Ai badge logo

Bu madde yapay zeka desteği ile üretilmiştir.

İznik Bazilikası

Mimari+2 Daha
fav gif
Kaydet
kure star outline
Tür
Üç nefli bazilikal kiliseSit Alanı
Yer
Bursa iliİznik ilçesiSelçuk Mahallesi
Kıyıdan Açıklık
50 m
Derinlik
2-3 m
Uzunluk
Yaklaşık 41.32 m
Genişlik
Yaklaşık 18.61 m
Orta Nef
Yaklaşık 20.03 × 7.95 m
Kuzey Nef Genişliği
Yaklaşık 3.32 m
Güney Nef Genişliği
Yaklaşık 3.15 m
Apsis Çapı
Yaklaşık 6.85 m
Başlıca Bulgular
Sikke gruplarıCam kap ve aydınlatma elemanı parçalarıDemir ve bronz çivilerBağlantı elemanlarıTakı ve giysi aksesuarlarıSeramiklerHaç formlu objeler ve rölik taşıyıcı nitelikli bronz haçÇeşitli mezar tipleri
Alanı Keşfeden Arkeolog
Prof. Dr. Mustafa Şahin
İşlevleri
Erken Hristiyanlık dönemi bazilikasıAziz Neophytos şehitliğiNekropol alanı
Tarihi Katmanlar
Geç Hellenistik – Erken RomaGeç Antik ÇağErken ve Orta BizansGeç Bizans

İznik Bazilikası, Bursa ili İznik ilçesi Selçuk Mahallesi sınırları içinde, İznik Gölü kıyısından yaklaşık 50 metre açıkta ve 2–3 metre derinlikte yer alan bazilikal planlı bir erken Hristiyanlık dönemi kilisesinin su altında korunmuş kalıntılarıdır. Yapı, antik Nikaia kentini çevreleyen surların göl tarafındaki hattının hemen dışında konumlanmakta; kentin kara surları ile göl kıyısı arasındaki geçiş bölgesinde, kıyıya paralel bir konumlanış göstermektedir. Bu durum, yapının hem kent yerleşimi hem de göl kıyısı topografyasıyla doğrudan ilişkili bir konumda bulunduğunu ortaya koyar.


Kalıntılar, 2014 yılı Şubat ayında İznik ve çevresinde gerçekleştirilen havadan fotoğraflama çalışmaları sırasında Prof. Dr. Mustafa Şahin tarafından tespit edilmiştir. Göl yüzeyinde, kıyıya paralel uzanan ve dikdörtgene yakın bir form veren duvar izlerinin hava fotoğraflarında belirginleşmesi üzerine alan yerinde kontrol edilmiş; ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izinleri doğrultusunda Uludağ Üniversitesi adına sualtı araştırmaları başlatılmıştır. Keşfin duyurulmasından sonra, ulusal ve uluslararası basında yapı hakkında çeşitli haberler yayımlanmış; İznik Gölü kıyısında sualtında korunan bir bazilikanın varlığı, erken Hristiyanlık dönemi mimarisi ve sualtı arkeolojisi bağlamında yeni bir araştırma alanı olarak gündeme gelmiştir.


İznik Bazilikası'nın Güncel Durumu (Anadolu Ajansı)

Kalıntıların bulunduğu bölge, Hristiyanlığın ilk dönemlerinde şehit edildiği kabul edilen Aziz Neophytos’un işkence ve ölümünün göl kıyısına yakın bir noktada gerçekleştiği yerle ilişkilendirilmektedir. Hristiyanlığın resmen serbest bırakılmasının ardından bu alanda Aziz’in adıyla bir kilise inşa edildiği ifade edilir. Mevcut arkeolojik veriler, sualtındaki bazilikanın bu gelenekle bağlantılı olabileceğini ve yapının Aziz Neophytos’a adanmış bir kutsal mekân olarak işlev görmüş olabileceğini gündeme getirmektedir.


Keşfi izleyen süreçte, alan üzerinde önce sualtı yüzey araştırmaları, daha sonra da sistematik su altı kazıları yürütülmüştür. İznik Müzesi Müdürlüğü başkanlığında, Uludağ Üniversitesi’nin bilimsel danışmanlığında gerçekleştirilen çalışmalar kapsamında göl üzerinde yüzer platformlar kurulmuş; dalgıçlı çalışma, nargile sistemi, santrifüj pompa ve eleme üniteleri gibi sualtı arkeolojisine özgü teknik donanım kullanılmıştır. Böylece göl tabanındaki dolgunun kontrollü biçimde kaldırılması, mimari kalıntıların yerinde belgelenmesi ve küçük buluntuların ayrıntılı biçimde kayda geçirilmesi sağlanmıştır.


Araştırmalar sonucunda bazilikanın bazilikal planı, nef düzeni, apsis konumu ve ona eşlik eden bazı mimari unsurlarının büyük ölçüde izlenebilir olduğu anlaşılmış; ayrıca alandan elde edilen sikke, seramik ve diğer küçük buluntu grupları, yapının kronolojisi ve kullanım evrelerinin belirlenmesi açısından temel veri kaynakları hâline gelmiştir. İznik Gölü Bazilikası, bu özellikleriyle hem İznik’in Hristiyanlık dönemi topografyasının anlaşılması hem de Türkiye’de sualtı arkeolojisi uygulamalarının gelişim süreci içinde kritik bir örnek oluşturmuştur.

Konum, Doğal Çevre ve Jeomorfolojik Bağlam

İznik Gölü Bazilikası, Marmara Bölgesi’nin güneydoğusunda yer alan İznik Gölü’nün kuzeydoğu kıyısında, günümüz İznik yerleşiminin göle bakan sur hattının yaklaşık 20–30 metre dış kısmında bulunmaktadır. Gölün kuzeydoğu sahilinde, kıyıya paralel biçimde uzanan yapı kalıntıları kıyı çizgisinden ortalama 50 metre uzaklıktadır. Gölün bu kesiminde derinlik 2 ila 3 metre arasında değişmekte; suyun durgun ve görece sığ olması, kalıntıların göl tabanında açık biçimde seçilmesine imkân vermektedir.


İznik Gölü, tektonik kökenli bir çöküntü alanı üzerinde oluşmuştur. Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın güney koluna paralel gelişen bu çöküntü alanı, tarihsel dönemlerde yaşanan depremlerle birlikte jeomorfolojik açıdan sürekli değişim göstermiştir. Gölün doğu kıyısında yer alan Nikaia yerleşimi, bu sismik hareketlilikten doğrudan etkilenmiş; antik dönemde kıyı şeridinin farklı zamanlarda ilerlediği veya gerilediği çeşitli jeolojik verilerle desteklenmiştir. Gölün tabanında yapılan ölçümler, özellikle kuzeydoğu sahilinde sediment birikiminin belirgin olduğunu, dolayısıyla tarihsel süreçte kıyı çizgisinin bugünkünden daha içeride olabileceğini göstermektedir.


Bazilikanın bulunduğu alanın jeomorfolojisi, hem göl seviyesindeki değişimler hem de deprem kökenli çöküntülerle yakından ilişkilidir. Göl çevresinde yer alan yerleşimlerin kronolojileri ve antik kaynaklarda geçen kayıtlar, gölün su seviyesinin tarihsel dönemlerde en az birkaç metre farklılıklar gösterebildiğine işaret eder.


Yakın Çekim İznik Bazilikası (Anadolu Ajansı)

Bazilikanın bulunduğu noktadaki batıklık durumunun, büyük olasılıkla Geç Antik Çağ veya Orta Çağ’da meydana gelen güçlü bir sismik olayla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Özellikle M.S. 740 yılında yaşanan ve Bizans kaynaklarında Nikaia’nın büyük ölçüde tahrip olduğu bildirilen deprem, yapının göl suları altında kalmasına neden olan başlıca olaylardan biri olarak değerlendirilir.


Göl çevresinin hidrolojik yapısı da kalıntıların korunma koşullarını doğrudan etkilemektedir. İznik Gölü kapalı havza niteliğindedir; yüzeysel akışlar, çevredeki küçük dereler ve yeraltı suları dışında belirgin bir akıntı sistemi bulunmaz. Bu nedenle göl tabanında çamur ve ince tortu birikimi yoğun olup, bazilikanın duvar kalıntıları büyük ölçüde bu yumuşak sediment tabakası içinde korunmuştur. Tortu birikimi, yapının duvar örgülerinin büyük kısmını çevreleyerek erozyonu yavaşlatmış; bu durum, sualtı arkeolojisi açısından kalıntıların günümüze nispeten sağlam ulaşmasına katkı sağlamıştır.


Kalıntıların çevresinde yapılan batimetrik ölçümler, göl tabanının kuzeybatıya doğru hafif bir eğimle derinleştiğini göstermektedir. Bu eğim, yapının konumlandığı plato benzeri sığ alanı daha belirgin kılar. Sualtı araştırmalarında tespit edilen taş blokların, yapıdan uzaklaştıkça düzensiz biçimde dağılması, hem su hareketlerinin hem de göl tabanındaki mikroskobik kaymaların uzun vadede kalıntıların konumunu kısmen değiştirdiğini düşündürmektedir.


Doğal çevre bakımından bazilikanın bulunduğu kıyı şeridi, antik dönemde İznik kentinin doğu kapısına yakın bir noktada yer alır. Bu kapıdan çıkan yolun göl kenarına ulaştığı bölgede, olasılıkla küçük bir liman veya iskele yapısının bulunduğu tahmin edilmektedir. Bu bağlamda, bazilikanın kıyıya yakın konumunun yalnızca dinsel bir anlam taşımadığı, aynı zamanda kentin göl ulaşımıyla da ilişkili olduğu öne sürülmektedir. Gölün kuzeydoğu kesiminde yer alan bu kutsal yapının konumu, Nikaia’nın kentsel topografyasında kara ve su yolları arasında bir geçiş alanını işaret eder niteliktedir.

Keşif, Araştırma ve Kazı Tarihçesi

İznik Gölü Bazilikası’nın kalıntıları, 2014 yılı Şubat ayında Prof. Dr. Mustafa Şahin tarafından yürütülen hava fotoğraflama çalışmaları sırasında tespit edilmiştir. İznik ve yakın çevresinde antik yerleşim izlerini belgelemeye yönelik bu çalışma esnasında gölün kıyıya yakın bölümünde, su yüzeyinin hemen altında dikdörtgen biçimli bir yapı silueti fark edilmiş; kıyıya paralel uzanan duvar izleri, yapı kalıntılarının göl tabanında korunmuş olabileceğine işaret etmiştir. Ardından yapılan yerinde kontrollerde, göl kıyısından yaklaşık 50 metre açıklıkta ve 2–3 metre derinlikte bazilikal planlı bir kilisenin temel kalıntıları belirlenmiştir. Aynı yıl içinde, Amerika Birleşik Devletleri Arkeoloji Enstitüsü’nün süreli yayını Archaeology dergisi, bu kalıntıları 2014 yılı için hazırladığı “ilk 10 keşif” listesine dâhil etmiş; böylece yapı, uluslararası literatürde de kayda geçirilmiştir.


