1931 yılının 12 Ocak günü İstanbul’un Fatih semtinde dünyaya gelen Leyla Erbil, üç kız kardeşin ortancasıydı. Çocukluk yıllarını önce Fatih’te, ardından ailesiyle birlikte taşındıkları Beşiktaş’ta geçirdi. Eğitim hayatına Esma Sultan İlkokulu’nda başladı. Ortaokulu Beşiktaş İkinci Kız Ortaokulu’nda tamamladı; bu dönemde edebiyata yönelmesinde etkili olan bir öğretmeniyle karşılaştı.
Lise eğitimine Beyoğlu Kız Lisesi’nde başladı ancak öğrenimine Kadıköy Kız Lisesi’nde devam ederek 1950 yılında mezun oldu. Henüz lise yıllarında kaleme aldığı öyküler ve şiirlerle edebi dünyaya ilk adımlarını attı. Aynı dönemde Metin Eloğlu, Selahattin Hilav ve Nevzat Özmeriç gibi isimlerle dostluk kurarak dönemin entelektüel çevreleriyle temas kurmaya başladı. Lise mezuniyetinin ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne kaydoldu.
Evlilikleri ve İlk Mesleki Deneyimleri
Üniversite eğitimine başladıktan kısa bir süre sonra, Aytek Şay ile yaptığı kısa süreli evlilik nedeniyle öğrenimine ara verdi. 1953 ile 1955 yılları arasında İskandinav Havayolları’nda sekreter olarak görev yaptı. Bu yıllarda, edebiyatta etkileyici bulduğu yazarlardan biri olan Sait Faik Abasıyanık ile tanıştı; 1954’teki vefatına kadar yazarla yakın bir dostluk sürdürdü. Aynı yıl Mehmet Erbil ile evlendi.
1955 yılında eşiyle birlikte Ankara’ya taşındı. Bu taşınma, onun daha canlı ve üretken bir edebiyat çevresine dâhil olmasına vesile oldu. Ankara’daki ilk yıllarında, Vüs’at O. Bener, İlhan Berk, Mithat Fenman, Fethi Kopuz ve Kaya-İlhan Kopuz gibi isimlerin yer aldığı sanat ve düşünce çevresinde yer aldı. 1956–1957 yılları arasında ise Ankara Devlet Su İşleri’nde çevirmen ve sekreter olarak çalıştı.
Edebi Hayatı ve Yaşamı
Leyla Erbil’in yayımlanan ilk kısa öyküsü “Uğraşsız”, 1956 yılında yakın arkadaşı Metin Eloğlu’nun teşvikiyle Seçilmiş Hikayeler dergisinde yer aldı. Bu başlangıcın ardından Ataç, Dost, Dönem, Papirüs, Türk Dili, Türkiye Defteri, Yeditepe, Yelken, Yeni a, Yeni Dergi ve Yeni Ufuklar gibi dönemin önemli edebiyat dergilerinde öyküleri yayımlanmaya devam etti.
1957 yılında eşiyle birlikte İzmir’e taşındı. 1960 yılında kızı Fatoş dünyaya geldi; aynı yıl ilk öykü kitabı Hallaç yayımlandı. İzmir’de, İstanbul ve Ankara’daki entelektüel çevreyi bulamayan Erbil, eşinin iflası üzerine ailesiyle birlikte İstanbul’a dönerek Teşvikiye’ye yerleşti. 1961’de kurulan Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) katıldı ve Fethi Naci’nin yönetiminde Edip Cansever ve Ahmet Oktay ile birlikte partinin Sanat ve Kültür Bürosu’nda görev aldı.
1967 yılında kısa bir süreliğine Zürih’teki Türk Konsolosluğu’nda kâtip olarak çalıştı. İkinci öykü kitabı Gecede, 1968 yılında yayımlandı. Bu kitabıyla Sait Faik Hikâye Armağanı’na başvurdu ancak ödül alamadı; bunun üzerine 1969 yılında bir daha hiçbir ödül organizasyonuna katılmama kararı aldı. Aynı yıl babasını kaybetti ve işinden ayrılarak yazarlığı tam zamanlı olarak sürdürmeye başladı. 1970 yılında Türkiye Sanatçılar Birliği’nin, 1974 yılında ise Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kurucuları arasında yer aldı.
Leyla Erbil Hakkında Bir Söyleşi (Olcay Akyıldız ve Murat Gülsoy) (Ataşehir Kültür)
Önemli Eserleri ve Ödülleri
1971 yılında Leyla Erbil’in ilk romanı Tuhaf Bir Kadın yayımlandı; bu eseri, 1977’de yayımlanan öykü kitabı Eski Sevgili izledi. 1979 yılında ABD’de Iowa Üniversitesi tarafından onursal üyelikle onurlandırıldı. Aynı yıl, Center for American Culture’ın daveti üzerine Uluslararası Yazarlar Atölyesi’ne katılarak Türk edebiyatı üzerine bir seminer verdi.
