KÜRE LogoKÜRE Logo
Ai badge logo

Bu madde yapay zeka desteği ile üretilmiştir.

Jeolojik Zamanlar

Doğa Bilimleri+2 Daha
fav gif
Kaydet
kure star outline

Jeolojik zamanlar, yaklaşık 4,6 milyar yıl önce başlayan Dünya tarihini belirli olaylara, süreçlere ve özelliklere göre sınıflandıran kronolojik bir sistemdir. Bu sistem, yerkabuğunun ilk oluşumundan günümüze kadar geçen tüm süreci kapsar ve farklı dönemlerde gözlenen iklim koşulları, tektonik hareketler, biyolojik çeşitlilik ve coğrafi yapılar temel alınarak düzenlenir. Her bir jeolojik evre, Dünya’nın fiziksel ve biyolojik evriminde önemli değişimlerin meydana geldiği süreçleri yansıtır.


Bilim insanları, jeolojik zaman cetvelini oluştururken çok sayıda yöntemden yararlanır. Bunlar arasında tortul tabakaların incelenmesi, tabakaların içerdiği fosillerin analizi ve uranyum ile toryum gibi radyoaktif elementlerin bozunma oranlarına dayalı radyometrik tarihleme teknikleri öne çıkar. Radyometrik tarihleme, Dünya’nın yaşını belirlemede ve farklı tabakaların birbirleriyle olan kronolojik ilişkisini ortaya koymada güvenilir bir yöntemdir. Böylece jeoloji ve paleontoloji bilimleri, yeryüzü tarihindeki köklü değişimleri açıklığa kavuşturur, canlı yaşamının gelişimini ve büyük ölçekli çevresel dönüşümleri sistematik bir çerçevede değerlendirir.


Jeolojik zaman birimleri, kendi içinde daha küçük alt bölümlere ayrılarak incelenir. En geniş birimler olan zamanlar (eonlar), büyük devirlere (era) bölünür; devirler dönemlere (period), dönemler ise çağ (epoch) ve evre (age) gibi daha küçük ölçekli birimlere ayrılır. Bu çok katmanlı sınıflandırma, Dünya tarihinin daha ayrıntılı biçimde anlaşılmasına olanak tanır. Genel olarak, günümüzden geçmişe doğru gidildikçe jeolojik zamanların kapsadığı sürelerin daha uzun olduğu gözlenmektedir. Bu durum, Dünya’nın erken dönemlerinde meydana gelen süreçlerin daha az ayrıntıyla izlenebilir olmasından kaynaklanır.


Dünya’nın jeolojik geçmişi, dört ana zaman dilimi çerçevesinde ele alınır. İlkel Zaman (Prekambriyen), Dünya’nın ilk kabuğunun oluştuğu, okyanusların ortaya çıktığı ve yaşamın en basit formlarının belirdiği en uzun dönemdir. Birinci Jeolojik Zaman (Paleozoik), çok hücreli canlıların çeşitlendiği, balıkların, kara bitkilerinin ve ilk sürüngenlerin ortaya çıktığı bir evreyi ifade eder. İkinci Jeolojik Zaman (Mezozoik), dinozorların hâkim olduğu, kıtaların hareket ettiği ve iklimin büyük değişimlere uğradığı bir süreci kapsar. Üçüncü Jeolojik Zaman (Senozoik) ise memelilerin ve kuşların çeşitlenerek baskın hâle geldiği, iklimsel dalgalanmaların yaşandığı ve günümüzdeki ekosistemlerin temelinin şekillendiği dönemdir.


Bu zaman dilimlerinin her biri, yerkabuğunda gerçekleşen orojenik (dağ oluşumu) hareketler, kıtaların konum değiştirmesi, iklimsel koşullardaki büyük dönüşümler, kitlesel yok oluşlar ve yeni türlerin ortaya çıkışı gibi dönüm noktalarıyla birbirinden ayrılır. Böylece jeolojik zamanlar, Dünya’nın hem fiziksel yapısındaki hem de biyolojik çeşitliliğindeki evrimi anlamlandırmaya yarayan kapsamlı bir kronolojik sistem oluşturur.