Keşfi izleyen ilk aşamada, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izniyle Uludağ Üniversitesi adına sualtı arkeolojik araştırma projesi başlatılmıştır. Bu dönemde temel hedef, kalıntıların mevcut durumunun belgelenmesi, plan ve rölövesinin çıkarılması ve yapının göl tabanındaki korunma koşullarının belirlenmesi olmuştur. Göl üzerinde yüzer bir platform kurulmuş; dalgıçlı çalışmalarla duvar izleri, mimari bloklar ve yapı çevresindeki kültür dolgusu gözlemlenmiştir. Sualtı fotoğraf ve video çekimleri ile ölçümler bir arada kullanılarak yapının genel plan şeması ortaya konmuş, duvar kalınlıkları ile nef, apsis, pastophoria ve narteks-atrium düzeni ilk kez ayrıntılı biçimde belgelenmiştir.


Kazı Çalışmalarından Bir Kare (Anadolu Ajansı)

2015 yılı sezonu, yapı üzerinde sistematik sualtı kazılarının başladığı dönem olarak öne çıkar. Bu kazı döneminde, göl tabanındaki dolgunun kontrollü biçimde kaldırılması, seçilmiş açmalarda stratigrafik kazıya geçilmesi ve özellikle nef içi ile apsis çevresinde sınırlı derinliklere inilerek ilk arkeolojik tabakalaşma verilerinin elde edilmesi çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmalar, bazilikanın sadece plan düzeyinde değil, kullanım evreleri bakımından da incelenmesine imkân tanımış; mimari kalıntılarla birlikte sikke, seramik ve çeşitli küçük buluntuların ele geçmesi, yapı kronolojisinin tartışılmasına temel oluşturmuştur.


2016 sezonu, sualtı kazılarının hem kapsamının hem de yoğunluğunun arttığı bir dönemdir. Bu sezonun kazı raporları naos ve ona bitişik alanlarda açılan açmalarda nekropol verilerinin belirginleştiğini göstermektedir. Nefin güney duvarına bitişik ve yan yana konumlanmış bir dizi kiremit mezar tespit edilmiş; mezarlar KM-01, KM-02, KM-03 vb. biçiminde numaralandırılmıştır. Bu mezarların kazı ve belgelemesi, bazilikanın kilise işlevine ek olarak gömü alanı niteliği taşıdığını, iç mekân ile mezarlık kullanımının aynı yapı bütünlüğü içinde ele alınması gerektiğini ortaya koymuştur.


İznik Bazilikası'nı Keşfeden Prof. Dr. Mustafa Şahin (Anadolu Ajansı)

İzleyen yıllarda (2017 ve 2018) sualtı kazı ve belgeleme çalışmaları, hem naos içi hem de apsis ve pastophoria çevresinde yeni açmalarla sürdürülmüştür. Raporlarda, nef ayrımını sağlayan stylobat hatlarının ortaya çıkarılması, in situ sütun kaidelerinin tespiti, parapet levhaları ile opus sectile döşeme parçalarının belgelenmesi gibi bulguların, yapının mimari kurgusunu netleştirdiği belirtilmektedir. Bu süreçte, duvar örgüsü, zemin döşemesi ve mezar tipolojileri üzerinden farklı yapı evrelerine dair gözlemler de birikmeye başlamıştır.


2019 ve 2020 sezonları döneminde, bazilikanın özellikle kuzeydoğu kesiminde 12A numaralı bir açmada yoğun çalışmalar yürütülmüştür. Göl tabanındaki dolgu, santrifüj pompa ve eleme üniteleri kullanılarak, yaklaşık –1,27 metre ile –1,57 metre arasındaki seviyelere kadar kontrollü biçimde kaldırılmış; bu süreçte yoğun miktarda ahşap parça, çivi, çeşitli metal buluntular, bronz sikkeler ve seramik kırıkları ele geçirilmiştir. Aynı açmada, taş dolgunun altında insan kafatası parçalarının ortaya çıkması, alanın geç dönemde de gömü veya ikincil kullanım gördüğünü düşündüren bulgular arasında yer almıştır.


Bazilikanın Çevresinde Kazı Çalışmaları (Anadolu Ajansı)

2021 yılı çalışmalarına ilişkin bildiri, kazı tarihçesindeki yeni bir aşamaya işaret eder. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün 18.05.2021 tarihli izniyle yürütülen bu sezonda, kazı başkanlığı İznik Müze Müdürlüğü tarafından üstlenilmiş; Ahmet Türkmenoğlu ve müze uzmanı Nazan Canverdi’nin sorumluluğunda, Bursa Uludağ Üniversitesi’nin bilimsel desteğiyle çalışmalar sürdürülmüştür. Ekipte, sualtı arkeologlarının yanı sıra antropolog Dr. Songül Alparslan-Rodenberg gibi farklı disiplinlerden araştırmacıların da yer alması, özellikle antropolojik ve biyolojik verilerin değerlendirilmesi açısından kazıya disiplinler arası bir nitelik kazandırmıştır. Bu sezonda, daha önce tespit edilen açmalarda seviye inme çalışmaları devam ettirilmiş, ahşap elemanlar ve mezarlarla ilişkili buluntular belgelenmiştir.


Genel olarak bakıldığında, İznik Gölü Bazilikası’nda 2014 yılındaki keşif ve ön belgeleme çalışmalarından itibaren her kazı sezonu, yapının farklı bir yönünü ön plana çıkarmıştır. İlk yıllarda plan şemasının belirlenmesi ve mimari kalıntıların kaydı öne çıkarken, 2015 ve 2016 sezonlarında kilise içi gömü uygulamaları ve nekropol alanı; 2019–2020 ve 2021 sezonlarında ise derinleşen açmalarda ahşap, metal ve insan kalıntılarıyla temsil edilen karmaşık bir kullanım tarihçesi ön plana çıkmıştır. Böylece, yapı hem erken Hristiyanlık dönemi bir bazilika, hem de göl kıyısında uzun süreli kullanımı ve sonrasındaki göl ortamı süreçleriyle birlikte ele alınan bir sualtı arkeoloji alanı olarak belgelenmiştir.

Mimari Tanım ve Plan Şeması

İznik Gölü Bazilikası, doğu-batı doğrultusunda uzanan üç nefli bir bazilikal kilise planına sahiptir. Kalıntıların merkezinde yer alan bu yapı, dıştan dışa yaklaşık 41,32 metre uzunluğunda ve 18,61 metre genişliğindedir. Orta nef 20,03 metre uzunluğunda ve 7,95 metre genişliğindedir. Kuzey nefin genişliği yaklaşık 3,32 metre, güney nefin genişliği ise 3,15 metredir; bu durum güney nefin kuzey nefe göre bir miktar daha dar düzenlendiğini göstermektedir. Duvar kalınlıkları ortalama 1 metre civarındadır.


Naosun doğusunda, içten dairesel planlı, dıştan ise köşeli bir dış duvar biçimi gösteren bir ana apsis bulunmaktadır. Apsisin çapı yaklaşık 6,85 metredir. Ana apsisin her iki yanında pastophoria odaları yer almakta; bu odalardan güneydekinin genişliği yaklaşık 4,06 metre olarak verilmektedir. İlk incelemelerde bu mekân diakonikon olarak değerlendirilmiş, ancak 2017 yılı kazı çalışmalarında burada da bir apsisin bulunduğu anlaşılmıştır. Güney pastophorion içerisinde, güney duvara bitişik konumda 1,97 metre uzunluğunda ve 0,70 metre genişliğinde bir lahit tespit edilmiştir. Böylece doğu uçta, ana apsise ek olarak yan mekânlarda da litürjik veya anıtsal işlevli düzenlemelerin bulunduğu görülmektedir.


İznik Bazilikası'nın Mimari Yapısı (Anadolu Ajansı)

Naosun batısında, yapı bütününün batı cephesine doğru sırasıyla bir narteks ve onun önünde üç birimli bir atrium yer almaktadır. Atriumun güney beden duvarı, narteks duvarına göre kısmen daha içeri çekilmiş durumdadır. Bu düzenleme, batı cephesinde hem üç birimli bir avlu kurgusunu hem de güneyde görece içeri çekilen duvar hattı ile daha hareketli bir cephe tasarımını ortaya koyar. Atriumun üç birimli oluşu, orta aksın vurgulandığı, yan bölümlerin ise giriş ve dolaşım alanlarıyla ilişkili bir düzenlemeye işaret eder; narteks ile atriumun ardışık biçimde konumlanması, bazilikanın batı cephesinde çok katmanlı bir giriş düzeni oluşturur.


İç mekânda nef ayrımı, stylobatlar ve bunlar üzerinde yükselen sütun dizileri aracılığıyla sağlanmıştır. Kilisenin kuzey stylobatının batı ucunda yapılan kazı çalışmalarında, nef ayrımını belirleyen taşıyıcı sistem hakkında ayrıntılı veriler elde edilmiştir. Moloz dolgu kaldırıldığında, yaklaşık +476 kotunda stylobat düzlemi açığa çıkarılmış; stylobat üzerinde +506 üst kotunda Attika B tipinde dört adet sütun kaidesi tespit edilmiştir. Sütun kaideleri arasının daha geç bir evrede moloz taş duvarla kapatıldığı anlaşılmaktadır. Bu alanda ele geçen levha, levha kaidesi ve levha üstü parçaları, nef ayrımında yüksek parapet levhalar kullanıldığını ve nef sınırlarının yalnızca sütun dizileriyle değil, aynı zamanda dikey yüzeylerle de vurgulandığını göstermektedir.


Sütun başlıkları arasında iki farklı tip belirlenmiştir: Korint ve İon–impost başlıklar. Aynı yapı içinde farklı tipte sütun başlıklarının kullanılması, alt kat ile olası galeri katında farklı taşıyıcı eleman tiplerinin tercih edildiğine işaret eder. Nef ayrımının “yüksek” bir düzenlemeyle kurulmuş olması, hem mekânlar arası görsel geçirgenlik hem de üst yapının kurgusu açısından erken Bizans kiliselerinde bilinen çözümlerle paralellik taşır. Stylobatın kuzey ve güneyinde, yaklaşık +469 kot seviyesinde beyaz renkli kireç taşı kaplamalar tespit edilmiştir; bu kaplamalar, nef zeminlerinde kullanılan kaliteli döşeme malzemesinin bir parçasıdır.


