logologo
fav gif
Kaydet
viki star outline
Avatar
Ana YazarYunus BOR18 Nisan 2025 10:28
İran tarihi ile ilgili ilk bilgiler milattan önce IX. yüzyıla dayanmaktadır. Hint Avrupa kavimlerinden Medler ve Persler'in bölgeye yerleşmesiyle ve Medler'in zamanla bir imparatorluk kurmasıyla gelişen süreç, milattan önce VI. yüzyıla kadar devam etti. Milattan önce V. yüzyılın sonlarında Ahameniş hanedanından Darius, hakimiyeti ele geçirdi. Milattan önce IV. yüzyıl başlarında büyük İskender Ahamenişler'i ortadan kaldırarak İran'a hâkim oldu. İskender'in ölümünden sonra (m.s. 323) zamanla Partlar burada en güçlü devlet oldular. Ardından Sâsânî İmparatorluğu dönemi yaşandı (226-651). Milattan sonra VI. yüzyıldan itibaren Bizans İmparatorluğu ile Sâsânîler arasında şiddetlenen rekabet pek çok yıkıcı savaşa sebep oldu. Sâsânîler Bizans'ı mağlup ederek Mısır'a kadar ulaştılar.İslamiyet'in zuhurundan sonra Hz. Peygamber Sâsânî İmparatoru Hüsrev'e bir mektup göndererek onu İslam'a davet ettiyse de Hüsrev mektubu yırtarak mukabelede bulundu. İslam orduları 636 (Kadisiye), 637 (Celûlâ) ve 642 (Nihâvend) savaşlarında Sâsânîler'i mağlup etti. Böylece İran toprakları müslümanların eline geçti. Emevîler döneminde (661-750) İran giderek İslam'a giren yeni unsurların da etkisiyle Emevîler'e karşı oluşan muhalefetin merkezi haline geldi. Nihayet ortaya çıkan isyan sonunda 750 yılında Abbâsîler iş başına geçti.Yeni dönemde Abbâsîler, İranlılar ve Türkler'e yeni alanlar açtılar. IX. yüzyıldan itibaren Abbâsîler'in güç kaybetmeye başlamasıyla İran'da mahallî hanedanlar (Tâhirîler, Saffârîler, Sâmânîler, Büveyhîler gibi) ortaya çıkmaya başladıysa da bölge genel olarak X ve XI. yüzyılda Gazneliler'in ve Selçuklular'ın hakimiyetinde kaldı. Selçuklular zamanında yeni Türkmen boyları İran'a yerleşmeye başladı. Selçuklular'dan sonra küçük hanedanlar ve atabeylikler duruma hâkim oldu. Ardından kısa bir dönem Hârizmşahlar ve Gurlular merkezî yapıyı tekrar kurarak parçalanmayı sona erdirdiler. XIII. yüzyılda başlayan Moğol istilaları tam bir yıkım oldu. Daha sonra müslüman olan İlhanlılar'ın hakimiyetinde İran yeniden imar edilmeye başlandı.İlhanlılar'ın tarih sahnesinden çekilmesinden sonra irili ufaklı pek çok hanedan İlhanlı mirası için rekabete girişti. Emîr Timur XV. yüzyılın başlarında istikrarı sağlayarak Anadolu'ya kadar hâkim oldu. Timur'un 1405'teki vefatı sonrasında başlayan belirsizlik Karakoyunlular ve Akkoyunlular zamanında yerini güçlü devletlere bıraktı. 1501'de Akkoyunlular'a karşı galibiyet elde eden Şah İsmâil ile İran'da Safevî hanedanı hakimiyeti başladı. Safevîler'in Osmanlılar'a karşı olan politikaları onları genel olarak İran coğrafyasına hapsetti. 1722'den sonra bir ara Nâdir Şah Avşar Safevî Devleti'ni eski ihtişamına kavuşturdu ancak bu dönem kısa sürdü ve yönetimi Zend hanedanı ele geçirdi. Ardından 1779'da Ağa Muhammed tahta hâkim olarak Kaçar hanedanlığı dönemini başlattı.İran bu andan sonra İngilizler ve Ruslar arasındaki sömürgecilik rekabetinin ortasında kaldı. 1907'de Rusya ve İngiltere ülkeyi kendi aralarında nüfuz bölgesi olarak paylaştılar. Ülke I. Dünya Savaşı'nda taraf olmamasına rağmen toprakları savaş alanı oldu. 1921'de Rızâ Han bir darbe ile yönetime el koydu. Rızâ Han 1925'te kendisini şah ilan etti ve böylece Pehlevîler dönemi başlamış oldu. II. Dünya Savaşı'ndan sonra giderek Amerika'nın etkisi altına giren İran'da oluşan muhalefet 1979'da İmam Humeynî liderliğindeki İslam devrimi ile ülkeye hâkim oldu ve İran İslam Cumhuriyeti kuruldu.İran'da eğitim sistemi eski çağlardan günümüze kadar değişime ve dönüşüme uğramıştır. Bölgede eğitim tarihin farklı dönemlerinde farklı usullerde gerçekleşmiş ve tarih boyunca siyasî hadiselerin etkisiyle inişler ve çıkışlar yaşamıştır.Pers (Ahameniş) İmparatorluğu (m.ö. 550- m.ö. 330) döneminde I. Dairus'un (m.ö. 499) krallık yıllıklarından anlaşıldığı üzere birkaç kâtip tarafından bilinen Farsça çivi yazısı kraliyet zafer yazıtlarında kullanılıyordu. Heredot, Persli çocukların beş yaşına kadar babalarının karşısına çıkmalarına izin verilmeyip annelerinin yanlarında olduklarını, beş yaşından yirmi yaşına kadar ise binicilik, atçılık ve ahlakî eğitim aldıklarından bahseder.İlk çağlardaki İran eğitiminde Zerdüşt öğretisinin etkisi olmuştur. Bu dönemde ateş tapınakları resmî eğitim yerleri olarak kullanılıyordu. Eski İran'da eğitimin temel amacı çocukları kültür ve toplumsal değerlerle gelecekteki hayata hazırlamak, çocuğun kişiliğini yetenek ve becerisini geliştirerek topluma faydalı hale getirmekti.Sâsânîler döneminde eğitim sadece sarayda hanedan üyelerine ve soylulara verilirdi. Eğitim faaliyetleri birinci derece eğitim ve ileri düzey eğitim şeklinde ikiye ayrılmıştı. Birinci derecede eğitim kendi içinde üçe ayrılırdı. Dinî eğitim, beden eğitimi ve orta düzeyde eğitim. Hanedana mensup olan bütün bireyler, küçük yaşlardan itibaren hekimler ve muallimler tarafından ya sarayda ya da bulundukları bölgede eğitim alırlardı. Tüccar ve esnaf sınıfına mensup öğrenciler yüksek okullarda okuyamazdı. Okuma yazma öğrenimine beş ile yedi yaş arasında başlanır on iki yaşına gelindiğinde ise genel eğitim tamamlanmış olurdu. Bu dönemde kızların eğitimine de imkân verilmiş, ev idaresi, edebiyat ve musiki eğitimi gibi alanlar üzerinde durulmuştur. Ayrıca öğrencilere satranç oynama, müzik aletleri çalma, şarkı söyleme gibi eğitimler de verilmekteydi. Genel eğitim on iki yaşına kadar tamamlanır, yetişkinlik eğitimi ise askerlikte okçuluk ve binicilikte usta oluncaya kadar devam ederdi. Sâsânîler'de on beş yaşına kadar ahlakî ve bedenî eğitim verilir, bu yaşa kadar asilzade çocukları birinci ve ikinci derece eğitimini tamamlamış olurlardı. Yirmi yaşına gelen öğrenciler ise üçüncü derecede eğitimini tamamlayarak hirbad ve destur adı verilen din adamlarının önünde imtihan olurlardı.Eğitim öğretimin temel amaçlarından biri ise Sâsânî bürokrasisine gerekli olan iyi yetişmiş bireyler temin etmekti. Ayrıca üst düzey bürokraside görev almak çok iyi bir eğitim gerektirdiğinden, kitabet eğitimi alan bürokratların eğitimi ağır ve uzun olmaktaydı.I. Hüsrev dönemi (531-579) Sâsânî kültürünün ve medeniyetinin oldukça iyi olduğu bir dönemdir. Fakat II. Hüsrev döneminde (590-628) özellikle Bizans ile yapılan ve uzun süren savaşlar eğitim öğretimi durma noktasına getirmiştir. Ülkede ayrıca yahudilerin, hıristiyanların ve diğer din mensuplarının kendilerine ait eğitim kurumları ve özel müfredatları bulunuyordu. İleri düzey eğitimde tıp, astronomi, matematik ve edebiyat branşları revaçta idi. Yabancı öğrenciler ders alabiliyor ve yabancı hocalar da ders verebiliyordu. Tifsun, Seleukeia, Riverdeşir, Azerbadegan, Nusaybin ve en önemlisi Pers İmparatoru I. Dara'nın kurmuş olduğu Cündişâpûr şehirlerinde verilen eğitimin bir amacı da hastane, kütüphane, rasathane gibi kurumların ihtiyaçlarını gidermekti. Cündişâpûrlu doktorlar tedavi yöntemleri ve kan alma zamanları gibi konularda Yunanlılar'dan ve Hintliler'den öğrendikleri tedavi tekniklerini geliştirerek daha ileri bir seviyeye taşımışlardı. İslam'a girdikten sonra da bu çalışmalar devam etmiştir. Özellikle Cündişâpûr, Tifsun ve Seleukeia okullarında astroloji alanında önemli çalışmalar yapılmış, bu eserler daha sonraları Arapça'ya çevrilmiştir.