Megali İdea, Yunanca’da “Büyük Fikir”, “Büyük Mefkûre” veya “Büyük Ülkü” anlamına gelir. Modern Yunan milliyetçiliğinin temel ideolojik çerçevesini oluşturan bu kavram, Yunanistan’ın ulusal kimliğini şekillendirme, topraklarını genişletme, tarihsel ve kültürel süreklilik kurma hedeflerini içermektedir. İlk kez 1844 yılında dönemin Yunan Başbakanı İoannis Kolettis tarafından Yunan Parlamentosu’nda resmî olarak dile getirilmiştir. Kolettis’in ifadesine göre Yunanistan Krallığı, Helen milletinin en küçük ve en eski parçasıdır; geri kalan Yunanlarla tarihî ve kültürel bağları olan toprakların da bu devlete katılması gerekmektedir.
Megali İdea, sadece coğrafi bir genişleme programı değil, aynı zamanda tarihsel mirası yeniden yorumlayan, ulus inşasını destekleyen ve kültürel-dinî propaganda ile genişlemeyi hedefleyen çok yönlü bir doktrin olarak şekillenmiştir. 19. yüzyıl ortalarından 20. yüzyıl başlarına kadar süren bu fikir, Yunan devletinin dış politikasını belirlemiş, iç politikada ise halkı bir arada tutan, kimlik inşasını kolaylaştıran bir ulusal ideal hâline gelmiştir.
Megali İdea (Yapay Zeka ile oluşturulmuştur)
Ana Hedefler
Megali İdea’nın temel hedeflerinden biri, Bizans İmparatorluğu’nu en geniş sınırlarıyla yeniden kurmak ve bu imparatorluğu etnik, dilsel ve kültürel anlamda Helen karakterli bir devlet hâline getirmektir. Başkent olarak İstanbul belirlenmiştir. Bizans’ın, Antik Yunan’dan başlayıp çağdaş Yunan ulusuna kadar uzanan tarihsel sürekliliğin bir parçası olduğu savunulmuştur. Bu yeniden doğuş, Doğu Roma mirasının sahiplenilmesini ve Batılı anlamda bir Helen devleti vizyonunun hayata geçirilmesini amaçlamaktadır.
Yunanistan dışındaki bölgelerde yaşayan Helen kökenli halkları ve Helen kültürüyle ilişkili sayılan tüm bölgeleri Yunan devletine dahil etme hedefi Megali İdea’nın ikinci temel amacıdır. Bu çerçevede “boyunduruk altındaki kardeşleri kurtarmak” ifadesi sıkça kullanılmıştır. Bu fikir, ulusal birliğin tamamlanması ve etnik bütünlüğün sağlanması anlamında ele alınmıştır.
Coğrafi Hedef Bölgeler
Megali İdea’nın hedeflediği topraklar şunlardır:
- İstanbul
- Tüm Trakya (Batı ve Doğu)
- Batı, Kuzey ve Güney Anadolu Kıyı Bölgeleri (özellikle İzmir ve Küçük Asya)
- Ege Adaları (Limni, Taşoz, Semendirek, Midilli, Sakız, Sisam, Nikarya)
- Oniki Ada
- Girit
- Kıbrıs
- Epir ve Makedonya
- Pontus (Doğu Karadeniz Bölgesi)
- Gökçeada (İmroz) ve Bozcaada
Bu coğrafi alanlar, tarihsel olarak Antik Yunan, Bizans veya Rum Ortodoks cemaatleriyle ilişkilendirilmiş bu nedenle Yunan ulusal hedefleri kapsamına alınmıştır.
Megali İdea ve Eğitim
Megali İdea’nın yalnızca askerî ve politik bir genişleme planı değil, aynı zamanda eğitim ve kültür üzerinden yürütülen uzun vadeli bir seferberlik olduğu görülmektedir. Bu ideolojik projenin başarısı için halkın bilinçlendirilmesi, Helen kimliğinin sistemli biçimde inşa edilmesi ve yayılması temel araçlar arasında yer almıştır. Eğitim politikaları ve kültürel propagandalar Megali İdea’nın gerçekleştirilmesinde asli roller üstlenmiştir.
