Okul öncesi eğitim, temel eğitimin ilk basamağını oluşturur ve bu aşamada hem okul eğitiminin hem de yaşam boyu eğitimin temelleri atılmaktadır. Bu yaklaşım, eğitime erken yaşlarda başlanması gerektiği düşüncesinden doğmuştur. Türkiye'de küçük çocuklara yönelik hizmetleri tanımlamak için okul öncesi eğitim teriminin yanı sıra erken çocukluk eğitimi ve bakımı terimi de kullanılmaya başlanmıştır. Dünya genelinde ise bu alanda, erken çocukluk gelişimi, erken çocukluk bakımı ve gelişimi, hayatta kalma, büyüme ve gelişme için erken çocukluk bakımı vb. kavramların kullanıldığı görülmektedir.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO), doğumdan ilkokulun başlangıcına kadar olan dönemdeki çocuklara yönelik hizmetleri ifade etmek için erken çocukluk bakımı ve eğitimi terimini kullanmaktadır. Bu hizmetler, okul öncesi eğitim kurumları aracılığı ile formel olarak veya ebeveyn ve toplum merkezli eğitim programları ile informel ortamlarda sunulmaktadır. Bu yaş grubundaki çocukların ihtiyaçları göz önüne alındığında bu faaliyetler çocuk bakımı ve eğitiminden çok daha fazlasını içermektedir. Sağlık, beslenme, temizlik, bilişsel, sosyal, duygusal, fiziksel gelişimi içeren bütünsel bir yaklaşım söz konusudur. Ayrıca anne ve çocuk sağlığını geliştirmek için mikro besin takviyesi, ailelere psikososyal destek, evde gıda güvenliğini teşvik eden programlar, ebeveynlik izni ve çocuk bakım parası bu kapsamda görülmektedir.
Diğer bazı uluslararası kalkınma ajansları da 0-8 yaş arası çocuklara yönelik sağlık, beslenme, aile bakımı, eğitim ve sosyal koruma alanlarındaki bütüncül hizmetlere atıfta bulunmak için erken çocukluk bakımı ve eğitimi, erken çocukluk gelişimi, erken çocukluk bakımı ve gelişimi terimlerini kullanmaktadır. Pek çok ülkede bu terimler üç-altı yaş arası çocuklara yönelik hizmetlere karşılık gelmekte ve okul öncesi hizmetler olarak anılmaktadır. Erken çocukluk eğitiminin farklı şekillerde tanımlanmasında çocukların yaşı, müfredat türü ve okula devam etme zorunluluğu gibi bir dizi faktörün etkili olduğu görülmektedir. Çocuğun yaşı onun hangi sınıfa yerleştirilmesi gerektiğini gösteren en önemli belirleyicidir. Birinci sınıf çocuklarının çoğu beş-yedi yaş arasındadır. Erken çocukluk programlarının önemli bir kısmı yedi yaşın altındaki çocukları kapsamaktadır. Bununla birlikte, erken çocukluk eğitiminin başlangıç yaşını belirlemek oldukça güçtür. Çoğu durumda gündüz bakımının okul öncesi eğitim kavramının dışında tutulduğu varsayıldığında, pek çok ülkenin okul öncesi eğitime kayıt yaşı olarak üç-dört yaşı temel aldıkları anlaşılmaktadır. 1739 sayılı Türk Millî Eğitim Temel Kanunu'nda (1973) okul öncesi eğitim "zorunlu ilköğretim çağına gelmemiş çocukların isteğine bağlı eğitimi" olarak tanımlanmaktadır. İlgili alan yazında ise yaş ve müfredat temelli çeşitli tanımlar yapılmaktadır. Örneğin Kanbay Ak ve arkadaşları (2016) okul öncesi eğitimi, 0-66 aylık çocukların gelişimi üzerine temellenen, zengin uyarıcılı çevre imkânı sunan, yaratıcılığı geliştiren, bütünsel gelişimi destekleyen ve toplumun sosyokültürel değerleri ile evrensel değerleri entegre eden bir anlayışla edindirmeyi hedefleyen, zorunlu olmayan ve planlanmış bir eğitim süreci olarak tanımlamışlardır.