İlkel Zaman (Prekambriyen)

Prekambriyen, Dünya’nın oluşumundan yaklaşık 541 milyon yıl öncesine kadar süren ve gezegenin jeolojik tarihinin yaklaşık yüzde 85’ini kapsayan en uzun zaman dilimidir. Yaklaşık 4 milyar yıl devam eden bu dönem, Hadean, Arkeyan ve Proterozoyik olmak üzere üç büyük devreye ayrılır. Bu evreler, Dünya’nın fiziksel yapısındaki köklü değişimleri ve yaşamın en ilkel formlarının ortaya çıkışını barındırır.


Prekambriyen’in ilk evresi olan Hadean, yaklaşık 4,6 ila 4,0 milyar yıl önce gerçekleşmiştir. Bu dönemde Dünya, yoğun meteor yağmurları, şiddetli volkanik faaliyetler ve yüksek sıcaklıklarla şekillenmiştir. Gezegenin yüzeyi büyük ölçüde ergimiş durumdaydı; zamanla soğuma süreci başlamış ve ilkel yer kabuğu oluşmuştur. Aynı zamanda, su buharının yoğunlaşmasıyla ilk okyanusların temelini oluşturan sıvı su birikimleri meydana gelmiştir.


Arkeyan Devrinde (yaklaşık 4,0 ila 2,5 milyar yıl önce), Dünya’nın yüzeyi daha istikrarlı hâle gelmiş ve kıtasal çekirdekleri oluşturan en eski kara parçaları, yani kratonlar veya kalkanlar ortaya çıkmıştır. Bu dönemdeki en önemli gelişmelerden biri, yaşamın ilk izlerinin belirmesidir. Özellikle okyanuslarda gelişen siyanobakteriler ve algler, biyolojik evrimin başlangıcını temsil eder. Bu mikroorganizmalar, stromatolit adı verilen tabakalı yapılar oluşturarak hem biyolojik hem de jeolojik açıdan kalıcı izler bırakmıştır.


Proterozoyik Devrinde (yaklaşık 2,5 milyar ila 541 milyon yıl önce), oksijenin atmosferde kademeli olarak artmaya başladığı “Büyük Oksidasyon Olayı” gerçekleşmiştir. Fotosentetik mikroorganizmaların etkinliği sayesinde serbest oksijen oranı yükselmiş, bu da hem yerkürenin kimyasal yapısında hem de biyolojik evrimde büyük değişimlere yol açmıştır. Bu dönemde ilk kez çekirdekli hücreler (ökaryotlar) ortaya çıkmış ve çok hücreli organizmalara giden süreç başlamıştır.


Prekambriyen kayaçlarında, yoğun metamorfizma (başkalaşım) süreçleri nedeniyle fosil kalıntıları son derece nadirdir. Ancak stromatolitler ve mikrofosiller bu dönemin biyolojik varlığına dair önemli kanıtlar sunar. Ayrıca bu zaman diliminde, kıtaların oluşum süreci hızlanmış, levha tektoniğine dayalı hareketler sonucunda süper kıtaların ilk örnekleri ortaya çıkmıştır.


Prekambriyen, Dünya’nın ilkel koşullardan yaşanabilir bir gezegene evrildiği, yerkabuğunun şekillendiği ve yaşamın en basit biçimlerinin ortaya çıkıp çeşitlenmeye başladığı kritik bir dönemdir. Bu özellikleriyle, Dünya tarihindeki sonraki jeolojik zamanların temelini oluşturan bir evre niteliği taşır.

Birinci Jeolojik Zaman (Paleozoik)

Paleozoik Zaman, günümüzden yaklaşık 541 milyon yıl önce başlayıp 251,9 milyon yıl önce sona ermiş ve yaklaşık 290 milyon yıl boyunca devam etmiştir. Dünya tarihinin en önemli jeolojik ve biyolojik dönüşümlerinin yaşandığı bu dönem, altı büyük devreye ayrılır: Kambriyen, Ordovisyen, Silüriyen, Devoniyen, Karbonifer ve Permiyen. Paleozoik, hem canlıların çeşitliliğinde kayda değer bir artışın yaşanması hem de yerkürenin jeolojik yapısında köklü değişimlerin meydana gelmesi bakımından kritik bir zaman dilimidir.


