yok edilmesinin fikri zemindeki sebeplerinden ve tabiatın tekrar korunması adına yazar tarafından ortaya konulan çözüm önerilerinden oluşmaktadır.

Tahribatın Sebebi Ne? 

Yazar öz olarak şunu söylüyor: Sorun, şu an dünyaya hükmeden Batı öğretilerinin, tabiat ile maneviyat arasından bağı koparmasıdır. Manevi düzenle barışık olmayan Batı’nın tabiatın düzeniyle de barışık olması mümkün değildir. NASR; çok çarpıcı bir benzetme yapıyor: “ Çağdaş insan; tabiatı, kendisinden yararlandığı ama kendisine karşı ayrıca sorumlu da olduğu bir eş gibi değil de bir fahişe gibi görmektedir. Kendisine karşı bir yükümlülük ve sorumluluk duygusu beslenmeyen bir fahişe... (s.19) 

Batıyı Bu Zemine Getiren Tarihsel Süreç

Öyle ya da böyle Antik Yunan’da, tabiat ile manevi güçler arasında bir bağ vardı. En azından onlar tabiatın bir ruhu olduğuna inanıyorlardı. Ancak Hristiyanlık, papazların ve diğer din tüccarlarının elinde oyuncak oldu. Tahrif edildi. Hristiyanlık ile maneviyat arasındaki bağ günden güne koparıldı. Pek tabii, bunun yansıması, insan ve tabiat arasındaki ilişkiyi de olumsuz etkiledi. Özellikle Rönesans döneminin bilimadamları, artık tabiatın muhtevasıyla ve manasıyla değil, biçimiyle ve dıştan tanınmasıyla uğraşmaya başladı (s.80) Bediüzzaman’ın tabiriyle, Adeta şu masnuat-ı fâniyenin mağzını (özünü, cevherini) terkedip kışrıyla (kabuğuyla) ilgilendi.


Rönesans bilimi için tabiat, hiçbir ontolojik boyutu olmayan kimliksiz bir “o” halini aldı (s.86). Rousseau-Voltaire çizgisiyle de “aşkın” bir boyutu olmayan tabiat anlayışı, filozoflardan halka aksetti ve geniş kitlelerin dem ve damarlarına işledi. Artık Batı için eşyanın bir “hakikat” i yok, sadece “fayda”sı vardı. İnsan da dünya nimetlerini sömürüp kullanmaktan başka hiç bir amacı olmayan bir canavara dönüşmüştü (s.87). 18.yy sonlarında, Batı’nın nihaî, biricik ve kesin hedefi maneviyattan arındırılmış bir “Dünya” oldu. Dünyada sayılamayacak kadar çok şey, insanları sonu gelmez eylemlere çağırır oldu. Böyle olunca da insanoğlunun, tefekküre, temaşaya ve murakabeye zamanı kalmadı (s.88). Onlar için “Yüce Varlık” sadece bir avuntu ve alay konusu haline geldi. Tabî ve kozmik düzenlerle ilgili manevi ve dini yorumlar, bilim sayılmadı. Bu tür yorumlar, duygusallık ya da hurafe diye bir kenara itildi. Hatta bilimadamları, varoluşun kökeni konusunda soru SORMAMAYI bilimin ön şartı gibi kabul etti (s.27).


9.yyda bazı Hristiyan ilahiyatçılar; tabiatı, “massa perditionis” (lanetlenmiş) diye nitelendir (s.65). K. Barth ve E. Brunner gibi birtakım Protestan ilahiyatçılar, güya din adına, tabiatı adeta öcü gibi gördüler. Onlara göre tabiat, insana Tanrı’yla ilgili hiçbir şey öğretemezdi. Tabiat, Tanrı’yla insan arasındaki bir perde gibiydi. Tabiat, onlar için, modern insanın hayatına fon teşkil eden anlamsız, yapay bir arka plandı (s.44). Sonuç olarak; tabiatı tesadüf eseri, kendi kendine oluşan yada sebep-sonuç ilişkisinden ibaret olan ruhsuz bir cisim, olarak gören Batı, tabiatla maneviyat arasındaki bağı kopardı. Batı’nın küfrü; Batı medeniyetini, gayet aciz bir canavar hayvan etti.

Kaynakça

Nasr, Seyyid Hüseyin. İnsan ve Tabiat. çev. Nabi Avcı. İstanbul: İnsan Yayınları, 2022.

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Blog İşlemleri

KÜRE'ye Sor