1837 yılında kurulan Atina Üniversitesi, Megali İdea’nın kültürel ayağının kurumsallaşmasında ilk örneklerden biridir. Bu üniversite, yalnızca Yunanistan sınırları içindeki öğrencilere değil, aynı zamanda Osmanlı topraklarındaki Rum gençlere de eğitim vermek üzere bir merkez hâline gelmiştir. Üniversite mezunları, hem öğretmenlik hem de dinî görevler vasıtasıyla Helen kültürünü Balkanlardaki Ortodoks toplumlara aktarmışlardır.
Osmanlı coğrafyasındaki Rum nüfusun yoğun yaşadığı bölgelerde çok sayıda Rum okulu açılmıştır. Bu okullarda eğitim dili Yunanca olup müfredatta Antik Yunan tarihi, Yunan mitolojisi, Helenistik dönem felsefesi ve Bizans tarihi gibi içeriklere yer verilmiştir. Eğitim faaliyetlerinin temel amacı, bölgedeki Rum çocuklarına Yunan kimliğini benimsetmek ve onları ileride Yunanistan’ın doğal vatandaşı olarak görmelerini sağlamaktı.
Fener Rum Patrikhanesi, Megali İdea doğrultusunda faaliyet gösteren en önemli kurumsal aktörlerden biri olmuştur. Patrikhane, dinî ve kültürel içeriklerle donatılmış bir propaganda yürütmüş; okullara öğretmen tayin etmiş, vaazlarla Helen milliyetçiliğini desteklemiş ve Yunan devletinin “doğal bir koruyucu” olduğu fikrini yaymıştır. Bu durum, dinî kurumların Megali İdea içinde nasıl bir ideolojik işlev üstlendiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Eğitim seferberliği sadece ders kitaplarıyla değil, aynı zamanda sembollerle de yürütülmüştür. Ayasofya, çift başlı Bizans kartalı, Helen kahramanları ve Bizans ikonografisi, eğitim materyallerinde ve okul duvarlarında görsel unsurlar olarak kullanılmıştır. Bu sembollerle çocukların bilinçaltına Helen kimliğinin kutsallığı, tarihî sürekliliği ve imparatorluk misyonu yerleştirilmiştir.
Yunanistan içinde ve dışında, özellikle İstanbul, İzmir, Selanik gibi şehirlerde kurulan Yunan dernekleri ve kültür cemiyetleri, Helen kültürünün sistemli şekilde yayılmasını sağlamak amacıyla faaliyet yürütmüştür. Bu kuruluşlar tiyatro, müzik, konferanslar ve dinî törenler yoluyla halkı Megali İdea çevresinde örgütlemeye çalışmıştır.
Megali İdea’nın ideolojik süreklilik kazanabilmesi için geçmişin yeniden kurgulanması ve tarihsel olayların Helen kimliği çerçevesinde yorumlanması zaruri görülmüştür. Bu süreç, hem akademik düzeyde hem de kamusal hafızada sürdürülen bir tarihsel inşa faaliyetidir. Helen tarih yazımı, Megali İdea’nın meşruiyetini sağlamak için yapılandırılmıştır.
Megali İdea’nın tarih anlayışı, Antik Yunan medeniyeti, Makedonya Helenizmi, Bizans İmparatorluğu (Ortaçağ Helenizmi) ve Modern Yunan kimliği arasında kesintisiz bir bağ kurmayı amaçlamıştır. Bu tarihsel süreklilik anlayışı, Yunan ulusal kimliğinin antik çağlardan günümüze dek aynı coğrafyada, aynı değerler etrafında şekillendiğini savunmuştur. Böylece Bizans İmparatorluğu da bir Yunan devleti olarak tanımlanmıştır.
Alman tarihçi Jacob Philipp Fallmerayer, Yunanların etnik açıdan Antik Yunanlıların torunu olmadığını savunarak Yunan ulusal kimliği üzerinde ciddi bir tartışma başlatmıştır. Megali İdea yanlısı tarihçiler bu teze karşı yoğun bir tarihsel propaganda yürütmüş, arkeolojik ve yazılı kaynaklar kullanılarak Antik Yunan ile Bizans ve çağdaş Yunan kimliği arasında bir soy, dil ve kültür devamlılığı olduğu iddia edilmiştir.