Paleozoik’in başlangıcı, biyolojik çeşitliliğin büyük ölçüde arttığı “Kambriyen Patlaması” ile tanımlanır. Bu olay, özellikle deniz ekosistemlerinde görülen hızlı evrimsel süreçlerin bir sonucu olarak ortaya çıkmış ve trilobitler, brachiopodlar ve graptolitler gibi çok sayıda omurgasız türünün hızla yayılmasına yol açmıştır. Ordovisyen ve Silüriyen dönemlerinde ilk çeneli balıkların evrimleşmesi, mercan resiflerinin gelişmesi ve kara yüzeylerinde ilk basit bitkilerin görülmesi önemli biyolojik yenilikler olarak öne çıkar. Devoniyen, genellikle “Balıkların Çağı” olarak anılır; bu dönemde balık türleri hızla çeşitlenmiş, ilk amfibiler ortaya çıkmış ve bitkiler kara ekosistemlerinde daha karmaşık topluluklar oluşturmaya başlamıştır.


Karbonifer Dönemi, iklimin sıcak ve nemli özellikleriyle dikkat çeker. Bu dönemde geniş bataklık alanlarında dev eğrelti otları, kozalaklı ağaçlar ve likopod türleri yaygın orman ekosistemlerini oluşturmuştur. Bu yoğun bitki örtüsü, gömülme ve sıkışma süreçleri sonucunda günümüzde önemli enerji kaynağı olan taş kömürü yataklarını meydana getirmiştir. Aynı dönemde amfibiler çeşitlenmiş, böcekler ve ilk sürüngenler kara yaşamında kendine yer bulmuştur.


Paleozoik’in son evresi olan Permiyen Dönemi, hem jeolojik hem de biyolojik açıdan önemli gelişmelere sahne olmuştur. Bu süreçte kıtalar, hareket eden levhaların birleşmesiyle Pangea adı verilen devasa bir süper kıta hâline gelmiştir. Pangea’yı ise Panthalassa adı verilen geniş tek okyanus çevrelemiştir. Levha hareketlerinin yol açtığı kıvrım ve bindirme süreçleri, Kaledoniyen ve Hersinyen orojenezi gibi önemli dağ oluşumlarını ortaya çıkarmış; Ural Dağları ve İskandinav Dağları gibi günümüzde de varlığını sürdüren sıradağlar bu dönemde şekillenmiştir.


Biyolojik açıdan Permiyen, büyük bir kitlesel yok oluş ile son bulmuştur. Bu olay, Dünya tarihindeki en büyük yok oluşlardan biri olup deniz türlerinin yaklaşık %90’ını, kara türlerinin ise yaklaşık %70’ini ortadan kaldırmıştır. Paleozoik’in sonunda gerçekleşen bu yok oluş, sonraki jeolojik zaman olan Mezozoik’in biyolojik ve ekolojik temelini hazırlamıştır.


Paleozoik, canlıların denizlerden karasal alanlara geçiş yaptığı, bitki ve hayvan çeşitliliğinin büyük ölçüde arttığı, yerkürenin kıtasal ve orojenik yapısının derin değişimlere uğradığı bir dönemdir. Bu özellikleriyle, hem biyolojik evrim hem de jeolojik süreçler bakımından Dünya tarihindeki en belirleyici evrelerden biri olmuştur.

İkinci Jeolojik Zaman (Mezozoik)

Mezozoik, yaklaşık 251,9 milyon yıl önce başlayıp 66 milyon yıl önce sona ermiş ve yaklaşık 185 milyon yıl sürmüş bir jeolojik zaman dilimidir. Paleozoik’in sonunda gerçekleşen büyük kitlesel yok oluşun ardından başlayan bu dönem, canlıların yeniden çeşitlenip geliştiği ve Dünya’nın bugünkü görünümüne doğru evrimleştiği bir süreçtir. Mezozoik, genellikle “Sürüngenler Çağı” olarak anılır; çünkü kara, deniz ve hava ekosistemlerinde dinozorlar baskın hâle gelmiştir.