İslamiyet sonrası İran'daki eğitimi Safevî, Kaçar, Pehlevî ve İslam Cumhuriyeti olmak üzere dört dönemde incelemek mümkündür.İslamiyet'in hâkim olduğu bölgelerde eğitimin temelini tabii olarak dinî ilimler oluşturuyordu. Dinî ilimler camilerde ve medreselerde öğretiliyordu. İlk olarak çocuklara okuma yazma ve aritmetik dersleri verilir, daha sonra dinî ilimlere başlanırdı. Tıp ve eczacılık eğitimi için hastaneler, matematik ve astroloji eğitimi için rasathaneler kullanılıyordu. Sîstan, Herat, Belh camileri fıkıh ilminde isim yapmıştı. Hasan Basrî ve İbnü'l-Fakih buralarda ders vermişlerdi. Nîşâbur ve Horasan camileri siyasî ve idarî bilimler için önem taşıyan yerlerdi. Camilerin ünü orada ders veren âlimlerden kaynaklanıyordu. Kirman'da Selçuklu Sultanı Alâeddin Sencer tarafından yaptırılan ve kütüphanesinde 5000 eser bulunan Câmi-i Turanişan XV. yüzyıla kadar kullanılmıştı. Eğitim'in yaygınlaşması öğrenci sayılarının artmasıyla birlikte özel alanların yapılması zaruretini doğurmuştur.Horasan, Rey, Nîşâbur gibi şehirler X. yüzyılda ilk okullaşmaların olduğu yerlerdir. Buralardan Rükneddin İsfahânî, Ebü'l-Hasan Beyhakî gibi isimler yetişmiştir.Moğollar'ın istilası İran'da eğitim faaliyetlerinin durmasına sebep olmuştur. İstila edilmeyen bazı bölgeler eğitime devam etmiştir. Daha sonra Moğollar'dan İslamiyet'i kabul edenler sayesinde Şiraz, Nîşâbur ve Hârizm'de yeni medreseler ve kütüphaneler açılmıştır. İlhanlı Hükümdarı Gazan Han (1295-1304) İslamiyet'i kabul ettikten sonra İran'da hanlar, mescitler ve medreseler yaptırmıştır.Ayrıca mekteplerde ya da âlim evlerinde okutulan derslerde İran düşünürlerinin eserlerine de yer verilir, Sâdî'nin Gülistan ve Bostan adlı eserlerinden okumalar yapılırdı. Medreselerde eğitim müderrisler ve muinler tarafından yürütülürdü. Medreselerdeki odalarda kalan öğrencilerin masrafları bağlı olunan vakıflar tarafından karşılanırdı.Safevî Devleti, Şiîliği resmî mezhebi haline getirdiğinde, bu fıkhı çok iyi bilen âlimlere ihtiyaç duydu ve özellikle Lübnan ve Bahreyn'den hocalar İran'a getirildi. Şiî metinler Arapça olarak kaleme alındı ya da Arapça'dan Farsça'ya tercüme edilmesine imkân sağlandı. Dinî ilimlerde ilerlemek adına yeni cami ve medreseler kuruldu. Bu dönemin en meşhur eğitim kurumu Şiraz Medresesi'ydi. Burada naklî ilimlerin yanı sıra fizik, kimya, felsefe gibi dersler de okutulmaktaydı.Dönemin medreselerine girebilmek için öğrencinin Şiîliğin on iki itikadından birine sahip olması, büluğ çağına girmiş olması, ön değerlendirmeden geçmiş olması ve dinî ilimlerle uğraşacak seviyede olması gibi belli şartlar vardı. Öğrenci, üç ile altı yıl süren bir fıkıh tahsilinden sonra kaynak okumaları ve konular üzerinde tartışma becerisini geliştirme eğitimi alırdı. Bütün bu aşamalardan geçen öğrenciye içtihat izni verilirdi.Safevî Devleti'nde öğrencilerin eğitim süreçleri üçe ayrılıyordu. Birinci aşama "giriş" aşamasıydı. Bu safhada öğrenci Arapça sarf ve nahivle tanıştırılır idi. Okutulan kitapların Arapça olması sebebiyle Arapça eğitimi ile başlanır sekiz yıla kadar bu süreç devam ederdi. İkinci safha "satıh" olarak adlandırılırdı. Öğrenci kendini hangi yöne eğilimli olarak görüyorsa bu dönemde o tarafa yönelirdi. Derslerini bir önceki dönemde tamamlayan öğrenci fıkıh, hikmet ve felsefe, Arap dili gibi alanları seçebilirdi. Bu alanlardan birini seçen öğrenciye zorunlu okuyacağı kitapların yanında ilgili olduğu alanlarla alakalı kitaplar da okutturuldu. Üçüncü safha olan "hariç" döneminde öğrenci içtihat makamına erişirdi. Artık olgunlaşan öğrenci muhtelif fıkhî konularda görüş bildirebilir, kendi risalesini bile yazabilirdi.1796 yılında Ağa Muhammed tarafından kurulan Kaçar Hanedanlığı döneminde askerî alanlarda görülen yetersizliklerin Batı'daki uygulamalarla giderilmek istenmesiyle çeşitli alanlarda yabancı uzmanlar İran'a getirtildi ve eğitim alanında da birçok yenilik yapıldı. 1816'da Tebriz'de matbaa kuruldu ve yurt dışına eğitim amaçlı öğrenciler gönderildi. 1815'te Tahran'da eğitime başlayan medresede mühendislik, tıp, cerrahlık, jeoloji, eczacılık, fizik, kimya gibi bölümler açıldı. Feth Ali Şah döneminde Şiraz, Tahran, Kazvin, Burûcird ve Simnân'da yeni eğitim kurumları kuruldu. XIX. yüzyılın ortalarına doğru medreselerin yanında 1836'da Urûmiye'de Amerikan misyonerlerinin, 1841'de ise Fransız misyonerlerinin okul açmalarına izin verilmişdi. Bu sırada şehzade ve devlet ileri gelenlerinin çocukları Fransa ve İngiltere'ye gönderildiler. Devlet kademesinde yer almak için Fransızca ve İngilizce bilmek gerekli oldu. İran'daki yabancı okulların sayısı giderek arttı. Genel olarak Kaçarlar döneminde geleneksel eğitim kurumlarından beklenen, saygın din adamları yetiştirilmesi, toplumun orta düzeyde okuma yazma bilmesi, fıkıh, din esasları, mezhebî bilgilerin yeterince öğretilmesiydi. Geleneksel eğitim öğretim mekteplerde yapılıyordu. Bu mekteplerin yerleri mescitlerde bir oda veya bir dükkân, şehir ve kasabalarda ise evlerdi.Mekteb-i Ahund denilen mekteplere aileler çocuklarını dört-altı yaş arasında kaydettirebilirlerdi. Bu dönemde çocuklar Kur'an öğrenir ve dua ezberlerdi. Mekteb-i Umûmî Mekteb-i Ahund'dan sonra gelmekteydi ve devam etme zorunluluğu yoktu. Öğrenciler altı yaşından sonra buraya gelip on beş yaşına kadar eğitim alırlardı. Bu mektepte namaz, abdest, taharet, necaset gibi dinî konular öğretilirdi. Mekteb-i Husûsî, bu okula memur ailelerinin çocukları giderdi. Burada ders veren eğitmenlerin maaşı, kalacak yerleri ve diğer hakları veliler tarafından temin edilirdi. Medâris-i Ulûm-ı Kadîmî, mekteplerden sonraki ikinci derecedeki okullardır. Eğitimini devam ettirmek isteyenler bu mektebe giderdi. Burada Arapça da (sarf-nahiv) öğrenirdi. Buraya devam edecek öğrencileri mollalar ve ileri gelen din adamları seçerdi. Bu okullar her yerde olmaz, Meşhet, İsfahan ve Kum gibi önemli şehirlerde bulunurdu.