Erken çocukluk eğitimi ve bakımı, zorunlu okul yaşının altındaki çocuklara yönelik fiziksel bakım ve eğitim unsurlarını içerir. Bilişsel uyarılmaya, sosyalleşmeye, çocuk gelişimine ve erken eğitime olan kritik katkılarının yanı sıra, çalışan ebeveynler için önem arzederler. Eğitim, sağlık ve sosyal refah başlığı kapsamında kamu ve özel sektörde farklı tarzlarda finanse edilen ve sunulan yarım gün, tam okul günü ve tam iş günü vb. programları içerirler. Bu programları sınıflandırmak için sıklıkla kamu veya özel finansman kaynağı kullanılır. Kamunun finanse ettiği ve sunduğu programların yanı sıra kamunun finanse ettiği ve özel olarak sunulan veya özel olarak finanse edilen ve sunulan programlar söz konusudur. Programlar ücretsiz olabildiği gibi gelire bağlı ücret de talep edilebilir.
Kurumsal okul öncesi eğitim yaklaşımı en temel okul öncesi eğitim anlayışlarından biridir. Okul öncesi çocuklarının gelişimini desteklemek için kurumlarda verilen hizmetlere kurum temelli okul öncesi eğitim denmekte, bu dönemde çocuklara eğitim veren resmî ve özel kurumlara da okul öncesi eğitim kurumları adı verilmektedir. Kurum merkezli programlar; kurumsal erken çocukluk bakımı ve eğitimi hizmetleri, okul öncesi, erken çocukluk eğitimi, çocuk bakımı, oyun grubu, anaokulu, eğitim ve çocuk odaklı yaklaşım olarak da bilinmektedir. Merkez tabanlı okul öncesi eğitimin tarihçesi genellikle Froebel'e dayandırılmaktadır. Bu yaklaşım çocukların gelişiminin aşamalar halinde gerçekleştiğini ve bu süreci anlamak için de öğretmenlerin çocukların hareketlerini gözlemlemesi gerektiğine inanmıştır. Buna göre öğrenme çocuk hazır olduğunda gerçekleşmektedir. Frobel çocuk eğitimi ile ilgili bu görüşlerini 1837'de Almanya'nın Blankenburg kentinde açtığı kindergarten olarak bilinen anaokulunda uygulamıştır. Kindergarten terimi "çocuk bahçesi" anlamına gelmektedir. Bu düşünce ve onu uygulayan okullar sonraki yetmiş yılda Avrupa'dan Amerika'ya kadar yayılmış, Afrika ve Asya'nın bazı bölümlerinde uygulanan erken çocukluk eğitiminin temeli gösterilmiştir. Kindergarten terimi Fransa, İspanya ve diğer Avrupa ülkelerinde doğrudan yerel dile çevrilmiştir. Fakat İngilizler, Almanya ile aralarındaki gerilimin arttığı I. Dünya Savaşı'ndan hemen önceki dönemde bir Alman düşünürünü takip etmenin utanç verici olduğunu düşünerek bu terimin yerine nursery education kavramını kullanmışlardır.
Okul öncesi eğitimin yapıldığı merkezlerden biri de kreşlerdir. Kreş (crèches) çalışan ebeveynlerin bebek ve küçük çocuklarına gündüzleri gözetim ve bakım sağlayan kurum olarak tanımlanmaktadır. Kreşler XIX. yüzyılda Fransa'da ihmal edilen çocuklara yönelik hayır sever ve dinî bir ilgiden doğmuştur. İlk kreş, gündüz bakımı veremeyecek durumda olan çalışan annelerin iki yaşından küçük çocukları için F. Marbeau adında bir hayır severin çabalarıyla gündüz bakım merkezi olarak 14 Kasım 1844'te Paris'te kurulmuştur.
