logologo
Ai badge logo

Bu madde yapay zeka desteği ile üretilmiştir.

Külhanbeyleri Zümresi

fav gif
Kaydet
viki star outline

Külhanbeyleri, Osmanlı Devleti'nin erken dönemlerinde ortaya çıkan sosyal bir sınıftır. Bu sınıf başına buyruk, zorba, serseri kişilerden oluşan; genellikle aile ve herhangi bir akrabaya sahip olmayan kişilerden oluşurdu. Ev ve iş sahibi olmayan külhanbeyleri zümresi, hamamların külhan denen ateş ocaklarında yatıp kalkarlardı. Mülakatlardan ve de edebi eserlerden takip edilebildiği kadarıyla XIX. yüzyılın son 50 yıllık periyodunda yavaş yavaş sona ermeye başlamıştır.

Tanım ve Kavramın Kökeni

Külhanbeyi sözcüğü, günlük dilde yaygın olarak kullanılan ve genellikle kaba, serseri, külhanbeyi tavırlı kişileri tanımlamak için başvurulan bir kavram olmasına karşın, bu sözcüğün tarihsel bağlamdaki kesin kökeni ve gelişim süreci net değildir. Konuya ilişkin bilgilerin dayanağını oluşturan iki temel kaynak bulunmaktadır. Bu kaynaklardan ilki, Ebuzziya Tevfik'in kaleme aldığı "Yeni Osmanlılar Tarihi" adlı eseridir. Ebuzziya Tevfik'in bu eserindeki bilgilerin önemli bir kısmı, Rodos adasında sürgünde bulunduğu dönemde tanıştığı ve kendisinden külhanbeylerinin yaşamına dair pek çok anekdot dinlediği Sami isimli eski bir külhanbeyinin anlatılarına dayanmaktadır. Ebuzziya Tevfik'in kendi sınırlı kişisel gözlemleri de bu bilgilere eşlik etmiştir. İkinci temel kaynak ise, Reşat Ekrem Koçu'nun "Patrona Halil" isimli tarihsel romanıdır. Koçu, aktardığı bilgiler için açık bir kaynak belirtmemekle birlikte, bu konuda bazı belgelere erişmiş olduğu düşünülmektedir. Her iki kaynağa göre de külhanbeyleri, temelde evsiz ve kimsesiz çocuklardan oluşan, belirli kurallar çerçevesinde hamamların külhanlarında (ateş ocaklarında) barınmalarına izin verilen bir toplumsal grubu ifade etmektedir. Özellikle Sami'nin Ebuzziya Tevfik'e aktardığı bilgiler, külhanbeylerinin iç işleyişi, ritüelleri ve günlük yaşamlarına dair nadir ve değerli ipuçları sunmaktadır. Bu durum, Sami'nin aktarımlarını, külhanbeyliği kavramının anlaşılması açısından kritik bir öneme oturtmaktadır.


Tarihsel Bağlam ve Ortaya Çıkışı

Külhanbeyliği kurumu, Osmanlı İmparatorluğu'nun XVII. yüzyıl sonları ve XVIII. yüzyıl başlarında yaşadığı zorlu dönemlerde ortaya çıkan ve toplumsal düzenin bozulmasıyla yakından ilişkili bir olgudur. Özellikle 1683 yılındaki II. Viyana Kuşatması sonrası yaşanan yenilgi ve ardından gelen savaşlar, Osmanlı Devleti'nde genel bir düzen bozukluğuna ve İstanbul'da ahlaki çöküşe yol açmıştır. Bu siyasi ve sosyal istikrarsızlık ortamı, yetim ve evsiz çocukların sayısının artmasına zemin hazırlamıştır.