İran'da ülkenin her yerinde bir okul ağı kurmak için 1898'de Millî Eğitim Konseyi oluşturuldu ve 1910 yılında Millî Eğitim Bakanlığı kuruldu. Özellikle ordunun askerî alanlarda yetersiz kaldığı görülünce başta askerî eğitim olmak üzere bütün eğitim öğretimde yeni yöntemler getirildi. Bazı askerler ve eski medrese usullerinde yetişen mollalar bu yeni yöntemlere karşı çıksa da engelleyemediler. Bu yeni sistemde bir öğrenci dört-altı yaş arasında ilk önce Debistan'a (hazırlık) giderdi. 1906 yılında kurulan Medâris-i Terbiye (ilkokul) okulları devlet tarafından zorunlu hale getirildi. İlkokul eğitimi altı yıl ve ücretsiz olacak şekilde düzenlendi. Köylerde beşinci ve altıncı sınıflarda tarım ve hayvancılık ile ilgili uygulamalı dersler yapılıyordu. Şehirlerdeki ilkokulların bazılarında da erkek öğrenciler için marangozluk ve madencilik gibi dersler veriliyordu. Altı yıllık ilköğretimin ardından öğrenciler Debîristân-ı Evvel-Sânî (ortaokul ve lise) adı verilen ortaokul ve liselere giderlerdi. Bu okullardaki eğitim süresi 3+3 şeklindeydi. İlk üç yılda Farsça, din eğitimi, Arapça, sosyal bilimler, matematik, fizik, kimya, hat, nakkaşlık, el işleri, terzilik gibi dersler görürlerdi. Lise kısmının dersleri ise okulların bulundukları yerlere göre değişiklik gösterebiliyordu. Bunun yanında İran'da Medâris-i Husûsî (özel okullar) ve Medâris-i Fennî de (teknik okullar) vardı. Teknik okullar Tahran, Şiraz, Ahvaz ve Yezd'de bulunuyordu.Dârülfünun, Nâsırüddin Şah (1848-1896) döneminde Emîr Kebîr'in öncülüğünde 1851 yılında kuruldu. Emîr Kebîr'in Rusya'yı ziyareti ve Osmanlı Devleti'ndeki gelişmeleri yakından takip etmesi, kendisine İran'da modern eğitim verebilen bir okulun kurulması gerektiği fikrini vermişti. Dârülfünun'un hocaları özel olarak yurt dışından seçildi. Bu okulda mühendislik, matematik, piyade eğitimi, fizik, kimya, eczacılık gibi derslerin yanında İngilizce, Fransızca ve Rusça da öğretiliyordu.Kaçarlar dönemine baktığımızda ülkede eğitim sisteminin kurumsallaşmasında katkısı olan üç önemli zümre vardı. Bunlar, yabancı ülkeye gönderilen İranlı öğrenciler, yabancı ülkeden getirtilen eğitimciler ve askerî ve teknik danışmanlardı. 1918 yılı Kültür Bakanlığı raporlarına göre İran'da 507 mektep, 6273 (ilkokul), 632 orta-lise, 769.166 öğrenci ve 29.560 öğretmen vardı.Kaçarlar döneminde başlayan yenilik ve reformlar Rızâ Şah Pehlevî (1925-1941) döneminde de devam etti. Rızâ Şah'ın vakıfları devletin bünyesine alması geleneksel çevreleri rahatsız etti ve bazı okullara vakıflardan gelen bağışların kesilmesine sebep oldu. Pehlevî hanedanlığı döneminde Rızâ Şah tek eğitim sistemi modelini uygulamaya koydu. Misyoner okulları ve azınlıkların açtığı okullar devletleştirildi. Ülke genelinde aynı müfredat takip edilip aynı ders kitapları okutuldu. Daha önceden azınlıkların okullarına eğitimde kendi dillerini kullanma izni kaldırılarak Farsça zorunluluğu getirildi. Yükseköğretimde de bazı değişikliklere gidildi. Altı yüksek okul tek çatı altında Tahran üniversitesi bünyesinde toplandı. 1925'te bu altı yüksek okulda 600 öğrenci vardı. 1929'da alınan karar ile her yıl 100 öğrenci yurt dışına gönderilmeye başlandı.Devlet, Kum, Meşhed, İsfahan ve Necef'deki dinî grupların özerkliklerini ellerinden almayıp Tahran Üniversitesi bünyesinde açılan İlahiyat Fakültesi ile ulema sınıfının etkisini kırmak istiyordu. Eğitim Bakanlığı devlet okullarında din dersini zorunlu yaparak derslerin içeriğini de kontrol altına aldı. 1925-1941 yılları arasında ülkede eğitim kurumları ve öğrencilerin sayısı büyük oranda artış göstermiştir. 1923-24 yıllarında ilkokul sayısı 83 iken 1941'de 2336'ya, öğrenci sayısı 7000'den 211.000'e, aynı dönemde ortaöğretim okulları 85'ten 241'e, ortaöğretim öğrenci sayısı ise 5000'den 21.000'e yükseldi. Muhammed Rızâ Şah (1941-1979) döneminde ise şahın kendisi de Batı'da eğitim aldığı için İran'da eğitim kurumları aynı çizgide devam etti. 1963'te başlatılan ve yirmi yıl içinde İran'ı ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda dönüştürmesi beklenen "beyaz devrim"le birlikte İran'da eğitim kurumlarının sayısı üç kat arttı. Okuma yazma oranı geleneksel eğitim veren medreselerde de öğrenci sayıları azımsanamayacak kadar çoktu. 1975 yılında Kum'da 6500, Meşhed'de 1800, İsfahan'da 1000, Tebriz'de 500, Şiraz'da 250, Yezd'de 300 civarında öğrenci eğitim görmekteydi. Yükseköğretimde ise 1973-1978 yılları arasında İran'da yirmi altı üniversite, seksen yedi fakülte ve 228 yükseköğretim kurumu vardı.1979'da Humeynî liderliğinde yapılan devrimden sonra İran'da eğitim sisteminde köklü değişiklikler meydana geldi, dinî anlayışı merkeze alan bir sistem oluşturuldu. Karma eğitim sistemine son verildi. 1980 yılında Yüksek Eğitim Şûrası kuruldu. Şûra ilk olarak ülkenin çeşitli yerlerindeki eğitim kurumlarının sayısını arttırmak, eğitim sisteminin İslam devrimine göre yeniden yapılandırılmasına yardımcı olmak gibi görevleri üstlendi. 1980'de kurulan Devrim Konseyi'nin bir görevi de kültür devrimini sürdürmek, eğitim sistemini yeni anlayışa göre düzenlemekti. İslamî olmadığı düşünülen akademik eğitime son verildi. Önceki rejimin açtığı bütün okullar ve yabancı okullar kapatıldı.Eğitim sistemini dinî düşünce yapısına uygun hale getirme fikri neticesinde arındırma çabaları başladı. Yeni sisteme uygun görüşte olmayan öğretmenler ve üniversite hocaları görevlerinden alındı. Derslerin içerikleri gözden geçirilerek tarih, sosyoloji, psikoloji, ekonomi, coğrafya, sosyal bilimler, yabancı diller gibi dersler İslamî bir bakış açısıyla yeniden düzenlendi. Yüksek Eğitim Şûrası üniversitelerdeki profesörlerle İlahiyat fakültesindeki hocaları bir araya getirmek ve kaynaştırmak için "İlahiyat Fakültesi ve Üniversiteler Yardımlaşma Birimi"ni kurdu.İran'da bugün de geçerli olan sistemde öğrenci ilk önce beş yaşında bir yıllık okul öncesi eğitime gider, daha sonra ilkokula başlar. İlkokullar altı-on iki yaş arası çocuklar içindir. Haftalık yirmi beş saat ders gördükten sonra altıncı yılın sonunda mezun olurlar. İlköğretim bitince ülke çapında bir sınav yapılır. İlköğretim sonunda alt ortaöğretim (rehberlik) kademesine geçilerek üç yıl eğitim görülür. Bu kademede öğrenciler yeteneklerine göre akademik veya teknik liseye gitmeye karar verirler. İran'da liseler üç yıldır. Hem akademik lisede hem de meslekî teknik lisede kendi içinde dört bölüm vardır. Bu bölümler; İslam kültürü ve bilimleri, İnsanî bilimler ve edebiyat bölümü, fizik-matematik ve tecrübi ilimler bölümüdür. Bu liselerden mezun olan öğrenciler doğrudan iş hayatına atılabilir, yükseköğretime devam edebilir, öğretmen okullarına gidebilirlerdi. Günümüzde İran'da 96.474 okul ve 20 milyona yakın öğrenci vardır.
badge borderhover badge border
avatar
Türk Maarif Ansiklopedisi Kategorisi
Kurulları tarafından
onaylanmıştır.