Bazilika'nın Konumunu Gösterir Kare (Anadolu Ajansı)

Yapıda opus sectile döşemeler önemli bir mimari unsur olarak öne çıkar. Bazı alanlarda, köşeleri kesişecek biçimde yerleştirilmiş büyük boyutlu sectile parçaları ile aralarda kalan boşluklara yerleştirilen daha küçük kare ve üçgen parçaların oluşturduğu geometrik bir düzenleme tespit edilmiştir. Bu düzenleme, özellikle naos ve nef ayrımına yakın kesimlerde, mekânsal hiyerarşiyi güçlendiren zemin tasarımları olarak değerlendirilebilir. Kazı ve belgeleme çalışmalarında bu opus sectile döşemeler üç boyutlu lazer tarayıcıyla kayda alınmış, ardından yüzeyleri jeomembran ve ince kum tabakalarıyla örtülerek koruma altına alınmıştır.


Genel olarak bakıldığında, İznik Gölü Bazilikası’nın mimari kurgusu; üç nefli bazilikal plan, doğuda dairesel iç planlı ana apsis ve yan pastophoria odaları, batıda narteks–atrium birlikteliği, nef ayrımında stylobat ve sütun dizileri, yüksek parapet levhaları, iki farklı tipte sütun başlığı kullanımı ve zengin opus sectile döşemelerle tanımlanır. Bu mimari özellikler, yapının hem ölçüleri hem de ayrıntılı iç mekân düzeniyle klasik bir bazilikal kilise şemasını İznik Gölü kıyısındaki özgül topografya içinde yeniden ürettiğini göstermektedir.

Yapı Evreleri ve Tarihlendirme

İznik Gölü Bazilikası’nın bulunduğu alan, yalnızca bir kilisenin inşa edildiği dar bir parsel değil, farklı dönemlere ait yerleşim ve kullanım izlerini üst üste barındıran geniş bir kültür tabakası olarak görünür. Sualtı kazılarında açılan sondajlarda, hem mimari kalıntılar hem de seramik, sikke ve küçük buluntu grupları, alanın kronolojisini birkaç ana evre hâlinde takip etmeye imkân verir.

Bazilika Öncesi Kullanım

Göl tabanında, bazilikanın mimari kalıntılarının altında ve çevresinde ele geçen en eski buluntular, alanın Geç Hellenistik ve Erken Roma dönemlerinden itibaren kullanıldığını gösterir. Özellikle atrium bölümünde açılan 12A sondajında, yaklaşık –1,97 metre seviyesinde, MÖ 1. yüzyıla tarihlenebilen veriler elde edilmiştir. Bu seviyede, Bithynia–Pontus eyaletinin prokonsülü C. Papirius Carbo adına Prusa ad Olympum’da darp edilmiş bir bronz sikkenin bulunması, göl kıyısındaki bu alanın en geç MÖ 62–59 yılları civarında kullanıldığını düşündürür. Aynı seviyede saptanan Geç Hellenistik döneme ait seramik parçaları, bu tarihlemenin tesadüfi olmadığını, söz konusu kesimde MÖ 1. yüzyıldan itibaren süreklilik gösteren bir işlevin varlığına işaret eder.


Bu erken evreye ait mimari bir plan bütünü bugün için belirlenememekle birlikte, sikkeler ve seramikler, göl kıyısının kentle ilişkili bir faaliyet alanı olarak kullanıldığını ortaya koyar. Alanın bu dönemde bir iskele, depo, atölye ya da başka bir işleve hizmet edip etmediği şimdilik net değildir; ancak Hellenistik–Roma buluntularının yoğunluğu, bazilikanın inşa edildiği yerin daha önce de kentin gündelik yaşamında yer alan bir kıyı bandı olduğunu göstermektedir.

İlk İnşa Evresi: Geç Antik Çağ

Bazilikanın kendisine ait en erken veriler, mimari düzenleme ile geç 4. yüzyıl ve 5. yüzyıl başlarına tarihlenen sikkelerin birlikte değerlendirilmesiyle ortaya çıkar. Üç nefli plan şeması, içten dairesel dıştan çokgen apsis formu, doğuda apsise bitişik yan mekânlar ve batıda narteks–atrium dizisi, Geç Antik Çağ’ın klasik bazilikal kilise tipolojisiyle uyumludur. Nef ayrımında kullanılan sütun kaideleri, parapet levhaları ve zeminlerdeki opus sectile düzenlemeleri, hem mimari hem de bezeme programı bakımından 4.–5. yüzyıl aralığını işaret eder.


İznik Bazilikas'nın Yakın Çekim Bir Görseli (Anadolu Ajansı)

Naos içinde ve özellikle mezarlarla ilişkili tabakalarda ele geçen sikkeler arasında, İmparator Valens (MS 364–378) dönemine ait örneklerin bulunması, kilisenin en geç 4. yüzyılın ikinci yarısında kullanılır hâlde olduğunu gösterir. Bu veriler, mimari özelliklerle birlikte değerlendirildiğinde, bazilikanın muhtemelen 4. yüzyılın son çeyreği ile 5. yüzyılın başları arasında, Hristiyanlığın imparatorluk içinde resmen kabul edilmesinden sonraki süreçte inşa edildiği yönünde bir çerçeve çizer.


Yapının Aziz Neophytos kültüyle ilişkili olduğu kabulü, kronolojiyle uyumlu görünür. Hristiyan anlatıda, genç yaşta şehit edildiği anlatılan Neophytos’un göl kıyısına yakın bir yerde öldürüldüğü ve ilerleyen dönemde bu noktada adına bir kilise inşa edildiği aktarılır. Bu anlatı, sualtındaki bazilikanın ilk inşa evresinin, şehitlik kültlerinin yaygınlaştığı Geç Antik döneme yerleştirilmesini destekler niteliktedir; ancak bu ilişkiyi doğrudan doğrulayan bir yazıt ya da belge henüz tespit edilmemiştir.

Onarımlar, Yeniden Düzenlemeler ve Orta Bizans Evreleri

Kazılarda, ilk inşa evresine ait duvar örgüsünden farklı karakterde taş işçiliği ve bağlayıcı malzeme kullanan ek duvarlar ile bazı açıklıkların sonradan kapatıldığını gösteren müdahaleler saptanmıştır. Örneğin nef ayrımını sağlayan stylobat hattını kesen bir duvarın, daha geç bir dönemde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Sütun kaideleri arasının kısmen moloz taş dolguyla kapatılması, başlangıçta sütun dizileriyle tanımlanan nef ayrımının, ilerleyen yüzyıllarda daha kapalı bir düzenlemeye dönüştürüldüğünü düşündürür.


Bu tür müdahaleler, kilisenin yalnızca kısa süreli bir kullanımın ardından terk edilmediğini, aksine farklı dönemlerde onarım ve yeniden düzenleme gördüğünü ortaya koyar. Duvar örgüsü, zemin kaplamaları ve mezar yerleşimleri arasındaki ilişkiler, yapı içinde yeni litürjik düzenlemeler yapıldığını ve bazı mekânların işlevinin değiştiğini ima eder. Pastophoria odalarından birinde tespit edilen apsis, yan mekânların da zamanla litürjik açıdan daha vurgulu hâle getirildiğini gösterir.

Bu evreler için ayrıntılı bir yüzyıl bazlı kronoloji henüz tümüyle netleşmiş değildir; ancak seramik ve sikke buluntularının değerlendirilmesi, kilisenin erken Bizans döneminde (yaklaşık 6.–7. yüzyıllar) aktif bir ibadet mekânı olarak kullanıldığını, daha sonraki yüzyıllarda ise ağırlığın gömü işlevine kaydığını düşündürmektedir.

Geç Dönem Kullanımı, Nekropol İşlevi ve Terk

Orta ve Geç Bizans dönemlerine ait buluntu grupları, yapının iç mekânının ve çevresinin uzun süreli bir mezarlık alanı olarak kullanıldığını ortaya koyar. Naosun güney duvarına bitişik kiremit çatkılı mezarlar, bema duvarının altına kadar uzanan gömüler ve aynı mezar içinde birden fazla bireyin bulunması, bazilikanın içinin zamanla yoğun bir gömü alanına dönüştüğünü gösterir. Bu mezarlarda ele geçen sikkelerin önemli bir bölümü 11.–13. yüzyıllara tarihlenir.


Geç tabakalarda ortaya çıkarılan madeni haçlar, özellikle Latin haçı formundaki ve içi oyuk rölik haçlar, 10.–12. yüzyıllar için önerilen tarihleme aralıklarıyla uyumludur. Bu tür parçalar, Bizans dünyasında genellikle mezar bağlamlarında ve aziz kalıntılarıyla ilişkili alanlarda görülür. İznik Gölü Bazilikası’nda benzer bir haçın bulunması, yapının geç evrelerinde de aziz kültüyle bağlantılı bir anıtsallık ve kutsallık taşıdığını düşündürür.


Üst seviyelerdeki dolgu tabakaları, düzensiz taş yığınları, kırık mimari bloklar ve karışık durumdaki insan kemikleri, yapının son evrelerinde planlı bir kullanımın giderek zayıfladığını gösterir. 8. yüzyılda Nikaia’yı şiddetle etkilediği bilinen deprem, literatürde bazilikanın göl suları altında kalmasıyla ilişkilendirilen başlıca olaylardan biri olarak anılır. Göl kıyısındaki tektonik hareketlilik, su seviyesindeki değişimler ve deprem kaynaklı çökmeler birlikte ele alındığında, yapının çöküş ve su altında kalma sürecinin birden fazla jeolojik olayın bileşimiyle açıklanması mümkündür.


Atrium alanında ve kilise etrafındaki açmalarda gözlenen dolgu karakteri, yapının yalnızca kendiliğinden çökmeye bırakılmadığını, bir ölçüde kontrollü bir gömme süreci yaşandığını da düşündürebilir. Özellikle geç ortaçağ sikkelerinin ve rölik haçların bulunduğu seviyelerin üzerinde, büyük taş parçaları ve sıkı bir dolgu tabakasının yer alması, alanın bir noktadan sonra mezarlık kullanımıyla birlikte üstten kapatıldığını gösteren veriler arasında değerlendirilir.


