Meyhanacılık, seçilmiş ya da sunulmuş bir kafiyede (ayakta) birkaç kişinin doğaçlama olarak, hece veya aruz vezniyle ve ritim eşliğinde şiir söylemesi esasına dayanan sözlü icra sanatıdır. Meyhanalarda hiciv ve mizah öne çıkar. Parçaların başında verilen iki mısra dinleyici tarafından nakarat olarak tekrarlanır.
İcracının “rastgele verilen bir kafiye üzerinde, belli ölçü ve kurallara bağlı kalarak irticalen söyleme” kudreti, geleneğin ayırt edici niteliğidir.
Meyhana, Azerbaycan sözlü halk edebiyatının önemli türlerindendir. Tek bir meyhanacının anlatarak söylediği rivayetli biçimler ile en az iki meyhanacının atışma/deyişme/karşılaşma formatında karşılıklı söylediği müşaareli icraları kapsar. İcra, bazen müzik eşliğinde, bazen müziksiz gerçekleşir. Türün temelinde saz bulunmaz, ritim çoğunlukla el ve parmak hareketleriyle tutulur.
Coğrafî olarak özellikle Bakü çevresi ve Abşeron Yarımadası’nda, başta Maştağa olmak üzere, bugün de canlılığını koruyan bir meclis geleneğidir. İçerik bakımından ise sınırları zamanla genişlemiş; insanı ilgilendiren hemen her konu meyhananın konusu hâline gelmiştir.
Meyhanacıları Anmak İçin Hazırlanmış Meyhana Örneği (Elnur Aliyev)
Kelime Kökeni ve Anlamı
“Meyhane/meyxane” birleşik adı Farsça mey (şarap, içki) ile hane (ev, oturulan yer) sözlerinden oluşur. Sözlüklerde “içki içilen yer, şarap satılan yer” biçiminde tanımlanır.
Tasavvufta meyhane, “Allah içkisinin sunulduğu yer; dergâh/tekke”nin mecazıdır; burada mey ilahi aşkı, saki ise ruha “Allah sevgisi/nuru saçan” kılavuzu temsil eder.
Kavram, “mey = söz, hane = mekân” yorumuyla “söz meclisi”ni de ifade eder. Söz ile mey arasındaki benzerlik (insanı “mest etme” etkisi) ve musikinin her ikisindeki rolü bu mecazi anlamı besler.
Müşaareli Meyhana Örneği (ATV Music)
Tarihçesi
Meyhanacılık, biçim ve icra mantığı bakımından çok daha eski bir sözlü gelenek zeminine yaslanır. Geleneğin arka planı kam, şaman, ozan pratiğine kadar gitmektedir. Şamanistik çevrelerde sözün ezgiyle ve tekrarlarla icra edilmesi, ilk dinî edebî terennümlerin de nüvesini oluşturur. Bu şamanistik geleneğin zamanla ozan-âşık sanatına evrildiği ve meyhanacılığın da söz ve müzik birlikteliği ile bu uzun çizgiden beslendiği düşünülmektedir.
12. yüzyılda Ahmed Yesevi çevresindeki irticali söyleyişlerin bu hat üzerindeki bir başka tarihî dayanak olduğu da belirtilir. Meyhana irticalen söylendiği için erken örnekler yazıya geçmemiştir, bu yüzden yazılı izler 19. yüzyılda belirginleşir.
Bilinen ilk temsilciler arasında Hacı Ali Kerem (1792–1873), Mirze Mehemmed Hüseynelioğlu (1799–1890), Hacı Emi (1802–1885) ve Mirze Bağır (1810–1882) anılır.
Bazı etnograflar geleneğin “en az 550–600 yıllık” bir ananeye dayandığını da kaydeder ve bu görüş, sözlü kökenin yazılı tarihten daha eski olduğuna işaret eder.
Meyhanacılık tarihî olarak Bakü çevresi ile Abşeron Yarımadası’nda yoğunlaşır. Özellikle Maştağa hem icra sıklığı hem de ustalar silsilesiyle “ocak” olarak anılır. Yerel aktarımda “İlk defa Maştağa’da olup meyhana / onun için sayılır ocak bize göre” biçimindeki vurgu sıkça tekrarlanır.
Âşık atışmasıyla meyhana arasında karşılıklı ve çok sesli söz söyleyiş, ölçü-kafiye disiplini gibi ortaklıklar bulunur. Başlıca fark, âşık icrasında sazın temel eşlik unsuru olması, meyhanada ise ritmin çoğu kez el/parmak vuruşlarıyla tutulmasıdır. Bu yakınlık, meyhananın kökenini ozan-âşık hatlarına bağlayan görüşleri destekler.