1984 yılında uzun süredir Alzheimer hastalığıyla mücadele eden annesini kaybetti. Bu kaybın izleri, 1985’te yayımlanan ikinci romanı Karanlığın Günü’nde otobiyografik öğelerle yer aldı. 1986 yılında yakın arkadaşı Tezer Özlü’nün ölümü, onun için önemli bir kayıp oldu. Özlü ile birlikte tasarladıkları üçüncü roman Mektup Aşkları, 1988’de Özlü’nün anısına yayımlandı. İkilinin mektuplaşmalarından oluşan Tezer Özlü’den Leyla Erbil’e Mektuplar ise 1995 yılında okuyucuyla buluştu.
1998’de denemelerinden oluşan Zihin Kuşları, 2001’de ise romanı Cüce yayımlandı. 1990’lı yıllar boyunca hem edebi üretimleri hem de siyasi görüşleriyle kamuoyunun dikkatini çekmeye devam etti. 1996’da F-tipi cezaevleri ve açlık grevlerine dikkat çeken bir bildirinin imzacılarından biri oldu. 1999 genel seçimlerinde Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nden (ÖDP) milletvekili adayı olarak yer aldı; ancak kısa bir süre sonra parti üyeliğinden ayrıldı.
2002 yılında Türkiye PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterildi. Bu adaylık, onu Türkiye’den Nobel’e önerilen ilk kadın yazar konumuna getirdi. 2005’te Üç Başlı Ejder, 2011’de ise Kalan adlı romanları yayımlandı. 2013 yılında, edebiyat alanındaki çalışmaları ve laik, demokratik bir Türkiye’ye yönelik katkıları nedeniyle PEN Kısa Öykü Ödülü’ne değer görüldü. Aynı yıl son romanı Tuhaf Bir Erkek yayımlandı.
Edebi Tarzı ve Temaları
1950’li yıllardan itibaren Leyla Erbil, geleneksel edebi anlatım biçimlerine karşı alternatif bir yönelim benimseyerek dil ve biçim açısından deneysel bir üslup geliştirdi. Alışılmış noktalama işaretleri sisteminden saparak kendine özgü bir kullanım oluşturdu; sözdizimi kurallarında yaptığı değişikliklerle yazınsal anlatının sınırlarını genişletmeye çalıştı. Kullandığı bu yenilikçi dil ve anlatım biçimi, bazı eleştirmenler —örneğin Asım Bezirci— tarafından hem anlaşılması güç hem de estetik gerekçelerden yoksun bulunmuştur. Ancak Erbil, bu tercihlerin bilinçli olduğunu ve karakterlerinin ruhsal durumlarından kaynaklandığını belirtmiştir. Kendi ifadesiyle, “deli” olarak tanımladığı karakterlerin dili, onu merkezî anlam yapılarına bağlı kalmaktan kurtarmış ve alışılmadık anlatım biçimlerini denemesine olanak tanımıştır.
Tematik Yaklaşımı ve Politik Poetikası
Erbil, eserlerinde orta sınıf ahlakını, bireyleşmeyi, kadın-erkek ilişkilerini ve kadının tüm bunlar içindeki konumunu yazdı. Gerçek ve kurmaca, şiir ve roman, geçmiş ve şimdi arasındaki eserlerinde bireyin iç dünyası ile toplumun gerilimli ilişkisini ele aldı. Belgin Tarhan'a göre Erbil, tüm eserlerinde eşitsiz ve adaletsiz ilişkilerle örtbas edilen şiddet ve zulmün tanığı olmanın getirdiği buhran ve travmayı anlatır. Kolektif hafızanın dışına itilen kötülükleri felsefe, psikiyatri ve modern edebiyatın imkanlarından yararlanarak yüzeye çıkarır ve okuru da kendisiyle yüzleşmeye davet eder. Erbil'in anlatılarında şiddet ve haksızlık, hane, kültür dünyası ve devlet olmak üzere üç alanda belirir. Erbil'in edebiyatı, var olan düzeni ters yüz eden, toplumsal ve ekonomik ilişkilerden haneye kadar sızan kültürel kılcal damarlara uzanan politik bir tutuma sahiptir. Edebi olarak Samuel Beckett, Jean Paul Sartre, Franz Kafka, Dostoyevski ve Sait Faik'i benimsediği yazarlar arasında sayar. Ayrıca Karl Marx'ın toplum ve tarih kuramı, Sigmund Freud'un psikanalizi ve varoluşçu felsefeden etkilendiğini belirtmiştir.
Leyla Erbil’in edebiyatında aile; sevgi, şefkat, bağlılık gibi duygularla değil, hiyerarşik ve adaletsiz ilişkilerle anılır. Haksızlıklarla ilk önce ailede karşılaşılır. Erbil, ilk öykü kitabı Hallaç'tan son eseri Tuhaf Bir Erkek'e kadar pek çok dokunulmayan alana girer. Marksist felsefeyle yakınlığı göz önüne alındığında, Anneler, ataerkil düzenin muhafızları gibi hareket eder, kız evlatlarına beden, mekân ve meslek gibi konularda kısıtlamalar getirirler. Gelenekçi ve seküler anneler arasında benzerlikler olup, her iki anne tipi de çocuklarına şiddet uygulayabilir. Erbil, okuyan, yazan, sorgulayan ve özgürlük arayışındaki kadın karakterler aracılığıyla sisteme meydan okur. Leyla Erbil'in yayın ve kültür dünyasına yönelik eleştirileri eserlerinde önemli bir yer tutar. Başlangıçta sosyalizmin erkek egemenliğini ve cinsiyetçi ayrımcılığı çözeceğine inansa da zamanla bu inancını yitirdiğini belirtmiştir.