Sualtı kazılarının ulaştığı noktada, İznik Gölü Bazilikası’nın kronolojisi şu genel çerçevede izlenebilmektedir: MÖ 1. yüzyıldan itibaren göl kıyısında başlayan ve Roma döneminde de süren bir kullanım; Geç Antik Çağ’da üç nefli bir bazilikanın inşası ve erken Bizans döneminde ibadet mekânı olarak işleyişi; ardından Orta ve Geç Bizans yüzyıllarında giderek yoğunlaşan bir nekropol işlevi ve nihayetinde yapının göl ortamı içinde çökerek, kısmen de bilinçli dolgularla örtülerek terk edilmesi. Bu zaman çizelgesi, ilerleyen yıllarda yapılacak yeni kazı ve analizlerle daha da ayrıntılanmaya açıktır.

Litürjik Düzen ve Dini İşlev

İznik Gölü Bazilikası’nın mimarisi, iç mekânın baştan itibaren litürjik işlevi önceleyen bir anlayışla kurgulandığını gösterir. Doğu-batı eksenine yerleştirilmiş üç nefli düzen, doğuda apsis ve ona bitişik yan mekânlar, batıda ise narteks ve atrium dizisi, cemaat ile din görevlileri arasındaki ayrımın mekânsal olarak açık bir biçimde tanımlandığını düşündürür. Bu şema, hem ibadet sırasındaki hareket ve geçişleri yönlendiren hem de kutsal alan ile cemaat alanı arasındaki hiyerarşiyi vurgulayan bir düzen oluşturur.


Naosun doğu ucunda yer alan apsis, litürjik açıdan en ayrıcalıklı bölgedir. İçten dairesel yapısıyla bema alanını barındıran bu bölüm, altarın yer aldığı ve klerusun toplandığı kutsal mekân olarak işlev görmüş olmalıdır. Apsisi neflerden ayıran bema duvarı ve nef sınırlarında tespit edilen parapet levhaları, klerus ile cemaatin ibadet sırasında birbirlerinden hem fiziksel hem de görsel olarak belirli ölçülerde ayrıldığını gösterir. Sütun kaideleri, parapet parçaları ve zemin döşemeleri birlikte ele alındığında, doğu ucun sıradan cemaat mensuplarının serbestçe dolaştığı bir alan olmaktan ziyade, belirli litürjik görevleri yerine getiren din görevlilerine ayrılmış bir bölüm olduğu anlaşılır.


Apsisin her iki yanında yer alan yan mekânlar, erken Hristiyanlık kiliselerinde sıkça karşılaşılan diakonikon ve prothesis işlevlerine uygun bir düzeni çağrıştırır. Güneydeki pastophorion içinde küçük bir apsisin ve aynı mekânda duvara bitişik bir lahidin tespit edilmiş olması, bu alanın yalnızca servis mekânı olarak değil, aynı zamanda anıtsal nitelikli bir kutsal oda olarak kullanılmış olabileceğini gösterir. Buradaki lahit, mekânın bir azizin kalıntılarıyla ya da yerel ölçekte saygı gören bir kişiyle ilişkilendirildiği izlenimini güçlendirir; bu durumda söz konusu mekân hem litürjik hazırlıkların yapıldığı hem de anma ritüellerinin gerçekleştirildiği bir alan hâlini almış olmalıdır.


Su Altında Bulunan İznik Bazilikası (Anadolu Ajansı)

Orta nefin geniş tutulmuş olması, cemaatin ibadet sırasındaki konumlanışı açısından belirleyicidir. Geniş orta nef, hem girişten apsise uzanan ana aksı vurgular hem de ayin sırasında cemaatin yoğunlaştığı merkezi alanı oluşturur. Yan nefler ise muhtemelen daha kontrollü geçişlerin, dolaşımın ve ikincil işlevlerin gerçekleştiği bölümler olarak kullanılmıştır. Neflerin zemininde tespit edilen opus sectile döşemeler, özellikle litürjik açıdan önemli kabul edilen bölümlerde mekânın görsel etkisini artıran unsurlar olarak değerlendirilir; geometrik desenli bu döşemeler, hem mekânın temsil gücünü yükseltir hem de kutsal alanın dünyevi mekânlardan ayrıldığına dair sembolik bir arka plan sunar.


Yapının batı kesiminde narteks ile onun önündeki üç birimli atriumun ardışık biçimde düzenlenmiş olması, litürjik açıdan kademeli bir geçiş şemasına işaret eder. Atrium, kiliseye girmeden önce cemaatin toplandığı, belirli günlerde tören alaylarının düzenlendiği ya da vaftiz öncesi adayların beklediği bir alan olarak işlev görmüş olabilir. Narteks ise, ana ibadet mekânına geçişten önceki son eşik konumunda olup, hem içeri girenlerin kontrollü biçimde düzenlenmesini sağlar hem de kilise disiplinine bağlı olarak ibadete kısmen katılanların bulunduğu bir ara mekân olarak değerlendirilir. Böylece, göl kıyısında yer alan bu kilisenin batıdan doğuya doğru ilerleyen iç örgüsü, dünyevi alandan kutsal alana doğru aşamalı bir ilerleme kurgusunu yansıtır.


Bazilikanın iç mekânı ile gömü uygulamaları arasındaki ilişki de litürjik işlevin anlaşılması açısından önemlidir. Naos içinde, özellikle güney duvar boyunca sıralanan kiremit çatkılı mezarlar ve bema duvarının altına kadar uzanan gömüler, ibadet alanının aynı zamanda bir nekropol niteliği taşıdığını gösterir. Bema ve apsise yakın konumlanmış mezarlar, gömülen kişilerin statüsünün diğer cemaat mensuplarından farklı olduğunu düşündürür; bu tür gömüler Bizans dünyasında genellikle din adamları, yerel seçkinler ya da aziz ve azize kültleriyle ilişkili kişiler için ayrılmıştır. Aynı mekânda hem ibadet edilmesi hem de ölülerin gömülmesi, litürjik pratikle anma kültünü birbirine bağlayan bir kullanım biçimini ortaya koyar.


Yazılı ve sözlü geleneklerde, yapının Aziz Neophytos’la ilişkilendirilmesi, bazilikanın bir şehitlik kilisesi (martyrion) işlevi görmüş olabileceği ihtimalini gündeme getirir. Göl kıyısında şehit edildiği kabul edilen bir azizin anısına inşa edildiği düşünülen bir kilisede, litürjik takvimde bu azize ayrılmış yortular sırasında kalabalık cemaatlerin göl kıyısında toplanması, şehidin mezarı ya da kalıntılarıyla ilişkilendirilen mekânda anma törenleri düzenlenmesi, ikon ve röliklerin alaylarla dolaştırılması gibi uygulamalar beklenebilir. Sualtı kazılarında ele geçen haç formlu objeler ve rölik taşıma işlevi olan parçalar, doğrudan yazıtla desteklenmese de, mekânın aziz kültüyle bağlantılı bir ibadet odağı olarak önemini sürdürdüğünü ima eder.


Bu veriler bir arada değerlendirildiğinde, İznik Gölü Bazilikası’nın litürjik düzeni, apsis ve bema ile tanımlanan kutsal alan, pastophoria odalarının olası servis ve anma işlevleri, neflerin cemaat için ayrılmış bölümleri ve batıda narteks–atrium dizisiyle, göl kıyısında yer alan bir kentsel kutsal mekânın iç örgüsünü ortaya koyar. Yapı, hem düzenli ibadetlerin yapıldığı bir kilise, hem de iç mekânla bütünleşmiş bir gömü alanı ve muhtemel bir aziz kültü odağı olarak, İznik’in Hristiyanlık dönemine ait dini topografyasında kritik bir yere sahiptir.


Su Altında Kalan İznik Bazilikası (Anadolu Ajansı)

Nekropol ve Gömü Uygulamaları

İznik Gölü Bazilikası’nda yürütülen sualtı kazıları, yapının yalnızca bir ibadet mekânı olarak değil, uzun süreli bir gömü alanı olarak da kullanıldığını ortaya koymaktadır. Özellikle naos içinde, güney duvar boyunca ve bema yakınında yoğunlaşan mezarlar, kilise içi gömü geleneğinin burada belirgin bir örneğini oluşturur. Mezarların önemli bir bölümü, kilisenin ilk kullanım evresinden daha geç dönemlere, yani Orta ve Geç Bizans yüzyıllarına tarihlenir; bu durum, bazilikanın litürjik işlevi sürerken veya bu işlev zayıfladıktan sonra bile anıtsal niteliğini koruyan bir mezarlık alanına dönüştüğünü düşündürür.


Naosun güney duvarına bitişik konumda yan yana dizilmiş kiremit çatkılı mezarlar, gömü yoğunluğunun en belirgin olduğu kesimlerden birini oluşturur. Dikdörtgen planlı bu mezarlarda, gövdeyi çevreleyen kiremitlerin içi toprakla doldurulmuş, üzerine yine kiremitlerden oluşan bir örtü yerleştirilmiştir. Kazı sırasında bu mezarlar KM-01, KM-02, KM-03 gibi kodlarla tanımlanmış; bazı örneklerde aynı mezar içinde birden fazla bireye ait kemiklerin bulunduğu görülmüştür. Bu durum, mezarların zaman içinde yeniden açılarak aile veya grup gömüsü şeklinde kullanıldığını, dolayısıyla aynı konumun birden fazla defnedilme için tercih edildiğini ortaya koyar.


Bema duvarına çok yakın bazı gömüler, kilise içindeki hiyerarşi açısından dikkat çekicidir. Altar ve apsise yakınlık, Bizans gömü geleneğinde genellikle yüksek statülü din adamları veya yerel seçkinlerle ilişkilendirilir. İznik Gölü Bazilikası’nda da bema hattına yaklaşan mezarların düzeni ve konumu, gömülen kişilerin cemaat içindeki yerinin diğer mezar sahiplerinden farklı olabileceğini akla getirir. Aynı şekilde, pastophoria odalarından birinde tespit edilen lahit, doğrudan bir aziz veya saygı gören bir kişiyle ilişkilendirilmiş olabilecek özel bir gömü örneği olarak öne çıkar; bu tip mezarlar, mekânın sıradan gömü alanından ziyade anıtsal ve anma işlevi güçlü bir odak olduğunu ima eder.


