KÜRE LogoKÜRE Logo
Ai badge logo

Bu madde yapay zeka desteği ile üretilmiştir.

Kritik Analitik Düşünme

Genel Kültür+2 Daha
fav gif
Kaydet
kure star outline

Kritik ve analitik düşünme, bireyin bilgiye ulaşma, bilgiyi sınama ve yeniden yapılandırma süreçlerinde zihinsel yetkinliğini aktif biçimde kullanmasını sağlayan çok katmanlı bir düşünme biçimidir. Bu düşünme biçimi, yalnızca bireysel bir bilişsel beceri olarak değil; aynı zamanda sosyal, etik ve pedagojik bağlamlara da yayılan bir entelektüel tutum olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda kritik-analitik düşünme, bireyin kendi düşüncelerini, inançlarını ve argümanlarını sistematik biçimde gözden geçirmesini; başkalarının görüşlerine yönelik değerlendirme yapabilmesini; ve epistemik sorumluluk temelinde bilgi üretim süreçlerine katılmasını öngörmektedir.


Geleneksel olarak Batı düşünce geleneğinde öne çıkan eleştirel düşünme vurgusu, günümüzde Doğu felsefesi ve İslam hukuk düşüncesi gibi farklı bilgi sistemlerinde de incelenmektedir. Örneğin klasik Hint mantık geleneği (Nyāya-Sūtra), sorgulayıcı akıl yürütme süreçlerini, epistemolojik güvenilirliğin temeline yerleştirirken; İslam düşünce sisteminde ise fıkıh usulü ve içtihat mekanizmaları, nasların yorumlanmasında eleştirel-akli yaklaşımı sistematik hale getirmiştir. Bu yönüyle kritik düşünme, farklı entelektüel geleneklerde içkin olarak var olmuş, ancak günümüz küresel bağlamında daha sistematik bir biçimde yeniden tanımlanma ihtiyacı doğmuştur.


Eğitimde kritik düşünmenin yeri ise, yalnızca akademik başarıya katkısı açısından değil; aynı zamanda bireylerin toplumsal farkındalık, etik duyarlılık ve politik bilinç geliştirmesi açısından da önemlidir. Eleştirel pedagoji anlayışı, bu düşünme biçiminin yalnızca bilişsel değil, aynı zamanda dönüştürücü bir güce sahip olduğunu savunur. Ancak, kimi zaman eğitim sistemlerinde bu beceri yüzeysel bir retoriğe indirgenerek “eleştirel olmayan eleştirel düşünme” biçiminde içerikten yoksun hale getirilmiştir.


Kritik Analitik Düşünme (Leeloo The First)

Kritik ve Analitik Düşünmenin Bilişsel Temelleri

Kritik ve analitik düşünme, insan zihninin yalnızca bilgiyi toplama ve depolama işlevine indirgenemeyecek kadar karmaşık bilişsel süreçlere dayanmaktadır. Bu düşünme biçimi, zihinsel işlevlerin sistematik bir biçimde kullanımıyla şekillenir; akletme, kıyaslama, kategorize etme, tümevarım ve tümdengelim gibi temel bilişsel faaliyetlerin eşgüdümlü işleyişini gerektirir. Söz konusu süreç, kişinin düşünce üretimini sıradanlıktan uzaklaştırarak daha yapılandırılmış, eleştirel ve dönüştürücü bir forma kavuşturmaktadır.


İnsanın bu türden düşünme becerilerini geliştirebilmesi, yalnızca zekâ düzeyiyle değil, aynı zamanda farkındalık ve anlamlandırma kapasitesiyle de ilişkilidir. Bu bağlamda basîret ve feraset gibi kavramlar yalnızca dini ya da ahlaki bağlamlarda değil, aynı zamanda bilişsel farkındalığın ve derin görme yetisinin göstergeleri olarak ele alınır. Basîret, olayların yüzeyine değil, derinliğine nüfuz edebilmeyi sağlayan sezgisel bir kavrayış biçimi iken; feraset, zihinsel çevikliğin, olaylar arası bağ kurma becerisinin ve muhakeme gücünün bir tezahürü olarak değerlendirilir. Bu iki kavram, düşünmenin yalnızca rasyonel değil, aynı zamanda değer yüklü ve sezgisel boyutlarına da işaret etmektedir.