Paleozoik’in son evresinde birleşmiş durumda olan Pangea süper kıtası, Mezozoik boyunca parçalanmaya başlamıştır. Bu parçalanma sonucunda kuzeyde Laurasia, güneyde ise Gondwana olarak adlandırılan iki büyük kara kütlesi ortaya çıkmıştır. Bu ayrışma, levha tektoniği hareketleriyle birlikte kıtaların günümüzdeki konumlarına doğru hareketinin başlangıcını oluşturmuştur. Parçalanma süreci aynı zamanda geniş okyanus havzalarının açılmasına, deniz seviyesinin yükselmesine ve kara parçalarının önemli bir kısmının sular altında kalmasına yol açmıştır. Bu deniz ilerlemeleri (transgresyon) sırasında geniş alanlarda tortul kayaçlar birikmiş, günümüzde fosil bakımından zengin stratigrafik kayıtlar bırakılmıştır. Türkiye’nin bulunduğu coğrafi bölgede ise Tetis Denizi geniş bir alanı kaplamış, bu da bölgenin jeolojik yapısının şekillenmesinde belirleyici olmuştur.


Mezozoik, genellikle büyük orojenik (dağ oluşumu) hareketlerin olmadığı görece sakin bir dönem olarak kabul edilir ve Alp orojenezinin hazırlık evresi niteliğini taşır. Ancak bu dönemde kıta içi ve kenarlarında çökelme havzalarının oluşumu, tortul tabakaların kalınlaşması ve bazı volkanik faaliyetler dikkat çekmiştir.


Biyolojik açıdan Mezozoik, büyük çeşitlenmelerin yaşandığı bir zaman dilimidir. Dinozorlar kara ekosistemlerinin hâkimi olurken, plesiosaurlar ve iktiyozorlar denizlerde, pterozorlar ise gökyüzünde etkinlik göstermiştir. Bunun yanı sıra, bu dönemde ilk memeliler ortaya çıkmış ve küçük boyutlu formlar hâlinde yaşamlarını sürdürmüştür. İlk kuşların Jura Dönemi’nde evrimleştiği, ilk çiçekli bitkilerin (anjiyospermler) ise Kretase’de ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu özellikleriyle Mezozoik, yalnızca sürüngenlerin değil, aynı zamanda modern ekosistemlerin temellerini oluşturan canlı gruplarının da sahneye çıktığı bir dönemdir.


Fosil kayıtlarında özellikle ammonitler, deniz ekosistemlerinin başlıca göstergesi olarak Mezozoik’e damga vurmuştur. Ayrıca rudist çift kabuklular, bazı mercan türleri ve dinozor fosilleri, bu döneme özgü biyolojik çeşitliliğin anlaşılmasında büyük önem taşır.


Mezozoik üç ana döneme ayrılır: Triyas, Paleozoik sonrası toparlanma evresini temsil eder ve erken dinozorların yanı sıra ilk memelilerin ortaya çıkışına sahne olur. Jura, dinozorların çeşitlendiği ve kuşların evrimleştiği dönemdir. Kretase ise çiçekli bitkilerin yeryüzünde yaygınlaşmaya başladığı, dinozorların en büyük çeşitliliğe ulaştığı ve memeli evriminin hız kazandığı devredir.


Mezozoik’in sonu, yaklaşık 66 milyon yıl önce gerçekleşen ve büyük olasılıkla bir göktaşı çarpmasıyla tetiklenen kitlesel yok oluş olayıyla belirlenir. Bu olay, dinozorların yanı sıra ammonitler gibi birçok türün ortadan kalkmasına yol açmış, böylece sonraki jeolojik zaman olan Senozoik’in biyolojik evrim açısından önünü açmıştır.

Üçüncü Jeolojik Zaman (Senozoik)

Senozoik, yaklaşık 66 milyon yıl önce başlamış ve günümüze kadar devam eden jeolojik zaman dilimidir. Dinozorların ve birçok büyük türün yok olmasıyla sona eren Mezozoik’in ardından başlayan bu dönem, ekosistemlerdeki boşalan nişlerin memeliler tarafından doldurulmasıyla karakterize edilir. Bu nedenle Senozoik, genellikle “Memeliler Çağı” olarak adlandırılır. Kuşların, çiçekli bitkilerin ve böceklerin de çeşitliliğini artırdığı bu zaman diliminde, günümüzdeki ekosistemlerin temelini oluşturan bitki ve hayvan toplulukları şekillenmiştir. Senozoik, kendi içinde Tersiyer (Paleojen ve Neojen) ve Kuvaterner olmak üzere iki ana döneme ayrılır.