İRAN

Board Main İcon
Wiki Card Image
Nasır’ül Mülk Camii, Şiraz
Wiki Card Image
Ağa Bozorg Camii ve medresesi, Kaşan, İran
Wiki Card Image
Antik Akhaemenid krallığının başkenti Persepolis’ten günümüze ulaşanlar, Fars Eyaleti, İran
Wiki Card Image
İran’ın başkenti Tahran

İran tarihi ile ilgili ilk bilgiler milattan önce IX. yüzyıla dayanmaktadır. Hint Avrupa kavimlerinden Medler ve Persler'in bölgeye yerleşmesiyle ve Medler'in zamanla bir imparatorluk kurmasıyla gelişen süreç, milattan önce VI. yüzyıla kadar devam etti. Milattan önce V. yüzyılın sonlarında Ahameniş hanedanından Darius, hakimiyeti ele geçirdi. Milattan önce IV. yüzyıl başlarında büyük İskender Ahamenişler'i ortadan kaldırarak İran'a hâkim oldu. İskender'in ölümünden sonra (m.s. 323) zamanla Partlar burada en güçlü devlet oldular. Ardından Sâsânî İmparatorluğu dönemi yaşandı (226-651). Milattan sonra VI. yüzyıldan itibaren Bizans İmparatorluğu ile Sâsânîler arasında şiddetlenen rekabet pek çok yıkıcı savaşa sebep oldu. Sâsânîler Bizans'ı mağlup ederek Mısır'a kadar ulaştılar.