Aklın bu zihinsel sürecin merkezinde yer aldığı açıktır. Ancak burada kastedilen akıl, salt mantıksal işlem yetisi değil; ahlaki farkındalığı, estetik duyarlılığı ve varoluşsal sorumluluğu da içeren bütüncül bir akıldır. Bu bağlamda İslam düşüncesinde akıl, sadece bilginin araçsal bir vasıtası değil, aynı zamanda nasların anlaşılmasında ve hayatın anlamlandırılmasında temel bir ilkedir. Bu yönüyle kritik analitik düşünme, aklı merkeze alarak bilgiyi eleştiriye açık hale getirir, ancak bu eleştiriyi bir yıkım aracı değil, inşa edici bir süreç olarak görmektedir.


Kritik analitik düşünmenin bilişsel temelleri arasında yer alan bir diğer unsur da “hikmet”tir. Hikmet, yalnızca bilgeliği değil, hüküm verirken isabetli davranmayı, bir şeyi yerli yerine koyma yetisini ve sonuçları öngörme becerisini ifade eder. Hikmet sahibi kişi, yalnızca doğrudan yana olmakla kalmaz; aynı zamanda zaman, mekân ve bağlam gibi değişkenleri göz önünde bulundurarak, en uygun olanı tercih edebilme maharetine sahiptir. Bu yönüyle hikmet, kritik düşünmenin etik ve pragmatik boyutunu temsil etmektedir.


Kritik analitik düşünme, aynı zamanda süreklilik arz eden bir disiplin biçiminde kavranmalıdır. Bu düşünme biçimi, tekil anlarda ortaya çıkan zihinsel parlaklıklar değil; tekrarlanan, içselleştirilmiş, metodolojik düşünce pratiklerinin sonucudur. Dolayısıyla eleştirel düşünmek, yalnızca bir beceri değil, uzun süreli bir zihinsel terbiyenin, felsefi bir tavrın ve epistemolojik bir sorumluluğun sonucudur. Bu da bireyin düşünme tarzını bir yaşam biçimi haline getirmesini gerekli kılmaktadır.

Eleştirel Düşünmenin Kuramsal Yönü: Batı ve Doğu Geleneği Karşılaştırması

Eleştirel düşünme üzerine yapılan tartışmaların önemli bir bölümü, bu kavramın Batı kökenli bir bilişsel beceri ya da pedagojik hedef olarak ortaya çıktığını varsayar. Oysa hem tarihsel hem kavramsal düzlemde ele alındığında, eleştirel düşünmenin Doğu düşünce geleneklerinde de yerleşik ve sistematik biçimlerde var olduğu görülmektedir. Doğu felsefesinin klasik örneklerinden biri olan Hint mantık geleneği, özellikle Nyāya-Sūtra metinleri aracılığıyla, rasyonel akıl yürütmenin ve epistemik güvenilirliğin kuramsal temellerini oluşturmuştur. Bu gelenek, algı, çıkarım, karşılaştırma ve tanıklık gibi dört temel bilgi kaynağı üzerinde şekillenen bir sistem ortaya koymuştur. Bu yönüyle Doğu geleneği, eleştirel düşünmeyi sadece bir sonuç değil, aynı zamanda epistemolojik bir süreç olarak konumlandırmaktadır.


İslam düşüncesi de eleştirel düşünmenin tarihsel ve sistematik örneklerine sahiptir. Fıkıh ve fıkıh usulü, nasların anlamlandırılması ve içtihat yoluyla yeni hükümlerin çıkarılması süreçlerinde yoğun biçimde akıl yürütme ve metin eleştirisi içeren pratikler barındırır. Özellikle fıkıh metodolojisinde kullanılan maslahat, kıyas, istihsan ve zaruret ilkeleri, metne bağlılığı koruyarak eleştirel bir yorum zeminini mümkün kılar. Bu bağlamda fakih, yalnızca hukuki bir uygulayıcı değil, aynı zamanda düşünsel bir üretici konumundadır. Kritik analitik düşünme, bu içtihat süreçlerinin ayrılmaz bir bileşeni olarak karşımıza çıkar. Fıkıh geleneğinde eleştirel düşünme, şer’î nasların değişen toplumsal ve tarihsel koşullarda yeniden yorumlanması ihtiyacına karşılık vermektedir.