Kurum merkezli programlar çocuklara kreş, okul öncesi veya benzeri ortamlarda eğitim deneyimleri sağlamakta ve doğrudan uyarılma sağlamanın en etkili strateji olduğu fikrini benimsemektedir. Dezavantajlı ailelerden gelen çocukların ilkokula başladıklarında eğitim ile ilgili bazı yetersizlikler gösterdikleri ve bu durumun eğitim süreci boyunca da devam ettiği düşüncesiyle okul öncesi eğitim programlarına erken başlanması gerektiği belirtilmektedir. Buna istinaden birçok kurum merkezli program eğitimlerine çocukların yeni yürümeye başladıkları dönemde başlamakta ve erken yıllar boyunca devam etmektedir.
Dünya genelinde erken çocukluk bakımı ve eğitimi hizmetleri bölünmüş model ve üniter model olarak adlandırılan iki modelde sunulmaktadır. Avrupa'da kurumsal erken çocukluk bakım-eğitim hizmetleri çocukların yaşlarına göre yapılandırıldığı bölünmüş modelde gerçekleştirilmektedir. Bu modelde 0-3 yaş aralığındaki çocuklara bakım sağlamaya odaklanan çocuk bakımı merkezleri ve üç-altı yaş aralığındaki çocuklara odaklanan çocuk gelişimi merkezleri bulunmaktadır. Çocuk bakımı merkezleri ebeveynlerin iş gücüne katılımını kolaylaştırmak amacıyla kurulmuştur. Bu programlara bebekler ve üç yaşından küçük çocuklar kaydolmaktadır. Çocuk bakımı terimi daha çok vesayete muhtaç çocuklara ebeveynleri dışındaki yetişkinler tarafından geçici bir süreliğine sağlanan sağlık, güvenlik ve esenliklerinin korunmasına yönelik hizmetleri tanımlamak için kullanılmaktadır. Okul programı çalışan ebeveynlerin saatlerine uyacak şekilde genişletilmiştir. Yönetişim, düzenleme ve finansman sorumluluğu genellikle iki veya daha fazla bakanlığa (Sağlık, Refah veya Aile bakanlıkları) bölünmüştür. Bu merkezler bilişsel veya diğer alanlardaki uyaranlara yeterince önem vermedikleri yönünde sık sık eleştirilmektedir. Örneğin Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) Güçlü Başlangıç-II (2006) raporuna göre, çocukların refah ve öğrenimi, erken çocukluk hizmetlerinin temel hedefleridir. Ancak, üç yaşın altındaki çocuklara yönelik hizmetler genellikle iş gücü piyasası politikalarının bir tamamlayıcısı olarak görülmektedir. Okul sistemleriyle bağlantıları olan çocuk gelişimi merkezleri için ilkokula teşvik ve hazırlık önemli bir hedeftir. Bu merkezler, eğitim ve okul öncesi hazırlıklara vurgu yapmaktadır. Sorumluluğu Eğitim Bakanlığı'ndadır. Bölünmüş sistem çoğu Avrupa ülkesinde hala yaygındır.
Üniter modelde ise erken çocukluk eğitimi ve bakımı hizmetleri, okul öncesi çağdaki bütün çocuklara yönelik olarak tek bir aşamada düzenlenmektedir. Genellikle bütün yaş grubu çocuklar, tek bir ekibin başında olduğu bir bakanlık tarafından yönetilen bir kuruma giderler. Bu model, en küçük yaştan itibaren evrensel erişim hakkını tanımakta olup, özellikle İskandinav ülkeleri ile birkaç Baltık ve Balkan ülkesinde açıkça tanınmaktadır. Bununla birlikte Bulgaristan, Birleşik Krallık, Danimarka, Almanya, Estonya, İspanya ve Avusturya'da hem üniter hem de bölünmüş model bir arada bulunmaktadır.
