Osmanlı Devlet Arması (Arma-i Osmani), Osmanlı İmparatorluğu’nun 19. yüzyılda resmi devlet sembolü olarak kullandığı armadır ve son halini 1882 yılında almıştır. Arma, imparatorluğun çok uluslu yapısını birleştirme, modern devlet kimliğini yansıtma ve resmiyetini vurgulama amacı taşımıştır. Aynı zamanda, alamet-i farika (marka) olarak ticari ürünlerde de kullanılmış, ancak bu kullanım devlet tarafından sıkı bir şekilde denetlenmiştir. Arma, II. Abdülhamid’in saltanat ideolojisinde önemli bir yer tutmuştur. Sadece bir süsleme ögesi değil, aynı zamanda hem içeride hem dışarıda bir meşruiyet stratejisi olarak kurgulanmıştır. Saraylar, belgeler, okul binaları ve hatta kamuya açık alanlarda arma kullanılarak imparatorluğun görsel kimliği pekiştirilmiştir.

Osmanlı Devlet Arması (Depositphotos)
Tarihsel Gelişim
Osmanlı Devleti’nde Batı tarzı bir arma geleneği bulunmamakla birlikte, ongun, damga ve tuğra gibi geleneksel semboller devletin ve hükümdarın egemenliğini temsil ediyordu. 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa devletlerinin arma kullanımına verdiği önem, Osmanlı’yı da bu alanda bir simge geliştirmeye yöneltti. Özellikle Tanzimat sonrası modernleşme çabaları, devletin uluslararası diplomasi sahnesinde Batılı protokollere uygun semboller kullanmasını zorunlu kıldı.
1856 Paris Antlaşması’yla Osmanlı Devleti’nin Avrupa devletler sistemine dâhil edilmesi, bu ihtiyacı artırdı. İngiltere Kraliçesi Victoria’nın talebi üzerine, Windsor Şatosu’ndaki Aziz George Kilisesi’ne asılmak üzere Sir Charles Young tarafından Sultan Abdülmecid için bir arma tasarlandı. Bu, Batı üslubunda hazırlanan ilk Osmanlı arması olarak kayda geçti. Ancak dönemin kaynakları, bu tasarımın Osmanlı’nın kendi iç idari ve kültürel geleneğinde köklü bir karşılığı olmadığını ve Avrupa protokol ihtiyaçlarından doğduğunu göstermektedir.
II. Abdülhamid döneminde (1876–1909), Batılı devlet biçimlerine uyum çerçevesinde arma yeniden ele alındı ve 17 Nisan 1882’de bugün bilinen son şekli verildi. Bu dönemde arma; saltanatın, Osmanlı hanedanının, İslam dininin ve imparatorluğun modernleşme vizyonunun bir arada temsil edildiği karmaşık bir kompozisyon olarak tasarlandı. II. Abdülhamid, armanın devlet ile toplum arasındaki bağı güçlendireceğini, monarşiyi şahıstan ziyade kurumsal bir otorite olarak göstereceğini düşünüyordu. Arma, eyaletlerde, devlet binalarında, okullarda, hastanelerde, kışlalarda ve diplomatik temsilciliklerde kullanılarak imparatorluğun hem geleneksel hem de modern unsurlarını bir arada yansıtan bir “ortak kimlik” sembolü hâline geldi.
Arma, II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) son şeklini almış (17 Nisan 1882) ve resmi evraklardan kamu binalarına kadar geniş bir alanda kullanılmıştır. Devlet-toplum bağını güçlendirmek ve modernleşme çabalarını sembolize etmek için okullar, hastaneler ve kışlalarda yaygın bir şekilde yer almıştır.
Resmi ve Ticari Kullanım
II. Abdülhamid döneminden itibaren arma, resmi belgelerden devlet dairelerine kadar geniş bir yelpazede kullanıldı. Arma, devlet otoritesinin görsel bir simgesi olarak evrak başlıklarında, tapu ve tahrir defterlerinde, resmi mühürlerde, eğitim kurumlarının girişlerinde ve kamu binalarının cephelerinde yer aldı. Bu kullanım, Osmanlı’nın uluslararası arenada modern bir devlet görünümü verme çabasının yanı sıra iç kamuoyunda merkezi otoriteyi pekiştirme amacına da hizmet etti.