Buna karşılık Batı düşüncesinde eleştirel düşünme, özellikle 20. yüzyıl sonrası eğitim felsefesi ve epistemoloji alanlarında önemli bir odak haline gelmiştir. Ancak bu gelişim çizgisi içinde, eleştirel düşünmenin çeşitli biçimsel ve içeriksel sorunları da açığa çıkmıştır. Eleştirel düşünmenin yüzeysel biçimde öğretilmesi, temel varsayımların sorgulanmaması ya da yalnızca bilişsel tekniklere indirgenmesi gibi sorunlar, “eleştirel olmayan eleştirel düşünme” eleştirisini gündeme getirmiştir. Bu bağlamda eleştirel pedagojinin öncülerinden olan bazı düşünürler, eleştirel düşünmenin yalnızca formel argümantasyon becerisi olarak değil, aynı zamanda toplumsal dönüşümle iç içe geçmiş etik ve politik bir sorumluluk alanı olarak kavranması gerektiğini vurgulamışlardır.


Batı geleneğinde ortaya çıkan bir diğer ayrım da eleştirel düşünme ile eleştirel teori arasındaki ilişkide görülmektedir. Eleştirel teori, bilgi üretiminde tarafsızlık iddiasını sorgulayan ve bilgi ile iktidar arasındaki ilişkiyi açığa çıkaran bir perspektif sunar. Bu yaklaşım, bireyin sadece düşünsel değil, aynı zamanda toplumsal konumunu da dikkate alan çok katmanlı bir eleştiri biçimi önerir. Dolayısıyla eleştirel düşünmenin salt bireysel değil, kolektif ve politik bir boyutu da bulunmaktadır.


Bu bölümün sonunda belirtmek gerekir ki, Doğu ve Batı gelenekleri arasında kritik düşünmeye dair mutlak bir ayrım çizgisi çizmek yanıltıcı olabilir. Her iki gelenekte de eleştirel düşünme farklı biçimlerde temellendirilmiş, farklı araçlarla işlenmiş ancak temelde bilgiye ulaşma ve hakikati kavrama çabasında ortaklaşılmıştır. Fark, bu süreçlerin epistemolojik, ontolojik ve ahlaki zeminlerinde ortaya çıkmaktadır. Doğu’da sezgi, hikmet ve bütüncül akıl daha merkezi bir yere sahipken; Batı’da biçimsel mantık, argümantasyon ve metodolojik şüphe daha baskındır. Her iki gelenekte de eleştirel düşünme, insanın düşünsel yetkinliğini geliştirme yönünde temel bir işleve sahiptir.

İslam Düşüncesinde Kritik-Analitik Düşünme

İslam düşüncesi, aklı merkeze alan ve eleştirel zihinsel faaliyetleri teşvik eden köklü bir gelenektir. Bu gelenekte kritik ve analitik düşünme, yalnızca bireysel bir yetkinlik değil; aynı zamanda epistemolojik, etik ve hukukî sorumluluğun bir uzantısı olarak görülür. İslam’ın bilgi anlayışı, sadece bilgiyi edinmeye değil; o bilgiyi işleme, değerlendirme, içselleştirme ve doğru uygulama süreçlerine dayanır. Bu bağlamda akıl, basîret, feraset ve hikmet kavramları kritik-analitik düşünmenin İslamî karşılıklarını oluşturan temel bileşenlerdir.


İslam hukuk düşüncesi, özellikle fıkıh disiplini üzerinden kritik düşünmeyi kurumsallaştırmıştır. Fıkıh, insanın lehine ve aleyhine olan şer’î ve amelî hükümleri bilmesi olarak tanımlanır ve bu bilgiye ulaşmak, yalnızca ezberle değil, anlamlandırma, kıyaslama, değerlendirme ve hüküm çıkarma süreçleriyle mümkündür. Fıkıh metodolojisi, yani usûl-i fıkıh, bu süreçte kullanılan zihinsel işlemlerin sistematiğini belirler. Nassların anlaşılması, yorumlanması ve hayata uygulanmasında kullanılan kıyas, istihsan, maslahat, istishab gibi yöntemler, doğrudan doğruya analitik düşünme ilkelerine dayalıdır. Böylece fıkıh düşüncesi, kritik-analitik düşünmenin kurumsallaşmış bir formunu temsil etmektedir.


İslam düşüncesinde kritik-analitik düşünmenin merkezinde “hikmet-i teşri” anlayışı yer alır. Bu kavram, şer’î hükümlerin arkasındaki maksat ve amaçlara ulaşmayı ifade eder. Hükümlerin yalnızca lafzi düzeyde değil, arka planındaki maslahat ve hikmetle birlikte değerlendirilmesi gerektiği düşüncesi, eleştirel bir okumayı ve yorumlamayı zorunlu kılar. Bu yaklaşım, yalnızca metne bağlı kalmayan; aynı zamanda metnin toplumsal, tarihsel ve bireysel bağlamlarını da dikkate alan çok boyutlu bir düşünme biçimini teşvik etmektedir.