Yunanistan’da eğitim müfredatında, özellikle ilkokul ve lise düzeyinde okutulan tarih kitaplarında Antik Yunan ve Bizans dönemleri merkezî konumda yer almıştır. Bu iki dönem, modern Yunan kimliğinin tarihsel temel taşları olarak sunulmuş ve öğrencilere “atalarımızın mirası” şeklinde aktarılmıştır. Tarih eğitimi bu anlamda Megali İdea’nın en güçlü propaganda araçlarından biri olmuştur.
Helen tarih yazımı, Yunan kültürünü Doğu’ya göre üstün görmüş ve “Doğu’yu Helenleştirerek uygarlaştırma” görevinin tarihsel bir sorumluluk olduğunu savunmuştur. Bu anlayış, Helenizmin yayılması gereken evrensel bir değerler bütünü olduğu fikrini ön plana çıkarmıştır. Bu tarih anlayışı, siyasi genişlemeyi haklı gösteren entelektüel bir arka plan sunmuştur.
Megali İdea ve Kimlik
Megali İdea, Yunanistan’ın bağımsızlık sonrası karşı karşıya kaldığı ulusal kimlik inşa sürecinde ideolojik ve pratik bir yapı taşına dönüşmüştür. Devletin kurumsallaşması, halkın siyasal birlik etrafında toplanması ve çağdaş Yunan kimliğinin oluşturulması sürecinde Megali İdea hem tarihsel hem de kültürel bir meşruiyet üretmiştir.
1829 Edirne Antlaşması ve 1830 Londra Protokolü ile kurulan modern Yunanistan’ın sınırları, halkın tarihsel beklentilerine göre dar kabul edilmiştir. Bu durum, bir ulusal eksiklik hissi yaratmış; devletin gerçek Yunan topraklarının sadece küçük bir kısmını kapsadığı inancı toplumsal bilinçte yer etmiştir. Megali İdea, bu psikolojik boşluğu doldurmuş ve Yunan halkına “tamamlanmamış bir ulus” duygusunu aşıladığı inanç üzerinden ulusal bir hedef sunmuştur.
Megali İdea, ülke içindeki sınıfsal, bölgesel ve ekonomik ayrışmaları ikinci plana iterek tüm vatandaşları ortak bir “Helen hedefi” etrafında toplamayı amaçlamıştır. Bu ideal, özellikle kırsal kesimde yaşayan halkın devletle olan bağını güçlendirmiştir. Ortak düşmanlara karşı verilen mücadele ve kurtarılacak topraklar fikriyle, Megali İdea ulusal birliği pekiştirme işlevi görmüştür.
Bağımsızlık sonrası karşılaşılan ekonomik krizler, siyasi istikrarsızlıklar ve toplumsal huzursuzluklar, Megali İdea aracılığıyla geçici olarak gölgelenmiştir. Hükûmetler, zaman zaman yaşanan iç krizlerin toplum üzerindeki etkisini azaltmak amacıyla Megali İdea’yı canlı tutmuş; "dış düşman", “kurtarılacak toprak” ve “tarihî hak” gibi söylemleri kamusal gündemin merkezine taşımıştır.
Megali İdea’nın sunduğu tarih anlayışı, Yunan halkına antik dönemden günümüze kesintisiz bir kimlik sunduğu için, ulusal gururu ve tarihsel aidiyet duygusunu güçlendirmiştir. Bu anlayışa göre, çağdaş Yunan halkı Antik Yunan filozoflarının, Bizans imparatorlarının ve Helen kahramanlarının doğrudan mirasçısıdır. Böylece geçmişle kopmayan bir ulus tahayyülü inşa edilmiştir.