Avrupa ülkeleri, çalışan ebeveynler için uygun programlarla erken öğrenme fırsatları sağlama konusunda ilerleme kaydetmiştir. Belçika, Fransa ve İtalya gibi ülkeler, üç-altı yaş çocuklar için evrensel, gönüllü ve ücretsiz programlar sunmaktadır. 1999-2000'de bu yaş grubu çocukları %95 ile %99 oranında bu programlara kaydolmuştur. Danimarka, İsveç ve Finlandiya'da ise üç-altı yaşındaki çocukların %73 ile %83'ü eğitim ve bakımı bütünleştiren erken eğitim programlarına katılmıştır. Masrafların çoğunu hükümet karşılamıştır. Avusturya, Hollanda, İspanya, Almanya ve Birleşik Krallık'ta da üç-dört yaş ve üzeri çocukların okul öncesi kayıt oranları %70'in üzerindedir.
Amerika'da çocuk bakımı, vesayete muhtaç çocukların ebeveynleri dışındaki yetişkinler tarafından geçici bir süre sağlık, güvenlik ve esenliklerinin korunmasına yönelik hizmetleri kapsayan geniş bir terimdir. Üç yaşından küçükler, çocuk bakımı adlı programlara katılmaktadır. Özellikle çalışan ebeveynleri desteklemeye yöneliktir. Okul programı, ebeveynlerin iş saatlerine uyacak şekilde uzatılmıştır. Okul öncesi eğitim kurumlarına üç-dört yaş aralığındaki çocuklar devam edebilmektedir. Okul öncesi programlar da devlet okullarında veya özel okullarda, çocuk bakım merkezlerinde, kiliselerde, sinagoglarda veya diğer toplum temelli kuruluşlarda yer almaktadır.
Afrika ülkelerinde, üç-beş yaş için erken çocukluk gelişimi ve bakımı hizmetleri istisnalar dışında çok nadirdir ve programlar büyük ölçüde özeldir. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Dünya Bankası, Bernard van Leer Vakfı, Aga Khan Vakfı ve Türkiye Maarif Vakfı (TMV) gibi uluslararası kuruluşlar bu hizmetlerde önemli bir rol oynamaktadır. Bu ülkelerde çocukluk gelişimi ve bakımı hizmetleri genellikle lüks olarak görülmektedir.
Asya Pasifik ülkelerinin büyük bir kısmında ise bu hizmetler çoğunlukla üç-altı yaş aralığındaki çocuklara sunulmaktadır. Birçok ülkede neredeyse bütün çocuklar ilkokuldan önceki yıl okula kaydolmaktadır. Okul öncesi eğitime kayıt oranları, Asya'nın her bir alt bölgesinde ve bölgeler arasında çeşitlilik göstermektedir. Okul öncesi eğitim, eğitim bakanlıkları tarafından yönetilmekte olup, çocuğun bilişsel ve sosyal gelişimini teşvik etmeyi ve ilkokula hazırlamayı hedeflemektedir.
Türkiye'deki okul öncesi eğitim hizmetleri Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, işverenler, belediyeler, sendikalar, sivil toplum kuruluşları ve üniversiteler gibi çeşitli kuruluşlar tarafından sağlanmaktadır. Bununla birlikte bu hizmetlerin büyük çoğunluğunun Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yürütüldüğü görülmektedir.
Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı olarak işletilen resmî okul öncesi eğitim kurumları arasında anaokulları, yaz eğitimi (anaokulu), anasınıfları, yaz eğitimi (anasınıfları), üç-altı yaş oyun odası kurs programı ve çocuk destek eğitimi kurs programları bulunmaktadır. 657 sayılı kanun'un 191. maddesine göre açılan kurumlar ile Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı dört-altı yaş kursları, belediyeler ve dernekler tarafından açılan kreşler gibi toplum temelli kurumlar Millî Eğitim Bakanlığı'na bağlı olmayan resmî okul öncesi eğitim kurumlarıdır. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'na bağlı kreşler ile İş Kanunu'na göre işletmelerde açılan kreşler de bu kapsamdadır. Bu kuruluşlar aracılığıyla Türkiye'de okul öncesi eğitim hizmetleri geniş bir yelpazede sunulmaktadır.