Tersiyer (Paleojen ve Neojen) Dönemi

Yaklaşık 66 milyon yıl önce başlayıp 2,58 milyon yıl önce sona eren Tersiyer Dönemi, Dünya’nın coğrafi görünümünün günümüz koşullarına büyük ölçüde yaklaştığı bir süreçtir. Levha tektoniği hareketlerinin devam etmesiyle kıtaların yer değiştirmesi sürmüş, Atlas ve Hint okyanuslarının sınırları belirginleşmiş ve kıtasal kütleler günümüzdeki konumlarına yaklaşmıştır.


Tersiyer’in en önemli jeolojik olayı, Alp-Himalaya orojenezi olarak bilinen büyük kıvrım sisteminin oluşumudur. Afrika ve Hindistan levhalarının Avrasya levhası ile çarpışması sonucunda Alpler, Himalayalar, Toroslar ve Kuzey Anadolu Dağları gibi genç ve yüksek sıradağlar meydana gelmiştir. Bu süreçte levha hareketlerine bağlı olarak şiddetli volkanik faaliyetler ve sık depremler yaşanmıştır.


Biyolojik açıdan, günümüzdeki memeli gruplarının ataları bu dönemde ortaya çıkmıştır. Atların ilk formları, filler, primatlar, köpekler ve ayıların erken temsilcileri bu süreçte evrimleşmiş ve farklı ekolojik ortamlara uyum sağlamıştır. Çiçekli bitkilerin çeşitlenmesi, böceklerin yayılması ve orman ekosistemlerinin genişlemesi de Tersiyer’in karakteristik özellikleri arasında yer alır.


Ekonomik açıdan önemli doğal kaynakların büyük bir bölümü de bu dönemde oluşmuştur. Özellikle Türkiye başta olmak üzere birçok bölgede linyit, petrol, bor ve tuz yataklarının Tersiyer’de meydana geldiği bilinmektedir. Bu kaynaklar, hem jeolojik süreçlerin hem de biyolojik üretkenliğin uzun vadeli sonuçları olarak değerlendirilmektedir.

Kuvaterner Dönemi

Yaklaşık 2,58 milyon yıl önce başlayan ve halen devam eden Kuvaterner, jeolojik zamanların en kısasıdır. Bu dönem, Pleistosen (Buzul Çağı) ve Holosen (Buzul Sonrası Çağ) olmak üzere ikiye ayrılır.


Pleistosen Dönemi boyunca iklimde büyük dalgalanmalar yaşanmış, özellikle Kuzey yarımkürede dört büyük buzul dönemi (Günz, Mindel, Riss, Würm) meydana gelmiştir. İskandinavya, Kanada ve Batı Avrupa’nın geniş alanları kalın buzul tabakalarıyla kaplanmış; buzulların oluşumu nedeniyle deniz seviyesi önemli ölçüde düşmüştür. Bu buzul evreleri, ekosistemlerin dağılımını, canlı göçlerini ve insan evrimini doğrudan etkilemiştir.


Holosen Dönemi, yaklaşık 11.700 yıl önce buzulların geri çekilmesiyle başlamış ve günümüzdeki iklim koşullarına yol açmıştır. Buzulların erimesiyle deniz seviyesi yükselmiş, kıyı çizgileri günümüz hâline yakın bir görünüme kavuşmuştur. Bu dönemde insan türü (Homo sapiens) ortaya çıkmış, yeryüzüne yayılmış ve kültürel evrim süreci hızlanmıştır. Tarımın gelişmesi, yerleşik hayatın başlaması ve uygarlıkların ortaya çıkışı Holosen’in en belirleyici özellikleri arasındadır.


Kuvaterner boyunca memelilerin çeşitliliği devam etmiş, mamutlar ve kılıç dişli kaplanlar gibi büyük türler varlığını sürdürmüş, ancak çoğu buzul sonrası dönemde yok olmuştur. Jeolojik açıdan ise önemli değişimler yaşanmıştır: Egeid karasının çökmesiyle Ege Denizi’nin oluşması, İstanbul ve Çanakkale boğazlarının açılarak Karadeniz’in Akdeniz’e bağlanması bu dönemde meydana gelmiştir.


Senozoik Zaman, hem jeolojik hem de biyolojik açıdan Dünya tarihinin en dinamik evrelerinden biridir. Kıtaların bugünkü konumlarına ulaşması, genç sıradağların oluşması, memelilerin ve çiçekli bitkilerin çeşitlenmesi, insanın evrimleşmesi ve kültürel gelişimin başlaması bu zaman dilimini diğerlerinden ayıran başlıca özelliklerdir.