Bu dönemde, ailesiz kalan veya terk edilmiş çocuklar, çoğu zaman kendilerine barınacak yer bulmakta zorlanmışlardır. Özellikle "gayr-ı meşru" birlikteliklerden doğan ve sokağa terk edilen çocuklar gibi pek çok kimsesiz genç, hamamların külhanlarında (yani hamamı ısıtan ateş ocaklarının bulunduğu yerlerde) kendilerine sığınacak bir mekan bulmuşlardır. Zamanla bu külhanlar, bu çocukların bir araya geldiği, kendilerine özgü bir yaşam tarzı ve sosyal yapı oluşturduğu yerler haline gelmiştir. Külhanbeyleri olarak bilinen bu grup, başkent İstanbul'da toplumsal sorunlara yol açan marjinal kesimlerin başında gelmekteydi. Herhangi bir işle uğraşmayıp başkasının sırtından geçinen, kaba davranışlarıyla toplumu huzursuz eden külhanbeyleri, bu zorlu ve karmaşık demografik yapının bir sonucu olarak başıboş bir hayat sürdürmüşlerdir. Külhanbeyliği kurumu, Osmanlı toplumunda yetim çocuklarla ilgili olumsuz uygulamaların bir örneğini teşkil etmekle birlikte, dönemin toplumsal ve ekonomik koşullarının bir yansıması olarak da değerlendirilmektedir.

Yaşam Tarzları ve Mekânları

Külhanbeylerinin yaşam tarzı, barınma mekanları olan hamam külhanları etrafında şekillenmekteydi. Bu "külhan" adı verilen, hamamları ısıtmak için kullanılan ateş ocaklarının bulunduğu bölümler, onlara hem bir sığınak hem de sosyal yaşamlarını sürdürdükleri bir alan sunuyordu. Özellikle Gedikpaşa Hamamı, külhanbeyleri arasında özel bir konuma sahipti; zira burası, külhan hiyerarşisi içinde ilk ve en önemli toplanma yeri olarak kabul ediliyor, hatta anlaşmazlıkların çözüldüğü bir otorite merkezi işlevi görüyordu.


Külhanbeyleri, toplumdan ayrışan "başıboş" ve aykırı bir hayat sürmekteydiler. Kendilerine özgü bir kılık-kıyafetleri, belirli bir konuşma biçimleri (jargonları) ve davranış kalıpları vardı. Bu özellikleriyle, sıradan halktan kolayca ayırt edilebilirlerdi. Günlük yaşamları, külhanın içinde ve dışında belirli ritüellerle doluydu. Erken dönemlerde, kış aylarında çamurlu yolları süpürmek gibi işlerle meşgul oldukları da görülürdü. Ancak bu eylemleri genellikle geçimlerini sağlamanın bir aracı olmaktan çok, "helva parası" adı altında insanlardan bahşiş toplamak için bir vesileydi. Süpürgeleriyle yoldan geçenlerin üzerlerine çamur sıçratarak "kaftan giydirme" tehdidinde bulunmaları, bahşiş vermeyenlere karşı kullandıkları bir yöntemdi.


Külhan içinde ise, paylaşıma dayalı bir yaşam sürdürürlerdi. Yemeklerini ortaklaşa yer, akşamları şarkı, türkü ve oyunlarla vakit geçirirlerdi. Dışarıdaki davranışları da belirli kurallara bağlıydı; örneğin, ikili gruplar halinde dolaşmaları gibi düzenlemeler bulunuyordu. Zaman içinde yaşam tarzları değişiklik göstermiş olsa da, külhanbeyleri, toplum düzeni için sürekli bir sorun teşkil eden, kaba davranışlarıyla bilinen ve devletin sürekli mücadele ettiği bir kesim olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Külhanbeyi Organizasyonu ve Kuralları

Dışarıdan "başıboş" ve "serseri" olarak algılansalar da, külhanbeylerinin kendi içlerinde belirli bir organizasyon yapısı ve katı kuralları bulunmaktaydı. Bu yapı, onları bir arada tutan ve yaşamlarını idame ettirmelerini sağlayan bir disiplin sağlıyordu. Gruplar halinde hareket eden külhanbeyleri, "destebaşı" olarak adlandırılan bir lider tarafından yönetilirdi. Gedikpaşa Hamamı gibi belirli külhanlar, bu hiyerarşinin merkezi konumundaydı ve anlaşmazlıkların çözüldüğü bir merci olarak işlev görüyordu.