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 26 Temmuz 2014 tarihinde yayımlanan Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'ne göre anaokulları eylül ayı sonu itibarıyla otuz altı-altmış sekiz aylık çocukların eğitimini amaçlayan okullardır. Anasınıfları elli yedi-altmış sekiz aylık çocukların eğitimini hedeflerler ve genellikle ilkokul bünyesinde yer alırlar. Uygulama sınıfları ise ortaöğretim kurumlarında çocuk gelişimi ve eğitimi alanında otuz altı-altmış sekiz aylık çocukların eğitiminin yapıldığı uygulama birimleridir.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın Özel Kreş ve Gündüz Bakımevleri ile Özel Çocuk Kulüplerinin Kuruluş ve İşleyiş Esasları Hakkında Yönetmeliği'ne göre (2015) kreşlerde 0-36 aylık çocuklara; gündüz bakım evlerinde ise otuz yedi-altmış altı aylık çocuklara hizmetler sunulmaktadır.
Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı dört-altı yaş kurslarında da çocukların dinî eğitim ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla faaliyetler yürütülmektedir. Bu kurumlarda çocukların İslam dininin değerlerini anlamaları, Kur'an-ı Kerim'i tanımaları, sağlıklı bir dinî ve ahlakî gelişim sağlamaları hedeflenmektedir. Çocuklara dinî eğitimi sunma geleneği devam ettirilirken, modern eğitim sistemlerinin gereksinimleri ve pedagojik yaklaşımları da benimsenmektedir. Bu kursların tarihteki küttaplar ile benzerlik gösterdiği belirtilmektedir. Küttaplar genellikle camilerin yakınında bulunan Kur'an okullarıdır. Kutsal metni öğrenme ve okuma yazma becerilerini kazanma amacıyla açılmıştır. Bu tür eğitim kurumları birçok müslüman ülkede halen varlığını sürdürmekle beraber bazı ülkelerde din eğitimi ve öğretimi hükümet destekli eğitim sistemlerine aktarılmıştır.
Millî Eğitim Bakanlığı'nın 26 Temmuz 2014 tarihli Okul Öncesi Eğitim ve İlköğretim Kurumları Yönetmeliği'nin 82. maddesinde yaz aylarında eğitim öğretim yılı için belirlenen esnek saat ve zamanlı eğitime erişim modelleri yer almaktadır. Bu modeller, özellikle nüfusun az olduğu veya fizikî şartların yetersiz olduğu bölgelerdeki çocukların okul öncesi eğitimine ulaşımını sağlamayı amaçlamaktadır. Söz konusu modellerden biri gezici öğretmen sınıfıdır. Buna göre, bir öğretmen birden fazla yerleşim yerine giderek çocukları uygun bir alanda toplar ve eğitim verir. Diğer bir model ise taşıma merkezi ana sınıfı modelidir. Bu modelde, bir çocuk rehber personel eşliğinde en fazla 20-25 km. taşınacak şekilde uzak köyden başlayarak taşıma merkezi seçilen yere kadar taşınarak eğitim alır. Ayrıca gezici sınıf olarak da bilinen mobil anaokulları projesi ile okul öncesi eğitimini yaygınlaştırmak ve geliştirmek amaçlanmaktadır. Ekonomik yönden dezavantajlı koşullarda yaşayan otuz altı-altmış altı aylık çocuklara yönelik olarak hazırlanmıştır. Bu proje pek çok Avrupa ülkesinde pedagojik sebeplerle uygulanmaktadır.
Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 2020'de başlatılan bir diğer uygulama ise 3-6 Yaş Oyun Odası Programıdır. Bu programla, Millî Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü'ne bağlı kurumlarda eğitim alan ebeveynlerin otuz iki-yetmiş iki aylık çocukları için eğitim ortamı oluşturulması amaçlanmaktadır. Kontenjan olması durumunda, yaygın eğitim kurslarına kayıtlı olmayan ebeveynlerin çocukları da kayıt yaptırabilmektedir. Çocuk Destek Eğitimi Kurs Programı da Millî Eğitim Bakanlığı Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü bünyesindeki eğitim kurumlarında veya diğer resmî eğitim kurumlarınca açılan, eğitim ve öğretime uygun ortamlarda otuz altı-yetmiş iki ay arası çocuklar için uygulanan bir eğitim modelidir.
Millî Eğitim Bakanlığı 2023-2024 eğitim öğretim yılında yaş gruplarına göre okullaşma oranlarını üç-beş yaş için %51; dört-beş yaş için %64; beş yaş için %85 olarak yayımlamıştır.
Osmanlı Devleti'nde, bugünkü anlamda erken çocukluk eğitimiyle ilgili düşünceler Avrupa'ya paralel olarak Tanzimat dönemiyle ortaya çıkmıştır. Bu dönemde, gayrimüslim azınlıklar ve yabancı okullar bu düşünceyi benimsemiş ve uygulamaya geçmiştir. Özel girişimler II. Meşrutiyet öncesi dönemde faaliyete geçmeye başlamış ve kurumsal çalışmalar bu dönemde başlamıştır. 23 Temmuz 1908 tarihinden önce bazı illerde, bu tarihten sonra ise İstanbul'da özel ana mekteplerin açıldığı bilinmektedir.
II. Meşrutiyet dönemiyle birlikte, resmî okul öncesi eğitim sistemi şekillenmeye başlamıştır. İstanbul'da resmî ana mektepleri ve sıbyan sınıfları açılmıştır. Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren her köy ve mahallede en az bir tane bulunan sıbyan mektepleri halk çocuklarının öğretiminin birinci basamağını oluşturmuştur. Bu okullara "sabi" olarak adlandırılan dört-altı yaşlarındaki çocuklar devam etmiş ve genellikle Kur'an, namaz, yazı ve hesap gibi konularda eğitim almışlardır.
Sıbyan mekteplerinin saray içindeki karşılığı ise şehzadegân mektebidir. Şehzade ve sultanların öğrenim gördüğü bir okuldur. Programı, sıbyan mekteplerinde uygulanan programla benzerlik gösterir. Buradaki öğrencilerin okula başlama yaşı dört yaş dört ay dört gündür.
Sıbyan mektepleri genellikle vakıflar tarafından cami avlularında veya külliyelerde inşa edilmiş ve ücretsiz eğitim verilmiştir. Vakıflar dışında, Osmanlı padişahları, sadrazamlar, devletin üst kademesindeki bürokratlar ve maddi durumu iyi olanlar da bu okulların kurulmasında etkin rol oynamışlardır.
II. Meşrutiyet dönemi eğitimine önemli katkılarda bulunan Satı Bey, 1914'teki Avrupa gezisi sonrasında 1915 yılında Beyazıt'ta "Yeni Mektep" adı verilen özel anaokulu ve ilkokul açmıştır. Ayrıca anaokulu öğretmenleri yetiştirmek amacıyla Dârülmürebbiyet adında bir kurum açmıştır. Yeni Mektep'e genellikle İstanbul'un varlıklı ailelerinin çocukları devam etmiştir.
