27 Şâban 1246 (10 Şubat 1831) tarihinde Moritanya’nın güneydoğusunda Şinkīt bölgesindeki Havz adlı beldede doğdu. Bölge Araplar’ından Kalâkime kabilesine mensuptur. Nesebi Fas şeriflerinden İdrîsîler hânedanının kurucusu I. İdrîs’e ulaşır. Temel eğitimini Kādiriyye tarikatının Fâzıliyye kolunun kurucusu olan babasından aldı, onun vasıtasıyla tarikata intisap etti, Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledi. 1858’de hacca giderken Miknâs’ta Fas Alevî (Filâlî) Hükümdarı Mevlây Abdurrahman b. Hişâm ile görüşerek takdirini kazandı. Onun ardından tahta geçen oğlu Mevlây IV. Muhammed, torunu Mevlây Hasan b. Muhammed ve bunun oğulları Mevlây Abdülazîz el-Alevî ve Abdülhafîz el-Alevî ile ilişkilerini sürdürdü, bu sultanlar tarafından kendisine temsilcileri gibi hareket etme yetkisi verildi. Zekât gelirlerini toplayıp yöneticilere götürdü, onlardan temin ettiği maddî yardım ve silâhları bölgedeki kabilelere aktardı. Hacdan döndükten sonra daha çok Sahrâ’nın kuzeyindeki kabileler arasında dolaştı. Bu sırada İspanyollar’la Fransızlar’ın Fas ve Batı Sahrâ’ya yönelik başlattıkları işgale karşı mücadele vererek iç bölgelere doğru girmelerini önlemeye çalıştı, özellikle Dâhile, Adrâr, Tiznît ve Merakeş çevresinde uzun süre başarı sağladı. Babasının 1869’da vefatından sonra kardeşi Sa‘d Bûh ile ayrı çevrelerde irşad hizmetini devam ettirdi. Hadis, tefsir, fıkıh ve siyer alanlarındaki vukufuyla devrin en meşhur âlimlerinden biri ve nüfuzlu bir Kādirî şeyhi olarak adını duyurdu, halk ve yöneticiler katında büyük saygı gördü. Şinkīt bölgesinin her tarafından gelen kalabalık topluluklar onun ilim ve irşad meclislerine katıldı. Bölgede kabileler arasındaki ihtilâfları giderip birleşmelerini sağlamaya, yanlış örf ve âdetlere karşı mücadele vererek şer‘î ölçülerin yerleşmesine çaba gösterdi, zayıf kabileleri destekleyerek zulmü önlemeye çalıştı.
Moritanya’nın kuzeyinde (bugün Fas’ın güneydoğu kesimi) ıssız bir mevki olan Sâkiyetülhamrâ vadisine yerleşen Mâülayneyn bölgedeki göçebe kabilelerle sömürgecilere karşı cihad hareketini sürdürdü. Daha sonraki yıllarda Fas Sultanı Mevlây Abdülazîz’in desteğiyle, kuzey-güney ve doğu-batı ticaret yolları arasında önemli bir kavşak olan Semâre (Simâre) beldesini kurdu (1898-1904). Buradaki zâviye ve medresesinde müridleri ve talebelerini eğitti, temel kaynakların yer aldığı özel bir kütüphane kurdu. Mevlây Abdülazîz, Merakeş’te de kendisi için bir zâviye açmış ve geniş mülkler tahsis etmişti (1896). Ahmed b. Emîn eş-Şinkītî, hac yolculuğu sırasında uğradığı Semâre’de Mâülayneyn’in eğitimiyle ilgilenip geçimlerini sağladığı ve evlendirdiği müntesiplerinin 10.000 civarında olduğunu, yöreye kafilelerle sürekli erzak taşındığını kaydeder (el-Vasîṭ, s. 366). Mâülayneyn, Semâre merkezli olarak Sahrâ’nın kuzey bölgesi yanında Merakeş, Fas, Tiznît, Miknâs, Melîle, Selâ gibi şehirlerde de zâviyeler kurarak faaliyet alanını genişletti.