İslam hukuk düşüncesinde içtihat kavramı, bireyin şer’î delillerden hüküm çıkarma sürecindeki zihinsel ve metodolojik faaliyetini ifade eder. Bu süreç, yüksek düzeyde dikkat, kıyaslama, eleme ve yorumlama gerektirir. İçtihadın geçerli olabilmesi için, ele alınan meseleyi çeşitli açılardan değerlendirmek, ilgili nassları bütüncül biçimde analiz etmek ve çıkarılan hükmün toplumsal maslahatla uyumlu olup olmadığını sınamak gerekir. Dolayısıyla içtihat, eleştirel düşünmenin sadece teorik değil, aynı zamanda uygulamalı bir tezahürüdür.


Eleştirel düşünmenin İslam geleneğinde aldığı bir başka biçim ise, hermeneutikle olan ilişkide ortaya çıkar. Her ne kadar İslam fıkhı ile Batı kökenli hermeneutik arasında yöntemsel farklılıklar bulunsa da, her iki yaklaşım da anlam inşası, yorumlama ve bağlamsallaştırma gibi temel zihinsel süreçlere dayanır. İslam hukukunda metnin anlamı yalnızca literal düzeyde değil, bağlam, maksat ve sonuç ilişkisi içinde ele alınır. Bu nedenle fıkıh usulü, kritik analitik düşünmeyi sadece mümkün kılmaz; aynı zamanda teşvik eder.


İslam düşüncesinde kritik-analitik düşünme yalnızca teorik bir zihinsel faaliyet değil, aynı zamanda bireyin davranışlarını ve toplumsal ilişkilerini şekillendiren bir sorumluluktur. “Akleden kalp”, “basîretli bakış” ve “hikmetli söz” gibi Kur’an merkezli kavramlar, düşünmenin etik bir formunu işaret eder. Bu düşünme tarzı, hem bilgi üretiminde hem de bu bilginin hayata aktarılmasında bireye yön tayin eder. Bu yönüyle İslam düşüncesinde eleştirel düşünme, sadece düşünsel değil; ahlaki, hukuki ve sosyal bir mecburiyet olarak da değerlendirilir.


Kritik Analitik Düşünme (Leeloo The First)

Eleştirel Pedagoji ve Toplumsal Dönüşüm

Kritik ve analitik düşünmenin yalnızca bireysel bir zihinsel yeterlilik değil, aynı zamanda toplumsal bir dönüşüm aracı olarak değerlendirilmesi, eleştirel pedagojinin temel iddialarından biridir. Eleştirel pedagojinin bu bağlamdaki yaklaşımı, bilginin ideolojik doğasını ve eğitim süreçlerinin tarafsız olmadığını kabul eder. Eğitim, yalnızca bilgi aktarımıyla sınırlı kalmaz; değerleri, dünya görüşlerini ve güç ilişkilerini yeniden üreten ya da dönüştüren bir alan olarak işlem görür. Bu nedenle eleştirel pedagojik yaklaşım, eğitimi toplumsal eşitsizliklerin yeniden üretildiği değil, sorgulandığı ve dönüştürüldüğü bir mekân olarak tanımlamaktadır.


Bu yaklaşım çerçevesinde eleştirel düşünme, öğrenciye yalnızca bilgiye ulaşma becerisi değil; aynı zamanda bilgiye karşı eleştirel bir tavır geliştirme ve kendi düşünsel çerçevesini yeniden kurma imkânı sunar. Ancak bu potansiyelin her zaman açığa çıkmadığı görülmektedir. Eğitim politikaları, müfredatlar ve öğretim yöntemleri çoğu zaman eleştirel düşünmeyi teşvik eden değil, onu sınırlandıran yapılar üretir. Bu durum, “eleştirel olmayan eleştirel düşünme” şeklinde kavramsallaştırılmış ve eleştirel düşünmenin yalnızca teknik bir beceriye indirgenerek, içerdiği dönüşümcü güçten arındırıldığı yönünde eleştirilmiştir.