Resmî ana mektebinin açılışı Balkan Savaşı'ndan sonra gerçekleşmiştir. Gerçek anlamda okul öncesi eğitim kurumlarının örgütsel yapısı ise Emrullah Efendi'nin nazırlığında 23 Eylül 1913 tarihinde çıkarılan Tedrîsât-ı İbtidâiye'ye (İlköğretim Kanunu) dayanmaktadır. Bu kanunla sıbyan mektepleri ilköğretime bağlanmıştır. 1915 yılında ise Ana Mektepleri Nizamnamesi yayımlanarak dört-yedi yaş arası çocuklar için anaokullarının ilkokullara bağlı veya bağımsız olarak açılması öngörülmüştür. Kanunda ana mektepleriyle ilgili maddeler de yer almıştır. Ayrıca 1915'te çıkarılan bir nizamname ile bu kurumların amaçları belirlenmiştir.
İttihat ve Terakkî Cemiyeti'nin maarifçi bir fırka olma iddiasıyla ortaya çıkmasıyla birlikte, bu konuda öncülük çabalarıyla açtığı okullarda ana sınıflarına yer verdiği gözlemlenmektedir. Osmanlı İttihat Mektebi 1911 yılında Çocuk Bahçesi ve İbtidâî Mektep Programı'nı yayımlamıştır. Çocuk Bahçesi Programı'nda okul öncesi eğitim iki sene olarak planlanmıştır. Bu iki senede yer alan dersler arasında oyun, müzik, bahçıvanlık, jimnastik, el işleri, resim, ahlak, ilm-i eşya, Türkçe, kıraat ve Fransızca bulunmaktadır.
Cumhuriyet'in ilan edildiği tarihte anaokullarının varlığından söz edilmektedir. 1961'de yayımlanan 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu'nda okul öncesi eğitim kurumlarının zorunlu olmayan ilköğretim kurumlarından biri olduğu, bu kurumlarda zorunlu öğrenim çağına gelmemiş olan çocukların eğitildiği ifadeleri yer almıştır. Bu tarihten sonra çalışmalar hızlanmıştır. Hükümet programlarında, kalkınma planlarında, eğitim komisyonlarında, Millî Eğitim şûralarında gündeme gelmiştir. 1973'te yayımlanan 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile örgün eğitim sistemi içine girmiştir.
Erken çocukluk eğitimi müfredatı ile ilgili iki uç görüş vardır. İlk görüş erken çocukluk eğitimi müfredatında, yetişkin ve akranlarla etkileşime, sağlık ve iyi oluşun rolüne ve öz denetime vurgu yaparken diğer görüşte akademik konulara giriş ihtiyacını vurgulamaktadır. İtalya'da doğan dünya çapında iyi bilinen iki erken çocukluk programından biri R. Emilia ve diğeri Montessori'dir. R. Emilia yaklaşımı, II. Dünya Savaşı'nın bitiminden hemen sonra eğitim felsefesinin adını aldığı şehir olan R. Emilia'da başlamıştır. Kurucusu Malaguzzi'dir. Yaklaşımda çocuk merkezli bir öğrenme ortamının önemi vurgulanmaktadır. Çocuğun gelişimi için esas olduğu ileri sürülen "çocuğun üçüncü öğretmeni" olarak fiziksel çevrenin rolüne sıklıkla atıfta bulunulmaktadır. R. Emilia sınıfı bitkilerle süslenmekte ve genellikle açık bir alan/meydan içermektedir. Çocuklar, ifade ve öğrenme aracı olarak uzun süreli projelerde yer almaktadır. Bu tür projeler analitik düşünme yoluyla akademik öğrenmeye hazırlamaktadır. Bu sistemde sembolizmin rolüne vurgu yapılmaktadır. Çocuklar çizim, dramatik oyun, heykel, yazı ve diğer birçok iletişim biçimi gibi çeşitli medya aracılığıyla öğrendiklerini göstermeye teşvik edilmektedir.
