Doğu Akdeniz’de sular yeniden ısınıyor. israil, Türkiye’nin KKTC’deki varlığını açıkça tehdit olarak tanımlıyor ve "poseidon" adlı bir müdahale planından söz ediyor. Peki bu ne anlama geliyor? Bölge yeni bir krizin eşiğinde mi? Bu blogda perde arkasını konuşuyoruz.

Poseidon Planı mı? Biz Buradayız!

Türkiye, bölgede attığı kararlı adımlarla oyun kurucu konuma gelirken, bu yükselişten rahatsız olanlar boş durmuyor. Bu rahatsızlığın en son adresi ise İsrail oldu. İsrail Hayom gazetesinde yayımlanan ve diplomatik sınırları zorlayan bir analizle, Türkiye’nin KKTC’deki varlığı doğrudan hedef alındı. Üstelik yalnızca eleştirmekle kalmayıp, “acil durum planı” ve “askeri müdahale senaryosu” gibi ifadelerle açıkça tehdit dili kullanıldı.

^{KKTC TR (pixabay)}

Planın Adı: Poseidon… Sözde İsrail

Söz konusu analizde, Türkiye’nin KKTC’deki askeri varlığı İsrail için “stratejik tehdit” olarak tanımlanıyor. Üstüne üstlük, Kuzey Kıbrıs’a yönelik olası bir müdahale planının adı bile zikrediliyor: Poseidon Operasyonu.

İsmi Yunan mitolojisinden... Ne alaka derseniz, bölgede tarihi hatırlamak bile yeterli. Poseidon masallarıyla kendini avutmak isteyenlere şunu söyleyelim: Türk milleti ne Poseidon'dan korkar ne de mitolojik tehditlere pabuç bırakır.

Plan açık, Türkiye’nin KKTC’ye askeri takviye göndermesi engellenecek, hava savunması çökertilecek, üsler hedef alınacak. Kısacası, savaş senaryosu kuruluyor. Ama unuttukları bir şey var: Bu millet 1974’te ne yaptıysa, gerektiğinde yine yapar.

KKTC ile Ne İlgisi Var? Bu Söylenti Nasıl Çıktı?

İsrail'in Gazze'de başlattığı katliamları Lübnan ve İran’a taşıyarak Orta Doğu’da yangını genişletmesinden sonra, ülke içinde ciddi bir kaçış başladı. Bu kaçışın en dikkat çekici duraklarından biri ise Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) oldu.

Geçtiğimiz günlerde Rum basınına yansıyan haberlere göre, GKRY’ye giden İsrailli sayısı 15 bini bulmuş durumda. Bu sadece rakam değil; bir yönelimin, bir stratejinin işareti. Rum medyası da bu gidişattan rahatsız. Attıkları manşetler durumun ciddiyetini açıkça ortaya koyuyor:

“İsrailliler Kıbrıs’ı arka bahçeleri gibi kullanıyor”

“Vadedilmiş toprak gibi davranıyorlar, neden bu kadar arazi alıyorlar?”

Bu sadece medya tepkisiyle sınırlı değil. GKRY’nin ana muhalefet partisi olan emekçi halkın ilerici partisi (akel) açık açık uyarıyor: israilliler sistematik şekilde güvenlik açısından stratejik yerlerden mülk satın alıyor. Parti Genel Sekreteri Stefanos Stefanu, durumu daha da sert ifade etti:

“Ülkemiz elden gidiyor. İsrail bizi işgal ediyor.”

AKEL’in bu çıkışı, uzun zamandır İsrail'e kayıtsız şartsız destek veren Rum lider Nikos Hristodulidis’i de hedef aldı. Hristodulidis’in bu sessizliği sorgulanıyor; hatta partinin lideri açık açık sordu:

“Netanyahu’ya ne borçlusun?”

Üstelik bu tepkiler sadece GKRY içinden gelmiyor. İsrail’in geleneksel müttefiklerinden biri olan Birleşik Krallık bile artık memnuniyetsizliğini dile getirmeye başladı. Bu da gösteriyor ki, İsrail’in bölgesel hamleleri artık sadece Filistin ya da Lübnan ile sınırlı değil — Avrupa kıtasının kapısındaki Kıbrıs Adası da bu planın içinde.

Bu gelişmeler, israil’in Kıbrıs’ta neyin peşinde olduğu, adayı neden stratejik olarak konumlandırdığı, ve bu durumun Doğu Akdeniz dengeleri açısından nasıl bir tehdit oluşturduğu sorularını gündeme taşıyor.

Türkiye Uyumaz, Gerekirse Harekete Geçer

Türkiye’nin KKTC’deki askeri gücü bir vitrin değil, caydırıcı bir güçtür. Bugün Geçitkale Hava Üssü’nde Bayraktar TB2 ve Akıncı’lar nöbettedir. Karpaz’da yükselen deniz üssü, sadece bir tesis değil, Doğu Akdeniz’deki iradenin sembolüdür. ATMACA füzeleri, Tayfun sistemleri, Girne ve Gazimağusa’daki savunma altyapısı... Bunlar sadece silah değil, milletin kararlılığının ta kendisidir. Eğer birileri KKTC’yi hedef alan planlar yapıyorsa, bilsin ki bu planlar ilk olarak Tel Aviv açıklarında boğulur.

Poseidon mu? O sizin hikayeniz olsun. Biz Barbaros’un torunlarıyız, bu coğrafyanın gerçeğiyiz. Ve bu gerçek, masada da sahada da unutulmaz.