Ortak Malların Trajedisi, bireylerin ortak kullanıma açık, dışlanmanın zor olduğu ve tüketimde rekabetin bulunduğu kaynakları (ortak havuz kaynakları) kendi bireysel çıkarları doğrultusunda rasyonel bir biçimde tüketmeleri sonucu, bu kaynakların tükenmesi veya ciddi zarar görmesi durumunu açıklayan bir kavramdır. Bu durum, bireysel rasyonalitenin kolektif düzeyde bir yıkıma yol açtığı bir sosyal ikilem olarak ortaya çıkar. Kaynağın aşırı kullanımı, her bir kullanıcının kendi eyleminin toplam etki içindeki payının küçük olduğunu düşünmesi, ancak tüm kullanıcıların aynı şekilde hareket etmesiyle kaynağın sürdürülebilirliğinin tehlikeye girmesiyle sonuçlanır.
Bireysel Çıkar Toplumsal Yıkıma Yol Açar (Yapay Zeka İle Oluşturulmuştur)
Tanım
"Ortak Malların Trajedisi" kavramının temelinde yer alan ortak havuz kaynakları (common-pool resources), iki temel özellikle tanımlanır:
- Dışlamanın Zorluğu (Non-excludability): Potansiyel kullanıcıları kaynaktan men etmenin maliyetli veya teknik olarak imkânsız olmasıdır. Örneğin, bir okyanustaki balık stoklarından veya atmosferden belirli bireyleri dışlamak zordur.
- Tüketimde Rekabet (Rivalry in Consumption): Bir bireyin kaynağı kullanmasının, diğer bireylerin kullanabileceği miktarı azaltmasıdır. Bir balıkçının avladığı balık, başka bir balıkçının avlayabileceği balık miktarını doğrudan azaltır.
Bu özelliklere sahip kaynaklara örnek olarak meralar, ormanlar, sulama sistemleri, yeraltı su havzaları, balık stokları ve küresel atmosfer verilebilir.
Tarihsel Gelişim ve Kavramın Kökeni
"Ortak Malların Trajedisi" (The Tragedy of the Commons) terimi ilk kez biyolog Garrett Hardin tarafından 1968 yılında Science dergisinde yayımlanan bir makalede kullanılmıştır. Hardin, makalesinde "herkese açık bir mera" analojisi üzerinden teorisini açıklamıştır. Bu analojiye göre:
- Ortak bir merada hayvanlarını otlatan her çoban, sürüsüne yeni bir hayvan eklemenin getirisini tamamen kendisi alırken, bu hayvanın mera üzerindeki aşırı otlatma maliyetini diğer tüm çobanlarla paylaşır.
- Mera kapasitesini aşsa dahi, her bir çoban için ek bir hayvan eklemek bireysel olarak rasyonel bir karar olmaya devam eder, çünkü kişisel kazanç, paylaşılan maliyetten daha ağır basar.
- Hardin'e göre, tüm çobanların bu rasyonel bireysel çıkar doğrultusunda hareket etmesi, sistemin kaçınılmaz olarak çöküşüne yol açar. Hardin bu durumu, "Yıkım, bütün insanların kendi çıkarlarını gözettiği bir toplumda ortak malların özgürlüğüne inanan bir dünyada koştukları hedeftir," ifadesiyle özetlemiştir.
Hardin'in makalesi, çevre politikaları ve ekoloji alanında geniş bir etki yaratmış ve ortak kaynakların yönetimi konusundaki tartışmaların temel referanslarından biri haline gelmiştir.
Kuramsal Yaklaşımlar
Ortak malların yönetimi ve trajedinin önlenmesine yönelik farklı kuramsal yaklaşımlar geliştirilmiştir.
Hardin'in Klasik Tezi ve Merkezi Otorite Çözümü
Hardin, kullanıcıların bu "tuzaktan" kendi başlarına çıkamayacaklarını, çünkü kurallar oluşturma ve uygulama eyleminin kendisinin bir kolektif eylem sorunu (ikinci düzey bir ikilem) olduğunu savunmuştur. Bu yaklaşıma göre, bireylerin ortak kurallara uymaktan kaçınma (beleşçilik) eğilimi nedeniyle kendi kendilerini örgütlemeleri beklenmez. Bu çerçevede trajediye çözüm olarak iki ana mekanizma öne sürülmüştür:
- Özelleştirme: Ortak malın parsellere ayrılarak özel mülkiyete devredilmesi. Bu sayede her mülk sahibi, kendi kaynağını uzun vadeli çıkarları doğrultusunda koruma güdüsüne sahip olacaktır.
- Devlet Kontrolü (Merkezi Otorite): Devletin kaynağın yönetimini üstlenerek kurallar koyması, kotalar belirlemesi ve yaptırımlar uygulaması. Nitekim birçok ülkede doğal kaynakların yönetimi merkezi idari kurumlara devredilmiştir.
Ancak merkeziyetçi çözümlerin de her zaman etkili olmadığı, hatta bazı durumlarda kaynakların daha hızlı tükenmesine yol açtığı gözlemlenmiştir. Devlet mülkiyetine alınan ormanlarda veya ulusal kurumlarca yönetilen kıyı balıkçılığında kaynakların bozulmasının hızlandığına dair vaka çalışmaları bulunmaktadır.