Mezar tipolojisi, gömü adetlerinin çeşitliliğini gösterir. Kiremit çatkılı mezarların yanı sıra, taş sanduka biçiminde düzenlenmiş gömüler, lahitler ve daha sade, dolgu içinde belirlenen ikincil gömüler de tespit edilmiştir. Bazı mezarlarda iskeletlerin eklem ilişkilerini koruduğu birincil gömü düzeni izlenirken, bazılarında kemiklerin bir araya toplanmış olduğu, dolayısıyla daha önceki gömülerin yeniden düzenlenmesiyle oluşmuş ikincil yerleştirmeler dikkat çeker. Bu tablo, kilisenin iç mekânında defnedilenlerin yalnızca tek bir döneme ait olmadığını; farklı yüzyıllara yayılan uzun soluklu bir mezarlık kullanımının bulunduğunu gösterir.


İznik Bazilikası Dron Çekimi (Anadolu Ajansı)

Antropolojik incelemeler, mezarların yalnızca sayısal dağılımını değil, gömülen bireylerin demografik özelliklerini de anlamaya yardımcı olur. Bazı mezarlarda yetişkin bireylerle birlikte çocuk gömülerinin de yer alması, kilisenin yalnızca belirli bir sosyal gruba değil, geniş bir cemaat kitlesine hizmet eden bir gömü alanı olduğunu düşündürür. Cinsiyet ve yaş dağılımına ilişkin ayrıntılar, iskeletlerin korunma durumuna bağlı olarak sınırlı ölçüde belirlenebilse de, farklı yaş gruplarının aynı mekânsal bütünlük içinde gömülmesi, kilise içi mezarlığın aile veya topluluk temelinde kullanıldığı izlenimini güçlendirir.


Mezarlarda ele geçen buluntular, gömü ritüelleri hakkında ek bilgiler sunar. Bazı gömülerde bronz veya bakır sikkeler, haç formlu küçük objeler, basit takı parçaları ve nadiren de olsa cam taneler veya boncuklar tespit edilmiştir. Sikkeler, hem gömülerin tarih aralığını daraltma imkânı verir hem de ölü gömme ritüellerinde para bırakma geleneğinin sürdüğünü gösterir. Haç biçimli objeler ve rölik taşıma işlevi olan haçlar, mezarın Hristiyan kimliğini açık biçimde vurgulayan unsurlar olarak değerlendirilebilir. Mezarlarda zengin, gösterişli eşya topluluklarının nadir oluşu, alanın bir “prestij nekropolü” olmaktan ziyade, kent içi cemaat mezarlığı niteliğinde olduğunu düşündürür.


Gömülerin yönlenmesi de dikkat çekici bir başka unsurdur. Kilise içindeki pek çok mezarda başların genellikle batı–doğu doğrultusunda, yüzlerin doğuya bakacak biçimde yerleştirildiği tespit edilmiştir. Bu yönlenme, Bizans dünyasında yaygın olan ve diriliş inancı ile ilişkilendirilen bir uygulamadır; doğu, litürjik ve teolojik bağlamda Mesih’in geliş yönü olarak kabul edildiği için, ölülerin yüzünün doğuya dönük gömülmesi sembolik bir anlam taşır.


Bazilikanın nekropol olarak kullanımı, yapının terk süreciyle iç içe ilerler. Üst seviye dolgularında görülen düzensiz taş yığınları, karışmış durumdaki kemik parçaları ve geç döneme ait sikkelerin bir arada bulunması, mezarlık düzeninin zaman içinde bozulduğunu, bazı mezarların üstünün yeniden açıldığını veya gömü alanının daha geç müdahalelere maruz kaldığını gösterir. Özellikle atrium ve çevresindeki dolgu karakteri, yapı çevresinde de dağınık gömüler veya taşınmış iskelet parçalarının bulunabildiğini ortaya koyar; bu durum, kilisenin iç mekânının yanı sıra yakın çevresinin de gömü alanı olarak değerlendirildiğini düşündürür.

Küçük Buluntular ve Maddi Kültür

İznik Gölü Bazilikası’nda ele geçen küçük buluntular, alanın yalnızca mimari açıdan değil, gündelik yaşam, ibadet pratikleri ve uzun süreli kullanım bakımından da çok katmanlı bir nitelik taşıdığını gösterir. Seramikler, sikkeler, cam ve metal eşyalar ile litürjik nitelikli küçük objeler, hem kronolojinin ayrıntılandırılmasına hem de alanın farklı evrelerde üstlendiği işlevlerin anlaşılmasına katkı sağlar.

Seramik Buluntular

Kazı ve sondaj çalışmalarında en geniş grubu seramik buluntular oluşturur. Farklı açmalarda ele geçen seramikler, üretim teknikleri, hamur özellikleri, astar ve bezeme türleri bakımından çeşitlilik gösterir ve genel olarak Geç Hellenistik dönemden Orta–Geç Bizans yüzyıllarına kadar uzanan geniş bir zaman dilimini yansıtır.


Erken tabakalarda, özellikle atrium ve yapının alt seviyelerinde, Geç Hellenistik ve Erken Roma dönemine ait sofra kapları ile depolama kaplarının parçaları dikkat çeker. Kalın cidarlı, çoğu zaman kırmızımsı veya açık kahverengi hamurlu bu kaplar, göl kıyısındaki alanın bazilika inşa edilmeden önce de kullanıldığını; burada günlük ihtiyaçlara yönelik bir faaliyetin sürdüğünü gösterir. Bu grupta, içleri kayganlaştırılmış, sade formda kaplarla birlikte, omurgalı gövdeli ve profil verilmiş ağız kenarlı kap parçaları da yer alır.


Bazilikanın inşa edildiği ve aktif ibadet mekânı olarak kullanıldığı Geç Antik ve erken Bizans tabakalarında ise daha nitelikli masa kapları, pişirme kapları ve lambalar öne çıkar. İnce cidarlı, iyi pişmiş, çoğu zaman kırmızı astarlı ve yer yer kazıma veya kabartma bezemeli parçalar, bu dönemin sofra kültürünü yansıtır. Bazı örneklerde iç yüzeyde kayganlaştırma ve basit geometrik süslemeler görülür. Gündelik kullanım kaplarının yanında, yağ lambası parçaları da kilise içinin aydınlatma düzenine dair ipuçları sunar; kulp ve disk bölümü üzerinde haç motifi ve basit sembollerin yer aldığı örnekler, doğrudan Hristiyan ikonografisi ile ilişkilendirilebilir.


Orta ve Geç Bizans dönemleriyle bağlantılı üst seviyelerde, sırlı seramiklerin oranı artar. Yeşil, sarı ve kahverengi tonlarda sırlı parçalar, ince astarlı yüzeyler ve kazıma–boyama birleşik bezeme teknikleri, bu dönemin tipik Bizans seramik repertuvarını yansıtan örneklerdir. Bu kaplar, kilisenin nekropol olarak yoğun kullanıldığı yüzyıllarda gömü hediyesi, gündelik kullanım ya da dolgu malzemesi olarak mezarlar ve çevre tabakalar içinde karışık biçimde bulunur.

Sikke Buluntuları

Sikkeler, bazilikanın kronolojisinin belirlenmesinde ve kullanım evrelerinin ayrıştırılmasında en önemli küçük buluntu grubunu oluşturur. Farklı açmalarda ele geçirilen sikkeler, hem Hellenistik–Roma öncesi kullanım evresini hem de bazilikanın Geç Antik ve Bizans dönemlerindeki işleyişini belgeleyen bir zaman dizini sunar.


Alt seviyelerde, özellikle atrium alanındaki sondajlarda, MÖ 1. yüzyıla tarihlenebilen bronz sikkeler tespit edilmiştir. Bithynia–Pontus eyalet yönetimiyle ilişkili bu örnekler, göl kıyısındaki alanın Roma öncesi ve erken Roma dönemlerinde de işlek bir kullanıma sahip olduğunu gösterir. Bu buluntular, seramik verileriyle birlikte değerlendirildiğinde, bazilika inşa edilmeden önce kıyı şeridinin kent yaşamına dâhil bir faaliyet alanı olduğunu destekler.


Bazilikanın Uzak Çekim Bir Görseli (Anadolu Ajansı)

Bazilikanın inşa evresine ve erken kullanım dönemine ait tabakalarda, geç 4. yüzyıl ve 5. yüzyıl başlarına tarihlenen sikkeler öne çıkar. İmparator Valens ve onu izleyen hükümdarların dönemlerine ait bronz sikkeler, kilisenin bu yüzyıllarda işlevsel olduğunu düşündürür. Sikkelerin çoğu, naos içi ve apsis çevresinde, zaman zaman mezarlarla ilişkili konumlarda ele geçmiştir; bu durum, ibadet mekânı kullanımıyla birlikte gömü faaliyetlerinin de erken evrelerden itibaren var olduğunu gösterir.


Üst seviyelerde, özellikle naos içindeki mezarların dolgu tabakalarında 10.–13. yüzyıllara tarihlenebilen Bizans sikkeleri görülür. Bu geç dönem sikkelerinin bir kısmı mezar bağlamında, bir kısmı da karışmış dolgu içinde bulunmuştur. Gömülerde sikkelerin ölüyle birlikte konulduğu bazı örnekler, mezar ritüelleri açısından klasik Hristiyan geleneğinin sürdürülmesine işaret eder. Aynı zamanda, bu geç tarihli sikkeler, bazilikanın uzun süreli bir nekropol olarak kullanıldığını ve sualtında kalmasından epey önceye kadar alanın ziyaret edildiğini göstermektedir.

Cam ve Metal Eşyalar

Cam buluntular, sayısal olarak seramik ve sikkelere kıyasla daha sınırlı olsa da, kullanım biçimleri bakımından önemli veriler sunar. Çeşitli açmalarda tespit edilen cam kap parçaları, ince cidarlı içecek kapları, küçük şişe ve kâselere ait olduğu düşünülen fragmanlar ile aydınlatma elemanlarının parçalarını içerir. Bazı cam parçalarının kenar ve gövde birleşimlerinde hafifçe dışa taşan kalınlaştırmalar, askılı veya ayaklı lamba türlerine işaret eder. Camın rengi çoğunlukla yeşilimsi veya mavimsi tonlarda olup, erken Bizans dönemi üretim karakteriyle uyumlu örnekler sunar.


Metal buluntular ise çeşitlilik bakımından daha geniş bir yelpaze oluşturur. Bronz ve demir çiviler, farklı boyutlarda bağlantı elemanları ve yapı donatısına ait parçalar, hem ahşap üst yapının hem de göl ortamında zamanla çözünmüş konstrüksiyon elemanlarının izlerini taşır. Özellikle 12A açmasında yoğun olarak ele geçen çivi ve metal parça toplulukları, üst yapıda önemli ölçüde ahşap kullanıldığını ve bu ahşap elemanların göl tabanındaki tortu içinde uzun süre korunabildiğini düşündürür.