Çocuğun çevredeki özerkliğini önceleyen R.Emilia yönteminden farklı olarak Montessori, çocukların öğrenme ortamlarının önemini esas almıştır. Teorisi, Roma'da yaşayan yoksul çocuklarla çalışma deneyimlerine dayanmaktadır. İhtiyaç sahibi çocuklara yönelik erken eğitimin daha sonraki müdahale veya iyileştirmelerden daha az maliyetli olduğunu göstermiştir. Duyusal öğrenme yaklaşımını savunmuş, sınıf ortamlarını ve materyallerini çocukların öğrenmesini teşvik edecek şekilde tasarlamıştır. Montessori sınıfının en dikkat çekici özelliği materyalleridir. Birçoğu ahşaptan yapılmıştır ve duyularla öğrenme felsefesini vurgulamak için düzenlenmiştir. Montessori müfredatı, materyalleri basitten zora doğru bir sırayla sunmaktadır. Çocuklar kendi hızlarında kendi kendilerine çalışmaktadırlar. Montessori, küçük yaşlardan itibaren okuma yazmayı öğrenmenin ilk savunucularından birisidir. Çalışmaları, yazmayı öğrenme ile okumayı öğrenme arasında güçlü bir bağlantıya olan inancı yansıtmaktadır. 1920 ile 1940 arası bu yönteme ilgi azalmış olmasına rağmen 1960-1970'lerde Amerika ve dünyanın diğer bölgelerinde, özellikle Birleşik Krallık, Avustralya, Japonya ve Tayvan'da yeniden canlanmıştır. XX. yüzyılın sonlarında yaşanan bu ilginin kaynağı olarak öğrenci özerkliğini sınırlayan ve erken çocukluk döneminin kritik noktalarına hizmet etmeyen tipik anaokulu veya ilkokul sistemlerinin alternatiflerine duyulan ihtiyaç gösterilmektedir. Diğer yandan Montesorri yaklaşımı, oldukça bireysel olduğu, sosyal etkileşimin çocukların öğreniminin ayrılmaz bir parçası olduğuna inanmadığı ve bir öğrenme biçimi olarak oyunu küçümsediği konularında eleştirilere maruz kalmıştır.
Okul öncesi eğitim programları arasına son yıllarda önemli bir program eklenmiştir. IM Maarif Okul Öncesi Programı, Uluslararası Maarif Okulları'nda başarıyla uygulanmaktadır. Programda çocukların erdemli insanlar olarak yetişmeleri, bütünsel gelişimlerinin desteklenmesi, çok kültürlü bir bakış açısı kazanmaları, ana dili/dilleri ve diğer dillerle ilgili duyarlılıklarının ve bir sonraki eğitim basamağına hazır bulunuşluklarının arttırılması amaçlanmıştır. Programda matematik; bilim ve teknoloji; sosyal bilimler; dil, iletişim ve erken okuryazarlık; oyun ve hareket; görsel sanatlar; müzik; performans sanatları öğrenme alanlarında gelişime uygun olarak hazırlanan içerikler oyun yoluyla sunulmaktadır. Program 2023 yılı itibariyle Romanya, Kuzey Makedonya, Mali, Cibuti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Moritanya, Togo ve Kongo'da uygulanmaya başlanmıştır.
Okul öncesi eğitimin dünya üzerinde ortaya çıkışı ve yayılışı Avrupa'da yaşanan sanayi devrimi sonrasındadır. Bu durumda ailenin önemli unsuru olan annenin iş gücüne katılımını sağlama düşüncesinin etkili olduğu ifade edilmektedir. Batı toplumlarına nispetle İslam ülkelerinde okul öncesi kurumsal eğitimin daha geç tarihlerde başladığı görülmektedir. Bunun sebebinin ise İslam toplumlarında geniş ailenin bir arada yaşaması ve aile bağlarının güçlü olmasıyla bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Aynı şekilde annenin çalışma hayatına katılımın düşüklüğü de önemli bir etkendir. Fakat son yıllarda geniş ailenin İslam toplumlarında dağılmaya başlaması ve kadınların iş hayatına daha çok katılmaları neticesinde Türkiye örneğinde olduğu gibi okul öncesi eğitim ihtiyacı hızla artmaya başlamıştır.