Elinor Ostrom ve Kolektif Eylem Yaklaşımı
2009 yılında Nobel Ekonomi Ödülü'ne layık görülen siyaset bilimci Elinor Ostrom, trajedinin kaçınılmaz bir son olmadığını savunmuştur. Ostrom'a göre, Hardin'in teorisi belirli koşullarda (geniş kullanıcı grupları, iletişimsizlik ve mülkiyet haklarının belirsizliği) geçerli olsa da , kullanıcılar çoğu zaman kendi kendilerini örgütleyerek sürdürülebilir yönetim sistemleri kurabilirler.
Ostrom, Hardin'in "ortak havuz kaynakları" ile "sahipsiz kaynakları" (open-access resources) bir tutma hatasına düştüğünü belirtmiştir. Ostrom'a göre, birçok kaynak sahipsiz değil, topluluklar tarafından geliştirilen ortak mülkiyet rejimleri ile yönetilmektedir.
Laboratuvar deneyleri ve saha çalışmaları, kullanıcıların iletişim kurabildikleri durumlarda, kaynak kullanımını optimize eden anlaşmalara varabildiklerini ve bu anlaşmalara uyabildiklerini göstermiştir. Başarılı kolektif eylemin ortaya çıkmasını kolaylaştıran faktörler şunlardır:
- Kullanıcıların kaynağı uzun vadede kullanma niyetinde olmaları (düşük iskonto oranları).
- Kullanıcılar arasında benzer çıkarların, becerilerin ve kültürel görüşlerin bulunması (homojenlik).
- İletişim maliyetlerinin düşük olması.
- Bağlayıcı ve uygulanabilir anlaşmalara varma maliyetlerinin düşük olması.
Diğer Yaklaşımlar
David Harvey gibi düşünürler, hem Hardin'in hem de Ostrom'un yaklaşımlarını ölçek sorununa yeterince eğilmedikleri ve küresel ölçekteki dinamikleri göz ardı ettikleri yönünde eleştirmiştir. Harvey, çözümün ortak malların üretimi, dağıtımı ve tüketimini düzenleyecek yaratıcı kolektif emek yöntemlerinde aranması gerektiğini savunur.
Uygulama Alanları ve Örnekler
Trajedinin Gerçekleştiği Alanlar
- Küresel Kaynaklar: Okyanus balıkçılığı ve atmosferin kirlenmesi, uluslararası işbirliğinin zorluğu nedeniyle trajedinin yaşandığı en belirgin alanlardır.
- Gediz Deltası Örneği: Türkiye'de İzmir'de bulunan ve uluslararası Ramsar Sözleşmesi ile koruma altında olan Gediz Deltası, bir ortak malların trajedisi örneği olarak incelenmiştir. Bölgedeki sanayileşme, kontrolsüz kentleşme ve tuz üretimi gibi beşeri faaliyetler sonucunda 1987-2010 yılları arasında sulak alanlar, otlaklar ve tarım arazileri azalırken, yerleşim alanları 14 kat artmıştır. Koruma statüsüne rağmen doğal peyzajın tahrip olması, trajedinin işleyişini göstermektedir.
Trajedinin Aşıldığı Örnekler
Türkiye'de ortak malların kullanıcılar tarafından devlet müdahalesi olmaksızın başarıyla yönetildiği örnekler bulunmaktadır:
- Alanya Balıkçılık Yönetimi: 1960'lı yıllarda Alanya'da verimli avlanma sahalarının belirli kişilerce sahiplenilmesi üzerine balıkçılar arasında yaşanan anlaşmazlıklar, 1969 yılında S.S. Alanya Su Ürünleri Kooperatifi'nin kurulmasıyla çözülmüştür. Kooperatif, her yıl eylül ayında balıkçılar arasında kura çekerek avlanma sahalarını belirlemiş ve bu sahaları sezon içinde dönüşümlü olarak tahsis etmiştir. Bu sistem, hem fırsat eşitliği sağlamış hem de aşırı avlanmanın önüne geçerek balık rezervini korumuştur.
- Sinop Şehir İçi Trafik Yönetimi: Sinop il merkezinin coğrafi yapısı (tek giriş-çıkışlı bir yarımada) ve dar yolları nedeniyle trafik sinyalizasyon sisteminin yarattığı uzun kuyruklar, sistemin 1998'de kaldırılmasına neden olmuştur. Sinyalizasyonun kaldırılmasının ardından, sürücüler ve yayalar arasında yazılı olmayan kurallara dayalı, karşılıklı saygı ve yavaşlamaya dayalı bir düzen oluşmuştur. Bu durum, ortak bir kaynak olan karayollarının, merkezi bir kural sistemi olmadan, kullanıcıların kolektif uyumuyla yönetilmesine bir örnektir.
Bu örnekler, Ostrom'un teorisini destekler nitelikte olup, ortak malların trajedisinin kaçınılmaz olmadığını, uygun kurumsal düzenlemelerle aşılabileceğini göstermektedir.