Külhana kabul edilme süreci, belirli ritüeller ve şartlar gerektiriyordu. Genellikle 11-15 yaş arasındaki yetim çocuklar, bir "sınav" ve "kardeşlik töreni" sonrasında külhanbeyleri arasına katılırlardı. Kabulün temel kriterlerinden biri, annesiz ve babasız olmak, yani dışarıda herhangi bir aile bağının bulunmamasıydı; bu durum, grubun dış sorumluluklardan arınmış, "sorumsuz" yapısıyla uyumluydu. Yeni bir çocuğun külhana kabulü için helva ve pilav malzemeleri getirmesi beklenirdi. Kabul töreni, yeni gelenin hizmet ettiği ancak yemediği bir yemekle başlardı. Ardından ekmek ve tuz üzerine yemin edilen, özel bir şiirin okunduğu ve "Layhar kefeni" adı verilen büyük bir gömleği iki çocuğun birlikte giydiği bir kardeşlik ritüeli düzenlenirdi. Bu ritüel, birlik ve beraberliği simgelerdi. Külhancı (hamamın ateşçisi), bu törende kardeşliği, kaynakların paylaşımını ve Layhar'a itaati vurgulayan bir konuşma yapardı.


Külhanbeylerinin kendilerine özgü bir "jargonları" da vardı. Bu, yaklaşık 200-300 kelimeden oluşan gizli bir dildi ve onları diğer insanlardan ayıran, kendi aralarında iletişimi sağlayan önemli bir unsurdu. Külhan içinde yiyecek ve diğer kaynaklar paylaşılır, akşamları şarkı, türkü ve oyunlarla vakit geçirilerek toplumsal bir yaşam sürdürülürdü. Külhan dışında da belirli davranış kuralları mevcuttu; örneğin, dışarıya çıkarken genellikle ikişerli gruplar halinde hareket etmeleri gibi. Bu kurallar, külhanbeylerinin hem iç disiplinlerini sağlıyor hem de dış dünyayla olan etkileşimlerini düzenliyordu.

Toplumsal Etkileşim ve Devletin Tutumu

Külhanbeyleri, kendilerine özgü yaşam tarzları ve davranış kalıplarıyla, içinde bulundukları Osmanlı toplumunda önemli bir etkileşim yüzeyine sahipti. Ancak bu etkileşim genellikle olumsuz yönde cereyan etmekteydi. Toplumun genel düzenini bozan "başıboş" ve aykırı bir hayat sürmeleri, kaba tavırları ve serseri halleriyle halkı rahatsız etmeleri, onları sürekli bir sorun odağı haline getiriyordu.


Geçimlerini sağlamak amacıyla geliştirdikleri kendine has yöntemler vardı. Örneğin, özellikle kış aylarında çamurlu yolları süpürme bahanesiyle "helva parası" adı altında insanlardan bahşiş talep ederlerdi. Eğer bu talepleri geri çevrilirse, süpürgeleriyle yoldan geçenlerin üzerlerine çamur sıçratarak "kaftan giydirme" tehdidinde bulunurlardı. Bu türden zorba davranışlar, halk nezdinde korku ve hoşnutsuzluk yaratıyordu.