Eleştirel pedagojik yaklaşımlar, özellikle bireyin yalnızca pasif bir bilgi alıcısı değil, aynı zamanda bilgi üreticisi ve dönüştürücüsü olduğu fikrine dayanır. Öğrencinin dünyayla kurduğu ilişkide farkındalık geliştirmesi, kendi yaşam koşullarını sorgulaması ve bu koşulları dönüştürmeye yönelik irade sergilemesi, eleştirel pedagojinin temel hedeflerinden biridir. Bu yönüyle eleştirel düşünme, yalnızca bilişsel değil; aynı zamanda etik ve politik bir eylemdir. Eğitim, böylece yalnızca akademik yeterliliklerin değil, toplumsal bilinç ve sorumluluğun da geliştirildiği bir süreç haline gelmektedir.


Toplumsal dönüşümle ilişkili olarak eleştirel pedagojinin bir diğer önermesi, bilgi ile güç arasındaki ilişkiye yöneliktir. Bilgi, her zaman belirli bir bağlamda, belirli bir amaca hizmet edecek şekilde üretilir ve dolaşıma sokulur. Bu nedenle bilgiyi eleştirel biçimde değerlendirmek, aynı zamanda bilgiye içkin olan güç ilişkilerini ifşa etmek anlamına gelir. Eleştirel düşünmenin dönüştürücü gücü, tam da bu noktada açığa çıkar: Bilgiyi ve onun üretim koşullarını sorgulayan birey, toplumsal düzenin yeniden inşasına katkıda bulunabilecek özerk bir özneye dönüşmektedir.


Eleştirel pedagojinin önerdiği bu yaklaşım, geleneksel eğitim yapılarında genellikle karşılık bulmaz. Öğrencilerin kendi yaşantılarına, kültürel miraslarına ve toplumsal konumlarına göre farklı biçimlerde düşünmeleri ve sorgulamaları, çoğu zaman sistematik olarak bastırılır ya da görmezden gelinir. Bu durum, pedagojik pratiklerin biçimsel olarak eleştirel görünmesine rağmen, içeriksel olarak eleştirel olmaktan uzaklaştığını göstermektedir. Gerçek bir eleştirel pedagojik süreç, bireyin yalnızca düşünmesini değil; düşündüğünü yaşama geçirmesini, dünyayla anlamlı bir bağ kurmasını ve bu bağı dönüştürücü bir yönelimle yeniden kurmasını talep etmektedir.

Kavramsal Harita: Kritik-Analitik Düşünme Neyi Gerektirir?

Kritik ve analitik düşünme, yalnızca birtakım zihinsel becerilerin mekanik kullanımıyla sınırlı olmayan; tersine, çeşitli kavramsal, bilişsel ve etik ilkeleri birlikte içeren bütüncül bir yetkinlik biçimi olarak değerlendirilmelidir. Bu düşünme biçiminin işleyebilmesi için bazı temel koşulların varlığı gereklidir. Bu koşullar, bireyin düşünme sürecini sistemli, tutarlı ve derinlikli kılmakla kalmaz; aynı zamanda bilginin nasıl üretileceği, değerlendirileceği ve uygulanacağına dair açık bir kavramsal çerçeve sunmaktadır.


Bu çerçevenin ilk ayağını, bireyin sahip olduğu epistemik sorumluluk oluşturur. Kritik düşünme, bilgiye ulaşmakla yetinmeyip, o bilgiyi hangi kaynaktan aldığı, nasıl yapılandırdığı ve hangi varsayımlara dayandırdığı konusunda sürekli bir farkındalık gerektirir. Bu bağlamda varsayımları sorgulamak, yalnızca metne ya da içeriklere yöneltilen bir eleştiri değil; bireyin kendi düşünsel pozisyonunu da sürekli olarak gözden geçirmesi anlamına gelir. Özellikle nitel araştırmalarda öne çıkan düşünümsellik kavramı, bu türden bir farkındalığın yöntemsel karşılığıdır.


Kritik düşünmenin ikinci temel gereği argümantasyon yeteneğidir. Düşüncenin doğruluğu, yalnızca içerdiği bilgilerle değil; bu bilgilerin nasıl düzenlendiği, temellendirildiği ve savunulduğuyla da ilişkilidir. Bu noktada akıl yürütme biçimleri—özellikle tümevarım, tümdengelim, analoji ve nedensellik bağlamları—önem kazanır. Fıkıh metodolojisinde yer alan kıyas, istinbat ve maslahat gibi kavramlar, İslam düşünce geleneğinde argümantatif düşünmenin tarihsel ve uygulamalı örneklerini sunar. Ele alınan bir hükmün, bağlamı içinde yeniden değerlendirilmesi, düşüncenin yalnızca bilgi üretmekle değil, aynı zamanda hüküm vermekle de ilişkili olduğunu ortaya koymkatadır.