İslamiyet'in zuhurundan sonra Hz. Peygamber Sâsânî İmparatoru Hüsrev'e bir mektup göndererek onu İslam'a davet ettiyse de Hüsrev mektubu yırtarak mukabelede bulundu. İslam orduları 636 (Kadisiye), 637 (Celûlâ) ve 642 (Nihâvend) savaşlarında Sâsânîler'i mağlup etti. Böylece İran toprakları müslümanların eline geçti. Emevîler döneminde (661-750) İran giderek İslam'a giren yeni unsurların da etkisiyle Emevîler'e karşı oluşan muhalefetin merkezi haline geldi. Nihayet ortaya çıkan isyan sonunda 750 yılında Abbâsîler iş başına geçti.



Yeni dönemde Abbâsîler, İranlılar ve Türkler'e yeni alanlar açtılar. IX. yüzyıldan itibaren Abbâsîler'in güç kaybetmeye başlamasıyla İran'da mahallî hanedanlar (Tâhirîler, Saffârîler, Sâmânîler, Büveyhîler gibi) ortaya çıkmaya başladıysa da bölge genel olarak X ve XI. yüzyılda Gazneliler'in ve Selçuklular'ın hakimiyetinde kaldı. Selçuklular zamanında yeni Türkmen boyları İran'a yerleşmeye başladı. Selçuklular'dan sonra küçük hanedanlar ve atabeylikler duruma hâkim oldu. Ardından kısa bir dönem Hârizmşahlar ve Gurlular merkezî yapıyı tekrar kurarak parçalanmayı sona erdirdiler. XIII. yüzyılda başlayan Moğol istilaları tam bir yıkım oldu. Daha sonra müslüman olan İlhanlılar'ın hakimiyetinde İran yeniden imar edilmeye başlandı.



İlhanlılar'ın tarih sahnesinden çekilmesinden sonra irili ufaklı pek çok hanedan İlhanlı mirası için rekabete girişti. Emîr Timur XV. yüzyılın başlarında istikrarı sağlayarak Anadolu'ya kadar hâkim oldu. Timur'un 1405'teki vefatı sonrasında başlayan belirsizlik Karakoyunlular ve Akkoyunlular zamanında yerini güçlü devletlere bıraktı. 1501'de Akkoyunlular'a karşı galibiyet elde eden Şah İsmâil ile İran'da Safevî hanedanı hakimiyeti başladı. Safevîler'in Osmanlılar'a karşı olan politikaları onları genel olarak İran coğrafyasına hapsetti. 1722'den sonra bir ara Nâdir Şah Avşar Safevî Devleti'ni eski ihtişamına kavuşturdu ancak bu dönem kısa sürdü ve yönetimi Zend hanedanı ele geçirdi. Ardından 1779'da Ağa Muhammed tahta hâkim olarak Kaçar hanedanlığı dönemini başlattı.



İran bu andan sonra İngilizler ve Ruslar arasındaki sömürgecilik rekabetinin ortasında kaldı. 1907'de Rusya ve İngiltere ülkeyi kendi aralarında nüfuz bölgesi olarak paylaştılar. Ülke I. Dünya Savaşı'nda taraf olmamasına rağmen toprakları savaş alanı oldu. 1921'de Rızâ Han bir darbe ile yönetime el koydu. Rızâ Han 1925'te kendisini şah ilan etti ve böylece Pehlevîler dönemi başlamış oldu. II. Dünya Savaşı'ndan sonra giderek Amerika'nın etkisi altına giren İran'da oluşan muhalefet 1979'da İmam Humeynî liderliğindeki İslam devrimi ile ülkeye hâkim oldu ve İran İslam Cumhuriyeti kuruldu.



İran'da eğitim sistemi eski çağlardan günümüze kadar değişime ve dönüşüme uğramıştır. Bölgede eğitim tarihin farklı dönemlerinde farklı usullerde gerçekleşmiş ve tarih boyunca siyasî hadiselerin etkisiyle inişler ve çıkışlar yaşamıştır.



Pers (Ahameniş) İmparatorluğu (m.ö. 550- m.ö. 330) döneminde I. Dairus'un (m.ö. 499) krallık yıllıklarından anlaşıldığı üzere birkaç kâtip tarafından bilinen Farsça çivi yazısı kraliyet zafer yazıtlarında kullanılıyordu. Heredot, Persli çocukların beş yaşına kadar babalarının karşısına çıkmalarına izin verilmeyip annelerinin yanlarında olduklarını, beş yaşından yirmi yaşına kadar ise binicilik, atçılık ve ahlakî eğitim aldıklarından bahseder.



İlk çağlardaki İran eğitiminde Zerdüşt öğretisinin etkisi olmuştur. Bu dönemde ateş tapınakları resmî eğitim yerleri olarak kullanılıyordu. Eski İran'da eğitimin temel amacı çocukları kültür ve toplumsal değerlerle gelecekteki hayata hazırlamak, çocuğun kişiliğini yetenek ve becerisini geliştirerek topluma faydalı hale getirmekti.



Sâsânîler döneminde eğitim sadece sarayda hanedan üyelerine ve soylulara verilirdi. Eğitim faaliyetleri birinci derece eğitim ve ileri düzey eğitim şeklinde ikiye ayrılmıştı. Birinci derecede eğitim kendi içinde üçe ayrılırdı. Dinî eğitim, beden eğitimi ve orta düzeyde eğitim. Hanedana mensup olan bütün bireyler, küçük yaşlardan itibaren hekimler ve muallimler tarafından ya sarayda ya da bulundukları bölgede eğitim alırlardı. Tüccar ve esnaf sınıfına mensup öğrenciler yüksek okullarda okuyamazdı. Okuma yazma öğrenimine beş ile yedi yaş arasında başlanır on iki yaşına gelindiğinde ise genel eğitim tamamlanmış olurdu. Bu dönemde kızların eğitimine de imkân verilmiş, ev idaresi, edebiyat ve musiki eğitimi gibi alanlar üzerinde durulmuştur. Ayrıca öğrencilere satranç oynama, müzik aletleri çalma, şarkı söyleme gibi eğitimler de verilmekteydi. Genel eğitim on iki yaşına kadar tamamlanır, yetişkinlik eğitimi ise askerlikte okçuluk ve binicilikte usta oluncaya kadar devam ederdi. Sâsânîler'de on beş yaşına kadar ahlakî ve bedenî eğitim verilir, bu yaşa kadar asilzade çocukları birinci ve ikinci derece eğitimini tamamlamış olurlardı. Yirmi yaşına gelen öğrenciler ise üçüncü derecede eğitimini tamamlayarak hirbad ve destur adı verilen din adamlarının önünde imtihan olurlardı.