Osmanlı Devleti, külhanbeylerinin yarattığı bu toplumsal düzensizliğe kayıtsız kalmamıştır. Onları "eşkıya" (haydut) olarak tanımlayan devlet, bu başıboş ve zararlı grupla mücadele etmek için çeşitli önlemler alma yoluna gitmiştir. Bu tedbirler arasında, külhanbeylerinin ortadan kaldırılmasına yönelik fetvalar çıkarılması ve mallarının müsadere edilmesi gibi sert uygulamalar bulunmaktaydı. Toplumsal bir problem haline geldikleri, III. Selim döneminde 1789 yılında çıkarılan bir hatt-ı hümayun (padişah fermanı) ile de açıkça belgelenmiştir. Bu ferman, çocukların külhanlarda kalmasını yasaklayarak, külhanbeyliğinin devlet nezdinde kabul edilemez bir sosyal sorun olduğunun resmî bir teyidi niteliğindeydi. Devlete rağmen, külhanbeyleri tarih boyunca idareciler için bir sorun olmaya devam etmiştir.

Külhanbeyi Algısının Değişimi ve Son Dönemleri

Külhanbeyliği kurumu, Osmanlı toplumunda belirli bir dönemde etkili olmuş olsa da, zamanla bu grubun yapısı ve toplumsal algısı değişmiş, varlıkları giderek zayıflamıştır. Edinilen bilgilere göre, külhanbeylerinin "eski" ve özgün dönemlerinin XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sona ermeye başladığı düşünülmektedir. Bu değişimde, Osmanlı Devleti'nin genel dönüşüm süreci, merkezi otoritenin güçlenmesi ve toplumsal düzeni sağlamaya yönelik artan çabaları etkili olmuştur.


Külhanbeylerinin son dönemlerine dair en önemli bilgilerden biri, Ebuzziya Tevfik'in sürgünde bulunduğu Rodos'ta son külhanbeylerinden Sami ile karşılaşması ve ondan aldığı anlatılardır. Sami'nin yaşam öyküsü ve külhanbeyi adetlerine dair aktardıkları, bu grubun artık geçmişte kalan bir olgu olduğunun bir göstergesi niteliğindedir. Sami gibi son temsilcilerin sürgün edilmesi veya toplumsal yaşamdan çekilmesi, külhanbeyliği kurumunun fiilen sona erme sürecine girdiğini düşündürmektedir.


Külhanbeyleri hakkında doğrudan arşiv belgelerinin sınırlı olması, onların son dönemlerine dair detaylı bir tablo çizilmesini zorlaştırmaktadır. Mevcut kaynaklar genellikle kişisel gözlemler, anekdotlar ve edebi eserler üzerinden şekillenmektedir. Bu durum, külhanbeylerinin zamanla nasıl dönüştüğünü, sayıca azalıp dağıldığını veya farklı kriminal gruplara karıştığını tam olarak anlamayı güçleştirmektedir. Ancak genel olarak, Osmanlı İmparatorluğu'nun modernleşme çabaları ve artan güvenlik önlemleri karşısında, külhanbeyleri gibi marjinal ve düzene aykırı grupların varlıklarını sürdürmeleri giderek imkansız hale gelmiştir. Bu değişim, külhanbeyi figürünün de zamanla toplumsal hafızada farklı bir yer edinmesine, daha çok hikaye ve efsanelerde geçen bir karakter haline dönüşmesine yol açmıştır.

Kaynakça

Demirtaş, Mehmet. "XVIII. Yüzyılda Osmanlıda Bir Zümrenin Alt-Kültür Grubuna Dönüşmesi: Külhanbeyleri." Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (2006). https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/31976


Yazıcı, Nesimi. "Osmanlılar Döneminde Yetimlerle İlgili Farklı Bir Uygulama: Külhanbeyliği Kurumu." İstem 5, sy. 9 (2007): 9-20. https://dergipark.org.tr/en/pub/istem/issue/26536/279368


Yılmaz, Sarper. "Külhanbeyi Kavramı Üzerine." Akademik Tarih ve Düşünce Dergisi 3, sy. 8 (Mayıs 2016): 72-84. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/285759

Ayrıca Bakınız

Yazarın Önerileri

İstanbulinİs

İstanbulin

Genel Kültür +2

Sen de Değerlendir!

0 Değerlendirme

Yazar Bilgileri

Avatar
Ana YazarDenizcan Taşci27 Haziran 2025 08:23
KÜRE'ye Sor