Bu düşünme biçiminin üçüncü temel bileşeni etik bir bilinçtir. Kritik düşünme, yalnızca rasyonel değil, aynı zamanda ahlaki bir faaliyet olarak da değerlendirilmelidir. Hikmet, feraset ve basîret kavramları bu yönüyle dikkat çekicidir. Bu kavramlar, bireyin sadece doğru düşünmesini değil; aynı zamanda adil, yerinde ve ölçülü kararlar verebilmesini de gerekli kılar. Özellikle İslam düşüncesinde hikmet, aklın pratik boyutu olarak, bilginin eyleme dönüşümünde isabetli davranmayı ifade eder. Dolayısıyla kritik düşünme, bilgiyi sadece anlamakla değil, onu uygun biçimde kullanmakla da ilgili olduğu değerlendirilmektedir.


Bir diğer gereklilik ise çoklu bakış açısı geliştirme yeteneğidir. Her düşünme biçimi, belirli bir bağlamdan kaynaklanır. Bu nedenle tekil ve mutlak bilgi iddiaları, eleştirel düşünmenin doğasına aykırıdır. Bireyin karşıt görüşleri dikkate alması, kendi konumunu sınaması ve farklı açıklama biçimlerine açık olması, hem fıkıh geleneğinde hem de eleştirel pedagojik yaklaşımlarda vurgulanan bir ilke olarak öne çıkar. İçtihat kültürü bu yönüyle, çoğulculuğu ve yoruma açıklığı teşvik eden bir eleştirel düşünme pratiği sunmaktadır.


Kritik-analitik düşünmenin etkin olabilmesi için zihinsel süreklilik ve düşünme disiplini gerekir. Bu düşünme biçimi, anlık bir zihinsel uyanıklığın değil, sürekli bir düşünsel çabanın sonucudur. Düşünmeyi bir alışkanlık, bir yaşam biçimi haline getirmek, bireyin yalnızca bilgiye değil, aynı zamanda hakikate karşı da sorumluluk taşımasını sağlar. Eğitimde, araştırmada ve toplumsal yaşamda eleştirel düşünmenin işlevsel kılınması ancak bu türden bir zihinsel süreklilikle mümkün olduğu bilinmektedir.

Kaynakça

Roberts, Margaret. "Critical Thinking and Global Learning." Teaching Geography 40, no. 2 (Summer 2015): 55–59. Published by the Geographical Association. https://www.jstor.org/stable/26383090. Accessed March 28, 2025.

Clabaugh, Gary K. “Thinking Critically about ‘Critical Thinking.’” Educational Horizons 86, no. 3 (Spring 2008): 129–133. Published by Phi Delta Kappa International. https://www.jstor.org/stable/42923719. Accessed March 28, 2025.


Shaw, Ryan D. “How Critical Is Critical Thinking?” Music Educators Journal 101, no. 2 (December 2014): 65–70. https://www.jstor.org/stable/43288924.

Kincheloe, Joe L. “Making Critical Thinking Critical.” In Perspectives in Critical Thinking: Essays by Teachers in Theory and Practice, edited by Joe L. Kincheloe, Shirley R. Steinberg, and others, 23–40. Counterpoints, vol. 110. New York: Peter Lang, 2000. https://www.jstor.org/stable/42975935. Accessed March 28, 2025.

ŞEN, Yusuf. “İslam Hukuk Felsefesi Bağlamında Kritik-Analitik Düşünme Fıkıh İlişkisi.” EKEV Akademi Dergisi 20, no. 66 (Bahar 2016): 697–712.

Fidan, Merih B. “Nitel Araştırmalar ve Düşünümsellik: Bir Kritik Analitik Düşünme Pratiği.” Academic Platform Journal of Education and Change 4, no. 2 (2017): 93–113. http://apjec.net/. Accessed March 28, 2025.

Makaracı, Murat. “Doğu Kaynaklarında Kritik-Analitik Düşünmenin Araştırılması: Klasik Hint Felsefesi ve Mantık Örnekleri.” Paper presented at the 3rd International Symposium on Critical Analytical Thinking (ISCAT2021), Ankara, Turkey, December 4–5, 2021. https://doi.org/10.33793/acperpro.05.01.25. Accessed March 28, 2025.

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Yazar Bilgileri

Avatar
Ana YazarAhsen Karakaş28 Mart 2025 19:15
KÜRE'ye Sor