Kayıp beyaz kadın sendromu (KBKS), kayıp kişilerin medya tarafından haberleştirilmesinde gözlemlenen ve tipik olarak genç, çekici, orta ve üst sınıfa mensup beyaz kadınların, etnik azınlıklara mensup veya farklı sosyoekonomik arka planlardan gelen kadınlara göre daha fazla ulusal ilgi, yayın süresi ve kaynak almasını tanımlayan, kesişimsel bir teoridir. Bu terim, ilk olarak 2004 yılında Amerikalı gazeteci Gwen Ifill tarafından ortaya atılmıştır. Sendrom, temelde bazı yaşamların vakaların gerçeklerinden bağımsız olarak, diğerlerinden değerli muamele gördüğü ve medya tarafından oluşturulan bu hiyerarşinin, kolluk kuvvetlerinin kaynak tahsisini ve soruşturma hızını etkilediği fikrini öne sürer. KBKS, aynı zamanda "Kayıp Güzel Kız Sendromu" (Missing Pretty Girl Syndrome) veya "Zor Durumdaki Genç Kız Sendromu" (Damsel in Distress Syndrome) gibi isimlerle de anılır.
Kapsam ve Kriterler
Kayıp beyaz kadın sendromu (KBKS) veya uluslararası literatürdeki adıyla Missing White Woman Syndrome, sadece ırk ve cinsiyet eşitsizliklerini değil aynı zamanda sınıf ve algılanan masumiyet gibi diğer sosyal değişkenleri de birleştiren bir kesişimsel teoridir.
Bu sendromda kriter unsurları şu şekildedir: Irk/etnik köken ve cinsiyet, mağdurun beyaz ten rengine sahip bir kadın olmasını temel alırken; yaş ve görünüm, kişinin genç, genel geçer güzellik standartlarına uygun ve çekici olmasını şart koşar. Ayrıca sosyal sınıf/statü de belirleyicidir; kurbanların orta veya üst sınıfa ya da varlıklı ailelere mensup olması beklenir. Bu kriterler, medya tarafından sempati duyulan ve "ideal kurban" olarak çerçevelenen bir profili yaratır. Son olarak, masumiyet ve mağdur rolüne uygunluk; bu kadınların olayla doğrudan bir riskli davranış veya suç geçmişi ilişkisinin olmaması, geleneksel kadınlık rollerine (anne, eş, öğrenci gibi) uygun görülmesi ve dolayısıyla "masum" olarak algılanarak haber dilinde mağdur olarak konumlandırılması ile sağlanır.
Türkiye medyasındaki kadın cinayetleri haberleştirilmesi bağlamında yapılan çalışmalarda ise "beyaz" kavramının sadece ten rengine gönderme yapmaktan ziyade, yaş, mesleki prestij, algılanan zenginlik düzeyi, yaşanılan coğrafi bölge ve genel geçer güzellik normlarına uygunluk gibi birden fazla sosyo-kültürel unsuru içeren bir kavram olarak ele alındığı tespit edilmiştir.
Medya ve Haber Değeri Hiyerarşisi
Medya, kayıp beyaz kadın sendromunun (KBKS) temelini oluşturan haber değeri hiyerarşisinin yaratılmasında rol oynar. Kayıp şahıs vakalarına ayrılacak kaynakların ve kamuoyunun algısının şekillendirilmesi medyaya bağlıdır. Medyanın belirli mağdurlara yoğunlaşması, halkın onlarla duygusal bir bağ kurmasını sağlar, bu da kolluk kuvvetleri üzerinde baskı yaratarak soruşturmaların hızlanmasına ve daha fazla kaynak ayrılmasına yol açar. Buna karşılık, az medya ilgisi gören vakaların bir kenara bırakılma ve derinlemesine soruşturulmama olasılığı yüksektir. Bu hiyerarşinin oluşumunda, ideal kurban profiline uyan genç, beyaz, çekici ve orta ila üst sınıfa mensup kadınlar, genellikle uzun, sempatik ve duygusal bir dille ele alınır; haber kuruluşları sık sık aileleriyle röportaj yapar ve samimi fotoğraflar yayınlayarak hikayelerini kişisel ve trajik hale getirir. Beyaz kadınların bu şekilde haberleştirilmesi, sözcüksel seçimler yoluyla kurban olarak tasvir edilmelerini ve vakalarının skandalize edilmesini sağlar. Öte yandan, siyahi veya Latin kökenli kadınlar gibi etnik azınlıklara mensup kadınlar ise medya tarafından göz ardı edilir ve orantısız şekilde görünmezleştirilir. Bu kadınlar hakkında haber yapıldığında bile, kapsama genellikle kısa tutulur ve kurbanın geçmişine veya arka planına odaklanarak, mağduriyet algısını azaltıcı bir çerçeve çizilebilir. Bu eşitsizliğin örneklerinden biri, 2005 yılında kaybolan beyaz genç Natalee Holloway'in davasının ABD genelinde aylar boyunca aralıksız haberlerde yer alması ve ulusal bir öncelik haline gelmesi ile aynı yıl kaybolan hamile siyah kadın LaToyia Figueroa'nın davasının az medya ilgisi görmesidir.
