İthal ikamesi, daha önce dışarıdan ithal edilen malların zaman içinde yurt içinde üretilmesini ifade eden bir iktisat politikasıdır. Bu strateji, ithalatın toplam mal arzı içindeki payını azaltmayı, yerli üretimin bu açığı ikame ederek dış ticaret açığını düşürmesini amaçlamaktadır. Ekonomide ithal ikamesi gerçekleştiğinde, ithalatın azalmasıyla birlikte döviz tasarrufu sağlanmakta, aynı zamanda iç üretim hacmi artmaktadır. Bu strateji genellikle hem bir sanayileşme politikası hem de bir ödemeler dengesi politikası olarak uygulanır.
İthal ikamesi politikalarının temelinde, ekonominin ithalata bağımlı yapısını değiştirmek, dışa bağımlılığı azaltmak ve iç pazarda üretim altyapısını güçlendirmek hedefi yer almaktadır. Sanayileşme ve dış ticaret politikalarının eşgüdümüyle yürütülen ithal ikamesi stratejisi, ekonomik kalkınmanın bir aracı olarak değerlendirilmiştir.
Tarihsel Arka Plan ve Uygulama
İthal ikamesi stratejisi, 19. yüzyılda ABD’de Alexander Hamilton ve Almanya’da Friedrich List gibi iktisatçılar tarafından savunulmuş, 20. yüzyıl ortalarında özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında tekrar yaygınlık kazanmıştır. Latin Amerika’da Raul Prebisch ve Celso Furtado gibi iktisatçılar, gelişmekte olan ülkelerin sürdürülebilir kalkınmasının ancak ithal ikamesine dayalı sanayileşmeyle mümkün olabileceğini öne sürmüşlerdir. Strateji, 1945 sonrasında birçok gelişmekte olan ülke tarafından uygulanmıştır.
1950’li ve 1960’lı yıllarda ithal ikamesi, başta Latin Amerika ve Asya olmak üzere birçok ülkede yaygınlaşmıştır. Bu strateji çerçevesinde devlet destekli sanayi yatırımları artmış, özellikle tüketim mallarına yönelik üretim öncelik kazanmıştır. Ancak, 1980 sonrasında IMF ve Dünya Bankası öncülüğünde gelişmekte olan ülkelerde ihracata dayalı büyüme stratejileri teşvik edilmiş, ithal ikamesi uygulamaları gözden düşmüştür.
İthal ikamesi stratejisi iki ana amaç doğrultusunda uygulanmıştır:
- Dış Ödeme Güçlüklerinin Giderilmesi:
İhracat gelirlerinin artmamasına karşın ithalat harcamalarının sürekli yükselmesi, döviz darboğazlarına yol açmıştır. Gelişmekte olan ülkeler, döviz tasarrufu sağlayarak dış borçlanma ihtiyacını azaltmak ve dış ticaret açığını düşürmek için ithal ikamesi stratejisine yönelmişlerdir. Bu amaçla döviz harcaması gerektiren ithalat kalemleri azaltılırken, yurt içinde üretimi mümkün olan malların üretimi teşvik edilmiştir.
- Ekonomik Kalkınma ve Sanayileşme:
İthal ikamesi aynı zamanda bir kalkınma stratejisi olarak kullanılmıştır. Stratejinin ilk aşamasında nihai tüketim mallarının yurt içinde üretilmesi hedeflenmiş, ikinci aşamada ise bu üretimi destekleyecek ara malı ve yatırım malı sanayilerinin kurulması amaçlanmıştır. Bu çerçevede ikame stratejisi, kısa vadede iç talebi karşılayacak üretimi artırmak, uzun vadede ise ithalata bağımlılığı azaltmak ve ihracata yönelik üretim altyapısı oluşturarak sanayi yapısını derinleştirmek için benimsenmiştir.
Politika Araçları ve Uygulama Biçimleri
İthal ikamesi stratejisi, çeşitli ekonomik araçlar ve müdahalelerle desteklenmiştir. Bunlar arasında yüksek gümrük tarifeleri, ithalat kotaları, kambiyo kontrolleri, kur sübvansiyonları, düşük faizli krediler ve devlet destekli sanayi yatırımları yer almaktadır. Devlet, stratejiye uygun olarak üretim yapacak özel sektör yatırımlarını teşvik etmiş; özel sektörün yetersiz kaldığı alanlarda ise büyük ölçekli kamu sanayi kuruluşlarını devreye sokmuştur.
Sanayi yatırımlarının sektörlere göre yönlendirilmesinde döviz tasarrufu ölçütü belirleyici olmuştur. Yurt içinde üretimi yapılan malların ithal edilmesi durumunda gerekli olacak döviz tutarı ile yerli üretim için gerekli döviz karşılaştırılmış; döviz kazandırıcı etkisi yüksek olan sektörler önceliklendirilmiştir.
Türkiye’de İthal İkamesi Uygulaması
Türkiye’de ithal ikamesi stratejisi, 1945’ten itibaren sistemli bir biçimde uygulanmaya başlanmıştır. Strateji, dış ticaret açığını azaltmak, sanayileşmeyi hızlandırmak ve dışa bağımlılığı azaltmak amacıyla benimsenmiştir. Uygulama kapsamında şu önlemler hayata geçirilmiştir:
- Kambiyo rejimi ve sabit kur politikaları, sanayicilere düşük kur avantajı sağlamıştır.
- Faiz oranları enflasyonun altında tutularak sanayi yatırımları teşvik edilmiştir.
- Belirli ürünlerde ithalat kotaları ve yüksek gümrük vergileri uygulanmıştır.
- Devlet, stratejik sanayi dallarında büyük kamu iktisadi teşebbüsleri kurmuştur.
1970’li yıllarda ham petrol fiyatlarının yükselmesi ve enflasyonun artmasıyla ithal ikamesi uygulamaları zorlaşmıştır. Sabit kur politikası, tüketim malı ithalatını özendirirken ihracatı caydırmış; düşük faiz oranları tasarrufları azaltmış ve finansman sıkıntısı doğurmuştur. İç rekabetin yetersizliği ve dış rekabetin yokluğu nedeniyle yerli üretim kalitesi sınırlı kalmıştır.
Stratejinin Sınırları ve Geçiş Süreci
İthal ikamesi stratejisinin uzun vadeli başarı sağlayabilmesi için üretimin ikinci aşamaya, yani ara ve yatırım mallarının üretimine kaydırılması gerekmektedir. Ancak birçok ülkede strateji ilk aşamada kalmış, tüketim mallarına odaklanılmış ve kaynak israfı ortaya çıkmıştır. Verimlilik düşük kalmış, ihracat gelişmemiş ve dışa açık rekabetçi bir yapı kurulamamıştır.
1980 sonrası dönemde Türkiye dâhil olmak üzere birçok ülke, ihracata dayalı büyüme stratejilerine yönelmiştir. İthal ikamesi uygulamaları terk edilmiş, dışa açılma ve serbest piyasa reformları öne çıkmıştır.