Günlük kullanım eşyası niteliğindeki metal parçalar arasında basit tokalar, küçük halka ve kancalar, muhtemel kemer veya giysi aksesuarları yer alır. Bunların bir bölümü mezar bağlamında, bir bölümü ise karışmış dolgu içinde bulunmuştur. Mezarlarda saptanan metal takı parçaları, ölen kişinin üzerindeki eşyalarla birlikte defnedildiğini; ancak gösterişli, yüksek zanaat ürünü metal buluntuların nadir oluşu, alanın genel karakteriyle uyumlu, görece sade bir maddi kültüre işaret ettiğini düşündürür.

Özel Nitelikli Litürjik Objeler

İznik Gölü Bazilikası’nda ele geçen bazı küçük buluntular, doğrudan litürjik işlevlerle ve aziz kültüyle ilişkilendirilebilir. Bunların başında haç formlu objeler ve rölik taşıyıcı parçalar gelir. Özellikle Latin haçı formunda, içi oyuk bir bölmeye sahip olan ve iki parçalı olarak tasarlandığı anlaşılan bir bronz haç, yapıdaki en dikkat çekici buluntulardan biridir. Gövdesi içi boş bırakılmış ve kapak biçimli bir unsurla kapanacak şekilde tasarlanmış bu tür haçlar, Bizans dünyasında genellikle koruyucu nitelikli kutsal kalıntıların veya küçük röliklerin taşınmasında kullanılır.


Bu tür bir rölik haçın kilisenin içinde, mezar ya da kutsal alanla bağlantılı bir konumda ele geçmiş olması, yapının aziz kültüyle ilişkili olabileceği yönündeki yorumları destekleyici bir unsur olarak değerlendirilir. Aziz Neophytos ile ilişkilendirilen geleneksel anlatı, bu tür litürjik objelerle birlikte düşünüldüğünde, bazilikanın yalnızca mahalli bir cemaat kilisesi değil, aynı zamanda şehitlik özelliği bulunan bir kutsal mekân olduğunu akla getirir.


Litürjik eşyalar arasında daha küçük boyutlu haçlar, basit süs haçları ve muhtemelen ibadet sırasında kullanılan bazı metal aksesuar parçaları da yer alır. Bunların bir kısmı doğrudan litürjik kullanımda, bir kısmı ise takı veya kişisel koruyucu obje işlevinde değerlendirilmiş olmalıdır. Haç motifinin, seramik lambalar ve taş/plastik parçalarda da görülmesi, Hristiyan sembolizminin yapı içindeki maddi kültüre belirgin biçimde yansıdığını gösterir.


Genel olarak küçük buluntular, İznik Gölü Bazilikası’nın tarihsel süreç içinde geçirdiği dönüşümleri somut biçimde yansıtır: Hellenistik–Roma dönemi kapları ve sikkeleri, göl kıyısındaki erken kullanım izlerini; Geç Antik ve erken Bizans seramik ve sikkeleri, bazilikanın inşa ve ibadet evresini; Orta ve Geç Bizans’a ait sikkeler, sırlı kaplar ve mezar buluntuları ise nekropol işlevinin ağırlık kazandığı dönemi temsil eder.

İznik Kenti, Hristiyanlık Tarihi ve Bölgesel Bağlam

İznik’in Tarihsel Gelişimi ve Göl Kıyısı Yerleşimi

İznik Gölü Bazilikası’nın bulunduğu alan, antik Nikaia kentinin göle bakan sur hattının hemen dışında yer almış bir kıyı şeridini temsil eder. Kent surlarının göl cephesini oluşturan bölüm, kara surlarına göre daha sakin bir topografyaya sahip olmuş; göl kıyısındaki bu hat, hem savunma hem de ulaşım açısından kentin dışa açılan yüzlerinden biri hâline gelmiştir. Bazilikanın kıyıdan yaklaşık 50 metre açıkta konumlanmış olması, inşa edildiği dönemde yapının doğrudan göl kıyısına bitişik bir kara yapısı olarak tasarlandığını, günümüzde görülen sualtı durumunun ise daha geç jeomorfolojik süreçlerin sonucu olduğunu düşündürmüştür.


Nikaia, Hellenistik dönemden itibaren bölgenin önemli kentlerinden biri hâline gelmiştir. Roma İmparatorluğu döneminde idari ve ekonomik bakımdan gelişmiş, sur sistemi, ana caddeleri ve kamusal yapılarıyla bölgesel bir merkez işlevi görmüştür. Bu süreçte göl kıyısı, olasılıkla küçük ölçekli iskeleler, depolama alanları ve suya ilişkin faaliyetlerin yürütüldüğü mekânlarla donatılmıştır. Bazilikanın bulunduğu hat, kent surlarının göl cephesine paralel uzanan bir dış bant üzerinde yer almış; bu bant, hem kentin suya açıldığı hem de sur dışı kutsal yapıların ve mezarlıkların yer alabildiği bir geçiş kuşağı işlevi görmüştür.


Bazilikanın Bulunduğu İznik Sahili (Anadolu Ajansı)

Geç Antik ve Bizans dönemlerinde, Nikaia sur içi dokusu Hristiyanlıkla birlikte yeni bir dinsel topografya kazanmış; kiliseler, şapeller ve şehitlik yapıları, surların içi ve yakın çevresinde yoğunlaşmıştır. Göl kıyısında yer alan bazilika da bu yeni topografyanın bir parçası hâline gelmiştir. Yapının hem kente hem de göle dönük olması, kara yolu ve muhtemel su yolu güzergâhlarının kesiştiği bir noktada yer aldığını düşündürmüş; böylece bazilika, kent içi dolaşımın yanı sıra göl üzerinden gelen ya da göle yönelen hareketlerle de ilişkili bir kutsal odak oluşturmuştur.


Osmanlı döneminde İznik, İslami kimliğin ağırlık kazandığı bir yerleşim hâlini almış; yeni dini yapı türleri (cami, mescit) kentsel dokuya hâkim olmuştur. Bu dönemde göl kıyısındaki erken Hristiyanlık yapıları büyük ölçüde yüzeyden silinmiş, İznik Gölü Bazilikası da göl tabanında görünmeyen bir kültür katmanı olarak varlığını sürdürmüştür. Sualtı kazıları, bu uzun süreli dönüşüm sürecinin arkeolojik izlerini, mimari kalıntılar ve dolgu tabakaları aracılığıyla görünür hâle getirmiştir.

Hristiyanlık Tarihi ve İznik

Nikaia, erken Hristiyanlık tarihi içinde imparatorluk düzeyinde önem kazanmış kentlerden biri olmuştur. Kentte düzenlenen konsiller ve piskoposluk yapılanması, Nikaia’yı yalnızca yerel bir merkez olmaktan çıkararak, teolojik tartışmaların ve kilise yönetiminin gündeminde yer alan bir odak hâline getirmiştir. Bu bağlamda, İznik’teki kiliseler ve diğer Hristiyan yapıları, yalnızca yerel cemaatlerin ibadet mekânı değil, aynı zamanda imparatorluk çapında kabul gören kararların ve akımların yayıldığı alanlar olarak da değerlendirilmiştir.


İznik Gölü Bazilikası, bu genel Hristiyanlık topografyası içinde su kıyısında konumlanmış özel bir örnek oluşturmuştur. Geleneksel anlatılarda yapının, genç yaşta şehit edildiği kabul edilen Aziz Neophytos ile ilişkilendirilmiş olması, bazilikayı bir şehir kilisesinin ötesinde, şehitlik niteliği bulunan bir kutsal alan konumuna taşımıştır. Şehit kültlerinin, erken Hristiyanlık ve erken Bizans döneminde kent topografyasıyla kurduğu ilişki düşünüldüğünde, göl kıyısında böyle bir yapının inşa edilmiş olması, Nikaia’da aziz kültleri ile kentsel mekân arasındaki bağlantıların somut bir örneğini yansıtmıştır.


Kentteki diğer kilise ve manastır yapıları ile birlikte değerlendirildiğinde, İznik Gölü Bazilikası’nın, Nikaia piskoposluk örgütlenmesi içinde hangi düzeyde bir statüye sahip olduğu bugün için tam olarak belirlenememiştir; ancak bazilikanın mimari boyutları, iç mekân düzeni ve nekropol işlevi, yapının yalnızca dar bir cemaat grubuna değil, geniş bir kent nüfusuna hizmet etmiş olabileceğini göstermiştir. Kilise içi gömü yoğunluğu, uzun süreli kullanım ve litürjik objeler, göl kıyısındaki bu yapının, Hristiyanlık dönemi İznik’inde hem ibadet hem anma pratiklerinin odaklandığı bir mekân hâline gelmiş olabileceğini düşündürmüştür.

Bölgesel ve İmparatorluk Ölçeğinde Değerlendirme

İznik Gölü Bazilikası, plan şeması ve iç mekân düzeni bakımından, Anadolu ve Doğu Akdeniz’de Geç Antik ve erken Bizans dönemlerinde yaygın olarak kullanılan üç nefli bazilikal kilise tipolojisiyle büyük ölçüde örtüşmüştür. Doğu-batı ekseninde uzanan üç nefli düzen, doğuda içten dairesel apsis, yan pastophoria mekânları, batıda narteks ve onun önünde yer alan atrium, bu ortak şemanın temel ögelerini oluşturmuştur. Nef ayrımında sütun dizileri, parapet levhaları ve zengin zemin döşemeleri kullanılmış olması, benzer çağdaş kiliselerde gözlenen iç mekân hiyerarşisiyle uyumlu bir düzen ortaya koymuştur.


Bununla birlikte, bazilikanın doğrudan göl kıyısında ve bugün sualtında bulunuyor olması, yapıyı bölgesel örnekler içinde ayırt edici bir konuma getirmiştir. Anadolu’da kıyı veya göl kenarında inşa edilmiş kiliseler bilinmekle birlikte, bu ölçekte korunmuş bir sualtı bazilikasının varlığı, İznik Gölü Bazilikası’nı hem sualtı arkeolojisi hem de kıyı topografyasıyla ilişkilenen kutsal yapı araştırmaları açısından özel bir örnek hâline getirmiştir. Yapının göl tabanında günümüze ulaşmış mimari bütünlüğü, bölgesel bazilika tipolojisi çalışmalarına sualtı verileri üzerinden katkı sağlamıştır.