Eğitim öğretimin temel amaçlarından biri ise Sâsânî bürokrasisine gerekli olan iyi yetişmiş bireyler temin etmekti. Ayrıca üst düzey bürokraside görev almak çok iyi bir eğitim gerektirdiğinden, kitabet eğitimi alan bürokratların eğitimi ağır ve uzun olmaktaydı.



I. Hüsrev dönemi (531-579) Sâsânî kültürünün ve medeniyetinin oldukça iyi olduğu bir dönemdir. Fakat II. Hüsrev döneminde (590-628) özellikle Bizans ile yapılan ve uzun süren savaşlar eğitim öğretimi durma noktasına getirmiştir. Ülkede ayrıca yahudilerin, hıristiyanların ve diğer din mensuplarının kendilerine ait eğitim kurumları ve özel müfredatları bulunuyordu. İleri düzey eğitimde tıp, astronomi, matematik ve edebiyat branşları revaçta idi. Yabancı öğrenciler ders alabiliyor ve yabancı hocalar da ders verebiliyordu. Tifsun, Seleukeia, Riverdeşir, Azerbadegan, Nusaybin ve en önemlisi Pers İmparatoru I. Dara'nın kurmuş olduğu Cündişâpûr şehirlerinde verilen eğitimin bir amacı da hastane, kütüphane, rasathane gibi kurumların ihtiyaçlarını gidermekti. Cündişâpûrlu doktorlar tedavi yöntemleri ve kan alma zamanları gibi konularda Yunanlılar'dan ve Hintliler'den öğrendikleri tedavi tekniklerini geliştirerek daha ileri bir seviyeye taşımışlardı. İslam'a girdikten sonra da bu çalışmalar devam etmiştir. Özellikle Cündişâpûr, Tifsun ve Seleukeia okullarında astroloji alanında önemli çalışmalar yapılmış, bu eserler daha sonraları Arapça'ya çevrilmiştir.



İslamiyet sonrası İran'daki eğitimi Safevî, Kaçar, Pehlevî ve İslam Cumhuriyeti olmak üzere dört dönemde incelemek mümkündür.



İslamiyet'in hâkim olduğu bölgelerde eğitimin temelini tabii olarak dinî ilimler oluşturuyordu. Dinî ilimler camilerde ve medreselerde öğretiliyordu. İlk olarak çocuklara okuma yazma ve aritmetik dersleri verilir, daha sonra dinî ilimlere başlanırdı. Tıp ve eczacılık eğitimi için hastaneler, matematik ve astroloji eğitimi için rasathaneler kullanılıyordu. Sîstan, Herat, Belh camileri fıkıh ilminde isim yapmıştı. Hasan Basrî ve İbnü'l-Fakih buralarda ders vermişlerdi. Nîşâbur ve Horasan camileri siyasî ve idarî bilimler için önem taşıyan yerlerdi. Camilerin ünü orada ders veren âlimlerden kaynaklanıyordu. Kirman'da Selçuklu Sultanı Alâeddin Sencer tarafından yaptırılan ve kütüphanesinde 5000 eser bulunan Câmi-i Turanişan XV. yüzyıla kadar kullanılmıştı. Eğitim'in yaygınlaşması öğrenci sayılarının artmasıyla birlikte özel alanların yapılması zaruretini doğurmuştur.



Horasan, Rey, Nîşâbur gibi şehirler X. yüzyılda ilk okullaşmaların olduğu yerlerdir. Buralardan Rükneddin İsfahânî, Ebü'l-Hasan Beyhakî gibi isimler yetişmiştir.



Moğollar'ın istilası İran'da eğitim faaliyetlerinin durmasına sebep olmuştur. İstila edilmeyen bazı bölgeler eğitime devam etmiştir. Daha sonra Moğollar'dan İslamiyet'i kabul edenler sayesinde Şiraz, Nîşâbur ve Hârizm'de yeni medreseler ve kütüphaneler açılmıştır. İlhanlı Hükümdarı Gazan Han (1295-1304) İslamiyet'i kabul ettikten sonra İran'da hanlar, mescitler ve medreseler yaptırmıştır.



Ayrıca mekteplerde ya da âlim evlerinde okutulan derslerde İran düşünürlerinin eserlerine de yer verilir, Sâdî'nin Gülistan ve Bostan adlı eserlerinden okumalar yapılırdı. Medreselerde eğitim müderrisler ve muinler tarafından yürütülürdü. Medreselerdeki odalarda kalan öğrencilerin masrafları bağlı olunan vakıflar tarafından karşılanırdı.



Safevî Devleti, Şiîliği resmî mezhebi haline getirdiğinde, bu fıkhı çok iyi bilen âlimlere ihtiyaç duydu ve özellikle Lübnan ve Bahreyn'den hocalar İran'a getirildi. Şiî metinler Arapça olarak kaleme alındı ya da Arapça'dan Farsça'ya tercüme edilmesine imkân sağlandı. Dinî ilimlerde ilerlemek adına yeni cami ve medreseler kuruldu. Bu dönemin en meşhur eğitim kurumu Şiraz Medresesi'ydi. Burada naklî ilimlerin yanı sıra fizik, kimya, felsefe gibi dersler de okutulmaktaydı.



Dönemin medreselerine girebilmek için öğrencinin Şiîliğin on iki itikadından birine sahip olması, büluğ çağına girmiş olması, ön değerlendirmeden geçmiş olması ve dinî ilimlerle uğraşacak seviyede olması gibi belli şartlar vardı. Öğrenci, üç ile altı yıl süren bir fıkıh tahsilinden sonra kaynak okumaları ve konular üzerinde tartışma becerisini geliştirme eğitimi alırdı. Bütün bu aşamalardan geçen öğrenciye içtihat izni verilirdi.



Safevî Devleti'nde öğrencilerin eğitim süreçleri üçe ayrılıyordu. Birinci aşama "giriş" aşamasıydı. Bu safhada öğrenci Arapça sarf ve nahivle tanıştırılır idi. Okutulan kitapların Arapça olması sebebiyle Arapça eğitimi ile başlanır sekiz yıla kadar bu süreç devam ederdi. İkinci safha "satıh" olarak adlandırılırdı. Öğrenci kendini hangi yöne eğilimli olarak görüyorsa bu dönemde o tarafa yönelirdi. Derslerini bir önceki dönemde tamamlayan öğrenci fıkıh, hikmet ve felsefe, Arap dili gibi alanları seçebilirdi. Bu alanlardan birini seçen öğrenciye zorunlu okuyacağı kitapların yanında ilgili olduğu alanlarla alakalı kitaplar da okutturuldu. Üçüncü safha olan "hariç" döneminde öğrenci içtihat makamına erişirdi. Artık olgunlaşan öğrenci muhtelif fıkhî konularda görüş bildirebilir, kendi risalesini bile yazabilirdi.