Adrar bölgesinde Fransız baskısının artması üzerine Mâülayneyn, talebe ve müntesiplerinden kurduğu orduya silâh ve yardım sağlamak üzere Rabat’ta bulunan Mevlây Abdülazîz’in yanına giderken Merakeş yakınlarında Abdülazîz’in hal‘edilip kardeşi Abdülhafîz’e biat edildiğini öğrenince Merakeş’e geçerek biata katıldı (1907). Yeni sultan kendisine büyük saygı göstermekle birlikte desteklerine ihtiyaç duyduğu Fransızlar’ın tepkisini çekmemek için ondan ülkeden ayrılmasını istedi. Bunun üzerine Semâre’ye geri dönen Mâülayneyn, 1909’da Agādîr’in 95 km. güneyindeki Tiznît’e gidip Fas’ın kuzey kesiminde Vücde ve Dârülbeyzâ gibi şehirleri ele geçiren Fransızlar’a karşı mücadeleye girişti. Fas şehrini Fransızlar’dan geri almak için oraya doğru yöneldiyse de düşman karşısında tutunamadı. Kendisiyle birlikte harekete katılan bazı kabileler karşılaştıkları sıkıntılar yüzünden Fransızlar’la anlaşmaya varınca yanında kalan talebe ve müntesipleriyle birlikte Atlas dağlarını aşarak Sûs bölgesindeki Re’sülvâdî’ye ulaştığında hastalandı. Yola devam ederek Tiznît’e gitti, bir süre sonra 21 Şevval 1328 (26 Ekim 1910) tarihinde vefat etti ve orada defnedildi (Mâülayneyn b. Atîk, er-Riḥletü’l-Mâʿayniyye, s. 39). Diğer kaynaklarda vefatı için 17, 24 ve 29 Şevval gibi tarihler de kaydedilir.
Mâülayneyn’den sonra oğlu Ahmed el-Heybe, kardeşlerinin, babasının talebe ve müridlerinin ittifakıyla onun ilmî ve siyasî halefi olarak faaliyette bulundu. Müridlerin irşad ve eğitimiyle de Mâülayneyn’in vefatından önce işaret ettiği üzere diğer oğlu Muhammed el-Gays en-Ni’me görevlendirildi. Mâülayneyn’in oğulları Fas’ın bağımsızlığını kazanmasına kadar sömürge güçlerine karşı tavırlarını, Fas sultanlarıyla olan iyi ilişkilerini, bölgedeki dinî ve siyasî nüfuzlarını sürekli korudular (hemen hepsi birer âlim ve edip olan çok sayıdaki oğulları için bk. Hamâhullah Vüld es-Sâlim, s. 244-249). Mâülayneyn’in önde gelen halifelerinden biri Fas zâviyesini yöneten Ahmed b. Şems eş-Şinkītî el-Hâcî’dir. İbnü’l-Hayyât ez-Zükkârî, Muhammed b. Ca‘fer el-Kettânî, Muhammed b. İdrîs el-Kādirî, Ahmed b. Muhammed Hıdır el-İmrânî, Abdülhafîz b. Muhammed Tâhir el-Fâsî ve Muhammed Mehdî el-Vezzânî onun tanınmış talebelerindendir.