Kazı Çalışmaları Esnasında Bazilika (Anadolu Ajansı)

Bölgesel ölçekte bakıldığında, İznik Gölü Bazilikası’nın, Bithynia ve çevresindeki diğer erken Hristiyanlık merkezleriyle bağlantı içinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bölgedeki kentler, piskoposluk ağları, kırsal kiliseler ve manastır kompleksleri, benzer dönemlerde inşa edilmiş pek çok yapıyla birlikte bir Hristiyanlık coğrafyası meydana getirmiştir. İznik, bu ağ içinde merkezi bir konumda yer almış; göl kıyısındaki bazilika, kentin bu konumunun mekâna yansıyan örneklerinden biri hâline gelmiştir.


İmparatorluk ölçeğinde düşünüldüğünde, İznik Gölü Bazilikası üzerine elde edilen kronolojik ve mimari veriler, Geç Antik Çağ’dan Orta Bizans dönemine kadar uzanan süreçte, şehitlik kültlerinin, kent nekropollerinin ve kıyı yerleşimlerinin nasıl dönüşümler geçirmiş olduğunu göstermiştir. Yapının erken evresinde ibadet ve şehitlik vurgusu öne çıkmış; ilerleyen yüzyıllarda nekropol işlevi güçlenmiş; son aşamada ise jeomorfolojik süreçler ve deprem etkileriyle göl tabanında korunmuş bir kültür katmanı hâline gelmiştir. Böylece İznik Gölü Bazilikası, hem Nikaia’nın Hristiyanlık tarihindeki rolünü somutlaştıran bir örnek, hem de Anadolu’da kıyı ve sualtı arkeolojisinin birlikte ele alındığı bir araştırma alanı niteliği kazanmış; bölgesel ve imparatorluk ölçekli değerlendirmelerde başvurulan önemli bir veri kaynağı hâline gelmiştir.

Koruma, Yönetim ve Sualtı Arkeolojisi Yöntemleri

Sualtı Arkeolojisi Yöntemleri

İznik Gölü Bazilikası’nda yürütülen çalışmalar, başından itibaren sualtı arkeolojisi için özel olarak uyarlanmış bir yöntem setiyle yürütülmüştür. Göl yüzeyine sabitlenen yüzer platformlar, hem dalgıçların iniş–çıkış noktası hem de ölçüm, kayıt ve buluntu işlemlerinin gerçekleştirildiği çalışma alanı olarak kullanılmıştır. Böylece, göl kıyısındaki günlük dalga hareketlerinden ve kıyı trafiğinden görece bağımsız, kontrollü bir çalışma ortamı sağlanmıştır.


Kazı alanında, dalgıçlı çalışma esası benimsenmiştir. Dalgıçlar, nargile sistemiyle yüzeyden beslenen hava hatları kullanmış; böylece tüp değişimi için sık sık su yüzeyine çıkılmasına gerek kalmamıştır. Görüş mesafesinin zaman zaman sınırlı olduğu göl ortamında, dalgıçların belirli hatlar ve referans noktaları üzerinden ilerlemesi sağlanmış; açmalar, koordinat sistemine bağlanan kareleme yöntemiyle tanımlanmıştır. Her açma, kot ölçümleriyle birlikte plan ve kesit çizimlerine aktarılmış; sualtında yapılan ölçümler yüzeyde toplamalı yöntemlerle kontrol edilmiştir.


Sualtı kazısında göl tabanı dolgusu, santrifüj pompa ve ona bağlı hortum sistemleriyle kontrollü biçimde uzaklaştırılmıştır. Dalgıçlar tarafından yönlendirilen hortumlar, seçilen açma alanında tortu ve ince dolguyu emerek yüzeydeki eleme ünitelerine aktarmıştır. Burada, farklı gözenek açıklığına sahip elekler kullanılmış; kil, silt ve en ince parçacıklar suya geri bırakılırken, seramik, cam, metal ve küçük kemik parçaları elekte tutulmuştur. Böylece, göl tabanındaki düşük görüş koşullarının kaybettirebileceği küçük buluntuların sistemli biçimde tespiti mümkün hâle gelmiştir.


Mimari kalıntıların belgelenmesinde, klasik sualtı ölçüm tekniklerinin yanı sıra fotogrametri ve üç boyutlu lazer tarama yöntemlerinden yararlanılmıştır. Duvar izleri, sütun kaideleri, parapet levhaları, lahitler ve nef içi zemin döşemeleri çoklu açıdan fotoğraflanmış; bu fotoğraflar yazılım ortamında birleştirilerek üç boyutlu modeller elde edilmiştir. Özellikle opus sectile zeminlerin ve hassas mimari plastik öğelerin, kazı sırasında ortaya çıkarıldıktan hemen sonra üç boyutlu olarak belgelenmesi, ileride yapılabilecek rekonstrüksiyon ve sanal görselleştirme çalışmalarına temel oluşturmuştur.


Kazı sezonlarında, antropolojik ve biyolojik verilerin kaybını önlemek için iskeletlerin açığa çıkarılmasında aşamalı bir yöntem uygulanmıştır. Kemikler, sualtında konumları bozulmadan belgelenmiş; fotoğraf ve çizimlerle kayıt altına alındıktan sonra parça parça kaldırılmıştır. Bu aşamada, suyun kaldırma kuvveti ve tortunun hareketi dikkate alınarak, kemiklerin kaymaması ve birbirine karışmaması için destekleyici küçük takozlar ve sepetler kullanılmıştır. Ahşap buluntuların tespitinde de benzer bir hassasiyet gözetilmiş; sualtında görülebilen ahşap parçalar, çevre dolgusu hafifçe alındıktan sonra fotoğraf ve çizime konu edilmiş, ardından gerekli görülenler blok hâlinde kaldırılmıştır.

Koruma Sorunları ve Riskler

İznik Gölü Bazilikası’nın korunma koşulları, göl ekosisteminin dinamikleriyle doğrudan bağlantılıdır. Göl seviyesindeki dalgalanmalar, su sıcaklığındaki değişimler ve kıyı hattındaki dalga erozyonu, mimari kalıntılar üzerinde uzun vadeli baskı oluşturan başlıca etkenler arasında yer almıştır. Özellikle kıyıya yakın taş bloklar ve duvar izleri, rüzgârın etkisiyle oluşan yüzey dalgalarının sürüklediği tortu ve kum hareketinden daha fazla etkilenmiştir.


Göl tabanındaki biyolojik faaliyetler de koruma açısından önemli bir başlık oluşturmuştur. Alg, su bitkileri ve kabuklu organizmalar, hem taş yüzeylere hem de ahşap ve metal buluntulara tutunmuştur. Zamanla kalınlaşan biyolojik tabaka, yüzeydeki ayrıntıların okunmasını güçleştirmiş; bazı durumlarda da taş yüzeylerin parçalanmasını hızlandıran mikro ortamlar yaratmıştır. Bu nedenle kazı sezonlarında, yoğun biyolojik tortunun bulunduğu alanlar tespit edilmiş; gerekli görülen yerlerde sınırlı ve kontrollü temizlikler yapılmıştır.


İznik Bazilikası'nın Üstten Çekim Bir Fotoğrafı (Anadolu Ajansı)

İnsan kaynaklı riskler de göz önünde bulundurulmuştur. İznik Gölü’nün rekreasyonel kullanımı, balıkçılık faaliyetleri ve kontrolsüz dalış girişimleri, kalıntıların bütünlüğü için potansiyel tehditler arasında yer almıştır. Balıkçı ağlarının ve kurşunlu oltaların mimari bloklara takılması, taşların yer değiştirmesine veya kırılmasına yol açabilmiştir. Bu nedenle, kazı alanı belirli bir güvenlik şeridiyle çevrelenmiş; alanın koordinatları resmî kurumlarca kayıt altına alınmış ve izinsiz faaliyetlerin sınırlandırılması yönünde adımlar atılmıştır.


Küçük buluntuların korunması, sualtı ortamından çıkarıldıktan sonra uygulanacak müdahalelerle yakından ilişkili olmuştur. Seramik ve cam parçalar, sudan çıkarıldıktan sonra ani kurumanın çatlama riskini artırmaması için kontrollü biçimde kurutulmuştur. Metal buluntular, özellikle bronz ve demir parçalar, suyla temas hâlindeki iyonik bileşiklerin oksijenle ani reaksiyonunu engellemek amacıyla önce göl suyuna yakın iletkenlikte çözeltilerde bekletilmiş; ardından uzman konservatörlerce mekanik ve kimyasal temizlik süreçlerine alınmıştır. Ahşap parçalar ise su doygunluk durumunu koruyacak biçimde geçici depolama ortamlarına aktarılmış, böylece hacim kaybı ve deformasyonun önüne geçilmeye çalışılmıştır.

Sunum, Ziyaretçi Yönetimi ve Müzeleşme

İznik Gölü Bazilikası’nın korunması, yalnızca kazı ve konservasyon teknikleriyle sınırlı kalmamış; alanın kamuya nasıl sunulacağı ve ziyaretçiyle nasıl ilişkilendirileceği de tartışılmıştır. Göl tabanında yer alan kalıntıların doğrudan sualtı turizmine açılması, hem güvenlik hem de koruma bakımından hassasiyet gerektirmiştir. Bu nedenle, yapı çevresinin kontrollü bir sualtı arkeolojik alan olarak değerlendirilmesi; yalnızca uzman dalgıçlar ve araştırma ekiplerince, belirlenen güzergâhlar dâhilinde ziyaret edilmesi yönünde bir yaklaşım benimsenmiştir.


Alanla ilgili bilgilerin karada sunulması, koruma ve tanıtım arasındaki dengeyi esas alan bir yöntem olarak öne çıkmıştır. Göl kıyısına yakın noktalarda yerleştirilen panolar ve görsel anlatımlar aracılığıyla, bazilikanın planı, fotoğrafları ve üç boyutlu modelleri ziyaretçilere aktarılmıştır. Böylece, kalıntıların sualtında tutulması sağlanmış; buna karşılık, yapı hakkında bilgilendirici içerikler karada erişilebilir hâle getirilmiştir. Üç boyutlu fotogrametri ve lazer tarama verileri, hem bilimsel yayınlarda hem de müze sunumlarında kullanılabilecek nitelikte görsel malzemeler üretmiştir.


Sualtı kazılarında ele geçen taşınabilir buluntular, ilgili mevzuat çerçevesinde müzeye taşınmış ve müze koleksiyonunun bir parçası hâline gelmiştir. Seramik grupları, sikkeler, cam ve metal parçalar ile litürjik nitelikli objeler, tipolojik ve kronolojik sınıflamalara ayrılmış; hem depoda hem de sergi salonlarında belirli tematik başlıklar altında düzenlenmiştir. Böylece, göl tabanında yerinde korunması gereken mimari kalıntılar ile taşınabilir buluntular arasında işlevsel bir görev dağılımı yapılmıştır: mimari yapı gölde, küçük buluntu grupları ise müze ortamında ziyaretçiyle buluşmuştur.