Megali İdea kapsamında sunulan kültürel anlatı, Helen medeniyetinin diğer medeniyetlerden üstün olduğu varsayımını temel almıştır. Bu yaklaşım, Yunan halkına hem tarihsel hem de kültürel bir özgüven kazandırmış; aynı zamanda “Doğu’yu uygarlaştırma” misyonu ile kültürel yayılmacılığı desteklemiştir. Bu durum, yalnızca coğrafi değil, aynı zamanda kültürel emperyalizm hedeflerinin de oluşmasına neden olmuştur.
Ulusal kimliğin tanımlanmasında Yunanca, sadece iletişim dili değil, aynı zamanda tarihle ve kimlikle bağlantı kuran bir sembol olarak konumlandırılmıştır. Eğitim politikalarında klasik Yunancaya ve Helen tarihine verilen ağırlık, bireylerin kimliklerini devletin ideolojik çizgisine uygun olarak şekillendirmelerini amaçlamıştır. Bu, özellikle Osmanlı coğrafyasında yaşayan Rumlar için geçerli olmuştur.
Megali İdea Kapsamında Hedeflenen Topraklar
Megali İdea, Helen kültürüyle bağ kurulan veya Rum nüfusunun yaşadığı bölgeleri Yunanistan’a katmayı hedeflemiştir. Bu hedefler coğrafi olarak şunları kapsamaktadır:
Yedi Ada (İyon Adaları) – 1864 İngiltere’nin denetiminde olan Yedi Ada, 1864 yılında Yunanistan’a verilmiştir. Bu gelişme Megali İdea kapsamında Yunanistan’ın ilk ciddi toprak kazanımı olarak kabul edilmiştir.
Teselya – 1881 İstanbul Antlaşması sonucunda Osmanlı Devleti, Teselya’nın büyük bir kısmını Yunanistan’a bırakmıştır. Bu bölge, Balkanlarda Helen yayılmacılığı açısından stratejik öneme sahiptir.
Balkan Savaşları ve Genişleme
Balkan Savaşları sonucunda Yunanistan;
- Selanik, Yanya, Kavala gibi kentleri,
- Epir ve Makedonya’nın büyük bir bölümünü,
- Ege Adalarının önemli kısmını (Limni, Midilli, Sakız, Sisam vb.),
- Girit’i defacto olarak denetimi altına almıştır.
Girit’in İlhakı: Girit, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı’nın ardından özerklik elde etmiş, adada Prens George vali olarak atanmıştır. Eleftherios Venizelos önderliğinde 1908’de Girit’in Yunanistan’a bağlandığı ilan edilmiş, bu ilhak 1913 Londra Antlaşması ile uluslararası düzeyde tanınmıştır. Girit’in ilhakı Megali İdea hedeflerinin uygulamadaki ilk sembolik başarısı olarak değerlendirilmiştir.
On İki Ada’nın Alınışı: İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda İtalya’nın savaşı kaybetmesiyle birlikte On İki Ada, 10 Şubat 1947 tarihli Paris Barış Antlaşması ile Yunanistan’a bırakılmıştır. Bu, Megali İdea kapsamındaki son önemli toprak kazanımı olarak kabul edilmektedir.
Anadolu Seferi (1919–1922) İzmir ve Batı Anadolu’nun İşgali: 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan ordusu, Paris Barış Konferansı kararları doğrultusunda İzmir’e çıkarak Anadolu’nun Batı bölgelerini işgal etmiştir. Hedef, Megali İdea çerçevesinde Batı Anadolu’nun Helen topraklarına katılması ve İstanbul’un alınmasıyla Bizans’ın yeniden diriltilmesidir.
Askerî Yenilgi ve Geri Çekilme: Türk Millî Mücadelesi önderliğinde yürütülen savaşta Yunanistan ağır bir yenilgiye uğramış, 26 Ağustos–9 Eylül 1922 arasında yaşanan Büyük Taarruz ve İzmir’in kurtuluşu ile Yunan işgali sona ermiştir. Bu yenilgi Yunan tarihinde “Mikra Asia Katastrofi” (Küçük Asya Felaketi) olarak adlandırılır. Bu olay, Megali İdea’nın askerî ve siyasal düzlemde sona erdiği tarih olarak kabul edilmiştir.