Kolluk Kuvvetleri ve Adli Tıp Üzerindeki Irksal Eşitsizlikler
Kayıp beyaz kadın sendromu (KBKS) tarafından yaratılan sistem sadece medyatik habercilik pratikleriyle sınırlı kalmayıp adli ve yasal kurumların tepkilerini de etkileyerek ırksal eşitsizlikleri kurumsal düzeyde pekiştirmektedir. Kolluk kuvvetleri uygulamaları bağlamında, medyanın ilgi gösterdiği vakalar, kamuoyunun algısını ve duygusal bağını şekillendirdiğinden kolluk kuvvetleri üzerinde baskı yaratarak bu vakaların aciliyet, hızlı soruşturma süreçleri ve fazla kaynak tahsisi ile ele alınmasına yol açar. Medyanın sağladığı kapsam, daha fazla kamuoyu ihbarı, gönüllü aramalar ve polis zamanı anlamına geldiği için kaynak tahsisinin temeli haline gelir ve doğrudan hangi vakaların ne kadar hızlı çözüleceğini etkiler. Bunun tam aksine, az medya ilgisi gören vakaların ise bir kenara bırakılma ve soruşturulmama riski yüksektir. Bir sorun olarak, mevzuattaki ve ihbar sistemlerindeki boşluklar, savunmasız bireylerin dışlanmasına devam etmesine neden olmaktadır. Bu durum genç siyahların suçlu veya evden kaçan olarak algılanması gibi önceden var olan önyargılarla beslenmektedir. Örtük ırksal hiyerarşiler, kurumların kayıp kişilere nasıl yanıt verdiğini etkileyerek hangi vakaların acil olarak ele alındığını ve nihayetinde kimin hayatının bulunmaya değer görüldüğünü belirlemektedir. Bu önceliklendirme, adli tıp (forensics) alanına da sızar; zira bazı vakaların diğerlerine göre önceliklendirilmesi, hangi kalıntıların kimlik tespiti için çaba harcanacağını ve kimliksiz kişilerin vakalarının çözümüne ne kadar kaynak ayrılacağını etkilemektedir.
Sosyal Medya ve Güncel Görünürlük
Kayıp beyaz kadın sendromu (KBKS), medyada uzun bir süredir kabul görmüş bir ayrımcılık örüntüsü olarak varlığını sürdürmüştür; bu durum, kayıp beyaz kadınlara yoğun odaklanma ile sonuçlanırken etnik azınlık topluluklarından kadınların medya kapsamındaki yetersiz temsiline yol açmıştır. Sosyal medya, haberlerin dağıtımını etkilemekte ve kullanıcıların, neyin yaygın haber olacağını belirlemede rol oynaması nedeniyle, bu platformlar sosyal medya ve güncel görünürlükte yeni bir boyutu temsil etmektedir. Bu bağlamda kriminolojik analizler ve incelemeler, KBKS'nin medyada tarihsel olarak nasıl ortaya çıktığını ve sosyal medyada da aynı şekilde devam edip etmediğini veya ne şekilde tezahür etmeye devam ettiğini incelemeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla, sosyal medya platformlarının, medyadaki "haber değeri" kriterlerinin yaratılması ve sürdürülmesindeki eşitsizlikleri pekiştirip pekiştirmediği veya tam tersine bu hiyerarşiyi parçalama potansiyeli taşıyıp taşımadığı bilimsel araştırmaların konusu olmaya devam etmektedir.
Türkiye Medyasında Kayıp Beyaz Kadın Sendromu
Türkiye bağlamında yapılan çalışmalarda "beyaz" kavramı, sadece ten rengine ve ırka gönderme yapmaktan öte, uluslararası literatürde belirtilen ideal kurban otoportresine uyumu ifade eden kavram olarak ele alınmaktadır. Türkiye medyasında kadın cinayetlerinin görünürlüğünü etkileyen ve "beyazlık" filtresi altında toplanan bu kriterler; cinsiyet ve yaş gibi demografik özellikleri, mağdurun genel geçer güzellik normlarına uygunluğunu, olayda sansasyonellik ya da müstehcen detayların varlığını, mağdurun mesleki prestij ve algılanan zenginlik düzeyini yani sosyal statüsünü ve ayrıca yaşanılan coğrafi bölge (metropol/kırsal) ile eğitim düzeyini içermektedir. Bu filtrelere uyum, bir kadın cinayeti vakasının ana akım medyada ne kadar geniş yer bulacağını ve kamuoyunun ne kadar dikkatini çekeceğini belirleyen temel haber değeri kriterleri olarak işlemektedir. Yapılan analizler, bu "beyazlık" kriterlerine uyum sağlayan kadın cinayetleri arasında görünürlük açısından farklar olduğunu tespit etmiş ve bu durumun haber medyasının toplumu oluşturan bireyler arasında önem hiyerarşisi oluşturduğunu ve ataerkil kültürü içselleştiren gazetecilik pratiklerini yansıttığını ortaya koymuştur.