Kādiriyye tarikatı XVIII-XIX. yüzyıllarda Batı Sahrâ’da iki önemli şeyh tarafından temsil edilmiştir. Bunlardan biri Muhtâriyye kolunun kurucusu Sîdî Muhtâr el-Küntî, diğeri Mâülayneyn’in babası Fâzıliyye kolunun kurucusu Muhammed Fâzıl’dır. Mâülayneyn’e nisbetle Ayniyye (Maayniyye) diye anılan tarikat kolu temel esaslarda Fâzıliyye’den bazı küçük farklılıklar taşır. Tarikatı “Hz. Peygamber’in hareket tarzını araştırıp ona uymak”, şeriatı da “emredilenleri yapmak, yasaklananlardan sakınmak” diye tanımlayan Mâülayneyn (Muhammed ez-Zarîf, el-Ḥayâtü’l-edebiyye, s. 108-109) babasının izinden giderek bölgedeki Ticâniyye, Şâzeliyye ve Nâsıriyye gibi tarikat şeyhlerinin aksine tarikatların hepsinin amacının insanı mânen yüceltmek olduğunu, dolayısıyla her türlü taassuptan ve diğer tarikatlara karşı üstünlük tavrından uzak durup birleşmeleri gerektiğini söylemiş, Kādirî evrâdı ve cehrî zikri esas almakla birlikte zikir halkalarında diğer tarikatların evrâdına da yer vermiş, müridlerini diledikleri tarikatın âyin ve evrâdını seçmede serbest bırakmıştır. Bölgenin içinde bulunduğu sosyal ve siyasal şartların etkili olduğu bu yaklaşımı doğrultusunda Batı sömürgeciliği karşısında İslâm birliği fikrini ve Osmanlı Devleti’yle dayanışma siyasetini savunmuş, Osmanlılar’ın üstünlüklerini dile getirmiştir (a.g.e., s. 43-44).
Bir taraftan Sahrâ bölgesi insanlarının dinî ve mânevî anlayış ve yaşayışlarına uygun düşen havâss-ı esmâ, harflerin ve duaların sırları, vefk gibi konulara ilgi duyarak çeşitli eserler kaleme alan Mâülayneyn diğer taraftan Şâtıbî’nin el-Muvâfaḳāt’ı üzerine yaptığı çalışmalarla, daha sonraları Allâl el-Fâsî ve Muhammed Tâhir İbn Âşûr tarafından temsil edilecek makāsıdü’ş-şerîa konusundaki yeni yaklaşım ve araştırmaların Mağrib’deki öncülerinden biri olmuştur (Gāzî, s. 49-50). Eş‘arî itikad esaslarına ve Mâlikî fıkhına bağlı kalmakla birlikte bölge halkının özel şartlarına cevap vermek için mezhebin geleneksel hükümlerinden farklı bazı ictihadlarda bulunmuştur (Muhammed ez-Zarîf, el-Ḥayâtü’l-edebiyye, s. 164-175). Onun başlatıp kendisinden sonra oğulları, talebe, halife ve müntesiplerinin devam ettirdiği faaliyetler sayesinde Ayniyye Zâviyesi XIX-XX. yüzyıllarda Fas ve Moritanya çevresinde dinî, kültürel, sosyal ve siyasal bakımdan en etkin zâviyelerin başında yer almıştır.
Mâülayneyn hakkında oğlu Muhammed Takıyyullâl, Müẕekkirü’l-mevârid bi-sîreti Mâʾi’l-ʿayneyn ẕi’l-fevâʾid (Fas 1316), diğer oğlu Mâülayneyn Mürebbiye Rabbih, eş-Şeyḫ Mâʾü’l-ʿayneyn ve maʿreketü’d-Dâḫile (Rabat 1999), Ḳurretü’l-ʿayneyn fî kerâmâti’ş-Şeyḫ Mâʾi’l-ʿayneyn, torunu Mâülayneyn b. Atîk, Siḥrü’l-beyân fî şemâʾili’ş-Şeyḫ Mâʾi’l-ʿayneyne’l-ḥisân, diğer bir torunu Tâlib Ahyâr b. Şeyh Mâmînâ, Tecelliyâtü’l-fikri’ṣ-ṣûfî ve’s-selefî ʿinde’ş-şeyḫ Mâʾi’l-ʿayneyn: Ḳırâʾe fî naẓmihî li’l-Ḥikemi’l-ʿAṭâʾiyye (Tanca 2000), eş-Şeyḫ Mâʾü’l-ʿayneyn: ʿUlemâʾ ve ümerâʾ fî müvâceheti’l-istiʿmâri’l-Ûrûbî (I-II, Selâ 2005), ʿUlûmü’l-Ḳurʾâni’l-kerîm ʿinde’ş-Şeyḫ Mâʾi’l-ʿayneyn (Beyrut 2011), Bûnânâ Vüld Tâlib Ahyâr, Tenvîrü’l-meleveyn fî târîḫi şeyḥinâ Mâʾi’l-ʿayneyn (Institut Mauritanien de Recherche Scientifique, nr. 2076), Hamdâtî Şebîhünâ Mâülayneyn, eş-Şeyḫ Mâʾü’l-ʿayneyn ve cihâdühü’l-ʿilmî ve’l-vaṭanî (Rabat 1995), Muhammed Âkıb b. Mâyâbâ el-Cekenî, Mecmaʿu’l-baḥreyn fî kerâmâtî’ş-Şeyḫ Mâʾi’l-ʿayneyn adlı eserleri kaleme almış, Winifred Marie Johnson, Shaykh Maʾ Al-ʿAynayn of the Western Sahara: Biography of a Warrior-saint ismiyle bir doktora tezi hazırlamıştır (Howard University, 1988).