1796 yılında Ağa Muhammed tarafından kurulan Kaçar Hanedanlığı döneminde askerî alanlarda görülen yetersizliklerin Batı'daki uygulamalarla giderilmek istenmesiyle çeşitli alanlarda yabancı uzmanlar İran'a getirtildi ve eğitim alanında da birçok yenilik yapıldı. 1816'da Tebriz'de matbaa kuruldu ve yurt dışına eğitim amaçlı öğrenciler gönderildi. 1815'te Tahran'da eğitime başlayan medresede mühendislik, tıp, cerrahlık, jeoloji, eczacılık, fizik, kimya gibi bölümler açıldı. Feth Ali Şah döneminde Şiraz, Tahran, Kazvin, Burûcird ve Simnân'da yeni eğitim kurumları kuruldu. XIX. yüzyılın ortalarına doğru medreselerin yanında 1836'da Urûmiye'de Amerikan misyonerlerinin, 1841'de ise Fransız misyonerlerinin okul açmalarına izin verilmişdi. Bu sırada şehzade ve devlet ileri gelenlerinin çocukları Fransa ve İngiltere'ye gönderildiler. Devlet kademesinde yer almak için Fransızca ve İngilizce bilmek gerekli oldu. İran'daki yabancı okulların sayısı giderek arttı. Genel olarak Kaçarlar döneminde geleneksel eğitim kurumlarından beklenen, saygın din adamları yetiştirilmesi, toplumun orta düzeyde okuma yazma bilmesi, fıkıh, din esasları, mezhebî bilgilerin yeterince öğretilmesiydi. Geleneksel eğitim öğretim mekteplerde yapılıyordu. Bu mekteplerin yerleri mescitlerde bir oda veya bir dükkân, şehir ve kasabalarda ise evlerdi.



Mekteb-i Ahund denilen mekteplere aileler çocuklarını dört-altı yaş arasında kaydettirebilirlerdi. Bu dönemde çocuklar Kur'an öğrenir ve dua ezberlerdi. Mekteb-i Umûmî Mekteb-i Ahund'dan sonra gelmekteydi ve devam etme zorunluluğu yoktu. Öğrenciler altı yaşından sonra buraya gelip on beş yaşına kadar eğitim alırlardı. Bu mektepte namaz, abdest, taharet, necaset gibi dinî konular öğretilirdi. Mekteb-i Husûsî, bu okula memur ailelerinin çocukları giderdi. Burada ders veren eğitmenlerin maaşı, kalacak yerleri ve diğer hakları veliler tarafından temin edilirdi. Medâris-i Ulûm-ı Kadîmî, mekteplerden sonraki ikinci derecedeki okullardır. Eğitimini devam ettirmek isteyenler bu mektebe giderdi. Burada Arapça da (sarf-nahiv) öğrenirdi. Buraya devam edecek öğrencileri mollalar ve ileri gelen din adamları seçerdi. Bu okullar her yerde olmaz, Meşhet, İsfahan ve Kum gibi önemli şehirlerde bulunurdu.



İran'da ülkenin her yerinde bir okul ağı kurmak için 1898'de Millî Eğitim Konseyi oluşturuldu ve 1910 yılında Millî Eğitim Bakanlığı kuruldu. Özellikle ordunun askerî alanlarda yetersiz kaldığı görülünce başta askerî eğitim olmak üzere bütün eğitim öğretimde yeni yöntemler getirildi. Bazı askerler ve eski medrese usullerinde yetişen mollalar bu yeni yöntemlere karşı çıksa da engelleyemediler. Bu yeni sistemde bir öğrenci dört-altı yaş arasında ilk önce Debistan'a (hazırlık) giderdi. 1906 yılında kurulan Medâris-i Terbiye (ilkokul) okulları devlet tarafından zorunlu hale getirildi. İlkokul eğitimi altı yıl ve ücretsiz olacak şekilde düzenlendi. Köylerde beşinci ve altıncı sınıflarda tarım ve hayvancılık ile ilgili uygulamalı dersler yapılıyordu. Şehirlerdeki ilkokulların bazılarında da erkek öğrenciler için marangozluk ve madencilik gibi dersler veriliyordu. Altı yıllık ilköğretimin ardından öğrenciler Debîristân-ı Evvel-Sânî (ortaokul ve lise) adı verilen ortaokul ve liselere giderlerdi. Bu okullardaki eğitim süresi 3+3 şeklindeydi. İlk üç yılda Farsça, din eğitimi, Arapça, sosyal bilimler, matematik, fizik, kimya, hat, nakkaşlık, el işleri, terzilik gibi dersler görürlerdi. Lise kısmının dersleri ise okulların bulundukları yerlere göre değişiklik gösterebiliyordu. Bunun yanında İran'da Medâris-i Husûsî (özel okullar) ve Medâris-i Fennî de (teknik okullar) vardı. Teknik okullar Tahran, Şiraz, Ahvaz ve Yezd'de bulunuyordu.



Dârülfünun, Nâsırüddin Şah (1848-1896) döneminde Emîr Kebîr'in öncülüğünde 1851 yılında kuruldu. Emîr Kebîr'in Rusya'yı ziyareti ve Osmanlı Devleti'ndeki gelişmeleri yakından takip etmesi, kendisine İran'da modern eğitim verebilen bir okulun kurulması gerektiği fikrini vermişti. Dârülfünun'un hocaları özel olarak yurt dışından seçildi. Bu okulda mühendislik, matematik, piyade eğitimi, fizik, kimya, eczacılık gibi derslerin yanında İngilizce, Fransızca ve Rusça da öğretiliyordu.



Kaçarlar dönemine baktığımızda ülkede eğitim sisteminin kurumsallaşmasında katkısı olan üç önemli zümre vardı. Bunlar, yabancı ülkeye gönderilen İranlı öğrenciler, yabancı ülkeden getirtilen eğitimciler ve askerî ve teknik danışmanlardı. 1918 yılı Kültür Bakanlığı raporlarına göre İran'da 507 mektep, 6273 (ilkokul), 632 orta-lise, 769.166 öğrenci ve 29.560 öğretmen vardı.