19. yüzyılın ikinci yarısında sanayi ürünlerinin ve ticari markaların yaygınlaşması, devletin simgelerinin ticari malzemelerde “alâmet-i farika” olarak kullanılmasını gündeme getirdi. Arma-i Osmanî ve Tuğra-yı Hümâyun, özellikle yüksek kaliteli veya resmiyet vurgusu yapmak isteyen üreticiler tarafından ürün etiketlerine, ambalajlara ve ilanlara konuldu. Ancak bu kullanım devlet kontrolü altındaydı. 1871 tarihli Alâmet-i Farika Nizamnamesi ve 1888’deki güncellenmiş düzenlemeler, devlet simgelerinin izinsiz kullanımını yasaklıyor, ticari markaların ahlaka ve nizamlara uygun olmasını şart koşuyordu.
20. yüzyıl başında izinsiz kullanımın artması üzerine 1902’de çıkarılan düzenlemelerle armanın ve tuğranın ticari amaçla kullanımına ilişkin yasaklar sıkılaştırıldı. Devlet, prestij kaybını önlemek amacıyla izinsiz kullanılan mallara el koyuyor veya ihracatını yasaklıyordu. Bu tedbirler, Osmanlı’nın hem marka koruma hukukunu geliştirmesi hem de devlet otoritesinin sembollerini koruma bilincinin bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir.

Osmanlı Devlet Arması (Depositphotos)
Arma Kompozisyonundaki Semboller
Tuğra (El-Gazi Sultanın İmzası) (1): Padişahın mührü olarak devletin ve hanedanın en yüksek otoritesini simgeler. Güneş ışınlarıyla çevrelenmiş biçimde yerleştirilmiştir; bu, padişahın “aydınlatıcı” figür olarak tasarlanmasını ima eder. Armanın en üst ve merkezî noktasında yer alarak hiyerarşik kompozisyonun tepesindedir.
Kalkan (2): Armanın merkezinde yer alan kalkan, on iki yıldızla çevrilidir ve imparatorluğun çok uluslu yapısını veya evrenin merkezi olduğunu sembolize eder.
Sorguçlu Serpuş (Osman Gazi’nin Başlığı) (3): Avrupalıların taç sembolüne karşı Osmanlı tarihinin “özgün” köklerine gönderme yapar. Kurucu figür olarak Osman Gazi’nin geleneğe eklemlenmesini temsil eder. Osman Gazi’yi ve padişahın otoritesini sembolize eder.
Sancaklar
Kırmızı sancak (4): Saltanatı ve Osmanlı Devleti’ni temsil eder.
Yeşil sancak (5): Halifelik makamının ve İslam’ın sembolüdür. Eğik şekilde yerleştirilmeleri, mücadele ve denge unsurlarını ima eder.
Silahlar ve Askerî Teçhizat (6): Geleneksel ve modern silahlar iç içe sunulmuştur;
- Kılıçlar
- Ok-yay, teber, süngülü tüfek
- Revolver, kargı ve eski tarz top
Hem cengâverliği hem de modernleşme sürecini vurgular. Kılıç, top, tüfek, yay-ok gibi geleneksel ve modern askeri teçhizat, Osmanlı ordusunun gücünü ifade eder.
Terazi (7): Hukuk sisteminin dengeli işleyişini simgeler. Şeriat ve nizamî (modern) hukukun görsel karşılığı olarak arma kompozisyonuna yerleştirilmiştir.
Kitaplar (8): İki ciltli kalın kitap; biri şeriatı, diğeri kanunları temsil eder. Terazinin altına konumlandırılması hukuk sisteminin temelini belirtir.
Bereket Boynuzu ve Çiçek Demeti (9): Barış ve refah simgeleridir. Osmanlı'nın sosyal cömertliğini sembolize eder. Devletin birleştirici ve yardımsever yapısını yansıtır.
Çapa (10): Donanma ve deniz kuvvetlerinin temsilidir. Osmanlı'nın deniz gücünü ve seyrüsefer geleneğini vurgular.
Mehter Borusu (11): Savaş ilanı, millî heyecan ve geleneksel askeri müzik ile ilişkilidir. Kompozisyonun ritmini belirleyen simgelerden biridir.
Nişanlar ve Madalyalar
Şefkat (12), Osmanî (13), İftihar (14), Mecidi (15), İmtiyaz (16) gibi nişanlar armanın alt kısmında sıralanır. Devletin ödül sistemini ve bürokratik yapısını görselleştirir.
