Otofaji (Yunanca auto = kendi, phagein = yemek), kelime anlamıyla “kendi kendini yeme” demektir. Bu biyolojik süreç, hücrelerin kendi bileşenlerini parçalayıp yeniden kullanmasını sağlayan evrimsel olarak korunmuş bir mekanizmadır. Hücrede bozulan ya da işlevini yitirmiş organellerin ve proteinlerin lizozomal enzimlerle yıkımı yoluyla bertaraf edilmesini ve bu yapı taşlarının geri dönüştürülmesini ifade eder.
Hücre içindeki bu süreç, fizyolojik stres, açlık, enfeksiyon ve hücre yaşlanması gibi çeşitli durumlarla tetiklenir. Lizozomların bu süreçteki yıkıcı rolü, hücrenin iç düzenini korumasında merkezi öneme sahiptir.
Tarihsel Gelişim
Otofaji kavramı ilk olarak 1960’lı yıllarda Christian de Duve tarafından sıçan karaciğer hücrelerinde tanımlandı ve bu tanımı yaparken "kendi kendini yemek" ifadesini kullandı. Moleküler düzeydeki mekanizmalar ise ancak 1990'lı yıllarda Yoshinori Ohsumi tarafından yapılan genetik ve mikroskobik çalışmalarla aydınlatıldı.
Ohsumi’nin özellikle maya hücrelerinde otofajiyle ilgili genlerin (Atg genleri) keşfi, bu sürecin moleküler temellerinin ortaya konmasına olanak tanımıştır. Bu keşif, otofajinin yalnızca basit bir yıkım süreci değil, aynı zamanda karmaşık, düzenlenebilir ve hastalıklarla ilişkili bir mekanizma olduğunu ortaya koymuştur.
Otofaji Süreci
Otofaji, hücre içinde kontrollü olarak gerçekleşen beş temel aşamadan oluşur:
- Başlangıç: ULK1 kompleksinin (ULK1-Atg13-FIP200) aktive olmasıyla fagofor adı verilen zarsı yapının oluşumu başlar. Bu evre, genellikle mTORC1 baskısının ortadan kalkmasıyla tetiklenir.
- Genişleme: PI3K kompleksi (Beclin-1, Vps34, Atg14 vb.) tarafından düzenlenen bu aşamada, fagofor lipidlerle genişler ve hedef materyalleri içine almaya başlar.
- Kesecik Oluşumu: Fagoforun uçları birleştirilerek çift zar yapısında otofagozom oluşturulur. Bu aşamada Atg8/LC3-II proteininin membrana konjugasyonu önemli rol oynar.
- Birleşme: Otofagozom, Rab7 ve SNARE proteinleri aracılığıyla lizozomla birleşir. Böylece içeriği yıkılmak üzere lizozomal enzimlere maruz kalır.
- Yıkım ve Geri Dönüşüm: Yıkılan makromoleküller (amino asit, yağ asidi, şeker) sitoplazmaya salınır ve yeniden hücresel metabolizmada kullanılır.

Otofaji Sürecinde Mitokondri Yıkımı Aşaması (Yapay Zeka Tarafından Oluşturulmuştur)
Çeşitleri ve Seçicilik
Otofaji mekanizmaları üç ana sınıfta incelenir:
- Makro-otofaji: Otofajik kesecik oluşumu ile organellerin ve büyük protein agregatlarının yıkımı sağlanır. LC3-II proteininin membrana bağlanması bu sürecin ayırt edici özelliğidir.
- Mikro-otofaji: Lizozom membranının invaginasyonu ile küçük sitozolik bileşenler doğrudan alınır.
- Şaperon Aracılı Otofaji: Hsp70 şaperon sistemine bağlanan KFERQ motifli proteinler doğrudan LAMP-2A üzerinden lizozoma aktarılır. Bu süreçte vezikül oluşumu yoktur.
Seçici otofajide ise belirli yapılar hedeflenir. Örneğin:
- Mitofaji (mitokondri),
- Ribofaji (ribozom),
- Pekzofaji (peroksizom),
- Ksenofaji (patojen),
- Agrefaji (protein agregatları)
Fizyolojik Rolü ve Klinik Önemi
Otofaji, homeostazın sağlanması, enerji üretimi, yaşlanmanın geciktirilmesi ve hücresel kalite kontrol açısından yaşamsal bir öneme sahiptir. Hücreler, hasar görmüş organellerden, toksik proteinlerden ve yabancı patojenlerden bu mekanizma sayesinde kurtulurlar.
Ayrıca otofaji, Tip II programlı hücre ölümü sürecinde de görev alır. Hücre apoptoza gidemediği zamanlarda otofajiyle ölebilir. Bu yönüyle otofaji hem hayatta kalma hem de hücre ölümü arasında çift yönlü bir rol oynar.
Hastalıklarla İlişkisi
Otofajinin bozulması ya da aşırı çalışması birçok hastalıkla bağlantılıdır:
- Kanser: Bazı kanser türlerinde otofaji tümör baskılayıcıdır; diğerlerinde ise tümör hücrelerinin besin eksikliği altında hayatta kalmasına yardım eder.
- Nörodejeneratif hastalıklar: Alzheimer ve Parkinson gibi hastalıklarda yanlış katlanmış proteinlerin yıkımı bozulduğu için otofaji hedefli tedaviler önem kazanmıştır.
- Metabolik sendromlar: Diyabet, obezite ve insülin direnci gibi durumlar da otofajinin enerji dengesindeki rolüyle ilişkilidir.
Otofaji ve Oruç İlişkisi
Otofaji, uzun süreli açlıkla aktive olur. Aç kaldığında, hücreler mevcut kaynaklarını enerjiye dönüştürmek için kendi yapısal elemanlarını yıkmaya başlar. Bu süreçte artan glukagon seviyesi otofajiyi tetikler. Aynı zamanda büyüme hormonu salınımı artarak yeni hücre oluşumunu destekler.
Bu bağlamda, aralıklı oruç uygulamaları otofajiyi destekleyerek Alzheimer, Parkinson gibi hastalıkların riskini azaltabilir. Hücre yenilenmesini teşvik eden bu süreç, modern biyomedikal literatürde terapötik açlık (therapeutic fasting) yaklaşımlarının temelini oluşturmaktadır.
Otofaji, hücresel denge ve sağlık açısından temel bir süreçtir. Hem enerji yönetiminde hem de hücresel arınmada görev alarak hastalıklara karşı koruyucu bir rol üstlenir. Moleküler biyolojide otofajinin düzenlenmesi, modern tıpta yeni tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine yönelik araştırma alanıdır.