Lozan Antlaşması (1923) ve Resmî Geri Çekilme: 1923 Lozan Antlaşması ile Yunanistan, Megali İdea’nın pek çok hedefinden vazgeçmek zorunda kalmış ve Anadolu topraklarından tamamen çekilmiştir. Gökçeada ve Bozcaada gibi bazı Ege adaları dışında kalan bölgelere ilişkin talepler reddedilmiş, Ege adalarının askerî durumu uluslararası düzenlemelere bağlanmıştır.
Megali İdea ve Girit
Girit Adası, Megali İdea’nın en erken ve en yoğun hedeflerinden biri olmuştur. Hem jeopolitik konumu hem de tarihî, etnik ve dinî yapısıyla Yunan milliyetçiliğinin ilk yayılma alanlarından biri olarak seçilmiştir. Girit’in Osmanlı hâkimiyetinden çıkarılıp Yunanistan’a bağlanması süreci, Megali İdea’nın adım adım uygulandığı somut bir örnek teşkil eder. Bu süreçte hem yerel halkın direnişi hem de uluslararası güçlerin müdahaleleri belirleyici rol oynamıştır.
Girit, Akdeniz’in doğusunda, Ege ile Kuzey Afrika arasında bir geçit bölgesinde yer alır. Aynı zamanda adada güçlü bir Rum nüfusu ve Ortodoks inanç sistemi mevcuttu. Bu bağlamda, Helen kültürüyle özdeşleştirilen Girit, Yunan ulusal hedeflerinin bir parçası olarak tanımlanmıştır. Megali İdea çerçevesinde Girit, “Helen vatanının ayrılmaz bir parçası” olarak görülmüştür.
1821 Yunan Bağımsızlık Savaşı ile eş zamanlı olarak Girit’te de isyanlar başlamıştır. Bu isyanlar, Osmanlı’nın adadaki kontrolünü sarsmış; adada huzursuzluk ve iç çatışmalar artmıştır. 1866’da patlak veren büyük isyan, Rusya’nın Hanya Konsolosu başta olmak üzere bazı yabancı temsilcilerin desteğiyle gerçekleşmiştir. Bu isyan, Megali İdea doğrultusunda Girit’in Yunanistan’a bağlanmasını talep eden ilk açık hareketlerden biri olmuştur. İsyan sırasında “Arkadi Manastırı Olayı” uluslararası basına yansımış, bu durum Avrupa kamuoyunun Rumlar lehine duyarlılık göstermesine neden olmuştur.
Osmanlı Devleti ile Giritli Rumlar arasında imzalanan bu antlaşmayla ada özerk bir statü kazanmıştır. Halepa Antlaşması Rum çoğunluğun ağırlıklı temsil edildiği bir meclis kurulması, valinin Hristiyan veya Müslüman olabileceği esası, Rumcaya resmî dil statüsü verilmesi, eğitim, okul ve basın özgürlüklerinin genişletilmesi gibi haklar verilmiştir. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı, Girit’teki gerginliği uluslararası düzeye taşımıştır. Savaş sonrasında Avrupa devletlerinin arabuluculuğu ile Girit, özerk bir yönetime kavuşturulmuştur. Yunan Kralı’nın oğlu Prens George, uluslararası onayla Girit’in valisi olarak atanmıştır.
Eleftherios Venizelos, Girit doğumlu bir avukat ve siyasetçi olarak Enosis sürecinin ana aktörlerinden biri olmuştur. Prens George ile fikir ayrılığına düşmüş ve kısa sürede Girit’teki politik süreçlerin liderliğini üstlenmiştir. Birinci Balkan Savaşı sonrası yapılan Londra Antlaşması (1913) ile Girit’in Yunanistan’a katılması uluslararası düzeyde resmen tanınmıştır. Bu gelişmeyle birlikte Megali İdea’nın ilk büyük hedefi gerçekleştirilmiş ve Girit, Yunanistan sınırlarına katılmıştır.