Uzun vadede, İznik Gölü Bazilikası için öngörülen koruma–yönetim yaklaşımı, yapının sualtında kalmasını temel almış; fiziksel taşıma veya yeniden inşa gibi seçenekler yerine, yerinde koruma ve belgelenmiş verilerin dijital ortamlarda sunulması yöntemi benimsenmiştir. Sualtı kazılarında elde edilen planlar, kesitler, fotoğraflar ve üç boyutlu modeller, hem bilimsel çalışmaların hem de kamuya dönük tanıtım faaliyetlerinin temel altlığını oluşturmuştur. Böylece, göl ekosistemi ile arkeolojik miras arasındaki denge korunmaya çalışılmış; İznik Gölü Bazilikası, sualtı koşulları içinde belgelenmiş ve yönetilen bir kültür varlığı olarak ele alınmıştır.

Kaynakça

Araştırma Eserler

Ercengiz, A., A. S. Yumbul, Ş. Aktaş ve Mustafa Şahin. “2014 Yılının En Önemli 10 Keşfinden Biri: Aziz Neophytos Bazilikası.” 10. Ulusal Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp Toplantısı. İstanbul, 2017. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/aziz_neophytos_bazilikasi.pdf.


Musei Vaticani. "Sistine Chaphel." Musei Vaticani. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://www.museivaticani.va/content/museivaticani/en/collezioni/musei/cappella-sistina/storia-cappella-sistina.html.


Şahin, Mustafa. “İznik Gölü Bazilika Kalıntısında Sualtı Araştırmaları Başlıyor.” TINA Denizcilik Arkeoloji Dergisi 3 (2015): 69–70. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/tina_3.pdf.


Şahin, Mustafa. “İznik Gölü Bazilika Kalıntısı Sualtı Yüzey Araştırması – 2015.” TINA Denizcilik Arkeoloji Dergisi 4 (2015): 32–51. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/tina_4.pdf.


Şahin, Mustafa. “Birinci Ekümenik Konsil İznik Gölü’ndeki Bazilikada Mı Toplandı?” Bursa’da Zaman 18 (Nisan 2016): 46–51. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/bursada_zaman_18.pdf.


Şahin, Mustafa. “İznik Gölü Bazilika Kazıları – 2016.” TINA Denizcilik Arkeoloji Dergisi 6 (2016): 64–79. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/tina_6.pdf.


Şahin, Mustafa, ve A. Bilir. “Underwater Survey in Lake Iznik – 2015.” İçinde North Meets East: Aktuelle Forschungen zu antiken Haefen III, 75–84. Hamburg, 2016. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/underwatersurveyznik.pdf.


Şahin, Mustafa, ve S. Gündüz. “Underwater Excavation in Lake Iznik – 2015.” İçinde North Meets East: Aktuelle Forschungen zu antiken Haefen III. Hamburg, 2016. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/2016_north_meets_east_iii.pdf.


Şahin, Mustafa. “İznik Gölü Bazilika Kazısı 2015.” İçinde 38. Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu III, 23–27 Mayıs 2016, Edirne, 435–450. Ankara, 2017. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://ukaas.ktb.gov.tr/Eklenti/52536,38kazi3pdf.pdf?0.


Şahin, Mustafa, ve M. R. Fairchild. “Nicea’s Underwater Basilica.” Biblical Archaeology Review 44, no. 6 (2018): 30–38. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/biblical_archaeology_iznik.pdf.


Şahin, Mustafa. “İznik Gölü Bazilika Sualtı Kazıları 2017–2018 Ön Rapor.” İçinde 41. Kazı Sonuçları Toplantısı – 3, 443–462. Ankara, 2019. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/7358941kazi3pdf.pdf.


Şahin, Mustafa. “Neue Forschungen und Ausgrabungen in der Basilika des İznik Sees.” Asia Minor Studien 96 (Bonn, 2020): 93–106. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/nicaea_sahin.pdf.


Şahin, Mustafa. “İznik Gölü’ndeki Bazilika Kalıntısı İlk Olarak Ne Zaman Keşfedildi?” Bursa Günlüğü 9 (Mart–Nisan–Mayıs 2020): 66–71. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/bursa1.pdf.


Şahin, Mustafa. “Bazilika Kilise’nin Scyphate Sikkeleri.” TINA Denizcilik Arkeoloji Dergisi 17 (2021): 44–59. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/scyphate_sikkeler.pdf.


Şahin, Mustafa. “Underwater Excavation at the Basilica Church in İznik Lake – 2019.” International Journal of Environment and Geoinformatics 9, no. 2 (2022): 71–80. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/underwater_excavation_at_the_basilica_church_in_iznik_lake.pdf.


Şahin, Mustafa. “İznik Gölü Bazilikal Kilisesi Sualtı Kazıları 2019–2020.” İçinde 2019–2020 Yılı Kazı Çalışmaları, Cilt 3, yay. haz. A. Özme, 341–350. Ankara, 2022. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/bazilika2020_2021.pdf.


Şahin, Mustafa. “İznik Gölü Bazilikası Sualtı Kazıları 2016–2019: Hipotezler ve Elde Edilen Veriler.” İçinde Türkiye’de Sualtı Arkeolojisi, yay. haz. H. Öniz, 55–62. İstanbul, 2022. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/iznik_golu_bazilikasi_sualti_kazilari_2016_2019_hipotezler_ve_elde_edilen_veriler.pdf.


Şahin, Mustafa. “İznik Gölü Sualtı Yüzey Araştırması ve Bazilika Kalıntısı Üzerine İlk Düşünceler.” İçinde Türkiye’de Bizans Çalışmaları – Yeni Araştırmalar, Farklı Eğilimler, yay. haz. K. Durak, N. Necipoğlu ve T. Uyar, 19–30. İstanbul, 2022. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/bazilika_2022.pdf.


Şahin, Mustafa. “Sistine Salonu’nda Yer Alan Fresko Işığında Toplantı Mekanının Yeri.” İçinde Bursa Atlası, yay. haz. A. Sınar Uğurlu ve S. Kırlı, 2–28. Bursa, 2022. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/1_1_mustafa_sahin_3_28_syf.pdf.


Şahin, Mustafa. “İznik Gölü Bazilikal Kilisesi Sualtı Kazıları 2021.” İçinde 42. Uluslararası Kazı, Araştırma ve Arkeometri Sempozyumu, 23–27 Mayıs 2022, Denizli, 159–172. Ankara, 2023. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://uludag.edu.tr/dosyalar/arkeoloji/mustafa/bazilika_2021.pdf.


Görsel-İşitsel Kaynaklar

Köksal, Saliha Nur. "İznik Gölü'ndeki 1600 yıllık bazilika metaverse ortamında gezilebilecek." Anadolu Ajansı. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://www.aa.com.tr/tr/bilim-teknoloji/iznik-golundeki-1600-yillik-bazilika-metaverse-ortaminda-gezilebilecek/2960319.


Raddato, Carole. "Basilica of Saint Neophytos, probably built shortly after the Ecumenical Council of AD 325, but became submerged by the lake after an earthquake of AD 740, and was only rediscovered in 2014, Lake İznik, Turkey." Flickr. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://www.flickr.com/photos/carolemage/53467516937/in/photostream/.


Şan, Cem. "İznik, bazilika kalıntısının çevresinde yapılması planlanan ayine hazırlanıyor." Anadolu Ajansı. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://www.aa.com.tr/tr/kultur/iznik-bazilika-kalintisinin-cevresinde-yapilmasi-planlanan-ayine-hazirlaniyor/3545288.


Yılmaz, Büşra Nur. "İznik Gölü'ndeki bazilikanın 13. yüzyılda gömülerek terk edildiği ortaya çıktı." Anadolu Ajansı. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://www.aa.com.tr/tr/kultur-sanat/iznik-golundeki-bazilikanin-13-yuzyilda-gomulerek-terk-edildigi-ortaya-cikti/2380119.


Yılmaz, Büşra Nur. "İznik Gölü'ndeki bazilika, Papa 14. Leo'nun ziyareti için hazırlanıyor." Anadolu Ajansı. Erişim tarihi: 27 Kasım 2025. https://www.aa.com.tr/tr/kultur/iznik-golundeki-bazilika-papa-14-leonun-ziyareti-icin-hazirlaniyor/3721608.

Günün Önerilen Maddesi
11/28/2025 tarihinde günün önerilen maddesi olarak seçilmiştir.

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Yazar Bilgileri

Avatar
YazarMelike Sude Nar10 Nisan 2025 18:09
Avatar
YazarOnur Çolak28 Kasım 2025 06:57
Katkı Sağlayanlar
Katkı Sağlayanları Gör
Katkı Sağlayanları Gör

İçindekiler

  • Konum, Doğal Çevre ve Jeomorfolojik Bağlam

  • Keşif, Araştırma ve Kazı Tarihçesi

  • Mimari Tanım ve Plan Şeması

  • Yapı Evreleri ve Tarihlendirme

    • Bazilika Öncesi Kullanım

    • İlk İnşa Evresi: Geç Antik Çağ

    • Onarımlar, Yeniden Düzenlemeler ve Orta Bizans Evreleri

    • Geç Dönem Kullanımı, Nekropol İşlevi ve Terk

  • Litürjik Düzen ve Dini İşlev

  • Nekropol ve Gömü Uygulamaları

  • Küçük Buluntular ve Maddi Kültür

    • Seramik Buluntular

    • Sikke Buluntuları

    • Cam ve Metal Eşyalar

    • Özel Nitelikli Litürjik Objeler

  • İznik Kenti, Hristiyanlık Tarihi ve Bölgesel Bağlam

    • İznik’in Tarihsel Gelişimi ve Göl Kıyısı Yerleşimi

    • Hristiyanlık Tarihi ve İznik

    • Bölgesel ve İmparatorluk Ölçeğinde Değerlendirme

  • Koruma, Yönetim ve Sualtı Arkeolojisi Yöntemleri

    • Sualtı Arkeolojisi Yöntemleri

    • Koruma Sorunları ve Riskler

    • Sunum, Ziyaretçi Yönetimi ve Müzeleşme

Tartışmalar

Henüz Tartışma Girilmemiştir

"İznik Bazilikası" maddesi için tartışma başlatın

Tartışmaları Görüntüle
KÜRE'ye Sor