Türkiye'nin Jeolojik Gelişimi

Türkiye, jeolojik yapısı son derece karmaşık ve hareketli olan bir ülkedir. Alp-Himalaya kıvrım kuşağı üzerinde yer alması nedeniyle genç oluşumlu bir jeomorfolojiye sahiptir. Anadolu toprakları, farklı jeolojik zamanlarda meydana gelen levha hareketleri, tortulanma, orojenez ve volkanizma süreçlerinin birikimli sonucu olarak şekillenmiştir. Bu nedenle, Türkiye’nin arazisinde hemen her jeolojik zamana ait kayaçlara ve fosil izlerine rastlamak mümkündür.

Paleozoik’te Türkiye

Paleozoik Zaman’da Türkiye’nin bulunduğu alanın büyük bölümü, Tetis (Tethys) Okyanusu adı verilen geniş bir denizle kaplıydı. Bu denizin içinde, daha sert ve eski yapılı kara parçaları olan masifler yükselmekteydi. Depremlere karşı nispeten dayanıklı olan bu kütleler, Türkiye jeolojisinin temel yapı taşlarını oluşturur. Günümüzde görülen Yıldız Dağları (Istranca), Saruhan-Menteşe, Kırşehir, Bitlis, Devrekani (Karadeniz) ve Mardin-Derik masifleri, Paleozoik kökenli bu arazilere karşılık gelir.


Bu dönemin iklim koşulları sıcak ve nemliydi. Yoğun bitki örtüsünün zamanla bataklıklarda birikmesi ve kömürleşmesi sonucunda, özellikle Zonguldak ve çevresindeki taş kömürü yatakları meydana gelmiştir. Bu kömür alanları, Türkiye’nin enerji kaynakları açısından günümüzde de stratejik önem taşır.

Mezozoik’te Türkiye

Mezozoik’te, Paleozoik’te oluşmuş masifler aşınmaya başlamış ve aşınma sonucu ortaya çıkan materyaller Tetis Denizi’nin tabanında birikmiştir. Bu yoğun tortulanma süreci, Alp orojenezi öncesinde gerçekleşmiş ve Anadolu’nun jeolojik yapısına temel hazırlamıştır.


Zamanın sonlarına doğru tortul tabakaların sıkışması ve yükselmesiyle birlikte, Kuzey Anadolu Dağları ve Toros Dağları’nın oluşum süreci başlamıştır. Böylece Anadolu, Alp-Himalaya kuşağının önemli bir parçası hâline gelmiş ve bu dönemdeki jeolojik hareketler, Türkiye’nin dağlık karakterinin ilk izlerini ortaya çıkarmıştır.

Tersiyer’de Türkiye

Tersiyer, Türkiye jeolojisinin en belirleyici dönemlerinden biridir. Bu süreçte Anadolu levhası, kuzeyden Avrasya ve güneyden Afrika-Arap levhaları arasında sıkışmaya başlamış ve bölge kara hâline gelmiştir. Alp-Himalaya orojenezi bu dönemde en şiddetli safhasına ulaşmış, Toroslar ve Kuzey Anadolu Dağları bugünkü yüksekliklerine kavuşmuştur.


Levha hareketleri sırasında Anadolu’da çok sayıda kırık hattı (fay) oluşmuş, bu faylar boyunca şiddetli deprem ve volkanik faaliyetler meydana gelmiştir. Bu süreçte, Türkiye’nin günümüzdeki dağlık yapısı ve fay hatları ortaya çıkmıştır. Ayrıca sıcak ve nemli iklim koşullarında gelişen bitki örtüsü, Türkiye’deki linyit yataklarının oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bunun yanı sıra petrol, bor ve tuz yatakları da Tersiyer dönemi jeolojik koşullarının ürünüdür.

Kuvaterner’de Türkiye

Yaklaşık 2,58 milyon yıl önce başlayan Kuvaterner, Türkiye’nin bugünkü jeomorfolojik görünümünü büyük ölçüde kazanmasına sahne olmuştur. Anadolu karası bu dönemde bütüncül şekilde yükselmiş, bu yükselme akarsuların yataklarını derinleştirmesine ve geniş platoların oluşmasına yol açmıştır.