Girit’in Yunanistan’a bağlanması, Megali İdea’nın uygulanabilir bir politika olduğu inancını pekiştirmiştir. Bu gelişme Rum halkı arasında Yunan devletine güveni artırmış, diğer hedef bölgelerde yaşayan Rumlar arasında umut oluşturmuş ve Avrupa kamuoyunda Yunanistan’a yönelik sempatiyi güçlendirmiştir.
Anadolu'nun İşgali
Megali İdea’nın nihai hedeflerinden biri olan Anadolu’nun batı kıyıları, Yunanistan tarafından 1919–1922 yılları arasında işgal edilmiştir. Bu süreç, Yunan dış politikasında Megali İdea’nın somut bir askerî harekâta dönüşmesini temsil eder. Ancak söz konusu işgal, Yunanistan için ağır bir askerî yenilgiyle sonuçlanmış ve tarihsel literatürde “Küçük Asya Felaketi” (Mikra Asia Katastrofi) ya da “Büyük Bozgun” olarak adlandırılmıştır.
Paris Barış Konferansı (1919) I. Dünya Savaşı’nın ardından galip devletler tarafından toprak paylaşımı gündeme gelmiş ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu toprakları hedef alınmıştır. Paris Barış Konferansı sırasında Yunanistan, Batı Anadolu’daki Rum nüfusu ve Helen kültürel mirasını gerekçe göstererek bu bölge üzerindeki tarihsel hak iddialarını gündeme getirmiştir.
Başbakan Eleftherios Venizelos, Paris’te yaptığı diplomatik girişimlerle İzmir, Trakya ve Ege Adaları’nın Yunanistan’a verilmesini talep etmiş; bu taleplerin Megali İdea çerçevesinde meşru olduğunu savunmuştur. İngiltere’nin desteklediği bu planlar, Fransa ve İtalya’nın kısmen çekincelerine rağmen ilerlemiştir.
İzmir’in İşgali: 15 Mayıs 1919 tarihinde Yunan ordusu, İtilaf Devletleri’nin onayıyla İzmir’e çıkarma yapmıştır. Bu çıkartma, bölgedeki Rum nüfusun desteğiyle gerçekleştirilmiş; işgal süreci hızlı biçimde Ege bölgesine yayılmıştır.
Yunanistan ve Batı Anadolu: Yunan ordusu, işgal süresince Batı Anadolu’nun iç bölgelerine doğru ilerleyerek stratejik kentleri ele geçirmiştir. 1920’de Gediz ve Uşak cephelerinde çatışmalar yaşanmıştır. 1921 yılında Yunan birlikleri Bursa ve Eskişehir gibi şehirleri de işgal etmiş; Ankara’ya kadar ilerlemeyi hedefleyen bir hat oluşturmuştur. Bu süreçte büyük yıkımlar ve göç dalgaları yaşanmıştır.
Sakarya Savaşı: Yunan ordusunun Ankara’ya ilerleyişi, Sakarya Nehri hattında durdurulmuştur. 22 gün 22 gece süren Sakarya Meydan Muharebesi sonunda Türk ordusu kesin bir savunma zaferi kazanmış; Yunan birlikleri geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu savaş, işgal sürecinin durdurulduğu stratejik bir dönüm noktası olmuştur. Türk ordusu, 26 Ağustos 1922 tarihinde Afyon-Kocatepe hattında büyük bir taarruza başlamıştır. Bu operasyon sonucunda Yunan ordusu büyük bir yenilgi almış ve hızlı biçimde geri çekilmiştir. Yunan birlikleri İzmir’den çıkarılmış ve şehir tamamen Türk kontrolüne geçmiştir. Bu gelişme, Anadolu’daki Yunan varlığının sonunu simgelerken Megali İdea’nın çöküşünün de tarihsel başlangıç noktası olmuştur.