Eserleri. Mâülayneyn çok sayıda eser telif etmiştir. Oğlu Mâülayneyn Mürebbiye Rabbih Ḳurretü’l-ʿayneyn’de 133, torunu Mâülayneyn b. Atîk Siḥrü’l-beyân’da 153 eserin adını verirken diğer bazı araştırmacılar manzume, ezkâr, icâzet ve fetvalarını ayrı birer telif kabul ederek bu sayıyı 300-400’e kadar ulaştırmıştır (Martin, s. 145; Muhammed ez-Zarîf, el-Ḥayâtü’l-edebiyye, s. 66).
Tasavvuf. 1. Fâtiḳu’r-ratḳ ʿalâ Râtiḳi’l-fetḳ (Fas 1309). Tevekkül, istikamet, güzel ahlâk, gerçek tasavvuf gibi konuları işlediği kendi manzumesinin şerhidir.
2. el-Kibrîtü’l-aḥmer (Fas 1309, Münîlü’l-meʾârib li’l-beşer ʿalâ naẓmi’l-Kibrîti’l-aḥmer adlı şerhiyle birlikte). Sûfîlerin mânevî yolculukları ve bazı müşahedeleriyle ilgilidir.
3. Müfîdü’r-râvî ʿalâ Ennî muḫâvî (Fas 1310, kenarında el-Müdâvî li’l-muʿteriż li-lafẓati ennî muḫâvî ile birlikte; nşr. Muhammed ez-Zarîf, Rabat 1999). Müellifin tarikatlar arasında birliğin ve ortak bir virdin gerekliliğini savunduğu İnnî muḫâvî li-cemîʿi’ṭ-ṭuruḳ adlı kendi manzumesinin şerhidir.
4. Naẓmü’l-Ḥikem (Fas 1310). İbn Atâullah el-İskenderî’ye ait eserin nazma çevrilmiş şeklidir.
5. Naʿtü’l-bidâyât ve tavṣîfü’n-nihâyât (Fas 1312; Kahire 1347; nşr. Halîl el-Mansûr, Beyrut 1418/1998; nşr. Abdülcelîl Abdüsselâm, Beyrut 2007). Tasavvuf âdâbına dairdir.
6. Mübṣırü’l-müteşevvif ʿalâ Münteḫabi’t-taṣavvuf (I-II, Fas 1313-1314; I-II, nşr. Muhammed ez-Zarîf – Muhammed Aynâk, Rabat 2010). Müellifin bazı tasavvuf terimlerini, tasavvufun önemini, âdâbını, hal ve makamlarını, tecelliyat gibi konuları ele aldığı Münteḫabi’t-taṣavvuf (Fas 1325, el-Ḳaṣîdetü’l-ʿayniyye ve el-Kibrîtü’l-aḥmer ile birlikte) adlı manzumesinin şerhidir.
7. Müfîdetü’l-ḫâḍıra ve’l-bâdiye bi-şerḥi hâẕihi’l-ebyâti’s̱-s̱emâniye (Fas 1316). Bitişik iki harfin bulunmadığı iki beyit, noktalı harflerin bulunmadığı iki beyit ve noktasız harflerin bulunmadığı dört beyitten oluşan, tasavvuf ehlinin bazı müşahedeleriyle ilgili sekiz beyitlik kendi manzumesinin şerhidir.