Meşale (17): Eğitim ve ilerleme sembolüdür.

Osmanlı Devlet Arması Numaralandırılmış Semboller (Depositphotos)
Cumhuriyet Döneminde Algısı ve Reddedilişi
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, Osmanlı Devleti’ne ait siyasal, hukuksal ve kültürel mirasın önemli bir kısmı, yeni rejimin kimlik inşası çerçevesinde ya tasfiye edilmiş ya da dönüştürülmüştür. Bu bağlamda, Arma-i Osmanî, monarşi, hanedanlık ve imparatorluk ideolojisini sembolize eden bir unsur olarak görülmüş ve resmî devlet sembolü olmaktan tamamen çıkarılmıştır.
1920’lerin sonlarında, altın ve madeni para basımı gündeme geldiğinde Cumhuriyet için yeni bir arma tasarlanması önerileri ortaya atılmış, ancak bu süreç sonuçsuz kalmıştır. 1925–1928 arasında yürütülen ve Namık İsmail Bey’in tasarımının birincilik kazandığı arma yarışması, Cumhuriyet sembolizmi açısından Osmanlı mirasını tamamen dışlayan bir yaklaşıma sahipti. Namık İsmail’in tasarımı Türk mitolojisi ve modernleşme temalarını birleştirse de Bakanlar Kurulu ve Mustafa Kemal Atatürk tarafından kabul edilmemiştir.
Bu dönemde, Osmanlı armasına karşı mesafe yalnızca ideolojik bir tercih değil, aynı zamanda modern devlet anlayışına uygun, “hanedan dışı” bir sembol yaratma çabasının da sonucuydu. Cumhuriyet yönetimi, Osmanlı’nın resmî simgelerinin kullanılmasını yasaklamış, kamu binalarındaki Arma-i Osmanî kabartmaları kazınmış veya üzerleri sıvayla kapatılmıştır. Böylece Osmanlı arması, resmî hafızadan bilinçli şekilde silinmiş; Cumhuriyet, kendi sembolik düzenini bayrak, ay-yıldız ve resmî logolar üzerinden inşa etmiştir.
Osmanlı Devlet Arması (PTT A.Ş.)
Arma-i Osmanî’nin Modern Çağdaki Serüveni
Cumhuriyet’in ilk yarım yüzyılında resmî ve kamusal alanlardan büyük ölçüde uzaklaştırılan Arma-i Osmanî, 1980’lerden itibaren Türk-İslam sentezi söyleminin güçlenmesi ve Osmanlı geçmişine yönelik nostaljinin artmasıyla yeniden görünürlük kazandı. Bu dönüş, özellikle muhafazakâr siyasal çevreler ve turizm sektöründe “Osmanlı estetiği”nin bir marka unsuru olarak kullanılmaya başlamasıyla hızlandı.
1999 yılında, Osmanlı Devleti’nin kuruluşunun 700. yılı kutlamaları çerçevesinde arma, bayraklarda, gemi flamalarında, turistik ürünlerde ve bazı resmî etkinliklerde sembolik olarak yeniden sahneye çıktı. Bu süreçte arma, hem kültürel mirasın bir parçası hem de ulusal tarih vurgusunun görsel aracı olarak işlev gördü. Ancak bu geri dönüş, çoğu zaman tarihsel doğruluk ve bağlamdan ziyade popüler tarih anlatısına yaslandı.
Örnek Uygulamalar:
- Askeri Müze Simgesi: İstanbul Askeri Müzesi’nin ambleminde Arma-i Osmanî formu korunmuş, ancak tuğra kaldırılarak yerine ay-yıldız eklenmiş, ayrıca kompozisyona mehter takımı figürü yerleştirilmiştir. Bu düzenleme, Osmanlı askerî mirasını vurgularken Cumhuriyet’in millî sembolizmiyle uyum sağlama amacı taşımaktadır.
- Bilecik Belediyesi Anıtı: Bilecik’te Osmanlı Beyliği’ne atfen yapılan üç boyutlu anıtta Arma-i Osmanî’ye benzer bir kompozisyon kullanılmış, ancak tuğra yerine besmele, Osmanlı bayrağı yerine de üç hilalli sancak konulmuştur. Bu değişiklik, Osmanlı Beyliği’ne sembolik gönderme yapmakla birlikte, tarihsel dönem ve sembol ilişkisi açısından anakronik unsurlar barındırmaktadır.