Yunan kamuoyunda bu süreç “Küçük Asya Felaketi” olarak adlandırılmıştır. Felaketin etkileri şunlardır:
Yüzbinlerce Rum’un Anadolu’dan göçü,
İzmir yangını ve sivil kayıplar,
Yunanistan’daki iç politik çalkantılar (Kral’ın tahttan indirilmesi, ordu içinde darbe)
Megali İdea’nın devlet politikası olmaktan çıkması ve ayrıca 1922 yılında yaşanan büyük mağlubiyet sonrasında Yunan ordusunun imhasıyla sonuçlanan süreç ile beraber ülkede derin bir siyasi kriz çıkmış, askerî liderler ve hükümet yetkilileri sorumlu tutulmuş, birçok üst düzey isim yargılanarak idam edilmiştir. Yenilginin ardından Yunanistan’da kraliyet rejimine karşı büyük bir toplumsal tepki oluşmuştur. 1924 yılında yapılan halk oylamasıyla krallık kaldırılmış ve cumhuriyet ilan edilmiştir. Bu süreç, Megali İdea’nın devlet politikası olmaktan çıkarılmasına da zemin hazırlamıştır
Lozan Konferansı: Lozan Barış Konferansı sürecinde Yunanistan, Anadolu’daki tüm toprak taleplerinden feragat etmiş ve Türkiye ile nüfus mübadelesi anlaşmasını kabul etmiştir. Bu antlaşmayla Batı Anadolu, Doğu Trakya ve Ege Adaları üzerindeki yeni statüler belirlenmiş, Megali İdea’nın genişlemeci politikası diplomatik olarak sona erdirilmiştir.
Lozan Antlaşması ve Nüfus Mübadelesi
Lozan Barış Antlaşması ile Yunanistan, Türkiye’deki Rum nüfusu üzerindeki tüm hak iddialarından vazgeçmiş; Anadolu topraklarının Türkiye Cumhuriyeti’ne ait olduğunu tanımıştır. Böylece Megali İdea’nın sınır genişletme hedefi uluslararası hukuk önünde sona ermiştir. 1923’te imzalanan Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi ile yaklaşık 1.2 milyon Anadolu Rumu Yunanistan’a, 500 bin Müslüman ise Türkiye’ye göç etmiştir. Bu süreç, Megali İdea’nın yaratmaya çalıştığı “Helen dünyasını yeniden birleştirme” idealinin toplumsal temelini ortadan kaldırmıştır.
1920’ler sonrası Yunanistan, Megali İdea yerine iç konsolidasyon ve ekonomik istikrar temelli bir ulusal kimlik inşa etmeye yönelmiştir. Göçmenlerin iskânı, yeni sınırlar içinde ekonomik kalkınma ve toplumsal bütünlüğün sağlanması, ulusal politikanın temelini oluşturmuştur.
Megali İdea’nın en önemli siyasi temsilcilerinden olan Eleftherios Venizelos, 1928 yılında yeniden iktidara geldiğinde artık genişleme politikalarını savunmamış; bunun yerine Türkiye ile barışçıl ilişkiler geliştirmeyi hedeflemiştir. 1930 yılında Ankara’da imzalanan Türk-Yunan Dostluk Antlaşması, bu değişimin somut bir örneğidir.
Her ne kadar politik olarak Megali İdea sona ermiş olsa da kültürel düzlemde Helenistik mirasa bağlılık süregelmiştir. Eğitim programlarında, edebiyat ve sanat eserlerinde Megali İdea teması dolaylı biçimde yer almaya devam etmiştir. Yunan Ortodoks kilisesi de bu kültürel sürekliliğin taşıyıcısı olmuştur.
1950’li yıllarda Megali İdea’nın bir yansıması olarak Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması (Enosis) fikri yeniden gündeme gelmiştir. Ancak bu kez karşısında Osmanlı değil, İngiltere ve daha sonra Türkiye yer almıştır. 1955’teki EOKA hareketi ve 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, bu idealin geç dönemdeki yankılarını temsil etmektedir.
Modern Yunanistan’da Megali İdea artık bir devlet politikası olmaktan çıkmıştır. Ancak tarihî ve akademik çevrelerde, özellikle diaspora toplumlarında ve bazı milliyetçi çevrelerde bir nostalji unsuru olarak yerini korumaktadır. Yunan tarih kitaplarında bu ideal genellikle millî uyanışın bir parçası olarak tanıtılmaktadır ve bu düşünce tamamen ortadan kalkmamıştır.