Kaçarlar döneminde başlayan yenilik ve reformlar Rızâ Şah Pehlevî (1925-1941) döneminde de devam etti. Rızâ Şah'ın vakıfları devletin bünyesine alması geleneksel çevreleri rahatsız etti ve bazı okullara vakıflardan gelen bağışların kesilmesine sebep oldu. Pehlevî hanedanlığı döneminde Rızâ Şah tek eğitim sistemi modelini uygulamaya koydu. Misyoner okulları ve azınlıkların açtığı okullar devletleştirildi. Ülke genelinde aynı müfredat takip edilip aynı ders kitapları okutuldu. Daha önceden azınlıkların okullarına eğitimde kendi dillerini kullanma izni kaldırılarak Farsça zorunluluğu getirildi. Yükseköğretimde de bazı değişikliklere gidildi. Altı yüksek okul tek çatı altında Tahran üniversitesi bünyesinde toplandı. 1925'te bu altı yüksek okulda 600 öğrenci vardı. 1929'da alınan karar ile her yıl 100 öğrenci yurt dışına gönderilmeye başlandı.



Devlet, Kum, Meşhed, İsfahan ve Necef'deki dinî grupların özerkliklerini ellerinden almayıp Tahran Üniversitesi bünyesinde açılan İlahiyat Fakültesi ile ulema sınıfının etkisini kırmak istiyordu. Eğitim Bakanlığı devlet okullarında din dersini zorunlu yaparak derslerin içeriğini de kontrol altına aldı. 1925-1941 yılları arasında ülkede eğitim kurumları ve öğrencilerin sayısı büyük oranda artış göstermiştir. 1923-24 yıllarında ilkokul sayısı 83 iken 1941'de 2336'ya, öğrenci sayısı 7000'den 211.000'e, aynı dönemde ortaöğretim okulları 85'ten 241'e, ortaöğretim öğrenci sayısı ise 5000'den 21.000'e yükseldi. Muhammed Rızâ Şah (1941-1979) döneminde ise şahın kendisi de Batı'da eğitim aldığı için İran'da eğitim kurumları aynı çizgide devam etti. 1963'te başlatılan ve yirmi yıl içinde İran'ı ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda dönüştürmesi beklenen "beyaz devrim"le birlikte İran'da eğitim kurumlarının sayısı üç kat arttı. Okuma yazma oranı geleneksel eğitim veren medreselerde de öğrenci sayıları azımsanamayacak kadar çoktu. 1975 yılında Kum'da 6500, Meşhed'de 1800, İsfahan'da 1000, Tebriz'de 500, Şiraz'da 250, Yezd'de 300 civarında öğrenci eğitim görmekteydi. Yükseköğretimde ise 1973-1978 yılları arasında İran'da yirmi altı üniversite, seksen yedi fakülte ve 228 yükseköğretim kurumu vardı.



1979'da Humeynî liderliğinde yapılan devrimden sonra İran'da eğitim sisteminde köklü değişiklikler meydana geldi, dinî anlayışı merkeze alan bir sistem oluşturuldu. Karma eğitim sistemine son verildi. 1980 yılında Yüksek Eğitim Şûrası kuruldu. Şûra ilk olarak ülkenin çeşitli yerlerindeki eğitim kurumlarının sayısını arttırmak, eğitim sisteminin İslam devrimine göre yeniden yapılandırılmasına yardımcı olmak gibi görevleri üstlendi. 1980'de kurulan Devrim Konseyi'nin bir görevi de kültür devrimini sürdürmek, eğitim sistemini yeni anlayışa göre düzenlemekti. İslamî olmadığı düşünülen akademik eğitime son verildi. Önceki rejimin açtığı bütün okullar ve yabancı okullar kapatıldı.



Eğitim sistemini dinî düşünce yapısına uygun hale getirme fikri neticesinde arındırma çabaları başladı. Yeni sisteme uygun görüşte olmayan öğretmenler ve üniversite hocaları görevlerinden alındı. Derslerin içerikleri gözden geçirilerek tarih, sosyoloji, psikoloji, ekonomi, coğrafya, sosyal bilimler, yabancı diller gibi dersler İslamî bir bakış açısıyla yeniden düzenlendi. Yüksek Eğitim Şûrası üniversitelerdeki profesörlerle İlahiyat fakültesindeki hocaları bir araya getirmek ve kaynaştırmak için "İlahiyat Fakültesi ve Üniversiteler Yardımlaşma Birimi"ni kurdu.



İran'da bugün de geçerli olan sistemde öğrenci ilk önce beş yaşında bir yıllık okul öncesi eğitime gider, daha sonra ilkokula başlar. İlkokullar altı-on iki yaş arası çocuklar içindir. Haftalık yirmi beş saat ders gördükten sonra altıncı yılın sonunda mezun olurlar. İlköğretim bitince ülke çapında bir sınav yapılır. İlköğretim sonunda alt ortaöğretim (rehberlik) kademesine geçilerek üç yıl eğitim görülür. Bu kademede öğrenciler yeteneklerine göre akademik veya teknik liseye gitmeye karar verirler. İran'da liseler üç yıldır. Hem akademik lisede hem de meslekî teknik lisede kendi içinde dört bölüm vardır. Bu bölümler; İslam kültürü ve bilimleri, İnsanî bilimler ve edebiyat bölümü, fizik-matematik ve tecrübi ilimler bölümüdür. Bu liselerden mezun olan öğrenciler doğrudan iş hayatına atılabilir, yükseköğretime devam edebilir, öğretmen okullarına gidebilirlerdi. Günümüzde İran'da 96.474 okul ve 20 milyona yakın öğrenci vardır.

Kaynakça

Foreign Office. Ministry of Information Reports on Iran, F O, 930/100. Public Record Office.
Abrahamian, Ervand. Modern İran Tarihi. çev. D. Şendil. İstanbul 2014, s. 111.
Arasteh, Reza. Education and Social Awakening in Iran (1850-1960). Leiden 1962, s. 114-120.
Arslan, Pınar. “İran Eğitim Sistemi: Amaç Yapı ve Süreç Bakımından Türkiye ile Karşılaştırılması”. Route Educational and Social Science Journal. 5/11 (2018), s. 49-65.
https://www.iranicaonline.org/articles/education-i Kesai, Nurullah. “İran (Eğitim ve Öğretim)”. DİA. 2000, XXII, 427-429.
Hüseyin, Asaf. İran’da Devrim ve Karşı Devrim. çev. T. Cevdet. İstanbul 2011. s. 113.
Millspaugh, Arthur Chester. The American Task in Persia. New York 1973, s. 103-112.
Sarıkçıoğlu, Melike. Ondokuzuncu ve Yirminci Yüzyıl Başlarında İran’da Eğitim Reformları (Kaçarlar Dönemi). Isparta 2020, s. 10-30.
Yunus BOR, "İRAN", Türk Maarif Ansiklopedisi, https://turkmaarifansiklopedisi.org.tr/iran/#yazar-1 (16.04.2025).

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme
KÜRE'ye Sor