Bu dönemde önemli tektonik ve deniz seviyesi değişimleri yaşanmıştır. Egeid kara kütlesinin çökmesi sonucunda Ege Denizi oluşmuş; deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte İstanbul ve Çanakkale Boğazları açılmış, daha önce tatlı su gölü niteliğinde olan Karadeniz, Akdeniz’e bağlanarak tuzlu deniz hâline gelmiştir.


Buzul Çağları sırasında Türkiye’nin yüksek dağları (yaklaşık 2200 metrenin üzeri) buzullarla kaplanmış, buzul aşındırması sonucu cirkler, morenler ve buzul vadileri oluşmuştur. Kuvaterner boyunca ayrıca önemli volkanik faaliyetler yaşanmış; Ağrı, Nemrut, Erciyes gibi genç volkanik dağlar bu dönemde meydana gelmiştir.


Türkiye’nin jeolojik gelişimi, farklı jeolojik zamanların izlerini taşıyan karmaşık ve dinamik bir süreçtir. Masiflerin varlığı, dağ oluşum hareketleri, fay sistemleri, volkanik faaliyetler ve bu süreçlerde oluşan doğal kaynaklar, Türkiye’nin hem jeolojik hem de ekonomik özelliklerini belirleyen temel unsurları oluşturur.

Kaynakça

Bingshuang, Zhao, Xiaoping Long, ve Chao Chang. “Early Cambrian Sedimentary Rocks in South China: A Link between Oceanic Oxygenation and Biological Explosion.” Earth-Science Reviews 250 (2024): 104708. https://doi.org/10.1016/j.earscirev.2024.104708.

Demoulin, C. F., Y. J. Lara, L. Cornet, C. François, D. Baurain, A. Wilmotte, ve E. J. Javaux. “Cyanobacteria Evolution: Insight from the Fossil Record.” Free Radical Biology and Medicine 140 (2019): 206–23. https://doi.org/10.1016/j.freeradbiomed.2019.05.007.

Gürdal, Gülbin, ve M. Namık Yalçın. “Pore Volume and Surface Area of the Carboniferous Coals from the Zonguldak Basin (NW Turkey) and Their Variations with Rank and Maceral Composition.” International Journal of Coal Geology 48, sy. 1–2 (2001): 133–44. https://doi.org/10.1016/S0166-5162(01)00051-9.

Marshall, C. R. “Forty Years Later: The Status of the ‘Big Five’ Mass Extinctions.” Cambrian Prism: Extinction 1 (2023): e5. https://doi.org/10.1017/ext.2022.4.

McMenamin, Mark. “The Cambrian Explosion: Macroevolution and Biomineralization.” Academia Biology 1 (2023). https://doi.org/10.20935/AcadBiol6036.

Notsu, K., T. Fujitani, T. Ui, J. Matsuda, ve T. Ercan. “Geochemical Features of Collision-Related Volcanic Rocks in Central and Eastern Anatolia, Turkey.” Journal of Volcanology and Geothermal Research 64, sy. 3–4 (1995): 171–91. https://doi.org/10.1016/0377-0273(94)00077-T.

Richards, Jeremy P. “Tectonic, Magmatic, and Metallogenic Evolution of the Tethyan Orogen: From Subduction to Collision.” Ore Geology Reviews 70 (2015): 323–45. https://doi.org/10.1016/j.oregeorev.2014.11.009.

Uluslararası Stratigrafi Komisyonu (ICS). “International Chronostratigraphic Chart 2024.” Erişim Tarihi: 27 Ağustos 2025. https://stratigraphy.org/ICSchart/ChronostratChart2024-12.pdf.

U.S. Geological Survey (USGS). “Divisions of Geologic Time-Major Chronostratigraphic and Geochronologic Units.” USGS Fact Sheet 2018-3054. Erişim Tarihi: 27 Ağustos 2025. https://pubs.usgs.gov/fs/2018/3054/fs20183054.pdf.

Okay, Aral. "Geology of Turkey." Anschnitt, (2008): 19-42. Erişim Tarihi: 27 Ağustos 2025. https://web.itu.edu.tr/~okay/makalelerim/91_geology_of_turkey_anschnitt_2008.pdf.

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Yazar Bilgileri

Avatar
Ana YazarÖmer Said Aydın20 Temmuz 2025 08:38
KÜRE'ye Sor