Makam müziği, özellikle Osmanlı tıbbında ve İslam dünyasında yüzyıllar boyunca ruhsal ve bedensel hastalıkların tedavisinde kullanılan geleneksel bir müzik sistemidir. Bu uygulama, müziğin bireyin psikofizyolojik dengesini etkileyebileceği düşüncesine dayanır. Makamlar, belirli ses dizileri ve bu dizilerin içerdiği duygusal karakteristiklerle bireyin ruhsal durumunu etkileme potansiyeline sahip görülmüştür. Farklı makamların çeşitli fizyolojik ve psikolojik etkileri olduğuna inanılmış; bu da onları tedavi sürecinde belirli hastalıklar için uygun hale getirmiştir.
Türk müziğinde makamlar, belirli seyir kurallarına sahip olan, başlangıç, gelişme ve karar aşamalarından oluşan ses sistemleridir. Her makamın kendine özgü bir duygusal etkisi olduğu düşünülmüş; örneğin rast makamı kuvvet ve itimat verici, neva makamı ise sevinç ve ferahlık verici bir etkiye sahip olarak tanımlanmıştır. Tarihsel süreçte hekimler, hastaların mizacına, hastalığın türüne ve hastanın bulunduğu psikolojik duruma göre belirli makamları önererek kişiselleştirilmiş müzik terapileri uygulamışlardır.
Bu yaklaşım, özellikle Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde önemli bir gelişme göstermiştir. Dönemin tıp bilginleri, müzikle tedaviyi hem teorik hem de pratik düzlemde incelemişlerdir. Kaynaklarda, Farabi, İbn Sina, Razi ve Safiyüddin Urmevi gibi önemli düşünürlerin müziğin tedavi edici gücüne dair görüşlerine yer verilmektedir. İbn Sina, “El-Kanun fi’t-Tıbb” adlı eserinde müziği ruh sağlığını dengeleyici bir unsur olarak ele almış, ritim ve sesin insan ruhu üzerindeki etkilerini detaylandırmıştır
Osmanlılar döneminde müzikle tedavi uygulamaları, özellikle Edirne’deki Sultan II. Bayezid Darüşşifası’nda kurumsal bir yapı kazanmıştır. Bu tıp merkezinde, akıl hastalıklarının tedavisinde su sesi ve makam müziği bir arada kullanılmıştır. Darüşşifada görev yapan hekimler, belirli hastalıklar için uygun makamları seçerek, ney, ud, rebap gibi enstrümanlarla bu müzikleri canlı olarak icra etmişlerdir. Örneğin, sabâ makamının melankoli ve içe kapanıklığa iyi geldiği, hüseyni makamının ise kalbi ferahlattığı ve gönül yorgunluğunu giderdiği kabul edilmiştir
Büzürk Makamı (Oruç Güven ve Tümata-Topic)
Makam müziğiyle tedavi sadece hastalıkların ortadan kaldırılmasıyla sınırlı olmayıp, ruhun dinginleşmesi, zihinsel huzur, ibadet konsantrasyonu ve içsel denge sağlama gibi çok yönlü etkiler de hedeflenmiştir. Bu çok katmanlı yapı, makam müziğinin yalnızca tıbbi değil, aynı zamanda manevi ve estetik boyutlarını da ortaya koyar. Müzik, bu anlayışa göre bedenle ruh arasında bir köprü işlevi görmekte ve bireyin tüm varlığı üzerinde dönüştürücü bir rol üstlenmektedir.
Makamların iyileştirici etkisine dair bilgilerin büyük kısmı yazılı eserlerde kayıt altına alınmış; bu eserlerde hangi makamın hangi ruh haline veya hastalığa iyi geldiği ayrıntılı biçimde belirtilmiştir. Örneğin, uşşak makamı aşırı sinirlilik haline, rast makamı kalp hastalıklarına, rehavi makamı ise sinirsel rahatsızlıklara karşı önerilmiştir. Bu bilgiler, hem yazılı kaynaklardan hem de tedavi uygulamalarını gerçekleştiren darüşşifalardaki tecrübelerden derlenmiştir
Modern bilimsel araştırmalar, geleneksel makam müziğinin bazı psikolojik bozukluklar üzerindeki olumlu etkilerini destekler nitelikte bulgular ortaya koymuştur. Özellikle müzikle terapinin stres, anksiyete, depresyon ve ağrı yönetimi gibi alanlarda kullanılabileceğine dair veriler, bu geleneksel uygulamanın bilimsel olarak da geçerli olabileceğini göstermektedir. Ancak makam temelli müzik terapisi, yalnızca sesin fizyolojik etkilerine değil, aynı zamanda kültürel bağlamına, dini ve metafizik yönlerine de dayandığı için, sadece akustik değil, bütünsel bir yaklaşım olarak değerlendirilmelidir.
Makam müziğinin iyileştirici gücü, tarihsel kökleri, teorik arka planı, kurumsal uygulamaları ve bireysel deneyimleriyle çok boyutlu bir tıbbi ve kültürel fenomendir. Hem geçmişte hem de günümüzde insan sağlığına katkı sağlayan bu uygulama, müziğin yalnızca sanatsal değil, aynı zamanda terapötik bir araç olarak da işlev görebileceğini göstermektedir. Bu yönüyle makam müziği, insan ruhuna ve bedenine hitap eden bütüncül tedavi anlayışlarının önemli bir parçası olmuştur.