8. el-Îżâḥ li-baʿżi’l-ıṣṭılâḥ (Fas 1321; nşr. Muhammed ez-Zarîf, Rabat 2000). Ezel, zât-ı ilâhiyye, esmâ-i zâtiyye, hakikat, tarikat ve şeriat gibi tasavvuf terimlerinin izahına dairdir.
9. İẓhârü’ṭ-ṭarîḳı’l-müştehir ʿalâ İsmaʿ ve lâ teġterir (Fas 1321, kenarında Ḳurretü’l-ʿayneyn fi’l-kelâm ʿale’r-rüʾye fi’d-dâreyn ile birlikte). Kendi tarikatının usulünü açıkladığı yirmi bir beyitlik kasidesinin şerhidir.
10. Tenbîhü meʿâşiri’l-mürîdîn ʿalâ kevnihim li-eṣnâfi’ṣ-ṣaḥâbeti tâbiʿîn (Fas 1322). Şeyh ile müridlerin ilişkisinin Hz. Peygamber’le ashabın ilişkisine benzetilerek açıklandığı bir tasavvuf âdâbı eseridir.
11. Seyfü’l-mücâdil li’l-ḳuṭbi’l-kâmil (Fas, ts., kenarında Seyfü’s-sekt li’l-muʿteriż lenâ fi’ṣ-ṣalâti fî evveli’l-vaḳt ile birlikte).
Fıkıh ve Fıkıh Usulü. 1. Delîlü’r-rifâḳ ʿalâ Şemsi’l-ittifâḳ (I-III, Fas 1316, 1321; nşr. el-Büla‘meşî Ahmed Yeken, Muhammediye 1982). İbn Rüşd’ün Bidâyetü’l-müctehid, Hatîb el-Osmânî es-Safedî’nin Rahmetü’l-ümme ve Şa‘rânî’nin el-Mîzânü’l-kübrâ’sında kaydedilen, fukahanın üzerinde ittifak ettiği meselelere dair kendi manzumesinin şerhidir.
2. el-Aḳdes ʿale’l-Enfes (Fas 1320, kenarında umumi ve hususi lafızlara dair Tenvîrü’s-saʿîd fi’l-ʿâm ve’l-ḫâṣ adlı manzumesiyle bunun şerhi el-Müfîd ʿalâ Tenvîri’s-saʿîd ile birlikte). İmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî’nin fıkıh usulüne dair el-Varaḳāt adlı eserini nazma çevirdiği 162 beyitlik manzumesinin şerhidir.
3. Tibyânü’l-ḥaḳḳi’lleẕî li’l-bâṭıli saḥḳun (Fas 1321). Namazda sürekli aynı sûreyi okumanın, kelime-i tevhidde “Muhammedün resûlullah” demeden sadece “lâ ilâhe illallah” demenin câiz olup olmadığına dair iki soruya verilen cevaptır.
4. Müfîdü’s-sâmiʿ ve’l-mütekellim fî aḥkâmi’t-teyemmüm ve’l-müteyemmim (Fas 1321, kenarında Âdâbü’l-muḫâlaṭa maʿa’l-yetîm, el-Ḥaḳîḳa fî aḫbâri’l-ḫırḳa ile birlikte).
5. el-Mürâfıḳ ʿale’l-Muvâfıḳ (Fas 1324; nşr. Ebû Ubeyde Meşhûr b. Hasan Âlü Selmân, I-II, Demmâm 1425/2004; Kahire 1430/2009; nşr. Mâülayneyn Mürebbiye Rabbih, Rabat 2005). Şâtıbî’nin el-Muvâfaḳāt’ını 1363 beyitte nazma çevirdiği Naẓmü’l-Muvâfaḳāt’ın şerhidir.
6. Hidâyetü men ḥârâ fî emri’n-naṣârâ (nşr. Mâülayneyn Mürebbiye Rabbih, eş-Şeyḫ Mâʾü’l-ʿayneyn ve maʿreketü’d-Dâḫile adlı eseriyle birlikte, Rabat 1999). 1885 yılında Dâhile şehrinde İspanyollar’a karşı kazanılan savaşla ilgili görüş ve fetvalarını içermektedir.