19. yüzyıl sonlarından itibaren ve özellikle II. Dünya Savaşı yıllarında meyhana, savaş ve siyaset gibi gündemlerle iç içe güçlü bir seferberlik diline de bürünmüştür; usta icracıların cephe ve meydanlarda söylediği meyhanalar moral ve propaganda işlevi görmüştür.
Azerbaycan'da cumhuriyet dönemi ve sonrasında radyo-televizyon programları, sahne ve törenler aracılığıyla şehirli eğlence/meclis kültüründe yaygınlaşmış; tür, Abşeron çevresinin dışına taşmıştır.
Ses-görüntü kayıtlarının yaygınlaşmasıyla 20. yüzyılda repertuvar hızla dokümante edilmeye başlamış; internet çağıyla birlikte meyhana, Azerbaycan dışındaki programlar ve çok dilli icralarla (Türkiye Türkçesi, Farsça, Rusça) uluslararası izleyiciye ulaşmıştır.
Erken dönemde tasavvufî/mistik çerçevede şekillendiği kaydedilen meyhana, zamanla sınırlarını genişletmiş; toplumsal ve siyasal meselelerden gündelik hayata uzanan geniş bir içerik yelpazesine açılmıştır.
İcra Biçimleri: Rivayetli ve Müşaareli
Meyhanalar iki şekilde icra edilir:
1- Rivayetli Meyhana: Tek bir meyhanacının söylediği,
2- Müşaareli Meyhana: Çoğunlukla en az iki icracıyla “karşılaşma, atışma, deyişme” kalıplarında gerçekleşen toplu söyleyiş ile gerçekleşir. Bu ayrım, geleneğin Abşeron hattında güncel biçimde sürdürülmektedir.
Müşaareli meyhananın alt biçimleri şunlardır:
- Karşılaşma: Daha genel bir terimdir; saz şairliğindeki “imtihan”a benzer ve amaç çoğu kez rakibi “mat etmektir.
- Atışma: Hiciv ve mizaha yaslanır; rakibi zor durumda bırakma çabası vardır fakat karşılaşmadaki gibi “mat etme hedefi asli değildir. Yine de icracılar üstün gelmeye ve dinleyici desteğini toplamaya çalışır.
- Deyişme: Karşılıklı soru–cevap ve izahlarla yürüyen, sohbet havasındaki müşaaredir; rakibi mat etme amacı yoktur.
Müşaareli meyhanalar bu üç formun hepsiyle icra edilebilir. Kimi zaman rakibi alt etmeyi amaçlayan bir karşılaşma, kimi zaman dinleyiciyi güldüren atışma, kimi zaman da daha ilmî/sohbet üslubunda bir deyişme olarak sürebilir.
Müşaareli meyhanada hazırcevaplık, nüktedanlık ve hiciv yeteneği, dinleyiciyi icracının yanına çeken başlıca özelliklerdir. Meclisler saatlerce, hatta kimi zaman sabaha dek sürebilir; bu uzun akışta söz tekrarına düşmemek makbul sayılır ve tekrara düşen icracı meyhana içinde tenkit edilebilir.
Bu çerçevede meyhanacılığın icra mantığı, tek sesli rivayetli anlatımdan çok sesli müşaare düzenine kadar esnek bir yelpazede işler; amaç, bağlam ve dinleyiciyle kurulan ilişki, hangi alt biçimin öne çıkacağını belirler.
Poetik Yapı
Meyhanalar hece ya da aruz vezniyle söylenebilir; doğaçlama söyleyiş bu ölçülerin içine yerleştirilir. İcranın çıkış noktası, dinleyiciler veya meclisçe verilen bir ayaktır; meyhanacı bu kafiye/uyak üzerine, belirli kurallar içinde anında şiir kurar. Meyhanaların başında kafiyeli iki mısra verilir; bu mısralar her kıtadan sonra dinleyici tarafından nakarat olarak (vagire) tekrar edilir. Böylece bentler ilerledikçe meclis, yapının ritmik-işitsel bütünlüğüne ortak olur.
Kafiye dizilişi genellikle a a ; b b b a ; a a ; v v v a ; a a ; q q q a ; a a şeklindedir.
Tür, “el vuruşlarıyla ritim tutularak okunan, metrikleşmiş musikili şiir sanatı” olarak tanımlanır; icra çoğu kez enstrümansızdır ve ritim, söyleyişin iç ölçüsünü belirginleştirir. Uygulamada bent sayısı ve nazım şekli değişebilir; örneğin modern bir meyhana çözümlemesinde aruz vezni ve 5–6 bentlik yapı görülür. Bu tip örnekler, doğaçlamanın sabit bir kalıbın içinde farklı hacimlerle sürdürülebildiğini gösterir.
Uzun süren meclislerde sözü tekrarlamak kusur sayılır; tekrara düşen meyhanacı, yine meyhana içinde tenkit edilir. Bu norm, doğaçlamanın poetik özgünlük ilkesini korur.