Erbil'in karakter kadrosunun çoğunluğunu kadınlar oluşturur ve önemli bir kısmı eğitimli, orta ya da üst orta sınıfa mensup, entelektüel, sol siyasi kanatta yer alan, muhalif kadınlardır. Yazarın kendisine yakın bir profil sergileyen bu karakterler, kendilerini gerçekleştirme amacıyla dış dünyayı olumsuzlayarak, toplumsal kabulleri ve kurulu düzeni aşarak kendi olmaya çalışırlar. Cinsellik, Erbil'in eserlerinde toplumsal yapının bireyi, özellikle de kadını soktuğu cendereyi eleştirmek ve baskı mekanizmasını ifşa etmek için kullanılır.
Dil Anlayışı
Leyla Erbil’in edebi metinleri, klasik anlatı yapısından uzak bir biçimde, giriş-gelişme-sonuç gibi bölümlere ayrılmadan ilerler. Anlatılarında sıkça bilinç akışı tekniğine başvurur ve bu tekniği Türk edebiyatında en uç noktalara taşıyan isimlerden biri olarak öne çıkar. Metinlerinin büyük bölümü, kurmaca karakterlerin zihninden sansürsüz bir şekilde geçen düşünceler üzerine kuruludur. Anlatı dünyasını çoğu zaman halüsinasyon gören, ölümle yüzleşen, zihinsel olarak dağılmış ya da ruhsal sorunlar yaşayan karakterlerin iç dünyaları belirler. Erbil, bir söyleşisinde yazılarını “delilerin” kendisine yazdırdığını ifade etmiştir.
Şair İlhan Berk, Erbil’in yapıtlarında öne çıkan temel unsurlardan birinin başkaldırı olduğunu vurgulamış ve onun eserlerinde esas konunun “dil” olduğunu belirtmiştir. Füsun Akatlı ise Erbil’i “tutkulu ve takıntılı bir dil işçisi” olarak tanımlamıştır. Erbil’in dili, zaman zaman kapalı yapılar kurarak okuyucuyu içine çeken bir metinsel yapı oluşturur; bu yapıda dil hem metni gizleyen hem de açığa çıkaran bir unsur hâline gelir. Metnin açıldığı anlarda ise Türkiye’nin toplumsal ve tarihsel arka planı belirginleşir. Erbil, toplumsal sorunlara duyarlılığını metinlerinde doğrudan ya da dolaylı biçimde yansıtmış; aydın sorumluluğu taşıyan bir yazar tavrını sürdürmüştür.
Eleştirmen Asım Bezirci gibi bazı isimler, onun deneysel dilini, toplumcu gerçekçi bir yazarın geniş kitlelere ulaşma amacına ters düşen bir yönelim olarak değerlendirmiştir. Ancak Leyla Erbil, kendisini “itaat toplumu için yaratılmamış bir insan” olarak tanımlamış ve alışılmadık anlatım biçimlerini karakterlerinin ruhsal derinlikleriyle ilişkilendirmiştir.
Hastalığı ve Ölümü
2005 yılından itibaren Leyla Erbil, nadir görülen bir hastalık olan Langerhans Cell Histiocytosis ile mücadele etti. Hastalığına ilişkin yaptığı bir açıklamada, bu durumu “dünyaya gelişimle birlikte karşılaştığım ve yaşamım boyunca tanıklık etmek zorunda kaldığım vahşet, adaletsizlikler ve insanlığın ödediği bedeller” ile ilişkilendirmiştir.
Erbil, 19 Temmuz 2013 tarihinde İstanbul’da hayatını kaybetti. Ölümünün ardından, Ahmet Arif’le olan mektuplaşmalarını içeren Leylim Leylim: Ahmet Arif’ten Leyla Erbil’e Mektuplar adlı kitap yayımlandı. Eserleri Almanca, İngilizce, Fransızca, Kürtçe ve Rusça gibi çeşitli dillere çevrilmiştir.
Arşivi
Leyla Erbil özel koleksiyonu, 2016 yılında kızı Fatoş Erbil tarafından Boğaziçi Üniversitesi'ne bağışlanmıştır. Koleksiyonda Erbil'in 1940 yılından ölümüne dek yazdığı 40 kadar defter, dostlarıyla yaptığı mektuplaşmalar, el yazısı notları, kişisel evrak, gazete-dergi kupürleri, yayımlanmış çeşitli yazıları, afiş-resimleri, ödülleri ve birtakım objeler bulunmaktadır. Bu koleksiyon, Türkiye'de bir dönemin kültür ve edebiyat hayatına dair araştırma yapmak isteyenler için önemli bir kaynaktır.