7. İbrâzü’l-leʾâli’l-meknûnât mine’l-esâmi’ẓ-ẓâhirât ve’l-mużmerât (Fas 1322). Fahreddin er-Râzî’nin Mefâtîḥu’l-ġayb’ından derlenmiş olup esmâ-i hüsnâ ve özelliklerine dairdir.
Diğer Bazı Eserleri: Münîlü’l-beş fî men yüẓıllühümü’llah taḥte’l-ʿarş (Fas 1303); es-Seyf ve’l-mûsâ ʿalâ ḳażıyyeti’l-Ḫıḍr ve Mûsâ (Fas 1309, 1321, kenarında el-Îżâḥ li-baʿżi’l-ıṣṭılâḥ ile birlikte); Mecmaʿu’d-dürer fi’t-tevessül bi’l-esmâʾ ve’l-âyât ve’s-süver (Fas 1309, 1312); Kitâbü’ṣ-Ṣılât fî feżâʾili baʿżi’ṣ-ṣalavât (Fas 1310, kenarında Tibyânü’l-ḥaḳ, Muẓhirü’d-delâlâti’l-maḳṣûde min elfâẓi’t-taḥiyyât ve Naṣîḥatü’n-nisâʾ adlı eserleriyle birlikte); Münîlü’l-meʾârib ʿale’l-ḥamd min kifâʾi’l-vâcib (Fas 1312); Dîvân (Fas 1316; 179 kaside, 155 kıta, 639 manzumeden oluşan 5769 beyit ihtiva eder); Meẕhebü’l-meḫûf ʿalâ daʿavâti’l-ḥurûf (Kahire 1318, 1356, nşr. Abdürraûf Muhammed Sâlim, Kahire 1961; nşr. Hüseyin et-Ticânî, Dârülbeyzâ 2006; Beyrut 1426/2006; çeşitli zamanlarda yapılan duaları ve sırlarını içerir); Tebyînü’l-ġumûż ʿalâ Naʿti’l-ʿarûż (Fas 1320, kenarında Müfîdü’n-nisâʾ ve’r-ricâl fî beyâni baʿżı mâ câze mine’l-ʿibdâl ile birlikte; nşr. Muhammed ez-Zarîf, Rabat 1999); el-Ḫalâṣ fî ḥaḳīḳati’l-iḫlâṣ (Fas 1320, kenarında Müzîletü’n-neked ʿammen lâ yuḥibbü’l-ḥased ile birlikte; nşr. Muhammed ez-Zarîf, Rabat 1998); Sehlü’l-mürteḳā fi’l-ḥas̱ ʿale’t-tüḳā (Fas 1320); el-Meşrebü’z-zülâl ve’l-ġanî fi’ṣ-ṣalât ʿalâ efḍali’r-ricâl (Fas 1321); Ḥüccetü’l-mürîd fi’l-cehri bi’ẕ-ẕikr ʿale’l-mürîd (Fas 1321); Ḍavʾu’d-dühûr (Fas 1322, tencîm ilmine dair 636 beyitlik bir manzumedir); S̱imârü’l-Müzhir (Fas 1324, Süyûtî’nin el-Müzhir’inin nazma çekilmiş şeklidir).
Muhammed Abdurrahman eş-Şâgūl, Mâülayneyn’in el-Îżâḥ li-baʿżi’l-ıṣṭılâḥ, Sehlü’l-mürteḳā, es-Seyf ve’l-mûsâ, el-Meḳāṣıdü’n-nûrâniyye, Münteḫabü’t-taṣavvuf, el-Ḳaṣîdetü’l-ʿayniyye ve el-Kibrîtü’l-aḥmer adlı eserlerini Mecmûʿu resâʾil ve ḳasâʾidü’l-ḳuṭbi’l-kebîr Mâʾi’l-ʿayneyn adıyla bir araya getirip neşretmiştir (Kahire 2008; Mâülayneyn’in eserlerinin bir listesi için ayrıca bk. Halîl en-Nahvî, s. 249-250, 564-569).



